• Sonuç bulunamadı

D. I DÜNYA SAVAŞI VE SONRASI DÖNEM

2. WOODROW WILSON VE SELF DETERMİNASYON

Amerikan başkan Woodrow Wilson’un ismi ve fikirleri self determinasyon kavramıyla ayrılmaz bir şekilde bağlıdır265. Self determinasyona uluslararası ilişkilerde yer kazandırmaya çalışan ilk liderlerden olması, kavramla ilgili çalışma yapan hemen hemen her kesi haklı olarak onun konuyla ilgili fikirlerine temas etmeye zorluyor desek yanlış olmaz. Zamanında self determinasyon olarak değil, kendi kendini yönetme self government olarak adlandırdığı kavram, Wilson’un 8 Ocak 1918 tarihinde yapmış olduğu meşhur 14 Nokta266 konuşmasından çok daha önce, kendisinin self determinasyon anlayışının çekirdeğini oluşturmuştur. Bolşeviklerin tutumu, ilkeyi hukukileştirmede çok yardımcı olmuşsa da Wilson’un etkisi ilkenin daha da kapsamlı hale gelmesini sağlamıştır. ABD’nin 1917’de savaşa katılmasından sonra Wilson’un self determinasyon hakkındaki görüşleri merkezi bir rol oynamaya başlamıştır.

Wilson’un self determinasyon kavrayışının temel unsuru, sıkı bir şekilde, Amerikan ve Fransız Devrimlerinde savunulan demokratik siyasi düşünceden kaynaklanmaktadır. Wilson’a göre, self determinasyon tamamen demokratik teorinin doğal bir sonucudur ve neredeyse halk egemenliği anlamını ifade eden başka kelimedir267. Onun nazarında kendi kendini yönetme etnik olarak tanımlanabilir, halkların ve ulusların kendi demokratik hükümetlerini seçmeye haklarının olması gerektiği anlamını taşır. Bu, onun self determinasyonun öncelikle devletin içinde uygulanması gerektiğine dair ilkin fikirlerini yansıtıyordu268. Wilson’un fikirlerine göre, halkın kendi hükümetini seçmesi, hükümetinin eylemlerini denetleye bilmesi ve halkın hak ve menfaatlerinin kendi hükümeti tarafından ihlal edilmemesinin sağlanması yalnızca demokratik yönetimle mümkün olacağından, demokratik hükümet, baskı ve çatışmaya karşı tek güvenceydi269.

264ÖZDEK, s. 304; AYHAN, s. 31.

265KAMPELMAN, s. 5; RAIC, s. 177.

266ABD Başkanı Woodrow Wilson’un I. Dünya Savaşından sonra oluşacak barış şartlarıyla ilgili önerilerinin özeti niteliğindeki 14 Nokta için bkz., ARMAOĞLU Fahir, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, 17. Baskı, Alkım Yayınevi, İstanbul 2010, s. 180-181.

267CASSESE, s. 19; COBBAN, s. 63.

268

WHELAN Anthony, “Wilsonian Self-Determination and the Versailles Settlement” International and Comparative Law Quarterly, Vol. 43, No. 1, 1994, s. 100. (naklen: RAIC, s. 178.)

59

Wilson, I. Dünya Savaşı sürerken, ısrarla demokratik hükümet kavramını Avrupa’nın savaştan sonraki geleceğiyle ilişkilendirmiştir270. O, 1916 yılının Mayıs ayında her halkın hangi egemenliğin tabiliğinde yaşayacağını seçme hakkı olduğunu alenen beyan etmiştir271.

Yönetilenlerin rızası düşüncesine dayalı olan bu kavram, sonuç itibariyle resmi Amerikan siyaseti seviyesine kaldırılmıştır272. Wilson, 22 Ocak 1917 tarihinde tekraren kazandığı seçimlerden hemen sonra, Birleşik Devletler Senatosunda yaptığı “Galibiyetsiz Barış” adlı konuşmasında, I. Dünya Savaşının tarafları arasında oluşturulacak barışın ve aslında dünya düzeninin üzerine inşa edilmeli olduğu ilkeleri gözler önüne sermiştir273. Bu ilkelerden biri, hükümetlerin bütün gücünü sadece yönetilenlerin rızasıyla aldığını ve halkın egemenliğinin sanki mülkmüş gibi el değiştirdiğinin kabul edilir bir şey olmadığını belirtmekte ve hükümetlerin ise bu gerçeği tanımamaları ve kabul etmemeleri halinde barışın süremeyeceği veya sürmemesi gerektiğini ifade etmekteydi274.

Müttefik Devletler, ilk baştan Wilson’un savunduğu bu ilkeyi Rus İmparatorluğunun karmaşık çokuluslu kompozisyonuna olası olumsuz etkileri nedeniyle açıkça desteklemeye pek de istekli olmamışlar. Fakat iki önemli faktör, Batı Avrupalı güçlerin self determinasyon ilkesini barış uzlaşmasının temeli olarak kabul etmelerini sağlamıştır. İlk faktör, Rusya’da gerçekleşen devrim ve Rusya Geçici Hükümetinin hem Merkezi Güçlerle barışın sağlanması hem de Rusya’da ulusal sorunun çözülmesi için self determinasyon ilkesinin üzerinde durması olmuştur275. Diğer faktör ise, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1917 yılının Nisanında savaşa girmesi olmuştur276. Bu dönemde Wilson’un fikirleri diğer müttefik devletler tarafından iyi biliniyordu.

Zaman geçtikçe Wilson’un self determinasyonun dünyada kalıcı barışı inşa etmenin çekirdek ilkesi olacağına dair tereddütleri azalmaktaydı. Ağustos 1917’de, Wilson bir konuşmasında, Amerika halkının, barışın hükümetlerin hakları değil, halkların haklarına dayanmalı olduğuna ve halkların büyük, küçük, zayıf, güçlü demeden özgürlük, güvenlik ve

270HEATER B. Derek, National Self-Determination: Woodrow Wilson and His Legacy, St. Martin’s, New York

1994, s. 28-29.

271KNOCK J. Thomas, To End All Wars: Woodrow Wilson and the Quest for a New World Order, Princeton

University Press, Princeton 1995, s. 77-78. 272

KNOCK, s. 111.

273MANELA Erez, The Wilsonian Moment: Self-Determination and the International Origins of Anticolonial

Nationalism, Oxford University Press, Oxford 2007, s. 22-23. 274

KNOCK, s. 112; MANELA, s. 24; RAIC, s. 179; POMERANCE, s. 1.

275COBBAN, s. 50-51; HEATER, s. 35-36; KNOCK, s. 143.

60

kendini yönetmeye eşit haklarının olduğuna inancının tam olduğunu beyan etmiştir277. Bu, aslında daha önceki hiçbir Avrupa anlaşmasında yer almamış demokrasi, ortak güvenlik ve self determinasyon gibi değerleri kapsayan uluslararası düzen için Amerika’nın sunduğu kıstasın beyanıydı278.

Savaşın sona ereceğinin emarelerinin görünmesiyle beraber, barışın temellerini oluşturacak ilkelerin tanımlanması meselesi, Müttefik Devletler için bir zorunluluk haline gelmişti. Avrupa’nın savaştan sonraki sınırlarının yeniden belirlenmesinin çözüm yolları veya en azından kurallarının formüle edilmesi gerektiğinin farkına varılmıştı. Britanya Başbakanı, bu savaşta her türlü arazi sorunlarının çözümünün temelini yönetilenlerin rızasıyla oluşturulmalı olan yönetim teşkil etmeli olduğunu ifade ederek, Wilson’un self determinasyonla ilgili fikirlerine destek vermiştir279. 8 Ocak 1918’de Kongre’nin ortak oturumunda yaptığı konuşmada, Wilson daha sonra barış sürecinin temelini oluşturan meşhur On dört Noktasını açık bir şekilde beyan etmiştir280. Onun görüşüne göre, savaşlara neden olan self determinasyon prensibinin varlığı değil, bu prensibin yokluğu olmuş ve istikrarsızlığın nedeni güç dengesi yokluğu değil, onun peşinden koşmak olmuştur281. Wilson’un On dört Noktası ve daha sonra ona eklemiş olduğu Dört İlkesi incelendiğinde onun self determinasyon kavrayışının demokratik siyasal düşüncenin yanı sıra milliyetçilik ideolojisinden de etkilendiği görülür282.

Wilson, seslendirdiğü görüşleri yüzünden, dünyanın demokratik ilkeler ve ideallerle barışçıl dönüşümünü amaçlayan bir idealist, hatta bir hayalperest olmakla eleştirilmiştir283. Bu görüş doğru olsa bile, Wilson’un kendisinin de Reelpolitik’in farkında olan bir siyasetçi olduğu unutulmamalıdır. Savaşın son aşamalarına gelindiğinde, O, self determinasyonun savaş sonrası Avrupa’nın yeniden bölüştürülmesinde yararlı bir siyasi araç olabileceğinin farkına varmıştır. Bu bağlamda, Wilson bir anlamda milliyetçilik ideolojisinden, fetih ve hanedan birliğinin ürünü olan yapay ve çokuluslu imparatorlukların daha küçük ve doğal birimler olan milliyetlere ve uluslara parçalanması gerektiği fikrini ödünç almış ve savunmuştur 284 . Aslında bu yapay imparatorlukların doğal olmadıklarından dolayı da gayri meşru olmaları onun bu siyasetini

277RAIC, s. 180; KNOCK, s. 77-78; MANELA, s. 22.

278

KISSINGER Henry, Diplomasi, (Çev.: İbrahim H. Kurt), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2011, s. 215. 279 HEATER, s. 27. 280COBBAN, s. 57-58; HEATER, s. 45. 281KISSINGER, s. 216. 282 RAIC, s. 180. 283RAIC, s. 180. 284HEATER, s. 51.

61

destekleyen bir gerekçe olmuştur. Bu yolla Wilson daha önce sadece dâhili ilişkileri içeren yönetilenlerin rızası kavramını genişleterek dışsal boyutu da kavramın kapsamına almaktaydı285. Böylece, self determinasyon, savaş sonrası Avrupa’nın yeniden düzenlenmesinin hem teorik hem meşrulaştırıcı temeli olmanın yanı sıra hem de pratik bir aracı haline gelmekteydi.

On dört Nokta’da, self determinasyon kavramından açıkça söz edilmese de, genel olarak bu noktalardan altısının dolaylı yolla kavramdan bahsettiği kabul edilmektedir. Wilson On dört Nokta konuşmasından birkaç hafta sonra barış uzlaşmalarıyla bağlı fikirlerinin self determinasyona dayandığını açık bir şekilde belirtmiştir. Kongrede, 11 Şubat 1918 tarihinde yaptığı konuşmada, O, self determinasyonun sade bir laf değil, eylemin zorunluluk ilkesi olduğunu ve bundan sonra devlet adamlarının onu görmezden gelmelerinin kendileri için zararlı olacağını vurgulamıştır286. Bunun ardından da konuşmasına yukarıda bahsi geçen On dört Noktaya sonradan eklenmiş ve bazı yazarlarca uluslararası düzeyde self determinasyonun dört değişik biçimi287 olarak değerlendirilen dört ilkeyle devam etmiştir. Bunlardan ilki; "nihai çözümün parçaları olan her bir özel durumla ilgili uzlaşma ve ayarlamalar büyük olasılıkla kalıcı bir barış getirecek şekilde esaslı adalete temellenmelidir" şeklindeydi. İkinci ilke; halklar ve vilayetlerin taşınır mal ve piyonlar gibi egemenlikten egemenliğe el değiştirmemeli olduğunu vurgulamıştır. Üçüncü ilke; savaşla ilişkili bütün arazi sorunlarının çözümü, rakip devletler arasında iddiadan ödün verme veya herhangi bir ayarın bir parçası olarak değil, sadece bölgenin halkı tarafından bölge halkının menfaat ve yararına uygun bir şekilde gerçekleşmeli olduğunu belirtmiştir. Ulusal hareketlenmelerle ilgili dördüncü ilke ise; iyi tanımlanmış tüm ulusal arzuların, zamanla Avrupa’da ve dünyada barışı bozmak için yeni veya devam edegelen uzlaşmazlık ve düşmanlık unsurları bırakmadan, son derece memnun edici bir şekilde çözümlenmeli olduğunun altını çizmiştir288.

Meşhur On dört Nokta’sıyla Wilson, Avrupalılara bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesini değil, etnik self determinasyon prensibini, devletlerin güvenliklerinin askeri anlaşmalara değil, ortak güvenlik sistemine ve diplomasilerinin de uzmanlar tarafından gizlice yürütülmeyip, açıkça varılan anlaşma esaslarına dayandırılması gerektiğini takdim etmiştir289.

285

CASSESE, s. 19-20; POMERANCE, s. 1; MUSGRAVE, s. 24. 286ŞAHİN, “Avrupa Birliği”, s. 10-11.

287CASSESE, s. 20-21. 288

BAILEY A. Thomas, Woodrow Wilson and the Lost Peace, Macmillan, New York 1944, s. 335. (naklen:RAIC, s. 182.)

62

Ancak öncelikle Avrupa’daki durumla ilgilenmiş olsa da290, Wilson, self determinasyon kavramının kapsamı ve uygulamasının sadece Avrupa kıtasıyla sınırlı kalmaması gerektiğine inanıyordu. O, self determinasyonu evrensel bir ilke olarak görmüş ve bundan dolayı da kendi kendini yönetmenin Asya ve Afrika’da yerleşen sömürgeler için de elverişli olacağını savunmuştur. Ancak aynı zamanda sömürge toplumlarına kendi kendini yönetme hakkı verilmeden önce mevcut devletlerin vesayetine verilmesine ihtiyaç duyulabileceği de konuyla ilgili düşüncelerinin bir parçası olmuştur291.

Wilson’a göre, demokratik kendi kendini yönetme anlamında self determinasyonun nihai hedefi, azınlıkların ve etnik grupların korunması içerikli insan refahının sağlanmasıydı. Sonuç itibariyle, dünya barışına uzlaşmazlık ve tehditlerin en önemli kaynaklarından biri ortadan kaldırılacaktı. O, Jefferson’un fikirlerine benzer bir şekilde, yönetilenlerin doğal haklarını ihlal eden yabancı egemenlere karşı direnç göstermenin ve mücadele etmenin, insanoğlunun en doğal hakkı olduğuna inanmaktaydı292. I. Dünya Savaşıyla da kanıtlandığı gibi toprakların işgal ve ilhak edilerek halkların boyunduruk altına alınmasının er ya da geç devlet dahili veya devletlerarası gerginlikler ve savaşlarla sonuçlanması kaçınılmazdır. Bu yüzden, Wilson’un nazarında sadece yönetilenlerin rızasına dayalı hükümetler, yani demokrasiler kalıcı barışın garantisi olabilirlerdi293.

Milliyetlerin veya ulusların kendi kaderlerini kendilerinin düzenlemesi hakkının var olduğu düşüncesi iki boyuttan ibarettir. İlki, devletin hükümetiyle halkı arasında olan demokratik ilişki, yani meşruluğun içsel boyutudur. İçsel boyutun ayırt edici özelliği devam etmekte olan karakteri olmasıdır. İkincisi ise doğal olmayan, bu yüzden gayri meşru olan, birkaç milliyetten oluşan, gayri demokratik ve yapay imparatorlukların dağılmasını meşrulaştıracak ve geçici doğasıyla karakterize edilen dışsal boyuttur. Ülkesel düzenlemeler de bu boyutla ilgilidir ve arzuları ve tercihleri plebisit yoluyla belirlenecek olan sakinlerin rızasına dayanmalıdır. Self determinasyonun bu anlayışı, yani özellikle dışsal boyutu, öncelikle bireylerden daha ziyade toplumlar için geçerli olacak bir kavramdır294.

290

SCHULZINGER D. Robert, Time for War: The United States and Vietnam (1941–1975), Oxford University

Press, New York 1997, s. 9. (naklen: MANELA, s. 25.)

291POMERANCE, s. 2; MANELA, s. 24-25; HEATER, s. 45; MILLS, s. 91.

292FALKOWSKI, s. 220; POMERANCE, s. 1.

293

POMERANCE Michla, “The United States And Self-Determination: Perspectives On The Wilsonian

Conception”, The American Journal of International Law, Vol. 70, No. 1, January 1976, s. 19; MANELA, s. 23-25.

63

Bu fikirlerin istikrarlı bir şekilde uygulanmasının kaçınılmaz sonucu olarak, küçük devletlerin çoğalması ihtimali, self determinasyonun uygulanmasının muhtemel sonucu olarak eleştirel bir biçimde değerlendirilmekteydi. Fakat Wilson, bunu kabul etmeye hazır olmuş ve bu nedenle, yeni kurulacak bu küçük devletlerin toprak bütünlüklerinin korunmasını sağlamakla görevli bir uluslararası örgütün kurulmasına olan ihtiyacı kabartmıştır295.

Özetle, Wilson’un self determinasyon algısı demokratik siyasi düşünceye dayanmaktaydı. Toplumun kendi siyasi kaderini belirleyebileceği tek siyasi yönetim şekli demokrasiydi. Çokuluslu yapay devletleri ve imparatorlukları oluşturan ulusların ve milliyetlerin kendi demokratik devletlerini kurma gibi hakları olacaktı. Bu fikirlerinden dolayı Wilson, daha önce hiçbir Amerikan başkanının başından geçmeyen bir şekilde, zayıf milletlerin savunucusu veya barışın, özgürlüğün ve demokrasinin dostu296 gibi değerlendirilmekte ve hem Avrupa’nın hem de dünyanın değişik halkları tarafından sevilmekteydi. Ancak Wilson, öncelikle savaş sonrası Avrupa’da kalıcı barışın sağlanmasıyla ilgilendiği için onun fikirlerinin uygulanmasının coğrafi olarak mağlup devletlerin topraklarıyla sınırlı kalmış olması, self determinasyon ilkesinin o dönem için evrensel bir ilke olup olmaması meselesini tartışılır hale getirmiştir297.

Geriye dönük bir değerlendirme yapıldığında, Wilson’un kendi fikirlerinin sunumuyla ilgili bir dize ciddi hatalar yaptığı ve yanlış hükümler verdiği sonucuna varılabilir. O, uluslararası arenada güçlü ve dokunaklı bir şekilde savunduğu self determinasyon teorisinin dünya sahnesindeki sonuçlarını iyi tahmin edememiştir298. Wilson, self determinasyonu bu kadar genel ve evrensel ifadelerle izah ederken, her yerde yerine getirilmesi mümkün olmayan arzuların yükselmesine neden olan kendi sözlerinin gücünü ve etkisini yanlış değerlendirmiştir. Bunun yanında, self determinasyon hakkının kullanıcısının belirlenmesinin apaçık olduğuna ve bu yüzden tespit edilmesinin kolay olacağına biraz safça inanmıştır. Bu aynı tutum, onun self determinasyonu Avrupa’da barışın ve yeni sınırların çizilmesinin mutlak ilkesi olarak sunması için de geçerlidir.

Wilson’un fikirleri, Amerika Birleşik Devletleri için değil yabancılar içindi ve nitekim kendi ülkesi için self determinasyon uygulamasını reddetmiştir. Bu bağlamda, self determinasyonun, Batılı güçler tarafından, kendi çıkarlarına hizmet eden bir araç olarak

295RAIC, s. 183-184.

296

MANELA, s. 16-21.

297KALAYCI, s. 181.

64

görüldüğü kanaati oluşmuştur. Yine, Wilson’un uluslararası alanda kendi fikirlerinin takipçisi olamadığı, ona yöneltilen eleştirilerden birisi olmuştur299. Bundan başka, yabancı yönetimden kurtulması mevzu bahis olan halk, ulus kavramıyla eş anlamlı tutularak, çok önemli bir belirsizliğin doğmasına kapı aralanmıştır300.

Bununla ilgili olarak, self determinasyon hakkının sahibi olan halkın hangi kıstaslara göre belirlenmesi gerektiği en önemli sorun olmuştur. Çünkü halkın tanımı sadece yere ve gruba değil, zamana göre de değişmekteydi301. Wilson’u düşündüren bir diğer sorun, halkın isteklerinin belirlenmesi ve yerine getirilmesi yöntemiyle ilgili olmuştur. Sorunların giderilmesi için plebisitlerin yapılmasının yeterli olup olmayacağı veya başka yöntemlere başvurulmasının gerekli olup olmayacağı onu düşündüren sorular olmuştur302.

Bu ve benzeri sorunlar, onyıllar sonra bile ortaya çıkan zorlukların, çoğunlukla Wilson döneminde ortaya çıktığını gösterir. Wilsoncu anlayış ve Wilson’un self determinasyon hakkını uygulama çabalarının incelenmesiyle, self determinasyonla ilgili sürekli var olan tartışmalı noktaların kökleri bulunabilir. Wilson tarafından barışın özü olmasa da rehber ilkesi olarak ilan edilen self determinasyon hakkı, uygulamada, Wilson’un kendisinin de kabul ettiği gibi, onun hiç düşünmediği karmaşık duygular içermiştir303.

Lenin ve Wilson’un self determinasyonla ilgili görüşleri karşılaştırıldığında, üç noktada farklılaştıkları görülmektedir. Birincisi, self determinasyon teorilerinin siyasî ve ideolojik temelleri farklıdır. İkinci olarak, Wilson, ilkenin içsel boyutunu uluslararası ortamı kapsayacak şekilde düşünmektedir. Üçüncü farklılık ise, self determinasyon ilkesinin uygulanmasında kullanılacak yöntemlerde görülmektedir. Bu son husus üzerinde yoğunlaşırsak, Wilson’a göre, self determinasyon, şiddetli devrimleri başlatacak bir hak değildir. Sömürge yönetimi altında bulunan halkların istekleri, mevcut güç yapılarını radikal biçimde sarsmaksızın ele alınmalı ve ilke, uluslararası hukukun rehberliğinde şiddetsiz bir gelenek içinde uygulanmalıdır. Lenin ise Wilson’un aksine self determinasyon ilkesinin ancak devrimci bir mahiyet içinde uygulanabileceğini savunmuştur304.

299

CASSESE, s. 22-23.

300TAŞDEMİR, “Yeni Dünya Düzeni”, s. 8.

301POMERANCE, s. 2.

302

TAŞDEMİR, “Yeni Dünya Düzeni”, s. 9.

303POMERANCE, “The United States and Self Determination”, s. 1.

65

Sonuç olarak denilebilir ki, self determinasyon hakkının savunulması ile her iki siyasi liderin kendi amaçlarına uygun bir şekilde elde etmek istedikleri birtakım yararlar olmuştur. Eğer self determinasyonu Lenin sosyalist devrimin gerçekleşmesinde bir araç olarak görmüşse, Wilson da self determinasyon aracılığıyla sömürgelerin bağımsızlık elde etmesini yeni güç olarak doğan Amerika Birleşik Devletleri için yeni ticari alanların açılmasına, kısacası geniş imparatorlukların dağılması sonucu oluşacak boşluktan kendi devletinin faydalanacağına inandığı için destek vermiştir305.