• Sonuç bulunamadı

SELF DETERMİNASYON HAKKININ TARİHİ GELİŞİMİ

B. HALK VE ULUS

III. SELF DETERMİNASYON HAKKININ TARİHİ GELİŞİMİ

Self determinasyon kavramı ilk kez somut bir şekilde Amerikan Bağımsızlık Beyannamesiyle uygulamaya konulmuş olsa da, doktrinde kavramın ortaya çıkışını Aristo’ya kadar götüren yazarlar olmuştur156. Genel bir perspektiften değerlendirdiğimizde bir toplumun mevcut olduğundan bahsediliyorsa doğal olarak self determinasyon hakkının mevcut olduğundan da bahsedilebilir. Bu anlamda, self determinasyon hakkının kökenlerinin tarihteki ilk topluma kadar götürülmesi söz konusu olabilir. Diğer bir ifadeyle self determinasyon yönetim kadar eskidir denebilir157. Ancak tarihin değişik dönemlerinde kölelik, sömürgecilik, sınıflar veya gruplar arası eşitsizlik ya da yönetenlerin yönetilenlere kötü muamelesi gibi çok farklı nedenlerle toplumun self determinasyon hakkından mahrum bırakılması o toplumun bu hakkı elde etme mücadelesini tetiklemiştir.

Self determinasyon hakkı, Avrupa’da insanların kendi mezheplerini serbestçe belirleme hakkı olarak doğmuştur. 1555 Augsburg Andlaşması, Alman tebaaya, bulunduğu bölgedeki mezhebe girmeyi kabul etmeyenlere kendi mezheplerinden olanların yaşadıkları bölgeye göç etme izni ve zorunluluğu getirmekteydi158. Bunun yanında, XV yüzyılın sonlarına doğru Hollandalıların kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya Krallığına karşı isyanı, uzun süren mücadeleden sonra 1581 yılında Hollanda’nın bağımsızlığını kazanmasıyla sonuçlanmış ve bu olay self determinasyon hakkının ilk kullanımı olarak tarihe geçmiştir. Yine İsveçlilerin 1520 yılında Gustavus Vasa başkanlığındaki Danimarka kralına karşı başarıyla sonuçlanan isyanı ve yine Katalanların ve Portekizlerin İspanyol yönetiminden 1640 yılında imtina etmesi159 bu ülkelerde yaşayan halkların mevcut yönetimlerin uygulamalarına karşı başkaldırıları ve kendi yönetimlerini oluşturma amaçlı self determinasyon hakkı talebi olarak değerlendirilmelidir. 1648 tarihinde Fransa ve Kutsal Roma İmparatorluğu arasında imzalanan Westphalia Andlaşması, Avrupa ulus devletlerinin temeli olarak görülmektedir. Avrupa tarihinde çok önemli yeri olan bu andlaşma, bir taraftan egemenliğin kaynağında pür dini esaslara

156KAMPELMAN M. Max, “Secession and the Right of Self-Determination: An Urgent Need to Harmonize

Principle with Pragmatism”, The Washington Quarterly, Vol. 16, No. 3, Summer 1993, s. 6.

157LAUWERS Gunter/SMIS Stefaan, “New Dimensions of the Right to Self-Determination: A Study of the

International Response to the Kosovo Crisis”, Nationalism And Ethnic Politics, Vol. 6, No. 2, Summer 2000, s. 43. 158

DOĞAN İlyas, “Siyasal Bir İlke Olarak Halkların Devletler Hukukunda Kendi Geleceğini Belirleme İlkesi” Kamu Hukuku Arşivi, Y. 9, S. 1, 2006, s. 1.

159MILLS James Robert, The Challenge of Self-determination and Emerging Nationalism, The Evolution of the

International Community’s Normative Responses to State Frangmentation, (Non-published doctoral dissertation thesis), London School of Economics and Political Sciences, Department of International Relations, London 2009, s. 66.

40

dayanılmaması ve ulusallaşmanın güçlenmesiyle devlet yapısında değişikliklerin meydana gelmesine160 neden olurken, diğer taraftan da mezhep savaşlarına son koymuştur.

Uzun süren mezhep savaşları sırasında defalarca el değiştiren ülkelerin halklarında haliyle monarşilere karşı bir tepki ortaya çıkmıştır. Monarşiler, hem ülkeyi hem de o ülke üzerinde yaşayan halkı, kendi mülkü olarak görmüş ve onlar üzerinde yasalar tarafından sınırlanmayan mutlak bir güce sahip bir şekilde davranmışlardır161. Bu şekilde mutlak bir gücü elinde bulunduran monarşiler, ülkeleri ve üzerinde yaşayan insanları satış, değiştirme, evlilik, miras gibi birçok konularda aynen bir eşya veya mülk gibi el değiştirme yöntemini kapsayacak şekilde ele geçirebilmekte veya elden çıkarabilmekteydi162. Toplum hayatını davam ettirirken onu zorlayan etkenler ve engeller toplumu kendi iradesini ortaya koymaya ve her türlü boyunduruktan kurtulmaya yönlendirmiştir. Ekonomik şartların ağırlaşması, hak ve özgürlüklerin kısıtlanmış olması ve daha da önemli olanı toplumun aydınlanma diye adlandırabileceğimiz yolla bunun farkına varması, o toplumun self determinasyon hakkı talep etmesiyle sonuçlanmıştır. Bu nedenle olacak ki, doktrinde self determinasyon hakkının başlangıcının Aydınlanma çağından ve bu dönemin Locke, Milton, Rousseau, Voltaire gibi önemli düşünürlerin eserlerinin etkisiyle başladığını kaydeden yazarlar vardır163.

Aydınlanma çağının ve bu çağın düşünürlerinin etkisiyle özellikle Batı Avrupa’da ve Amerika’da devlet egemenliği kaynağının kral veya dini otoriteler yerine, kendi topraklarında yaşayan insanlara, bir başka anlatımla özgür bireylerin oluşturdukları topluma, yani halka dayandırılmaya başlanması, halkın self determinasyon hakkı talebini körükleyen en önemli faktör olmuştur. Böylece, temelde halk egemenliği ilkesine dayanan self determinasyonun, milli egemenlik ve temsili hükümet fikrinin giderek güçlendiği ve bireysel haklar bilincinin oluşmaya başladığı aydınlanma çağının mahsulü olduğu ve gelişen liberal düşünce akımı içerisinde önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir. Bu bakımdan, self determinasyonun tamamen Avrupa kökenli olduğu ve liberal demokrasi düşüncesiyle yakından ilişkili olduğu kanaati doğmaktadır164.

160ŞAHİN, “Avrupa Birliği”, s. 8. 161

CASSESE, s. 11. 162

SHAH Sikander, “An In-Depth Analysis of the Evolution of Self-Determination Under International Law and the Ensuing Impact on the Kashmiri Freedom Struggle, Past and Present”, Northern Kentucky Law Review, Vol. 34, 2007, s. 29.

163

ÇAVUŞOĞLU, s. 66.

164KÜTÜKÇÜ Mehmet Akif, “Uluslararası Hukukta Self Determinasyon Hakkı ve Türk Cumhuriyetleri”, Selçuk

41

Self determinasyon, Avrupa tarihinde özellikle savaşların ardından savaş sonucu olarak el değiştiren toprakların ilhakının meşruiyetini göstermek amacıyla galip devletler tarafından kullanılmıştır. Halkın iradesinin belirlenmesi amacıyla plebisitlerin geçirilmesi, self determinasyon olarak algılanmıştır. Böyle durumlarda, amaç, belirli bir bölge halkının hangi devletin egemenliğini kabul etmek istediklerini belirlemek olmuştur. Bazı devletlerarası andlaşmalarda, el değiştiren bölgelerde yaşayan insanların, belirlenmiş bir süre zarfında tercih ettikleri devlet topraklarına göç etmeleri hakkı tanınmıştır. 1697 ve 1713 Utrecht Andlaşmaları, belli bir gruba mallarıyla birlikte diledikleri devlete göç etme ve yerleşme imkanı sağlamıştır. Ancak genellikle plebisitlerin güçlü devletlerin baskısı altında geçirildiği ve bu devletlerin lehine sonuçlandığı söylenebilir165. Zaten her şeyi güç ilişkilerinin belirlediği bir durumda, ya self determinasyondan feragat edilmiş ya da self determinasyonun güçlünün istediğine uygun sonuçlar doğurduğuna dair manipülasyon yapılmıştır166. Bazı durumlarda da devletler savaşa girmekten kaçınmış ve çareyi uyuşmazlıklar bölgesinde halkın iradesine başvurmada aramışlar. Bu gibi durumlarda ise self determinasyon ile ilişkili olarak plebisitin bir diplomatik yol gibi de kullanıldığı söylenebilir167. Self determinasyon hakkının gelişim süreci değerlendirilirken, hakkın, ancak demokrasinin modern bir şekilde ortaya çıktığı 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra sağlam temellere dayanmaya başladığı söylenebilir168. Kavramın gelişim süreci, daha çok Batı Avrupa’yla ilişkili olsa da Kuzey Amerika’yı da çok etkilemiş ve ilk kez somut bir şekilde Amerikan Bağımsızlık Beyannamesiyle uygulamaya konulmuştur.