• Sonuç bulunamadı

İNSAN HAKLARINA İLİŞKİN İKİZ SÖZLEŞMELER

B. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİNDE SELF DETERMİNASYON

3. İNSAN HAKLARINA İLİŞKİN İKİZ SÖZLEŞMELER

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini kabul ederken İnsan Hakları Komisyonunu, beyanname hükümlerinin, temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi konusunda bir sözleşme hazırlamakla görevlendirmiştir. Konuyla ilgili uzun çalışmalar yapan Komisyonun 1954 yılında takdim ettiği taslak metin, Genel Kurulda on yılı aşkın bir süre tartışılmış ve sonda 16 Aralık 1966 tarihinde 2200 (XXI) sayılı Genel Kurul kararıyla Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi başlıklarıyla iki ayrı sözleşme kabul edilmiştir478. Hazırlanma ve kabul edilme aşamalarında her zaman beraber anıldığından, İkiz Sözleşmeler olarak da bilinen sözleşmeler, 1976 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşmelerin konumuz açısından önemi, self determinasyon hakkını açık bir şekilde teyit etmiş ve yeni türlerini ortaya çıkarmış olmaları olmuştur. Ancak self determinasyon hakkı gibi İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde olmadığı479 halde sözleşmelerde yer alan haklar olduğu gibi, beyannamede olduğu halde sözleşmeye giremeyen haklar da olmuştur480.

Her iki sözleşmenin ortak birinci maddesi self determinasyon hakkının düzenlenmesine ayrılmıştır. 1. maddenin 1. fıkrasında “Bütün halklar, self determinasyon hakkına sahiptirler. Bu hak uyarınca kendi siyasal statülerini özgürce oluştururlar ve ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimlerini özgürce sağlarlar” denilerek self determinasyondan ilk defa uluslararası bir metinde ilke değil, hak olarak bahsedilmiştir. Bu ise artık self determinasyonun hukuki bir yüküm yüklemediği, yalnız yol gösterici bir ilke olduğunun ileri sürülemeyeceği anlamı taşıyordu. Bağlayıcı bir uluslararası hukuk normu özelliği kazanan self determinasyon hakkı, sözleşmelerin yürürlüğe girmesiyle daha kapsamlı bir geçerlilik kazanmış oluyordu481. Burada kullanılan genel dil, self determinasyon hakkını sadece sömürge yönetimi altındaki ülke halklarına değil, tüm halklara doğru genişletmiş ve böylece, kişisel ve siyasal haklar arasında devamlı bir bağlantı kurmuştur482. Ancak hak sahibi olarak tüm halklar görülse de bu halkların kim olduğu konusunda

478BOZKURT Enver, İnsan Haklarının Korunmasında Uluslararası Hukukun Rolü, Nobel Yayınları, Ankara 2003,

s. 61-62.

479Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Uluslararası İnsan Hakları tasarısının bir parçası olarak 10 Aralık 1948 tarihinde kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde, self determinasyon hakkının bazı yönleri olan kişinin kendi ülkesinin yönetimine katılma hakkı 21. maddenin 1. fıkrasında ve halkın iradesinin hükümetin esası olması 21. maddenin 3. fıkrasında yer almıştır. Bunların dışında self determinasyon hakkı açık bir şekilde yer almamıştır. ŞAHİN, “Avrupa Birliği”, s. 18.

480

BOZKURT/KÜTÜKÇÜ/POYRAZ, s. 185-186. 481ARSAVA, “Azınlık Kavramı”, s. 34.

100

var olan belirsizlikler giderilmemiş ve yine hakkın kapsamı belirsiz olarak kalmıştır483. Bundan başka, hakkın gerçekleştirilmesi yolunda devletlere yüklenmiş olan yükümlülükler konusunda da bir açıklama getirilmemiş, tüm bu hususlarla ilgili, sadece, Birleşmiş Milletler Andlaşmasına atıf yapmakla yetinilmiştir484.

Ortak 1. maddenin 2. fıkrasında ise “Bütün halklar, karşılıklı yarar ilkesine dayanan uluslararası ekonomik işbirliğinin gereklerinden ve uluslarararası hukuktan doğan yükümlülükleri yerine getirmekten kaçınmamak şartıyla, kendi amaçlarına uygun olarak doğal zenginlik ve kaynaklarını özgürce tasarruf edebilirler. Bir toplum, hiçbir durumda, kendi varlığını sürdürmesi için gerekli olan araçlardan yoksun bırakılamaz” denilerek, self determinasyon hakkının ekonomik boyutu nazara verilmiştir. Burada, yer altı ver yer üstü doğal zenginlikler ve kaynaklar üzerinde tasarruf hakkının sahibinin halklar olduğu vurgulanmış ve siyasi boyutun yanına ekonomik boyut da eklenerek, self determinasyon hakkının kapsamının genişlenmesi sağlanmıştır485.

Maddenin 3. fıkrasında, “Özerk olmayan ve Vesayet Altında Bulunan Ülkelerin yönetilmesinden sorumlu olanlar da dahil, bu Sözleşmeye taraf olan Devletler, halkların self determinasyon hakkının gerçekleştirilmesini destekleyecek ve bu hakka, Birleşmiş Milletler Andlaşmasının hükümleri uyarınca saygı göstereceklerdir” denilmiştir. Bu, özerk olmayan ve vesayet altında bulunan ülkelere, bağımsız bir devlet kurma ya da mevcut bağımsız bir devletle birleşmeye karar verme hakkının verildiği anlamına gelmiştir486. Bunun yanında, burada, “Birleşmiş Milletler Andlaşmasının hükümleri uyarınca saygı gösterilecek” denilerek ülkesel bütünlük ve iç işlere karışmama ilkelerine dikkat çekilmiştir. Başka bir ifadeyle, Andlaşmanın bu hükümlerine uymadığı zaman, halkların, self determinasyon hakkına saygı gösterilmeyecektir.

Maddede açıklanması gereken konulardan biri de birinci ve ikinci fıkrada geçen özgürce kelimesidir. Halkların, kendi siyasal statülerini ve gelişmelerini özgürce belirleyebileceklerini belirten maddede, "özgürce" kelimesini iki şekilde anlamak mümkündür. Birincisi, halkların kendi kanun koyucularını ve siyasi liderlerini, kendi devlet yetkililerinin aşırı etkisi veya

483Hakkın sahibi olarak görülen halkların kimliği ve hakkın kapsamı ve nasıl uygulanacağı konusunda olan belirsizlikler birçok ülkeyi tedirgin etmiştir. Nitekim Hindistan bu sözleşmeleri imzalarken self-determinasyonun sadece yabancı hâkimiyeti altındaki halklara verilmesine, egemen ve bağımsız devletleri etkilememesi gerektiğine ilişkin bir çekince koymuştur. HALPERIN/SCHEFFER/SMALL, s. 22.

484TOLUNER Sevin, Milletlerarası Hukuk Dersleri: Devletin Yetkisi, Gözden Geçirilmiş 4. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 1996, s. 29; KÜTÜKÇÜ, s. 269.

485ÇAVUŞOĞLU, s. 72-73. KILINÇ, s. 970.

101

yönlendirmesine maruz kalmadan seçmeleri gerektiği anlamına gelir. İkincisi ise, bir devletin iç siyasi kurumlarına dış müdahalenin yol verilmez olduğu anlamını taşımaktadır487.

Maddenin metninde self determinasyon hakkının düzenleme şekline dikkat edildiğinde, hakkın içerdiği siyasi statünün belirlenmesi veya ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimin sağlanması gibi konuların bir süreç olduğu görülebilir. Bu yüzden, hakkın, bağımsızlığın kazanılmasıyla sona eren bir hak olarak değil süreklilik arz eden bir hak488 olarak kaleme alındığı söylenebilir ki, bu da aslında self determinasyon kavramına yeni anlam katan faktörlerden biri olmuştur. Ancak hakkın ihlali durumunda ne olacağı hususu açık bırakılmış, bu konuda bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Hatta İkiz Sözleşmelerin kabul edilmesiyle kurulan İnsan Hakları Komitesine, Sözleşmeye ek ihtiyari protokolde düzenlenen şekliyle, kişisel başvuru hakkı ancak bireysel haklara yönelik olarak kullanılabilecek bir mekanizma olarak düzenlenmiştir. Bu ise, self determinasyon hakkı ihlal edildiği durumda bireylerin ya da toplulukların şikayet haklarının düzenlenmemiş olduğu anlamına gelmektedir489.

İkiz Sözleşmelerin vurgulamış olduğu önemli noktalardan biri de self determinasyonun içsel boyutu olmuştur. Hem sözleşmelerin ortak 1. maddesinde kullanılan dil, hem Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin birçok maddesinin demokratik toplum kavramını nazara vermesi490, hem de Birleşmiş Milletlerin ülkesel bütünlüğe ve siyasal istikrara verdiği önem, bu kanaatin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sözleşmeler, halkların özgürlüğünü, ayrılarak bağımsız devletler kurmakta değil, kendi haklarını etkinleştirerek egemenliği altında yaşadıkları devletlerin ülkelerinde özgür bireyler ve topluluklar oluşturmaları şeklinde görmüştür491. Böylece, sözleşmelerde demokratikleşme ve insan haklarının gelişimine teşvik edici bir dil kullanılmış ve self determinasyon hakkıyla insan hakları ve demokrasi arasında daha sıkı bir bağlantı kurulmuştur.

Sonuç olarak, İkiz Sözleşmelerin, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer alan temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan ve Birleşmiş Milletler Andlaşmasını sözleşme düzeyinde tamamlayan önemli uluslararası insan hakları sözleşmeleri olduğu söylenebilir. Bu anlamda, self determinasyon hakkının ilk kez bağlayıcı bir insan hakları belgesinde yer almış olması kavramın gelişim süreci açısından son derece önemli bir husustur. Öncelikle, kavram artık kolaylıkla

487CASSESE, s. 52-53.

488ARAL, “Kolektif Bir İnsan Hakkı”, s. 111. 489

ARAL, “Üçüncü Kuşak Haklar”, s. 31-32.

490KÜTÜKÇÜ, s. 269.

102

inkaredilemeyecek, hukuki bağlayıcılığı olan bir uluslararası hukuk kuralı haline gelmiştir. Bunun yanında, Sözleşmelerin ortak 1. maddesi, sözleşmeye taraf devletlerin topraklarında yaşayan halkların içsel self determinasyon hakkını tanıyarak, ön plana çekmiştir. Bu, geleneksel dışsal self determinasyon anlayışının dönüşerek önem kaybetmesi karşısında, insan hakları ve demokratikleşmeyi hedefleyen içsel self determinasyonun önem kazanması olarak anlaşılmıştır. Böylece, insan haklarıyla beraber zikredilmeye başlayan self determinasyon, İkiz Sözleşmelerden sonra birçok uluslararası belgede insan hakkı olarak görülmeye başlamıştır. Bundan başka, bağımlı halklarla ilgili Birleşmiş Milletler Andlaşması hükümlerini tekrar canlandırmış olması ve ekonomik self determinasyon hakkını gündeme getirmiş olması, sözleşmeleri, self determinasyon kavramı bakımından önemli kılan diğer bir husus olmuştur492.

C. ULUSLARARASI BÖLGESEL BELGELERDE SELF DETERMİNASYON