• Sonuç bulunamadı

LENİN VE BOLŞEVİK GÖRÜŞÜNDE SELF DETERMİNASYON

D. I DÜNYA SAVAŞI VE SONRASI DÖNEM

1. LENİN VE BOLŞEVİK GÖRÜŞÜNDE SELF DETERMİNASYON

Rusya’da 1917 yılında merkezi hükümetin dağılmasından hemen sonra Bolşevikler, Rus kökenli olmayan milletlerin desteklerini kazanmak amacıyla, Rusya’da milli meseleyle ilgili olarak self determinasyon teorisini kabartarak tartışmaya başlamışlar. Sosyalist düşüncede self determinasyon konusunun yer edinmesi, daha önceki dönemlerde yaşayan Marks ve Engels gibi düşünürlere kadar gitse de225 Bolşeviklerin self determinasyon teorisini geliştiren ve o günkü tartışmaların merkezinde duran isim Vladimir İliç Lenin olmuştur. Lenin’in fikirlerinde, self determinasyon, ezilen ulusların onları ezen yabancı bütünler ve uluslardan siyasal ayrılma ve kendi bağımsız devletini oluşturma hakkı anlamını taşımaktaydı226. Self determinasyonu bireylere değil sadece topluluklara uygulana bilecek bir kolektif hak olarak gören Lenin, aynı zamanda uluslararası alanda halkların self determinasyon ve bağımsızlık hakkını savunan ilk lider olmuştur227.

Self determinasyon ilkesini Lenin için cazip hale getiren faktör, ilkenin Rus Çarlığını zayıflatarak sosyalist devrimini başarıya ulaştırma imkanını sunması olmuştur228. Genellikle Bolşevikler tarafından savunulan ve destek gören229 ilke, Josef Stalin tarafından da 1913’te yayınlanan Marksizm ve Milli Mesele adlı kitapçıkta, self determinasyon hakkının, bir ulusa ana devletten tam ayrılma ya da özerklik hakkı verdiği savunulmuştur230.

Lenin 1914 yılında yayınladığı Ulusların Self Determinasyon Hakkı adlı makalesinde, milletler meselesinin çözümü için ilkeyi ısrarla savunarak geliştirmiştir. Bunun arkasından,

224

YÜCE, s. 6.

225Karl Marks (1818-1883) ve Friedrich Engels (1820-1895) zamanından beri amaçlarına ulaşabilmek için sosyalistler, halkların self determinasyon hakkı ilkesine başvurmuşlardır. Marks ve Engels, Avrupa’da, Avusturya- Macaristan İmparatorluğu ve Rusya Çarlığı gibi çokuluslu devletlerde baskı rejiminin egemen olduğu bir dönemde yaşamışlar, bu devletlerde ulusal kimliklerine kavuşmak için çeşitli halkların bu baskı rejimlerinden kurtularak bağımsız olmak istediklerini gözlemlemişlerdir. GÖNLÜBOL, s. 342.

226

LENİN V. İ.,Ulusların Kaderlerini Belirleme Hakkı, (Çev.: Muzaffer Erdost), 10. Baskı, Ankara, Sol Yayınları, 2007, s. 151.

227CASSESE, s. 14. 228DOĞAN, s. 2. 229

SOYPAK Kamber, “Self-Determinasyon, Azınlık Hakları ve Uluslararası Sözleşmeler”, Humanite Dergisi, S. 3, Ağustos 2003, s. 91.

53

Emperyalizm Hakkında adlı kitabında, Lenin, self determinasyon hakkındaki fikirlerini daha da ilerleterek, kavramı temelde ekonomik olan emperyalizm çözümlemesinin siyasi uzantısı231 olarak değerlendirmiştir. Ezilen halkların özgürleşmesi yolunu açacak olan bu ilke, sosyalist devrimin başarısına katkı sağlamıştır232.

Lenin, ortaya koyduğu ulusların tam hak eşitliği kavramıyla, uluslara hak eşitliğini tanımakla beraber, ulusların hem ayrılma hakkı bakımından hem de self determinasyon hakkı bakımından eşitliğini ve dolayısıyla da bağımsız devlet kurmada da hak eşitliğini tanımıştır. Onun yaklaşımında, ulusların self determinasyon hakkı, ancak siyasal anlamda bağımsızlık hakkını, yani ezilen ulusun ezen ulustan siyasal bakımdan serbest bir şekilde ayrılma hakkını içermekteydi233.

Lenin’e göre, ulus ayrılma konusunda kendini ne kadar özgür hissederse, bu isteği duyması da o derece küçük bir ihtimal olarak kalacaktır. Yani sosyalizmin nihai hedefi olan birleşmiş bir toplum yaratma planına ters gibi görünen bu ilke, aslında ezilen toplumların ezenlere üstünlük sağladığı bir geçiş dönemini gerçekleştirmesi bakımından savunulmalıdır. “Nasıl ki, insanlık, sınıfların ortadan kalktığı döneme ancak ezilen sınıfın diktatörlüğünün sürdüğü bir geçiş dönemini aşarak ulaşabilirse, ulusların kaçınılmaz olan bütünleşmesine de, ancak bütün ezilen ulusların kurtulduğu, yani ezen ulustan ayrılma özgürlüğüne kavuştuğu bir geçiş dönemini aşarak varabilir”234.

Lenin’in savunduğu sosyalist düşüncede, ulusların tam eşitliği ve siyasal ayrılma özgürlüğü olmak üzere iki temele dayanan self determinasyon ilkesinin uygulanması bakımından üç seçenek ileri sürülmüştür. Bunlardan ilki, bu ilkeye başvuru ancak etnik ya da ulusal grubun kendi kaderini özgürce belirleme arzusu ile olabilirdi. İkincisi, bu ilke askeri bir ihtilaf sonrası, ülke topraklarının egemen devletler arasında halkın iradesine uygun bir şekilde paylaşımı konusunda uygulanabilirdi. Üçüncüsü olarak, bu ilke, sömürge yönetimi altındaki halkları bağımsızlığa yönlendirmek için tasarlanmış emperyalizm karşıtı bir önermeydi235. Ancak bu

231

MAYER Arno J.,Wilson vs. Lenin: Political Origins of the New Diplomacy 1917-1918, Cleveland and New York 1964, s. 298. (naklen:CASSESE, s. 15.) 232CASSESE, s. 15. 233 LENİN, s. 101-120. 234LENİN, s. 138. 235CASSESE, s. 16.

54

seçeneklere de dikkat edilirse, Lenin’in teorisinde self determinasyon hakkının sadece dışsal boyutunun var olduğu, içsel boyutunun söz konusu olmadığı görülebilir236.

Lenin’e göre, self determinasyon hakkı, ayrılma hakkını da kapsamaktaydı ve ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu237. Nerede olursa olsun ulusların arasında ilişkiler zora dayanıyorsa, ezilenin ayrılma hakkının azimle ve kayıtsız şartsız savunulması gerektiğini ifade etmiştir238. Ulusların ayrılma hakkının tanınmasının, “devletin çözülüp dağılması” tehlikesini artıracağından ve bunun aynı zamanda Rusya’nın da parçalanmasıyla sonuçlana bileceği endişelerini taşıyanlara self determinasyon ve boşanma özgürlüğü arasında yaptığı benzetme ile cevap vermiştir. Lenin’in sözleriyle: “Boşanmayı savunan bir kişiyi aile bağlarını yıkmak istemekle suçlamak ne kadar saçmalık ve ikiyüzlülük ise, self determinasyon özgürlüğünü savunanları da, ayrılmayla suçlamak, o kadar saçmalık ve ikiyüzlülüktür”239.

Lenin, ısrarla ayrılmanın başvurulacak hak yoksa çare olduğunun farkının yapılması gerektiğinin önemini vurgulamıştır. Bu konuda fikirlerini, “Ayrılma çaresi, sadece ulusal baskı ve ulusal sürtüşmenin artık beraber yaşamı tamamen dayanılamaz hale getirdiği ve her türlü ekonomik bağlantıyı engellediği zamanlarda gerçekleşecektir. Bu durumda ayrılma, hem kapitalist gelişimin hem de sınıf mücadelesi özgürlüğünün menfaatine en iyi şekilde hizmet etmiş olacaktır”240 diyerek açıklamıştır. Lenin bu açıklamasıyla bir taraftan ayrılmanın son çare olduğuna inandığını ifade etmiş olsa da, diğer taraftan da onun ileri sürdüğü self determinasyon kavramının var oluş nedeninin ve fonksiyonunun ulusun kolektif kimliğinin veya ortak çıkarlarının korunması olmadığını açıkça ortaya koymuştur241.

Lenin’in self determinasyon hakkını ayrılma hakkı şeklinde tanımlayarak sunması, bütün ulusların bütünleşmesini sağlayarak evrensel sosyalist topluluğunu gerçekleştirmek amacına ulaşmak için sadece bir alet, araç veya stratejik kavram olmuştur. Nitekim ayrı ulus devletlerin oluşması, hiçbir şekilde self determinasyon hakkının uygulamasının nihai amacı olamazdı. Lenin’e göre, kapitalizmin tamamen ve fiilen gelişmesi yalnızca ayrı ulus devletlerde mümkün olabilirdi. Ancak O, bu değerlendirmeyi milliyetçiliğe karşı sempatisinden değil, tam tersine, diğer tüm Marksistlerden farksız, milliyetçiliğin bir kapitalizm hastalığı olduğunu

236 RAIC, s. 187. 237CASSESE, s. 17. 238LENİN, s. 120. 239

LENİN, s. 73-75; RAIC, s. 185; MUSGRAVE, s. 19. 240RAIC, s. 185-186.

55

düşündüğünden ve onunla birlikte yok olacağına inandığından yapmıştır242. Dolayısıyla yukarıda bahsi geçen, ayrılmanın ve yeni devletlerin kurulmasının en fazla kapitalizmin gelişmesine hizmet edeceğine dair açıklaması, bu şekilde anlaşılmalıdır. Zira kapitalizmin gelişmesini tamamlamasından sonra kaçınılmaz düşüşü başlayacak ve sosyalist devrimler aracılığıyla sosyalist toplumun oluşumuna ve gelişimine yönelmiş engebesiz yol açılmış olacaktı243.

Eğer halkların self determinasyon hakkıyla işçi sınıfının diktatörlük oluşturma hakkı arasında bir çelişki olursa, self determinasyon hakkının yoldan çekilmesi gerektiğini savunmakla244, aslında Lenin, kendi desteklediği ayrılma hakkı teorisinin ve self determinasyon hakkı ilkesinin dünyanın komünist olmayan bölgelerinde işlevsel alanını sınırlamıştır245. Böylece, Lenin’in savunduğu self determinasyon hakkı ilkesi sadece sınıf mücadelesinin mevcut olduğu yerlere kadar ulaşabilmiş ve benimsenmiştir246. Nitekim aynı stratejik yaklaşımı, Lenin, sömürge altında olan bölgelere yönelik olarak da göstermiş ve sömürge halklarının ulusal bağımsızlık mücadelelerinin desteklenmesi ve emperyalist güçler tarafından ezilmelerine karşı yardım edilmesi gerektiğini savunmuştur247.

Lenin’in fikirlerinde, sömürge yönetimi altındaki uluslarla diğer ulusların ayrılma olgularını farklı yöntemlerle açıklaması, dikkat çeken noktalardan biri olmuştur. O, birlikteliğin sağlanması gerektiği düşüncesinde olsa da zorla sağlanan birlikteliktense daha uzun ömürlü olan gönüllü katılımın daha doğru olacağını vurgulamıştır. Küçük devletlerin menfaatleri gereği ve ekonomik zorunluluklar nedeniyle ayrılmayı kolaylıkla göze alamayacaklarını düşünen Lenin, ayrılma sorununu zor kullanılan yöntemlerle çözüme bağlamanın da imkânsız olduğunun ve ayrılmanın demokratik yolla olması gerektiğinin altını çizmiştir248. Ancak arazi değişikliği durumunda halklara self determinasyon haklarını hayata geçirmeği, yani siyasal bağımsızlığı ve uluslararası statüyü, sadece halk oylamasıyla vermeyi düşünürken, sömürgelerdeki halklara isyan çağrısı yaparak silahlı mücadeleye kalkmaları gerektiğini düşünmesi dikkate değer bir nokta olmuştur249. Bir yandan da, ayrılma sonucunda çok sayıda küçük devletçiklerin ortaya çıkması

242MUSGRAVE, s. 20.

243

RAIC, s. 186. 244

STALIN Joseph, Marxism and The National and Colonial Question, 1936, s. 168. (naklen: COBBAN, s. 196.) 245RAIC, s. 187. 246CASSESE, s. 18; COBBAN, s. 190. 247 RAIC, s. 187. 248LENİN, s. 11. 249CASSESE, s. 17.

56

tehlikesi ve büyük devletlerin tartışılmaz menfaatleri Lenin’i bağımsız devletler yerine federasyon fikrini desteklemeye yöneltmiştir250.

Lenin’in sert bir şekilde karşı çıktığı meselelerden biri de ilhak olmuştur. O, ilhaka karşı çıkmayı ulusların self determinasyon hakkının tanınmasının sonuçlarından biri olarak değerlendirmiş ve fikirlerini “İlhak bir ulusun self determinasyon hakkının çiğnenmesidir. Devlet sınırlarının halkın iradesine karşı olarak belirlenmesidir. İlhaklara karşı olmak, ulusların self determinasyon hakkından yana olmak demektir. Herhangi bir ulusun belli bir devletin sınırları içinde zorla tutulmasına karşı olmak, ulusların self determinasyon hakkı ilkesini desteklemekle birdir”251 diyerek pekiştirmiştir.

Lenin I. Dünya Savaşı sırasında self determinasyon hakkını milli mesele şeklinde değerlendirmiş252 ve Ekim 1917'de gerçekleşen Bolşevik Devriminden sonra Rusya’da Rus olmayan milletler arasında da milli harekâtlar başarıya ulaşmıştır. 1917-1918 yıllarında Finlandiya, Estonya, Litvanya, Letonya, Polonya, Beyaz Rusya, Ukrayna, Moldova, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan gibi devletlerin, ulusların self determinasyon hakkı ilkesine dayanarak Rusya’dan bağımsızlıklarını kazanmasında devrimin ardından hakimiyeti ele geçiren Bolşevik hükümetinin yayınladığı Rus Halklarının Hakları Beyannamesi önemli rol oynamıştır. Bolşeviklerin 15 Kasım 1917’de ilan ettikleri Beyannamede Rus toplumlarının eşitliği ve egemenliği, Rus toplumlarının devletten ayrılıp, bağımsız devlet kurma hakları da dâhil olmak üzere self determinasyon hakkı, Bütün toplumların muhtar kılınması ve Azınlıkların serbestçe gelişmesi gibi ilkeler yer almıştır253. Bolşeviklerin self determinasyon hakkını savunmaları, iktidara giden yolda sürdürdükleri iç savaşta birçok faydalar sağlamış ve Rus olmayan halkların çoğunluğu bu yüzden Bolşevikleri desteklemiştir254. Ancak ne garip ki iç savaşı kazandıktan sonra, Bolşevikler ülkenin büyük kısmında savaş komünizmi rejimi uygulamış ve bütün halkların self determinasyon süreçlerini durdurmuştur255. Sonrasında da bu yeni devletler birer birer Sovyet Rus birliklerinin baskısı karşısında teslim olmuş256 ve işgale maruz kalmışlardır.

250TAŞDEMİR, “Yeni Dünya Düzeni”, s. 5.

251

LENİN, s. 139-140. 252

HANNUM Hurst, Autonomy, Sovereignty and Self-Determination, University of Pennsylvania Press, Philadelphia 1990, s. 32.

253ARSAVA, “Self Determination Hakkı”, s. 59. 254

YÜCE, s. 7. 255AYHAN, s. 30. 256BRİNG, s. 23.

57

Sosyalist kanadında Lenin’in özellikle self determinasyon hakkı ilkesine yaklaşımı geniş destek almış olsa da, onun bu fikirlerini eleştirenler de vardı. Bu isimlerden en önemlilerinden biri olan Rosa Luxemburg, Lenin’in üzerine basa basa anlattığı ulusların self determinasyon hakkını eleştirirken terimleri dikkatle açıklanmamış bu sloganın sorunun çözümüne katkıda bulunmaktan çok, savsaklama aracı olabileceği düşüncesini ileri sürmüş ve böyle bir hakkı kabul etmeyen düşünürün temel savı bunun “gerçekleştirilemeyeceği” noktasında olmuştur 257. Baskıdan kurtulma hakkı gibi bir hakkın bulunmadığını ve bu gibi sorunların iktidar sorunları olduğunu ve o kapsamda çözülmesi gerektiğini savunan Luxemburg, işçilere self determinasyon hakları bulunduğunu anlatmanın altın tabaklardan yeme hakları bulunduğunu anlatmaya benzediğini söylemiştir258.

Ancak birtakım eleştirilerle yüz yüze kalmış olsa da, self determinasyon hakkının uluslararası toplumda halkların kurtuluşunu sağlayacak genel bir ilke haline getirilmesi konusunda ısrarcı olan ilk kişi Lenin olmuştur. Konuyla ilgili Stalin’in de bazı çalışmaları ve yayınlanmış yazıları bulunsa da uluslararası düzeyde konuyu Lenin daha etkili ve başarılı bir şekilde savunmuştur259. Fakat Lenin ve sonraki dönemde onun fikirlerinin takipçisi olan Sovyet liderlerinin self determinasyon kavramının savunuculuğunu halkları korumak için değil, siyasi ve ideolojik amaçlarına ulaşmak için kullanmışlar. Sosyalizmin amaçları ve Devrimin çıkarları ilke karşısında her zaman öncelikli olmuştur260. Bu yüzden self determinasyonun hukuki teorisine Lenin’in fikirlerinin doğrudan ve somut pek fazla katkısı olduğu söylenemez261.

Self determinasyon, her ne kadar ideolojik amaçlar takip edilerek sınıf çatışmalarını şiddetlendirme aracı olarak kullanılmış ve görülmüşse de Bolşeviklerin, Lenin’in ve daha sonra Sovyetler Birliği’nin sömürgeciliğe şiddetle karşı durması sayesinde Birleşmiş Milletler Andlaşmasına girmiş ve bir uluslararası hukuk kuralı haline gelmiştir262. Zira self determinasyon, ilk defa Bolşevik öğreti tarafından devletler hukuku ilkesi olarak yorumlanmıştır263.

Ancak Lenin’in geliştirdiği program hayata geçememiş ve özellikle Stalin döneminin milliyetçi politikaları Lenin’in ilkelerinden tamamen uzaklaşmaya neden olmuştur. Öyle ki,

257

LUXEMBURG Rosa, Ulusal Sorun, (Çev. Osman Akınhay), Belge Uluslararası Yayıncılık, İstanbul 2010, s. 9. 258

LUXEMBURG, s. 14. 259CASSESE, s. 14-15.

260CASSESE, s. 18; SHAH, s. 32; TAŞDEMİR, “Yeni Dünya Düzeni”, s. 6.

261

RAIC, s. 188.

262CASSESE, s. 19; MUSGRAVE, s. 22; RAIC, s. 188; TAŞDEMİR, “Yeni Dünya Düzeni”, s. 6.

58

1939-40’da Sovyetler Birliği, Polonya ve Finlandiya hariç eski Rus Çarlığı sınırlarında olmuş daha sonra devrim sırasında bağımsızlığını elde etmiş toprakların hepsini geri almıştır264.