• Sonuç bulunamadı

H. SELF DETERMİNASYON VE KUVVET KULLANMA YASAĞI

I. SELF DETERMİNASYON VE İNSAN HAKLARI

Halkların self determinasyon hakkı, uluslararası belgelerde ilk defa bir hukuk normu olarak, 1960 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen 1514 ve 1541 sayılı kararlarda yer almıştır. Ancak 1966 yılında insan haklarına ilişkin İkiz Sözleşmelerin ortak 1. maddesinde, self determinasyonun bir insan hakkı olarak belirlenmesi, self determinasyonun hukuki ağırlığını önemli ölçüde artırmıştır611. Bunun yanında, self determinasyon hakkının insan hakkı olarak kabul edilmesi ve insan haklarının korunmasına ve gelişmesine uluslararası ilginin artması, self determinasyon hakkının insan haklarıyla bütünleşmesiyle sonuçlanmıştır. Aslında, her iki kavramın kaynağının liberal demokrasi geleneğinden gelmesi 612 , bahsettiğimiz bütünleşmenin gerçekleşmesinde önemli bir etken olmuştur.

Self determinasyon hakkı ve insan hakları arasındaki ilişki tek taraflı değil, karşılıklı bağımlılık şeklinde gelişmiştir. Şöyle ki, self determinasyon hakkının özgürce kullanılabilmesi için, düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, dolaşım özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü gibi birçok temel insan hak ve özgürlüklerinin sağlanması önemli bir şarttır. Aynı zamanda, temel insan hak ve özgürlüklerinin temin edildiği bir toplumun oluşması için de halkın self determinasyon hakkını kullanabilmesi oldukça önemlidir. Bu yüzden, self determinasyon hakkının tanınmadığı bir toplumda, diğer hak ve özgürlüklerin temin edilmesinden bahsetmenin sağlıklı olmayacağı gibi, hak ve özgürlüklerin sağlanmadığı bir toplumda da self determinasyon hakkının tanındığını iddia etmek temelsiz olacaktır613.

Self determinasyon hakkı ve insan hakları amaçları bakımından ortaktırlar. İnsan haklarının amacı bireysel ve topluluk haklarını evrensel düzeyde baskıdan korumaksa, içsel self determinasyonun amacı da aynı hakları devlet düzeyinde korumaktan ibarettir. Bu bağlamda, self determinasyon hakkının, daha geniş yelpazeye sahip olan insan haklarının kapsamına girdiği söylenebilir. Günümüzde, bir devletin kendi vatandaşlarının self determinasyon hakkını güvence altına alıp almadığı konusu, devletin münhasır yetkisi olmaktan çıkmış, uluslararası bir sorun niteliği kazanmıştır614. Çağdaş uluslararası hukukta, insan haklarıyla ilgili sorunların da

611

WILDE Ralph, International Territorial Administration: How Trusteeship and the Civilising Mission Never Went Away, Oxford University Press, Oxford 2008, s. 160.

612MILLS, s. 32.

613THORNBERRY Patrick, “The Principle of Self-Determination”, The United Nations and Principles of

International Law, Essays in Memory of Michael Akehurst, (Ed.: Vaughan Lowe and Colin Warbrick), Routledge, Taylor & Francis e-Library, New York 2002, s. 191.

141

uluslararası nitelikte olduğunu göz önünde bulundurursak, bu konuda da self determinasyon hakkının insan haklarıyla ortak bir gelişim süreci geçirdiği söylenebilir. Alex Levitov, temel özgürlüklerin ve insan haklarının temin edildiği, iç işleri bakımından meşru olan bir devlette, halkın kollektif self determinasyon hakkının sağlandığını ve bu hakka dayanarak, böyle bir devlete herhangi bir dış müdahalenin kabuledilebilir bir şey olmayacağını belirtir615. Bu yaklaşım, devletleri, insan haklarının sağlanması ve korunması düzeyini yükseltmeye teşvik edecek mahiyettedir. Böylelikle, insan hakları ve temel özgürlüklerin kitlesel, sistematik ve ağır ihlalleri uluslararası müdaheleyi gerektirdiğine karşın, insan haklarının sağlandığı ve korunduğu durumlarda da dış müdahelenin yolverilmezliği kabuledilebilir.

Self determinasyon hakkının bir insan hakkı olarak değerlendirilmesi, self determinasyon hakkının da insan haklarına mahsus yasal çerçeveye alınması gibi bir sonuç doğurmuştur. McCorquodale, bahsettiğimiz bu yasal çerçeveyi oluşturan kuralları dört maddede özetlemiştir. Birincisi, insan hakları geçerli standartlar bağlamında yorumlanır. İkincisi, insan haklarının uygulanmasına herhangi bir sınırlama, ya diğer hakları korumak ya da toplumun genel yararını korumak amacıyla getirilebilir. Üçüncüsü, insan haklarına getirilen sınırlamalar, ilgili toplumun şartları göz önünde bulundurularak ve dar bir şekilde kabul edilir. Dördüncüsü, insan hakları ihlalinin kurbanı, ihlalin giderilmesi için dava açmalıdır616. Bu yasal çerçeve dahilinde, self determinasyon hakkının da sınırlamalara maruz kalacağı kaçınılmazdır. Ancak dikkat edilmesi gereken noktalardan biri, hükümetlerin azınlık haklarına getirebilecekleri kısıtlamaların olağanüstü hallerde bile sınırlanmış olduğudur. Uluslararası insan hakları mahkemelerinin, insan hakları belgelerindeki sınırlamaları bağımsız hükümler olarak değil, metnin bütünü bağlamında değerlendirme eğiliminde oldukları bu yüzdendir. Böylece, devletlerin, kendi vatandaşlarının demokratik haklarına sınırlamalar getirmelerini zorlaştıran bir durum ortaya çıkmaktadır617.

İkiz Sözleşmelerin ortak 5. maddesinin 1. fıkrasında bahsettiğimiz sınırlamaların çerçevesi belirtilmiştir. Maddeye göre, Sözleşmenin hiç bir hükmü, bir Devlete, gruba veya kişiye, Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerin tahribini amaçlayan bir faaliyete katılma veya tasarrufta bulunma hakkı tanıdığı veya hak ve özgürlüklerin bu Sözleşmede belirtildiğinden daha

615LEVITOV Alex, "Human Rights, Self-Determination and External Legitimacy", Politics, Philosophy & Economics, Vol. 14, No. 3, 2015, s. 302.

616MCCORQUODALE, “Self Determination: A Human Rights Approach”, s. 873.

142

geniş ölçüde sınırlandırılmasına imkan verdiği şekilde yorumlanamaz. Daha sonraki maddelerden, self determinasyon hakkının, ifade özgürlüğü veya din özgürlüğü gibi diğer insan haklarıyla dengeli bir şekilde uygulanması gerektiği anlaşılır. Ancak bu dengeli uygulamadan, mutlak bir şekilde, devletin içinde yaşayan ve self determinasyon hakkına iddia eden bir grubun ayrılma talebi çıkmaya bilir. Aksine, ilgili ülkede yaşayan insanların bireysel haklarının korunmasının ve gelişmesinin sağlanması durumunda, federasyon oluşturmak gibi başka seçeneklerin daha uygun olacağı düşünülebilir618. Bu açıdan bakıldığında, self determinasyon hakkının bir insan hakkı olarak anılmasının, içsel self determinasyon kavramının gelişerek dışsal self determinasyona alternatif oluşturmasına katkı sağladığı söylenebilir619.

Amerikan Bağımsızlık Savaşından ve Fransız Devriminden bu yana, self determinasyonun özünde bir demokrasi talebi olduğu düşünülür. Bu bakımdan, self determinasyon ile insan hakları arasındaki ilişki daha çok içsel self determinasyonla ilgili olarak ele alınmaktadır. Yani bir devletin sınırları içerisinde yaşayan farklı halkların siyasal haklarını kullanıp kullanamadığı çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bir toplumda, vatandaşlık haklarından, etnik, ırk ve inanç ayırımcılığı yapılmadan tüm insanların eşit derecede yararlanması temin edilmişse, kısacası, demokratik bir yönetim kurulabilmişse, içsel self determinasyon ile insan hakları ilişkisinin sağlıklı ve doğru orantılı olduğu söylenebilir. Bu anlamda, self determinasyonun yalnızca demokratik bir ortamda gerçekleşebileceği mümkündür. Bunun yanında, içsel self determinasyon hakkı, kolektif niteliğiyle, insan haklarının toplumsal boyutuna vurgu yapmakta620 ve toplumu oluşturan bireylerin ve grupların temel hak ve özgürlüklerinin korunmasını ve geliştirilmesini sağlayacak koruyucu bir mekanizma işlevi görmektedir.

Cassese’ye göre, self determinasyon hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, barışçıl toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, seçim hakkı ve doğrudan veya seçilmiş temsilcileri aracılığıyla kamu hizmetlerine katılma hakkı gibi Sözleşmelerde yer alan hak ve özgürlükleri önceden varsayar621. Bu temel hak ve özgürlükler bireyler için tanındığında, halkın da bir bütün olarak içsel self determinasyon hakkına sahip olduğu söylenebilir. Ancak söz konusu haklar

618MCCORQUODALE, “Self Determination: A Human Rights Approach”, s. 877.

619

WILDE, s. 161.

620ARAL, “Kolektif Bir İnsan Hakkı”, s. 117. 621CASSESE, s. 146.

143

ayaklar altına alındığında da, halkın self determinasyon hakkının ihlal edildiği sonucu doğar622. Self determinasyon hakkı ve insan haklarının birbirine son derece bağlı olduğunu gösteren bu yaklaşım, bireysel insan haklarının sağlanmasının aynı işlevi göreceğinden, içsel self determinasyona gerek kalmaya bileceğini tartışma konusu haline getirmiştir623. Ancak içsel self determinasyonla diğer insan haklarının bağlantılı olması durumu, içsel self determinasyonun gereksiz olduğu anlamına gelmez. Bu bağlamda, bir grubun kimliğinin, o grubu oluşturan üyelerin kimliklerinin toplamına eşdeğer olmadığının kaydını düşmekte fayda vardır624. Bunun yanında, self determinasyon hakkının varlığı, bireysel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması için zorunlu bir önkoşuldur. Çünkü olası bir devlet baskısına maruz kalan halkın en temel hak ve özgürlükleri tehdit altına düşecektir625. Ayrıca, unutulmamalıdır ki, self determinasyon hakkı bir kolektif insan hakkıdır ve bireylerden ziyade insan gruplarının haklarının korunmasına yönelik bir amacı vardır. Bireysel insan hakları bir bakıma halkların haklarının korunması için önemli olsa da, özellikle grup kimliğinin korunması noktasında her zaman yeterli olmaya bilir626. Eğer bir halk, yaşadığı ülkede çoğunluk olan bir halk tarafından sistematik bir şekilde ayrımcılığa ve baskıya maruz kalıyorsa, bireysel hakların kolektif kimlik ve kolektif menfaatin korunmasını temin edebileceği çok olası değildir627. Tüm dünyada mevcut olan yerli halklar çıkmazı, bu sorun için çok iyi bir örnektir. Bireysel haklar sağlanmış olsa bile, grubun kolektif menfaatleri göz ardı edilirse, bu durum söz konusu halkın veya azınlığın belirli bir kimliğinin yok olmasıyla sonuçlanabilir628.

Bundan başka, Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna göre, bireysel hakların etkin güvencesi ve gözetimi, self determinasyon hakkının evrensel düzeyde gerçekleştirilmesine bağlıdır629. Bir taraftan self determinasyon, bireysel özgürlüğü önceden varsaymakta, diğer taraftan ise bireysel özgürlüğün en iyi korunması halkın self determinasyon hakkını kullanabildiği durumlarda mümkün olabilmektedir. Diğer bir ifadeyle, bireysel kimliğin korunması ve gelişimiyle grup kimliğinin korunması ve gelişimi karşılıklı bağımlılık ilişkisi

622THORNBERRY, “The Principle of Self-Determination”, s. 192; GRIFFIOEN, s. 89.

623DONELLY Jack, Universal Human Rights in Theory and Practice, Cornell University Press, Ithaca 1989, s. 148. (naklen: GRIFFIOEN, s. 89.)

624

RAIC, s. 240.

625MCCORQUODALE, “Self Determination: A Human Rights Approach”, s. 872.

626RAIC, s. 240. 627

RAIC, s. 240. 628RAIC, s. 240.

144

içerisindeler630. Bu bağlamda, self determinasyonun, bireyler tarafından sahiplenen, ancak gruplar tarafından, kendi üyeleri olan bireylerin temel hak ve özgürlüklerine oluşan tehditlere karşı kullanılan bir hak olduğu söylenebilir631. Bu yüzden, içsel self determinasyon, halkın refah düzeyinin geliştirilmesiyle beraber, halkın üyeleri olan bireylerin refah düzeyinin iyileştirilmesini de hedefler632.

Jean-Bernard Marie, self determinasyonun insan hakları için temel bir şart olduğunu, ancak insan haklarıyla eşanlamlı olmadığını belirtir. Halkların hakları için insan haklarının kolektif haklar toplusu olması yeterli değil, özel anlamı olan bir maddeye ihtiyaç vardır. Sömürge yönetimi altında yaşayan halklar özgür olmadığı gibi, insan haklarını inkar eden yönetimlere tabi olan halklar da özgür değildir. İnsan haklarının sistematik bir şekilde ihlal edilmesi, halkın baskı ve dikta rejimlerine karşı itiraz hakkına, yani self determinasyon hakkına başvurmasıyla sonuçlanmaktadır633.

Self determinasyon hakkı, sömürgeciliğin tasfiyesinden sonraki dönemde, başkaları tarafından boyunduruk, tahakküm veya sömürü olsun her türlü baskıya maruz kalan halkların başvurabileceği bir hak olarak sağlamlaşmıştır. İnsan hakları yaklaşımı, self determinasyon konulu sorunların, ilgili tarafların menfaatlerine duyarlı şekilde, dengeli bir çözüm bulunması için müthiş bir yol açmıştır634. Gelinen noktada, self determinasyonla insan hakları arasında olan ilişki, insan haklarının genelliği bakımından bölünmezdir ve bir bütün halindedir. Aynı zamanda, birbiriyle karşılıklı ilişki halinde olduğunun da sürekli altı çizilmektedir635.