• Sonuç bulunamadı

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KURUCU ANDLAŞMASINDA SELF DETERMİNASYON

B. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİNDE SELF DETERMİNASYON

1. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KURUCU ANDLAŞMASINDA SELF DETERMİNASYON

Birleşmiş Milletler Andlaşmasında, self determinasyon ilkesiyle ilgili iki yerde doğrudan, iki yerde ise dolaylı düzenleme yer almaktadır. Doğrudan düzenlemenin yer aldığı maddeler; teşkilatın amaçları ve ilkelerinden bahseden I. Bölümünde yer alan 1. maddenin 2. fıkrası ve uluslararası ekonomik ve sosyal işbirliğinden bahseden IX. Bölümün 55. maddesidir. Dolaylı düzenlemelerin yer aldığı maddeler ise, özerk olmayan ülkelere ilişkin beyanname kısmının yer aldığı XI. Bölümün 73. maddesi ve uluslararası vesayet rejimi kısmının yer aldığı XII. Bölümün 76. maddesidir.

Self determinasyon ilkesi, Andlaşmanın 1. maddesinin 2. fıkrasında, “uluslar arasında, halkların hak eşitliği ve halkların self determinasyon hakkı ilkesine saygı üzerine kurulmuş

384CASSESE, s. 38; ŞAHİN, “Avrupa Birliği”, s. 14. 385

TUNCAY, s. 10.

386ARAL, “Üçüncü Kuşak Haklar”, s. 28. 387ARSAVA, “Self Determination Hakkı”, s. 55.

81

dostça ilişkileri geliştirmek ve dünya barışını güçlendirmek için diğer önlemleri almak”388 şeklinde ifade edilmiştir. Doğrudan düzenlemenin yer aldığı diğer bir madde olan 55. maddede ise, “…hayat standartlarını yükseltmeyi, tam istihdamı, kültürel işbirliğini, istikrar ve mutluluk şartlarını oluşturmak amacıyla, uluslararasında dostça ve barışçıl ilişkilerin gelişebilmesi için eşit haklar prensibine ve halkların self determinasyonuna dayanarak gerçekleşebilecek insan haklarına riayet edilmesi”389 şeklinde düzenlenmiştir.

Birleşmiş Milletler Andlaşması hazırlanırken, bu maddelerde self determinasyon kavramının kullanılması etrafında geçen tartışmalar, halkların eşit hakları ve self determinasyon hakkı ilkesinin nasıl anlaşılması gerektiğine ışık tutmuştur. Üye devletler, self determinasyonun her yerde halkın arzu ve iradesine uygun390 ve sadece halkların kendi kendini yönetme hakkı şeklinde yorumlanacağı takdirde Andlaşmaya uygun bulunacağını ve asla ayrılma hakkı şeklinde anlaşılmaması gerektiğini vurgulamışlar391 . Yine aynı maddedeki halkların eşit hakları ifadesindeki halklar ifadesinin geniş anlamda kullanıldığı ve aynı zamanda devletleri ve ulusları da içerdiği kaydedilmiştir392.

Self determinasyon bu iki maddede açıkça yer almış olsa da, bu maddelerde, ilke, devletler için bağlayıcı bir hukuk kuralı haline gelmemiştir. Bir hak393 olarak değil, gerektiğinde Birleşmiş Milletler tarafından dikkate alınacak bir değer olarak tanımlanmıştır394. Devletler arasında dostça ilişkileri geliştirecek bir unsur395 olarak görülmesi nedeniyle uygulanabilirlik ve

388CRISTESCU Aureliu, The Right to Self-Determination: Historical and Current Development on the Basis of

United Nations Instruments, Special Rapporteur of the Sub-Commission on Prevention of Discrimination and Protection of Minorities, United Nations, New York 1981, s. 2.

389CRISTESCU, s. 3; ŞAHİN, “Avrupa Birliği”, s. 19. 390MILLS, s. 110.

391

CRISTESCU, s. 2. 392

Bu maddeyle ilgili görüşmeler devam ederken Belçika temsilcisi, maddede kullanılan “halk” ifadesinin hem milliyetlerin egemenliği altında yaşadıkları devletlerle ilgili şikâyetlerini körükleyeceği hem de yabancı devletlerin dâhili işlere karışma çabalarını artıracağı endişesiyle “millet” veya “devlet” ifadesiyle değiştirilmesi teklifini vermiştir. Ancak komite bu teklifi üçte iki ses çokluğuyla reddetmiş ve maddedeki hak eşitliğinin halklar, milletler ve devletlere ait olduğunu açıklamıştır. MILLS, s. 111.

393 Andlaşma metninde self determinasyondan “hak” değil de “ilke” olarak bahsedilmesi ilk bakıştan kavramın hukuki gücünü zayıflatmıştır. Ancak Andlaşmanın orijinal metninin Fransızca versiyonunda hak anlamına gelen “droit” kelimesinin kullanılması dikkate değer bir nokta olmuştur. ABDULLAH Maya, The Right to Self- Determination in International Law: Scrutinizing the Colonial Aspect of the Right to Self-Determination, Department of Law, School of Economics and Commercial Law, University of Göteborg, (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi), Göteborg 2006, s. 17; RAIC, s. 200.

394TAŞDEMİR, “Yeni Dünya Düzeni”, s. 15.

82

etkinlik bakımından yetersiz kalmıştır396. Ancak yine de ilkenin evrensel bir uluslararası örgütün kurucu andlaşmasına dahil edilmesi, self determinasyonun gelişerek pozitif uluslararası hukuk kuralı haline gelmesi yolunda önemli bir basamak teşkil etmiştir397. Ayrıca, Andlaşma metninde self determinasyonun ne anlama geldiği398, kimlerin bu hakka sahip olduğu ve kapsadığı alanın belirtilmemesi önemli sorun teşkil etmiştir. Self determinasyon ilkesinin en büyük sorunu olan halk kavramının tanımlaması da yapılmamıştır. Bu nedenlerden dolayı Birleşmiş Milletler Andlaşmasında, ülkesel bütünlük, devlet egemenliği gibi temel ilkeler ağırlığını korumuş ve self determinasyondan sadece iyi niyet çerçevesinde bahsedilmiştir399.

Birleşmiş Milletler Andlaşmasının taslak metnini hazırlayanların kafasında nasıl bir self determinasyon kavrayışının olduğu, konuyla ilgili çalışma yapanların merak konusu olmuştur. Kavramın statüsünün gelişerek ilkeden hukuk kuralına dönüştüğü konusunda uzlaşma mevcut olsa da, ilk başlangıçta Andlaşma metnine girdiği sıralardaki önemiyle ilgili farklı görüşler olmuştur400. Hannum, Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulduğu sıralarda self determinasyonun bir ilke olarak çok zayıf ve tartışmalı olduğunu, daha sonra zaman geçtikçe özellikle sömürgeciliğin tasfiyesi döneminde gelişerek güçlendiğini belirtir401. Bring, gelişerek güçlenme gerçeğini kabul etmekle beraber, self determinasyonun kurucu Andlaşmanın amaç ve ilkelerinin anlatıldığı maddesinde yer almasına dikkat çekerek, self determinasyonun başlangıçtan itibaren Birleşmiş Milletler sisteminin temel ilkelerinden olduğunu savunur402. Cristescu ise, self determinasyonun Birleşmiş Milletler Andlaşmasına dahil edilmesini sadece ilkenin hukuki tanınması gibi değil, aynı zamanda ilkenin ve hukuki içeriğinin dinamik gelişimini, uluslararası hayatın değişik durumlarına uygulanmasını içeren yeni bir sürecin başlangıcı olarak değerlendirmiştir403. Ancak Birleşmiş Milletler Andlaşmasının kabul edildiği dönemlerde self determinasyonun kapsamı ve anlamının açık ve net olup olmadığı konusunda farklı görüşler varsa da, ilkenin daha sonraki

396POMERANCE, s. 9.

397RAIC, s. 200.

398Raic, Birleşmiş Milletler Andlaşmasının 1. maddesinin 2. fıkrasını ve 55. maddesini “bir devletin halkının başka devletlerin ve hükümetlerin müdahalesinden korunma hakkı” bağlamında açıklamıştır. RAIC, s. 201.

399YÜCE, s. 16. 400

HANNUM Hurst, “Rethinking Self-Determination”, Virginia Journal of International Law, Vol. 34, Issue 1, 1993, in MCCORQUODALE Robert, Self-Determination in International Law, Ashgate, Burlington 2000, s. 205. 401Hannum, Birleşmiş Milletler Andlaşmasında self determinasyon ilkesinin sadece iki defa geçtiğini ve orda da “dostça ilişkilerin geliştirilmesi” ve “halkların eşit hakları” gibi ilkeler aracılığıyla kısıtlandığını belirtmiştir. HANNUM, “Rethinking Self-Determination”, s. 205.

402BRING, s. 24. 403CRISTESCU, s. 18.

83

yıllarda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun, Güvenlik Konseyi'nin ve Uluslararası Adalet Divanı'nın kabul ettiği kararlarla hukuki ve siyasi içeriğinin daha da açıklığa kavuştuğu söylenebilir. Her ne kadar bu çalışmalar esasen sömürgeciliğin tasfiyesiyle ilgili yapılmış olsa da self determinasyonun içeriğinin ve süjesinin belirlenmesi açısından çok önemli rol oynamıştır404.

Birleşmiş Milletler Andlaşmasının özerk olmayan ülkelere ilişkin beyanname kısmının yer aldığı XI. Bölümü405 ve uluslararası vesayet rejimi kısmının yer aldığı XII. Bölümünde self determinasyon kavramı açıkça yer almasa da, dolaylı şekilde bu bölümlerin temel ilkesi olmuştur. XII. Bölüm, Milletler Cemiyetindeki manda sistemine benzer bir vesayet sistemi getirmişse406, XI. Bölüm de vesayet sistemine girmeyen, diğer özerk olmayan ülkelerle ilgili kendi kendini yönetme kabiliyetinin geliştirilmesine yönelik destek sağlayacak yeni bir sistem getirmiştir407. Bu şekilde, self determinasyon kavramının uygulama kapsamı Milletler Cemiyeti dönemiyle kıyaslandığında büyük ölçüde genişletilmiştir408.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 14 Aralık 1946 tarihli ve 66 (I) sayılı kararına göre, 74 ülke özerk olmayan ülke kapsamına dahil edilmiştir409. Andlaşmaya göre özerk olmayan ülkeler, halkının kendi kendini yönetme kabiliyetine tam olarak ulaşamamış olduğu ülkelerdir410. Bu ülkeler kendilerini yöneten devletlere tabi olmuş ve Birleşmiş Milletler üyeleri bu ülkeler için özyönetimi ilerletme, halkların siyasi arzularını hesaba katma ve bunların özgür siyasi kurumlarının gelişimini ilerletmeye yardım etmekle sorumlu tutulmuştur411. XI. Bölümün 73. maddesine göre, halkların henüz kendi kendilerini tam olarak yönetemediği bölgelerin yönetilmesinden sorumlu olan ya da bu sorumluluğu yüklenen Birleşmiş Milletler üyeleri, bu bölgelerde yaşayanların çıkarlarının herşeyden önce geldiği ilkesini kabul etmişler. Birleşmiş

404RAIC, s. 201.

405

Birleşmiş Milletler Andlaşmasının metni üzerinde çalışmalar devam ederken self determinasyonun özerk olmayan ülkelerle ilgili olan bölüme de eklenmesi teklifi tartışılmış ancak bu teklif yabancı yönetimi altında olan halkların ayrılıkçı hareketlerini körükleyeceği gerekçesiyle kabul görmemiştir. MILLS, s. 112.

406TAŞDEMİR, “Yeni Dünya Düzeni”, s. 15.

407 Birleşmiş Milletler Andlaşmasının getirdiği biri özerk olmayan ülkeler diğeri de vesayet rejimi altında olan ülkeler şeklinde iki tip sömürge mevcut olmuştur. Bu durum BM üyelerinin çoğu tarafından suni bir bölünme olarak değerlendirilmiş olup bu konuda yöneltilen bir soruya Hindistan Dünya İşleri Konseyinin yanıtı şöyledir:

Bağımsız yerlerin kendi kendilerini idare etmeyenler ve vesayet ülkeleri olarak ikiye ayrılmaları tamamen tarihi bir hatadan başka bir şey değildir; öncekiler II. Dünya Savaşı’nın galiplerinin, sonrakiler de mağluplarının sahip olduğu yerlerdir. ŞAHİN, “Avrupa Birliği”, s. 16.

408RAIC, s. 201. 409

AYHAN, s. 70.

410CRISTESCU, s. 3.

84

Milletler Andlaşması ile kurulan barış ve güvenlik sistemi içinde bu bölgelerde yaşayanların refahını en yüksek düzeye çıkarma yükümlülüğünü kutsal bir ödev bilen yönetici devletler bu amaçla birtakım görevler yüklenmişler412.

XI. Bölüm, sömürgelerin sorunlarını, sınırlı olarak Birleşmiş Milletlerin yetki alanı içine aldığından413, ilgili ülkeler için özel yönetimler ve yöneticiler oluşturulmuştur. Ancak yönetici devletlerin “yönetmek” dışında bir sorumlulukları olmamıştır. Zira bu maddedeki halkın kendi kendini yönetme kabiliyetinin geliştirilmesi, her ülkenin ve ahalisinin ve söz konusu gelişmişlikteki muhtelif derecelerin özel şartlarına uyduğu ölçüde olmak koşuluna bağlı kılınmıştır414.

Özerk olmayan ülkelerin dışındaki, henüz bağımsızlığına kavuşamamış ülkeler ise self determinasyonun dolaylı düzenlendiği XII. Bölümün konusu olmuştur. Bu ülkeler, XII. Bölümün 76. maddesine uygun olarak, Uluslararası Vesayet Rejimine415 tabi olmuş ve madde hem Teşkilata hem de üye devletlere birtakım yükümlülükler416 öngörmüştür. Her ne kadar sömürgeci devletlere yüklemiş olduğu sorumluluklar belirsiz417 olmuş olsa da Vesayet Rejiminin temel

412a. Söz konusu halkların kültürüne saygı göstererek onların siyasal, ekonomik ve sosyal bakımdan ilerlemelerini ve eğitim alanında gelişmelerini sağlamayı, onlara hakça davranmayı ve onları kötülüklerden korumayı;

b. Her ülkeye ve halkına özgü koşullar ve bunların çeşitli aşamalarına uygun olarak, bu halkların kendi kendilerini yönetme yeteneğini geliştirmeyi, onların siyasal özlemlerini göz önünde tutmayı ve kendi özgür siyasal kurumlarının giderek geliştirilmesinde onlara yardımcı olmayı;

c. Uluslararası barış ve güvenliği pekiştirmeyi;

d. Bu madde’de belirtilen sosyal, ekonomik ve bilimsel amaçlara uygulamada ulaşmak üzere yapıcı gelişme önlemlerini kolaylaştırmayı, bilimsel araştırmaları özendirmeyi, birbiriyle ve koşullar elverdiğinde uluslararası ihtisas kuruluşlarıyla işbirliği yapmayı ve

e. XII. ve XIII. bölümlerin uygulama alanı dışında, sorumlulukları altında bulunan ülkelerin ekonomik, sosyal ve eğitim koşullarına ilişkin istatistiksel ve teknik nitelikte başka bilgileri, güvenlik gerekleri ve anayasalara ilişkin görüşler saklı kalmak üzere, bilgi için düzenli olarak Genel Sekreter’e iletmeyi kabul ederler. HASGÜLER Mehmet/ULUDAĞ Mehmet B. , Devletlerarası ve Hükümetler Dışı Uluslararası Örgütler, 4. Baskı, Alfa Basım Yayın Dağıtım, İstanbul 2010, s. 561.

413

KARAOSMANOĞLU Ali, İç Çatışmaların Çözümü ve Uluslararası Örgütler (İç Çatışmaların Çözümü), Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1981, s. 66.

414KARAOSMANOĞLU, “İç Çatışmaların Çözümü”, s. 66.

415Aşağıdaki ülkelerin vesayet rejimine tabi olması düzenlenmiştir: a. Milletler Cemiyeti döneminde manda rejimi altında bulunan; b. İkinci Dünya Savaşı sonunda yenilen devletlerden ayrılanlar; c. Yönetimlerinden sorumlu devletlerce gönüllü olarak bu rejime sokulan bölgeler, Birleşmiş Milletler Andlaşmasının 77. maddesi, http://www.ombudsman.gov.tr/contents/files/35501-Birlesmis-Milletler-Antlasmasi.pdf, 06.12.2014

416m.76/b bu yükümlülüklerden bahseder. Vesayet altındaki bölgelerde yaşayan insanların siyasal, ekonomik ve sosyal bakımdan ilerlemelerini ve eğitim alanında gelişmelerini kolaylaştırmak, her bölge ve halkına özgü koşulları ilgili halkların özgürce dile getirdiği özlemleri ve her vesayet anlaşmasında öngörülebilecek hükümleri de göz önünde tutarak, bu bölgeler halklarının kendi kendilerini yönetmelerini ya da bağımsızlığa doğru giderek gelişmelerini kolaylaştırmak; HASGÜLER/ULUDAĞ, s . 562.

85

amacı, vesayet altındaki ülkelerin politik, ekonomik ve sosyal alanlarda gelişmesini sağlamak, kendini yönetme ve bağımsızlık aşamasına gelmelerine yardımcı olmak olmuştur418.

İster XI. Bölüm 73. madde isterse de XII. Bölüm 76. madde olsun, ilgili ülke halklarının self determinasyon hakkına açıkça değinmemiş ancak her iki maddede self determinasyon ilkesi ele alınmıştır. 73. madde sadece bağımlı halkların özyönetim kabiliyetinin geliştirilmesinden bahsederken, 76. madde özyönetim ve bağımsızlığı bir arada ele almış ve sömürge halklarına özerklik, federasyon ve bağımsızlık seçeneklerini tanımıştır419. Diğer bir ifadeyle, vesayet yönetimi altında olan halkların, vesayet rejiminden kurtulurken bu haklardan birini tercih edebilmesi öngörülmüş ve bu seçeneklerden her biri self determinasyon hakkının kullanımı olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden olacak ki, bazı yazarlar Birleşmiş Milletler Andlaşmasında self determinasyon ilkesinin sadece vesayet rejimi altındaki ülkeler ve halklar için öngörüldüğünü ileri sürmüşlerdir420. Vesayet Rejiminin kurulduğu dönemde bu sistemin yönetimi altında olan ülkeler, ya bağımsızlıklarını kazanmış ya da kendi istekleriyle başka bir devletle birleşmiş 421 olduklarından, günümüz itibariyle vesayet rejiminin fonksiyonunun tamamlanmış olduğu söylenebilir422.

Bu dönem içinde Birleşmiş Milletler Andlaşmasının XI. ve XII. Bölümleri sömürgeciliğin tasfiyesinin hukuki altyapısını oluşturmuştur. Sömürge yönetimi altında kalmış olan seksenden fazla ulus, dünya örgütünün kurulmasından bu yana bağımsızlığını ilan etmiş ve egemen birer devlet kurmuşlar. Birleşmiş Milletler Teşkilatı, bağımlı halkların bağımsızlıklarını elde ettikleri bu süreci hızlandırarak, gereken şartları ve amaçları oluşturmak suretiyle çok önemli bir rol üstlenmiştir423. Ancak, Andlaşma self determinasyonu tanımlamadığı gibi ilkenin nasıl uygulanacağı ve sömürgeciliğin hangi şartlarla son bulacağı konusunda da açık bir hüküm içermemekteydi. Bunun yanında, self determinasyon hakkının hak sahibi olan halkın kim olduğu

418AKİPEK Serap, “Birleşmiş Milletler Örgütü Denetiminde Vesayet Altında Ülke Bulunmaması, Sömürgeciliğin

de Sonu Anlamına mı Geliyor?”, AÜHF Dergisi, C. 50, S. 1, 2001, s. 2. 419BRING, s. 25.

420KILINÇ, s. 964.

421Vesayet Rejimi kurulduğundan itibaren on bir ülke vesayet yönetiminde bulunmuş, geçen süre zarfında hepsi ya bağımsız devlet kurmuş ya da kendi arzularıyla bir devlete katılmıştır. Vesayet yönetimi altında olan sonuncu ülke Amerika Birleşik Devletleri tarafından yönetilen Palau olmuş ve 1994 yılında onun da bağımsız devlet kurarak Birleşmiş Milletler Teşkilatına üye olmasıyla vesayet yönetiminde hiçbir ülke kalmamıştır. UNİTED NATIONS, Basic Facts About United Nations, United Nations Department of Public Administration, New York 2011, s. 261- 262.

422AKİPEK, s. 4.

86

konusunda da bilgi vermemiş ve yasal sonuçlarını belirlememiştir424. Ne garip ki, Birleşmiş Milletler Andlaşmasının ilkeyi açıklığa kavuşturmaması, sonraki dönemdeki gelişmelerin katkısıyla ilkenin içeriğinin zenginleştirilmesi gibi bir olumlu sonuç ortaya çıkarmıştır. Bundan başka, kavramla ilgili Andlaşma maddelerinde self determinasyonun tanımlanmamış olması, hakkın sadece sömürge halklarıyla ilişkilendirilerek sınırlandırılmasının önüne geçmesi bakımından önemli olmuştur.

Sonuç olarak, birtakım eksiklikleriyle beraber self determinasyon ilkesinin, yeni uluslararası toplumun en önemli yasama belgesi olan Birleşmiş Milletler Andlaşmasında yer alması, ilkenin gelişim süreci açısından çok önemli bir aşama olmuştur. Bu durum, ilkenin, siyasi bir söylemden hukuki bir davranış modeline geçişini temin edecek kapıyı aralayan bir dönüm noktası olmuştur. Daha sonraki dönemde, ilkenin özellikle hukuki içeriğinin zenginleştirilmesine yönelik uluslararası belgelerin temel dayanağı, Birleşmiş Milletler Andlaşmasında self determinasyonun açık veya dolaylı olarak düzenlendiği maddeler ve yeni uluslararası toplumun üzerine inşa edildiği uluslararası hukukun temel ilkeleri olmuştur.