• Sonuç bulunamadı

Uluslararası hukukta self determinasyon hakkı ve hakkın ekonomik boyutu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Uluslararası hukukta self determinasyon hakkı ve hakkın ekonomik boyutu"

Copied!
366
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI

ULUSLARARASI HUKUKTA SELF DETERMİNASYON

HAKKI VE HAKKIN EKONOMİK BOYUTU

DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN

YRD. DOÇ. DR. SELCEN ERDAL

HAZIRLAYAN

YAŞAR EHTİBARLI

(2)
(3)
(4)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğ re n c in in

Adı Soyadı YAŞAR EHTİBARLI

Numarası 114134001007

Ana Bilim / Bilim Dalı KAMU HUKUKU

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı YRD. DOÇ. DR. SELCEN ERDAL

Tezin Adı

ULUSLARARASI HUKUKTA SELF DETERMİNASYON HAKKI VE HAKKIN EKONOMİK BOYUTU

ÖZET

Self determinasyon hakkı, halkların uluslararası düzende kendi siyasi, hukuki ve ekonomik statülerini belirleme hakkı olarak anlaşılmaktadır. Ortaya çıktığı andan itibaren siyasi bir ilke işlevi yerine getirmiş ve birçok devletin parçalanmasında olduğu gibi birçok devletin de oluşmasında önemli rol oynamıştır. Birleşmiş Milletler Andlaşması'na girmesiyle, self determinasyon ilkesi, hem ilk kez bir uluslararası anlaşmada yer almış hem de hukuki nitelik kazanmıştır. Daha sonra, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen birçok kararda ve insan haklarına dair İkiz Sözleşmelerde yer alması, kavramın hukuki ağırlığını artırmıştır. Günümüzde, self determinasyon hakkı uluslararası hukukun genel ilkelerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Akademik çalışmalarda, self determinasyon hakkının "dışsal", "içsel" ve "ekonomik" boyutlarıyla ele alınması, hakkın; içsel self determinasyon, dışsal self determinasyon ve ekonomik self determinasyon şeklinde çeşitlendirilmesine yol açmıştır. Dışsal self determinasyon, halkların sömürgecilikten ve yabancı işgali ve boyunduruğundan kurtularak bağımsızlık elde etmesi veya herhangi bir devletle bütünleşmesi hakkı olarak kabul edilmektedir. İçsel self determinasyon ise, halkın demokratik yollarla belirlemiş olduğu temsili hükümet tarafından yönetilmesi ve halkı oluşturan farklı unsurların her türlü ayrımcılıktan korunması hakkı olarak anlaşılmaktadır. Ekonomik self determinasyon ise, halkın kendi topraklarında bulunan doğal kaynaklar ve zenginlikler üzerinde sürekli egemenlik hakkı ve ekonomik imkanların tamamının halkın refahı için kullanılması talebi olarak görülmektedir. Bir halkın gelişmesi ve kendi geleceğini belirlemesi yolunda, bu kadar geniş bir yelpazeye sahip olması ve çatısı altında hem hukuki hem siyasi hem de ekonomik ilkeler barındırması nedeniyle, self determinasyon hakkı "şemsiye" nitelikli bir hak olarak kabul edilmektedir.

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğ re n c in in

Adı Soyadı YAŞAR EHTİBARLI

Numarası 114134001007

Ana Bilim / Bilim Dalı KAMU HUKUKU

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı YRD. DOÇ. DR. SELCEN ERDAL

Tezin İngilizce Adı RIGHT TO SELF DETERMINATION AND ITS ECONOMIC DIMENSION UNDER INTERNATIONAL LAW

SUMMARY

Self determination denotes the legal right of people to decide their own destiny in the international order. It has fulfilled a political principle from the moment it emerged and has played very crucial role in the collapse or formation of many states. With taking part into the UN Charter, principle of self determination was included in international treaty first time and gained legal qualification. Subsequently, adoption of several UN General Assembly resolutions on the protection of self determination as a right of peoples and confirmation of self determination as a human right by international covenants on human rights, increased the legal weight of the concept. Self determination is recognized as one of the general principles of contemporary international law.

In academic works, the study of self determination with the dimensions of "external", "internal" and "economic", has led to the diversification of right; in the forms of external self determination, internal self determination and economic self determination. External self determination is recognized as the right of peoples to achieve independence or get into integration with any state, from colonialism and foreign occupation or alien subjugation. Internal self determination is understood as a right of peoples, to be governed by representative government determined with democratic channels and to be protected from all kinds of discrimination against different elements formating people. The economic self determination is seen as the right of permanent sovereignty over all natural resources and wealth and demand for use of all these economic opportunities for welfare of the people living on that territory.

(6)

i

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER...I KISALTMALAR...VI GİRİŞ ... 1 I. KONUNUN ÖNEMİ ... 5

II. KONUNUN TAKDİMİ ... 6

BİRİNCİ BÖLÜM HALKLARIN SELF DETERMİNASYON HAKKININ TARİHİ GELİŞİMİ VE KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ I. SELF DETERMİNASYON HAKKININ ANLAMI ... 8

A. TANIM SORUNU ... 9

B. SELF DETERMİNASYON HAK MI İLKE Mİ TARTIŞMASI... 13

II. HAKKIN SÜJESİ SORUNU ... 20

A. AZINLIK VE HALK ... 26

B. HALK VE ULUS ... 34

III. SELF DETERMİNASYON HAKKININ TARİHİ GELİŞİMİ... 39

A. AMERİKAN BAĞIMSIZLIK BEYANNAMESİ ... 41

B. FRANSIZ DEVRİMİ ... 44

C. MİLLİYETÇİLİK VE MİLLİYETLER İLKESİ ... 48

D. I. DÜNYA SAVAŞI VE SONRASI DÖNEM ... 51

1. LENİN VE BOLŞEVİK GÖRÜŞÜNDE SELF DETERMİNASYON ... 52

2. WOODROW WILSON VE SELF DETERMİNASYON ... 58

E. BARIŞ KONFERANSLARI VE BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI DÖNEM ... 65

F. MİLLETLER CEMİYETİ VE AALAND ADALARI SORUNU ... 69

IV. SELF DETERMİNASYON HAKKININ ULUSLARARASI HUKUKTA YER ALMASI SÜRECİ ... 78

A. II. DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA KAVRAMLA İLGİLİ GELİŞMELER ... 78

(7)

ii

1. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KURUCU ANDLAŞMASINDA SELF DETERMİNASYON

...80

2. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GENEL KURUL KARARLARI ... 86

a. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1514 (XV) Sayılı Kararı ... 88

b. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2625(XXV) Sayılı Kararı ... 95

3. İNSAN HAKLARINA İLİŞKİN İKİZ SÖZLEŞMELER ... 99

C. ULUSLARARASI BÖLGESEL BELGELERDE SELF DETERMİNASYON HAKKI ... 102

1. HELSİNKİ NİHAİ SENEDİ ... 102

2. AFRİKA İNSAN VE HALKLARIN HAKLARI SÖZLEŞMESİ ... 104

D. ULUSLARARASI ADALET MAHKEMESİ’NİN KONUYLA İLGİLİ KARARLARI ... 107

1. NAMİBYA KARARI ... 107

2. BATI SAHRA KARARI ... 108

3. DOĞU TİMOR KARARI ... 109

İKİNCİ BÖLÜM

ÇAĞDAŞ ULUSLARARASI HUKUKUN SELF DETERMİNASYONA

BAKIŞI

I. SELF DETERMİNASYONUN ÖZÜ VE ULUSLARARASI HUKUKTAKİ YERİ ... 112

A. ANLAŞMALAR HUKUKU BAKIMINDAN SELF DETERMİNASYON ... 113

B. TEAMÜL HUKUKU BAKIMINDAN SELF DETERMİNASYON... 116

C. SELF DETERMİNASYON VE JUS COGENS ... 119

D. SELF DETERMİNASYONUN ERGA OMNES ÖZELLİĞİ ... 123

E. SELF DETERMİNASYON VE İÇ İŞLERE KARIŞMAMA İLKESİ ... 126

F. SELF DETERMİNASYON VE ÜLKESEL BÜTÜNLÜK İLKESİ... 129

G. SELF DETERMİNASYON VE UTİ POSSİDETİS JURİS İLKESİ ... 134

H. SELF DETERMİNASYON VE KUVVET KULLANMA YASAĞI ... 136

I. SELF DETERMİNASYON VE İNSAN HAKLARI ... 140

(8)

iii

A. DIŞSAL SELF DETERMİNASYON... 145

1. SÖMÜRGE HALKLARININ SELF DETERMİNASYON HAKKI ... 148

2. YABANCI YÖNETİMİNDEKİ HALKLARIN SELF DETERMİNASYON HAKKI ... 155

3. ANLAŞMA YOLUYLA DIŞSAL SELF DETERMİNASYON HAKKININ KULLANILMASI. ...159

B. İÇSEL SELF DETERMİNASYON ... 161

1. EGEMEN DEVLETTE YAŞAYAN HALKIN SELF DETERMİNASYON HAKKI ... 165

2. IRKİ GRUPLARIN SELF DETERMİNASYON HAKKI ... 167

3. YERLİ HALK VE KABİLELERİN SELF DETERMİNASYON HAKKI ... 169

4. İÇSEL SELF DETERMİNASYONUN UYGULANMASI ... 174

a. İçsel Self Determinasyonun Uygulaması Olarak Demokratik Toplum ... 175

b. İçsel Self Determinasyonun Uygulaması Olarak Özerklik ... 185

III. SELF DETERMİNASYON VE AYRILMA HAKKI ... 189

A. AYRILMA TEORİLERİ ... 190

1. AYRILMA KARŞITÇI GÖRÜŞ ... 190

2. İYİLEŞTİRİCİ HAKLAR TEORİSİ ... 192

3. TERCİH TEORİSİ ... 195

4. ULUSALCI TEORİ ... 197

5. REFAH TEORİSİ ... 200

B. AYRILMANIN MEŞRU SAYILABİLECEĞİ DURUMLAR ... 203

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

EKONOMİK SELF DETERMİNASYON HAKKI

I. EKONOMİK SELF DETERMİNASYON HAKKININ ORTAYA ÇIKMASI VE TARİHİ GELİŞİMİ ... 208

A. BM GENEL KURUL KARARLARINDA SÜREKLİ EGEMENLİK İLKESİ ... 211

1. BM GENEL KURULU'NUN 523 SAYILI KARARI ... 213

2. BM GENEL KURULU'NUN 626 SAYILI KARARI ... 214

3. BM GENEL KURULU'NUN 837 SAYILI KARARI ... 217

(9)

iv 5. BM GENEL KURULU'NUN 1803 SAYILI KARARI VEYA DOĞAL KAYNAKLAR

ÜZERİNDE SÜREKLİ EGEMENLİK BEYANNAMESİ 219

B. DOĞAL KAYNAKLAR ÜZERİNDE SÜREKLİ EGEMENLİK BEYANNAMESİNDEN YENİ ULUSLARARASI EKONOMİK DÜZEN'E 226

1. MİLLİLEŞTİRME OPERASYONLARI ... 227

2. YENİ ULUSLARARASI EKONOMİK DÜZEN (YUED) ... 229

C. DEVLETLERİN EKONOMİK HAKLARI VE GÖREVLERİ ŞARTI ... 232

D. DOĞAL KAYNAKLAR KONUSUNDA ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ... 236

II. EKONOMİK SELF DETERMİNASYONUN HUKUKİ NİTELİĞİ VE ULUSLARARASI HUKUKTAKİ YERİ ... 243

A. DEVLETLERİN EKONOMİK SELF DETERMİNASYONDAN İLERİ GELEN HAKLARI ... 244

1. DOĞAL ZENGİNLİK VE KAYNAKLAR ÜZERİNDE SERBEST TASARRUF HAKKI ... 244

2. DOĞAL KAYNAKLARIN SERBESTÇE ARAŞTIRILMASI VE İSTİSMARI HAKKI ... 246

3. KENDİ ETKİN KONTROLÜNNÜ GERİ ALMA VE HASAR İÇİN TAZMİNAT TALEP ETME HAKKI 248

4. DOĞAL ZENGİNLİK VE KAYNAKLARIN ULUSAL KALKINMA AMAÇLI KULLANILMASI HAKKI 250

5. DOĞAL KAYNAKLARI ULUSAL ÇEVRE POLİTİKASINA UYGUN OLARAK YÖNETME HAKKI 251

6. SINIRÖTESİ DOĞAL ZENGİNLİK VE KAYNAKLARDAN ADİL BİR PAY HAKKI ... 253

7. YABANCI YATIRIMLARA İLİŞKİN KONULARI DÜZENLEME HAKKI ... 254

8. YABANCI YATIRIMLARIN KAMULAŞTIRILMASI VEYA MİLLİLEŞTİRİLMESİ HAKKI 256

9. ANLAŞMAZLIKLARI MİLLİ HUKUK ÇERÇEVESİNDE ÇÖZME HAKKI ... 261

B. DEVLETLERİN EKONOMİK SELF DETERMİNASYONDAN İLERİ GELEN GÖREVLERİ ... 266

1. SÜREKLİ EGEMENLİK İLKESİNİN ULUSAL KALKINMA VE HALKIN REFAHI İÇİN UYGULANMASI 266

2. ULUSLARARASI KALKINMA İÇİN İŞBİRLİĞİ GÖREVİ ... 268

3. DOĞAL ZENGİNLİK VE KAYNAKLARIN KORUNMASI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KULLANIMI 271

4. ULUSLARARASI HUKUKA SAYGI VE YABANCI YATIRIMCILARA ADİL MUAMELE 275

5. YABANCI MÜLKİYETİN ALINMASI HAKKINA İLİŞKİN DEVLETLERİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ 278

(10)

v

III. EKONOMİK SELF DETERMİNASYONUN DEĞİŞEN İÇERİĞİ ... 286

A. SÜREKLİ EGEMENLİK İLKESİ VE KÜRESELLEŞME SÜRECİ ... 290

B. SÜREKLİ EGEMENLİK İLKESİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA İLKESİ ETKİLEŞİMİ... 293

1. DAHA KAPSAYICI BİR İLKE OLARAK ÖNEMİ ARTAN SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA 295

2. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE DOĞAL KAYNAKLARIN İYİ YÖNETİLMESİ ... 297

C. ÇAĞDAŞ ULUSLARARASI HUKUKTA DOĞAL KAYNAK YÖNETİMİYLE İLGİLİ GELİŞMEKTE OLAN İLKELER ... 302

1. BAŞKALARINA ZARAR VERMEME İLKESİ ... 303

2. ÖNLEYİCİ EYLEM İLKESİ ... 304

3. İHTİYATLILIK İLKESİ ... 305

4. KİRLETEN ÖDER İLKESİ ... 306

5. BM KÜRESEL İLKELER SÖZLEŞMESİ (UN GLOBAL COMPACT) ... 308

D. EKONOMİK SELF DETERMİNASYON VE EKONOMİK LİBERALİZM ... 309

E. EKONOMİK SELF DETERMİNASYON VE DEMOKRATİKLEŞME ... 312

SONUÇ ... 315

KAYNAKLAR...327

KİTAP-MONOGRAFİ-TEZ...327

MAKALE ve BİLDİRİLER...336

(11)

vi

KISALTMALAR

AB : Avrupa Birliği

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

A.J.I.L. : American Journal Of International Law ASEAN : Association of Southeast Asian Nations A.Ü.H.F.D. : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi

A.Ü.S.B.F.D. : Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi bkz. : Bakınız

BM : Birleşmiş Milletler C. : Cilt

Çev. : Çeviren Ed. : Editor

GATT :General Agreement on Tariffs and Trade

ICSID : International Centre For Solution of Investment Disputes ILC : International Law Comission

İ.Ü.H.F.Y. : İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını

İ.Ü.S.B.F.D. : İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi m. : Madde

No. : Number

OPEC : Organization of the Petroleum Exporting Countries s. : Sayfa

S. : Sayı Vol. : Volume Y. : Yıl

(12)

1

GİRİŞ

Self determinasyon kavramının ne zaman ortaya çıkmasıyla ilgili öğretide farklı görüşler olsa da en önemli gelişme sürecini 20. yüzyılda geçirdiği konusunda görüş birliğinin olduğunu söyleyebiliriz. Yüzyılın başlarından itibaren uluslararası toplum tarafından en çok tartışılan kavramlardan birisi olması, self determinasyon hakkının günümüze kadar bir çok devletin oluşmasında veya dağılmasında belirleyici özelliğe sahip olmasının bir sonucu olmuştur. Böyle bır özelliğe sahip olmasından olacak ki, self determinasyon hakkı bugün de bir çok etnik, dini, kültürel ve yerli grubun veya halkın, bağımsızlık ya da özerklik amaçlı mücadelelerinde temel olarak aldıkları en önemli uluslararası hukuk ilkesidir. Yine bu özelliği nedeniyledir ki, self determinasyon hakkı, sömürgeciliğin tasfiyesi ve doğu blokunun çöküşü gibi uluslararası toplumun şekillenmesinde çok önemli etkisi olan olayların esas itici gücü olarak kabul edilmiştir. Self determinasyon hakkı, tarihen ve esas itibarile kendi devletini kurma peşinde olan halkların ve grupların taleplerini yansıttığından ayrılıkçı hareketlerin sıkça kullandığı bir araç olmuştur. Ancak siyasi mülahazalara açık olması kavramın hukuki içeriğini her zaman tartışmalı hale sokmuş ve bir bakıma siyasi etkenler hukuki ilkelerin önüne geçmiştir. Hatta kavramı hak olarak savunanlar bile farklı durumlar karşısında değişik gerekçelerle reddetme yolunu tercih etmişlerdir. Sonuç itibariyle, günümüz uluslararası hukukunda, halen hak sahibi ve içeriği net olarak bilinmeyen ve kavramsal çerçevesinde bir çok belirsizlikler barındıran bir uluslararası hukuk kuralı oluşmuştur. Ancak tanımlar ve kavramlar bakımından birtakım belirsizlikleri söz konusu olsa da, self determinasyon hakkı, bir halkın kendi siyasi geleceğine karar verme hakkı olarak açıklanabilmektedir. Bu bağlamda, self determinasyon hakkı, tarihen, kavramsal olarak en yaygın ifadesini bir halk grubunun kendi devletini kurma arzusunda bulmuştur. Genellikle self determinasyon hakkının dışsal boyutunun ifadesi olarak kabul edilen bu yaklaşım, büyük ekseriyeti çokuluslu olan dünya devletleri ve uluslararası barış için riskler ve tehditler içermektedir.

Self determinasyon hakkının tarihi gelişimine sağlamış olduğu katkı nedeniyle ve her birisi birer aşama olarak kabul edilebilecek 20. yüzyılda gerçekleşen üç olay ve bu olayların yaşandığı dönem çok önemli etken olmuştur. Bunlardan ilki, I. Dünya Savaşı ve sonrasındaki dönem olmuştur. Savaş sonrasında kurulacak olan uluslararası düzenin şekillenmesinde rol

(13)

2

almak isteyen ABD Başkanı Wilson, self determinasyon ilkesini oluşturulacak olan uluslararası düzenin en önemli ilkeleri arasına sokmayı başarmıştır. Paralel bir şekilde, bolşevik ihtilalinden sonra yönetimi ele alan Rus lider Lenin de self determinasyon ilkesinin uluslararası siyasette öneminin arttırılmasına katkılar sağlamıştır. Her iki lider, self determinasyon ilkesini kendi ideolojik perspektifinden açıklamış olsalar da, ortak yönleri mevcut uluslararası düzeni değiştirmekte istekli olmaları olmuştur. Ancak I. Dünya Savaşı sonrası dönemde uluslararası düzenin en önemli aktörleri savaştan galip olarak çıkan Avrupa devletleri olduğu için self determinasyon hakkı çok fazla gelişme imkanı bulamamıştır. Milletler Cemiyeti Misakı'na girememiş olsa da, uluslararası alanda en çok tartışılan gündem maddeleri arasına girdiğinden dolayı I. Dünya Savaşı sırası ve sonrası dönem, self determinasyon hakkının gelişim süreci bakımından oldukça önemli bir devredir.

Kavramın gelişimi açısından ikinci önemli aşama ise II. Dünya Savaşı sonrası dönem olmuştur. Bu dönemde, günümüz uluslararası düzeninin temelleri atılmış ve self determinasyon ilkesi bu düzenin en temel ilkeleri arasında yer alabilmiştir. Kavram, Birleşmiş Milletler Kurucu Andlaşmasına girmekle, ilk defa uluslararası bir belgede yer almıştır. Bu dönemde, sömürgecilik düzeninin çözülmeye başlaması ise halkların self determinasyon hakkını uluslararası topluluğun en önemli ilkesi haline getirmiştir. Özellikle 1960'lı yıllarda kavramın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun değişmeyen gündemi haline gelmesi ve bu dönemde Genel Kurul tarafından kabul edilen kararlar, bir taraftan self determinasyon hakkının siyasi önemini artırmış diğer taraftan da ilkenin hukuki içeriğinin belirlenmesine ve kuvvetlenmesine katkıda bulunmuştur. Ayrıca, self determinasyon hakkının ekonomik boyutuna ilişkin en önemli Birleşmiş Milletler kararları da bu dönemde alınmıştır. Sömürgeciliğin tasfiyesi süreci olarak bilinen bu dönemde sıkca uygulama alanı bulan self determinasyon ilkesi, bu dönem bittikten sonra eski hızını ve popularitesini kaybetmiştir. 1966 yılında kabul edilen insan haklarına dair İkiz Sözleşmelerin ortak 1. maddesinde yer almasıyla başlayan 1 ve 1970 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Andlaşmasına Uygun Olarak Devletler Arasında Dostça İlişkiler ve İşbirliği Hakkındaki

1"İkiz Sözleşmeler" derken, 1966 yılında insan hakları alanında imzalanan "Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi" ve "Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi" anlaşılmaktadır. Sözleşmelerin ortak 1. maddesinin 1. fıkrası bu şekildedir: Bütün halklar self determinasyon hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini özgürce tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini özgürce

sürdürebilirler. SIMPSON J. Gerry, "The Diffusion of Sovererignty: Self-Deremination in the Post-Colonial Age", Stanford Journal of International Law, Vol. 32, No. 2, Summer 1996, s. 268.

(14)

3

Uluslararası Hukuk İlkeleri Beyannamesine (Dostça İlişkiler Beyannamesi) girmesiyle2 devam eden süreçte self determinasyon hakkı esasen bir insan hakkı olarak açıklanmış ve böylece self determinasyon hakkının içsel boyutunun ağırlığı artmaya başlamıştır.

Soğuk Savaşın sonuna gelindiğinde, 1980'li yılların sonuna doğru Doğu Bloku'nun çökmesiyle halkların self determinasyon hakkı bir kez daha yükselişe geçmiş ve özellikle eski Sovyetler Birliği ve Yugoslavya'da bulunan halkların bağımsızlık mücadelesi için hem bir araç hem de ilham kaynağı haline gelmiştir. Self determinasyon ilkesinin gelişim sürecinde üçüncü önemli aşama olarak adlandırabileceğimiz bu dönemde, self determinasyon hakkı uluslararası topluluğun en merkezi tartışma konularından birine dönüşmüştür. Ancak bu dönemin önceki iki aşamadan en önemli farkı, self determinasyon hakkının, ister dışsal ister içsel isterse de ekonomik boyutları itibarile olsun hukuki ve siyasi içeriğinin çok daha belirginleşmiş olması olmuştur. Bununla birlikte, self determinasyon ilkesinin, ülkesel bütünlük, sınırların değişmezliği, içişlere karışmama gibi uluslararası hukukun diğer temel ilkeleriyle çelişmesi ve çekişmesi kaçınılmaz olmuştur. Mevcut uluslararası sistemin devlet merkezli bir yapıya sahip olduğundan olacak ki, bu çelişkilerde genellikle self determinasyon ilkesi, ülkesel bütünlük ve içişlere karışmama ilkeleri karşısında daha zayıf kalmıştır.

Görüldüğü üzere, 20. yüzyıl, iki dünya savaşının yaşanması ve büyük imparatorlukların daha küçük devletlere parçalanması gibi uluslararası düzenin değişmesine ve yeniden biçimlenmesine çok etki eden olaylara sahne olmuştur. Yüzyılın sonlarına doğru dünyadaki sömürgelerin neredeyse tamamı kendi bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. Bu dönemde, yeni bağımsız devletlerin daha küçük devletlere parçalanmasının önüne geçmek amacıyla paralel olarak self determinasyon hakkının içsel ve ekonomik boyutları geliştirilmiştir. Bu bağlamda, esasen insan haklarına saygının, demokratikleşmenin ilerletilmesini ve her türlü ayrımcılığın önüne geçilmesini talep eden içsel self determinasyonun ve devletin ülkesinde bulunan doğal

2Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 24 Ekim 1970 tarihli ve 2625 sayılı kararıyla kabul edilen Dostça İlişkiler Beyannamesinin 7. paragrafı, self determinasyon hakkını temsili hükümetle ilişkilendirmiş ve temsili hükümetin varlığını devam ettirmesi için ülkesel bütünlüğü gerekli görmüştür. Bu paragrafta: “Yukarıdaki hiçbir paragraf ülkede yaşayan tüm insanları ırk, inanç ve renk ayrımı yapmaksızın temsil eden bir hükümete sahip olan, kendileri yukarıda tanımlandığı üzere halkların eşit hakları ve self determinasyonu prensiplerine uygun şekilde hareket eden bağımsız ve egemen devletlerin, siyasi birliğini ve ülke bütünlüğünü kısmen veya tamamen dağıtmak ya da bozmak üzere herhangi bir harekete yetki verir veya teşvik eder şekilde yorumlanamaz” şeklinde bir hüküm yer almıştır. FALK A. Richard, "The Right of Self-Determination Under International Law: The Coherence of Doctrine Versus the Incoherence of Experience", The Self-Determination of Peoples: Community, Nation and State in an Interdependent World (Ed.: Wolfgang Danspeckgruber), Lynne Rienner Publishers, Boulder London 2002, s. 46.

(15)

4

zenginlik ve kaynaklar dahil ekonomik imkanların tamamının o ülke halkının refah düzeyinin ilerletilmesi için kullanılması gerektiğini ortaya koyan ekonomik self determinasyonun gelişmesi için uygun zemin oluşmuştur. Gelinen noktada, çağdaş uluslararası hukuk doktrini, içsel self determinasyonun ve ekonomik self determinasyonun uygulama alanı bulduğu devletlerde dışsal self determinasyonun uygulama alanı bulamayacağı yönünde gelişmiştir. Bu tutum, Kanada Yüksek Mahkemesi'nin Quebec Eyaleti'nin ayrılma hakkının olup olmadığına ilişkin 1998 yılında almış olduğu kararda da benimsenmiştir3.

21. yüzyılın daha başlarında yaşanan self determinasyon kaynaklı bazı uluslararası sorunlar, uluslararası uygulamada ve uluslararası hukuk doktrininde yerleşmiş temel uluslararası hukuk ilkelerinin tekrar sorgulanması gerektiğini gözler önüne sermiştir. Kosova'nın bağımsızlığı, Güney Osetya ve Abhazya'nın Gürcistan'dan de facto ayrılması, Ukrayna krizi ve Krım'ın Rusya Federasyonu tarafından ilhak edilmesi gibi gelişmeleri, bu olayların destekçileri olan dünya güçleri her zaman halkların self determinasyon hakkı ile açıklamaya çalışmışlardır. Böylece, uluslararası topluluk, self determinasyon hakkının halen büyük devletlerin siyasi çıkarlarına uygun bir şekilde yorumlanmasına şahit olmuştur. Sonuç itibarile, bahsettiğimiz olaylar, self determinasyon ilkesinin bir uluslararası hukuk kuralı olarak kabul edilmesi yönünde oluşmuş inanca zarar vermekle kalmamış, aynı zamanda egemen devletlerin ülkesel bütünlüğüne

3Quebec, Kanada'nın doğusunda yerleşen ve çoğunluk olarak Fransızların yaşadığı bir bölgedir. Bölge halkı öteden beri, birtakım sosyal, ekonomik ve kültürel nedenleri esas getirerek Kanada'dan ayrılıp bağımsız devlet olmayı talep etmişlerdir. Bu ayrılıkçı hareket, 1990'lı yıllarda özellikle şiddetlenerek, ülke genelinde istikrara ve güvenliğe tehdit oluşturmaya başlamıştır. Ayrılıkçı talepler üzerine, 1995 yılında halk oylaması geçirilmiş ve Quebec halkının 49% dan fazlası Kanada'dan ayrılmak istediklerini belirtmişler. Çok az bir oyçokluğuyla halk, ana devletin egemenliğinde kalmayı tercih etmiş ve devletin bölünmesinin önüne geçmiştir. Halkoylaması sonuçlarının neredeyse yarı yarıya çıkması nedeniyle, Kanada Yüksek Mahkemesi'ne başvurulmuş ve Quebec'in Kanada'dan ayrılma hakkının olup olmadığı ve eğer varsa hangi şartlar altında gerçekleşmesi gerektiği sorulmuştur. Kanada Yüksek Mahkemesi, 1998 yılında kararını açıklamış ve uluslararası hukukun, self determinasyon hakkını, sadece sömürge yönetimi, yabancı işgali ya da tanımlanmış bir grubun baskı altında bulunması veya siyasal, ekonomik ve kültürel gelişimlerini sürdürmek için yönetime anlamlı katılımlarının engellenmesi durumunda tanınabileceğini, oysa söz konusu şartların, Quebec açısından bulunmadığını belirtmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz., STERIO Milena, The Right to Self-Determination Under International Law: "Selfistans", Secession and The Rule of the Great Powers, Routledge, London and New York 2013, s. 30-32; Kanada Yüksek Mahkemesi'nin bu kararı, bir taraftan dışsal self determinasyon hakkına nazaran içsel self determinasyon hakkının artan önemini gözler önüne sermiş, diğer taraftan da içsel self determinasyon hakkının dışsal self determinasyon hakkı karşısında sınırlandırıcı özelliğini ortaya koymuştur. Şöyle ki, demokrasinin tesisi, yani içsel self determinasyonun varlığı, dışsal self determinasyon talebinin haklı ve meşru bulunmasını engelleyecektir. Bu yüzden, egemen bir devlette, demokratik yönetimin mevcutluğu, o devlette çıkabilecek dışsal self determinasyon talebi üzerinde sınırlandırıcı bir işlev yerine getirmektedir.

(16)

5

saygı ve içişlerine karışmama ilkelerinin de aşınmasına neden olmuştur. Kanaatimizce uluslararası hukuk kurallarının siyasi mülahazaların etkisiyle uygulanmasının yoğunlaştığı bir uluslararası ilişkiler sistemi, uluslararası güvenlik açısından tehditler barındırmaktadır. Bu bakımdan, gücün kontrolünde olan uluslararası hukuka nazaran uluslararası hukukun kontrolünde olan gücün, uluslararası barışın ve güvenliğin sağlanmasına daha fazla hizmet edeceği kanaatini taşıyoruz.

I. KONUNUN ÖNEMİ

Uluslararası topluluk, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan ve günümüzde halen devam eden iki farklı gelişmeye şahit olmuştur. Bir tarafta, devletler, aralarında imzalamış oldukları anlaşmalarla entegrasyona giderek sınırları ortadan kaldırmış, ortak pazarlar kurmuş ve ülkelerini birleştirerek serbest dolaşım alanları oluşturmuş, diğer tarafta ise devletler kanlı çatışmalar sonucu parçalanarak daha küçük devletlere veya hiçbir devletin kontrolü altında olmayan arazilere bölünmüştür. Genel olarak, ekonomik entegrasyon ve ülkesel birleşmeler belirli bir ekonomik gelişmişlik, refah ve kültür düzeyini yakalamış devletler arasında gerçekleşirken, çatışmalar ve bölünmeler, ekonomik açıdan az gelişmiş ve tam manasıyla modernleşmemiş toplumlara sahip olan devletlerde gerçekleşmiştir. Bu gelişmeler sonucunda, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi değerlerin hakim olduğu gelişmiş ülkeler, hem ekonomik hem de siyasi açıdan güçlerine güç katırlarken, az gelişmiş ülkeler askeri çatışmalar ve dağılmış ekonomik düzen nedeniyle çok zarar görmüşlerdir4.

Tarih boyunca, devletlerin kurulmasında ve yıkılmasında önemli işlev yerine getiren self determinasyon ilkesi, günümüzde artık bir kolektif insan hakkı olarak kabul edilmeye başlamıştır. Uluslararası alanda esasen siyasi bir görev atfedilen self determinasyon, özellikle 1970'li yıllardan beri hukuki bir zemine oturtulmaya çalışılmıştır. Gelinen noktada, uluslararası hukukun ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olsa da self determinasyon hakkının, kriterleri kesin ve net olan bir hukuki zeminde yer aldığını ileri sürmek güçtür. Yukarıda sıraladığımız 21. yüzyılda gerçekleşen ve self determinasyon hakkıyla desteklenmeye çalışılan olaylarda da büyük devletlerin self determinasyon hakkını siyasi çıkarlarına uygun bir şekilde yorumladıklarını görmekteyiz. Devletlerin bu şekilde yaklaşımı ise self determinasyon hakkını siyasi zemine çekmekte ve self determinasyon hakkının anlamı, içeriği, dayanağı ve genel anlamda kavramsal

4

RODRIGUEZ-POSE Andres/STERMSEK Marko, "The Economics of Secession: Analyzing the Economic Impact of the Collapse of the Former Yugoslavia", Governance and Economic Research Network, Working Paper A 2014-8, Universida de Vigo 2014, s. 22-23.

(17)

6

çerçevesi ile ilgili belirsizliklerin ortadan kalkmasına engel olmaktadır. Tüm bu belirsizliklerin açıklığa kavuşturulması adına, self determinasyon hakkının çağdaş uluslararası hukuktaki yeri ve diğer uluslararası hukuk ilkeleriyle ilişkileri konusunda yapılan akademik çalışmalar önem taşımaktadır. Bu bakımdan, halkların self determinasyon hakkının, kavramsal çerçevesi ve tarihi gelişimi, çağdaş uluslararası hukuktaki konumu ve dışsal, içsel ve ekonomik boyutlarıyla ele alınarak irdelendiği çalışmamızın önemli ve gerekli olduğu kanaatindeyiz.

II. KONUNUN TAKDİMİ

Yapılan bu çalışma, halkların self determinasyon hakkının ve hakkın ekonomik boyutunun uluslararası hukuktaki konumunu ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Halkların self determinasyon hakkı, mevcut uluslararası ilişkiler sistemini düzenleyen uluslararası hukuk kurallarından biridir. Bu hak, ortaya çıktığı günden itibaren bir yandan devletlerin bölünmesinde, diğer yandansa devletlerin oluşmasında çok önemli rol oynamıştır. Ancak aynı zamanda siyasi yaklaşımların etkisine uğradığı için, bir hak olarak hukuki niteliği tartışılır olmuştur. Self determinasyon hakkının öğretide dışsal, içsel ve ekonomik boyutlarıyla ele alınması ise self determinasyon hakkının şemsiye nitelikli bir hak olduğunun göstergesidir. Bu bağlamda, self determinasyon hakkının kavramsal ve hukuki çerçevesi ve bu hakkın çatısı altında var olan ve gelişmekte olan uluslararası hukuk ilkeleri, aynı zamanda hakkın diğer uluslararası hukuk ilkeleriyle ilişkileri incelemeye değerdir.

Bu amaçla yapılan çalışma, giriş, üç bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır.

Çalışmanın birinci bölümünde, halkların self determinasyon hakkının ortaya çıkmasından bu yana geçirmiş olduğu tarihi gelişim detaylı bir şekilde ele alınacak ve hakkın kavramsal çerçevesine ilişkin konular incelenecektir. Bu bölümde, self determinasyon hakkının anlamı ve tanımlama sorunu, self determinasyon hakkının süjesi sorunu ve hakkın uluslararası hukukta yer alması süreci ayrıntılı olarak açıklanacaktır.

Çalışmanın ikinci bölümünde, self determinasyon hakkının çağdaş uluslararası hukuktaki yeri; hakkın hukuki niteliği ve diğer uluslararası hukuk ilkeleriyle karşılıklı ilişkisi ele alınacaktır. Aynı zamanda dışsal ve içsel self determinasyon olarak self determinasyon hakkının türleri incelenecek; self determinasyon hakkının ayrılma hakkıyla olan ilişkileri üzerinde durulacaktır.

Üçüncü bölümde ise, self determinasyon hakkının ekonomik boyutunun ifadesi olan ekonomik self determinasyon hakkının, ortaya çıktığı günden beri geçirmiş olduğu gelişme

(18)

7

süreci, hukuki niteliği ve uluslararası hukuktaki yeri; doğal kaynaklar ve zenginlikler üzerinde sürekli egemenlik hakkı ve devletlerin bu haktan ileri gelen hak ve görevleri uluslararası belgeler eşliğinde ayrıntılı bir şekilde incelenecektir. Aynı zamanda, ekonomik self determinasyon hakkının; küreselleşme süreci, sürdürülebilir kalkınma ilkesi, ekonomik liberalizm ve demokratikleşme süreciyle etkileşimi sonucu değişen içeriği ele alınacak ve doğal kaynak yönetimiyle ilgili gelişmekte olan uluslararası hukuk ilkeleri üzerinde durulacaktır.

(19)

8

BİRİNCİ BÖLÜM

HALKLARIN SELF DETERMİNASYON HAKKININ TARİHİ GELİŞİMİ

VE KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ

I. SELF DETERMİNASYON HAKKININ ANLAMI

Uluslararası hukukun en karmaşık kavramlarından biri olan self determinasyon hakkının tanımının net ve açık bir şekilde yapılması oldukça zordur. Bunun temel nedeni, kavramın ortaya çıkmasından ve uluslararası siyaset ve hukukta uygulanmaya başlamasından bu yana dünyada birçok değişimler yaşanmış olması ve self determinasyon kavramının da bu değişimlerin etkisine maruz kalmış olmasıdır. Bu yüzden olacak ki, geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar batılı hukukçuların çoğu self determinasyon hakkını hukuki içerikten yoksun, siyasi ve ahlaki bir kavram olarak görmüşlerdir5. Woodrow Wilson döneminde Amerika Birleşik Devletleri Dış İşler Bakanı görevinde olan Robert Lansing, Wilson’un self determinasyonla ilgili fikirlerinden korktuğunu: “Self determinasyon patlamaya hazır dinamitlerle dolu bir kavramdır. O hiçbir zaman gerçekleşmeyecek arzuları körükleyecektir. Korkarım ki, binlerle cana mal olacaktır”6 cümleleriyle ifade etmiştir. Aslında, Robert Lansing’in rahatsızlığının nedeni, kavramın içeriğine ilişkin belirsizlikler olmuştur. Kavramın tanımının sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi, ortaya çıktığı dönemin şartları, yaşanan olaylar ve sonuçlarının getirdiği değişiklikler göz önüne alınarak incelenmesine bağlıdır. Günümüzde dünyanın pek çok bölgesinde yaşayan ve etnik, dilsel, ya da dinsel açıdan farklı toplulukların, self determinasyona dayanarak bağımsızlık talep etmekte olmaları7 konunun kavramsal açıdan daha detaylı öğrenilmesini gerektirmektedir.

Self determinasyon kavramının teori ve pratikteki gelişiminin izlenmesi, aslında günümüz dünya tarihinin önemli bir kısmının hikayesinin anlatılmasıdır8. Ortaya atıldığı günden bu yana, zaman zaman dünya gündeminde ön sıralara çıkan self determinasyon hakkı, Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve özellikle Yugoslavya’nın trajik biçimde dağılmasıyla bir kez daha akademi dünyasının gözde konusu haline gelmiştir. Uluslararası topluluğun ve uluslararası hukukun self

5BROWNLIE Ian, Principles of Public International Law, 6 th edition, Oxford University Press, Oxford 2003, s. 553.

6

COLEMAN K. Andrew, Resolving Claim to Self Determination: Is there a role for the International Court of Justice?, Routledge Research in International Law, Routledge, New York 2013, s. 2.

7TAŞDEMİR Fatma, “İsrail-Filistin Sorununun Self Determinasyon Hakkı Çerçevesinde Analizi”, Gazi

Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, C. 2, S. 2, 2000, s. 218.

8SALADIN Claudia, “Self Determination, Minority Rights And Constitutional Acoommodation: The Example of

(20)

9

determinasyon hakkını çok özel durumlarla sınırlandırma ve var olan sınırların dokunulmazlığını kabul ettirme çabalarına rağmen dünyanın birçok yerinde başta ulusal topluluklar olmak üzere birçok topluluk, kendi siyasal geleceklerine karar vermeyi ahlaki bir hak saydığından self determinasyon hakkını kullanma mücadelesine girişmektedirler. Uluslararası hukuk, liberalizmin etkisi altında olduğundan, bireysel hakların ve özgürlüklerin güvencede olduğu liberal demokratik ülkelerdeki milliyetçi hareketlere ve self determinasyon taleplerine sıcak bakmıyor. Bu nedenle, Quebec, Katalan, Bask, İskoç gibi ulusal azınlıkların self determinasyon talebi günümüz uluslararası hukukunda arzu ettiği desteği bulamıyor. Fakat bu ulusal azınlıklar, her geçen gün daha çok alanda özerklik elde etmekteler ve ayrı bir devlet kuramasalar bile, “ulus” kimlikleri, kontrolü altında bulundukları ülkeler tarafından dahi tanınmaya başladığı görülmektedir9.

A. TANIM SORUNU

Self determinasyon kavramının anlamını açıklığa kavuşturmanın aslında ne kadar zor olduğunu anlamak adına bugüne kadar yapılmış olan tanımlama çabalarına dikkat etmekte yarar vardır. Richard T. De George, self determinasyon hakkının bir ‘mit’ (masal) olduğunu iddia eder ve bu iddianın nedenini ise günümüz uluslararası ilişkiler sisteminde, self determinasyon talebinin mevcut kurulu devletlerde yaşayan birçok azınlıklar ve gruplar için uygun olamayacağı şeklinde açıklar10. Self determinasyon hakkı, bazı gruplar için birleştirici bir ilke olması bakımından olumlu bir çağrışıma sahipken, sıkça ayrılma ile eşanlamlı kullanılması nedeniyle bazıları için de olumsuz çağrışımlara sahip olabilmektedir. Ayrıca, self determinasyonun tanımına, özellikle de hangi grupların self determinasyon hakkına sahip olduğu konusuna dair henüz bir uzlaşma oluşturulabilmiş değil. Llyod N. Cutler: “Self determinasyon, hem tanımlanamayan hem de aynı zamanda karşı çıkılamayan bir hedeftir. Gereğinden çok kullanılması ve oldukça farklı durumları kapsayacak şekilde geniş yorumlanması aslında gücünü azaltmıştır” şeklinde bir değerlendirme yapmıştır11.

9

KALAYCI Hüseyin, “Kanada-Quebec Sorunu: Çokkültürcülük, Kendi Kaderini Tayin, Milliyetçilik ve Federalizm”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2007, s. 166.

10DE GEORGE T. Richard, The Myth of the Right of Collective Self-Determination, Abardeen University Press,

Abardeen 1991, s. 5. 11

CLARK A. Paul, "Taking Self-Determination Seriously: When Can Cultural and Political Minorities Control Their Own Fate?", Chicago Journal of International Law, Vol. 5, No. 2, 2005, s. 739; SARDER Saumitra, “Right of Self-Determination: Does It Have Exact Meaning”, Lex Firme: Barristers, Advocates and Legal Consultants,

(21)

10

Hiç şüphesiz ki, self determinasyon kavramının, uluslararası ilişkilerde kullanılmaya başladığından beri, değişik şekillerde yorumlanmış olması ve her zaman tartışma konusu olması kavramın tanımlanmasını zorlaştıran en önemli etken olmuştur. Devletler, bu kavramı genellikle kendi menfaatlerine uygun bir şekilde yorumlamak istemişlerdir. Bu durum, kavramın belirsizliğinin artmasına yol açmıştır12. Clyde Eagleton, self determinasyonun tanımlanmasının güçlüğüne dikkat çekerken, bu kavramın çok basit bir kavram olmadığını ve her zaman kavramın kendisinin tam tanımlanmaya karşı koyacağını belirtmiştir13.

Günümüz itibariyle, neredeyse tüm ulusal azınlıkların, self determinasyon hakkı taleplerini eskiye oranla daha çok dile getirdikleri ve özellikle de self determinasyon hakkının içeriğinin ve hukuki anlamının, bu kavramı tanımlayan ideolojik ve siyasi güçlere göre şekillendiği göz önünde bulundurulursa14, kavramın kullanımındaki muğlaklığın giderilmesinin gerekliliği biraz daha iyi anlaşılabilir.

Self determinasyon hakkı, devletlerarası ilişkilerde zaman zaman güç mücadelesinin bir aracı olarak kullanıldığından, doğrudan ya da dolaylı olarak toprak bütünlüğü ilkesi için bir tehdit olarak algılanmakta ve ulus-devletler için sorun yaratma potansiyeli olmaya devam etmektedir. Ancak yorumlar ve yaklaşımlar ne kadar farklı da olsa, self determinasyon konusundaki tartışmalarda ülke bütünlüğü, uluslararası istikrar kavramı göz önünde bulundurulmuştur15. Bunun yanında, barındırdığı tüm sorunlara ve ülkelerin toprak bütünlüğünü tehdit etmesine karşın bir hakkın sorun yaratma potansiyeli olması o hakkın ortadan kalkması için bir neden oluşturamaz16. Aslına bakılırsa, bugün mevcut self determinasyon tartışmaları, esas itibariyle bu hakkı talep eden her etnik gruba ayrılma hakkının tanınması gerektiğini savunanlarla her ne olursa olsun bugünkü uluslararası topluluğu oluşturan devletlerin toprak bütünlüğünün korunması gerektiğini savunanlar arasında geçmektedir. Bu anlamda, self

online publication 20 February 2015, http://www.lexfirme.com/right-of-self-determination-does-it-have-exact-meaning/, 10.03.2015

12KILINÇ Doğan, “Self Determinasyon İlkesinin Azınlıklar Açısından Değerlendirilmesi”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XII, S. 1-2, 2008, s. 952.

13

ŞAHİN Mustafa, Avrupa Birliği’nin Self-Determinasyon Politikası, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2000, s. 24. 14

ÇAVUŞOĞLU Naz, Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Azınlık Hakları, 2. Baskı, Su Yayınları, İstanbul 2001, s. 66.

15KARAOSMANOĞLU Ali L., “Kendi Kaderini Tayin, Ülke Bütünlüğü, Uluslararası İstikrar ve Demokrasi”

(Kendi Kaderini Tayin), Doğu Batı, Y. 6, S. 24, Ağustos, Eylül, Ekim, 2003, s. 147.

16MOORE Margaret, “On National Self-determination”, Political Studies, S. 45, 1997, s. 911; KALAYCI, s. 167.

(22)

11

determinasyon hakkı çoğu zaman ayrılma ile eş anlamlı kullanılmakta ve halkların self determinasyon hakkı bağımsız devlet kurma hakkı gibi algılanmaktadır. Ancak burada kaydedilmesi gereken nokta, etnik grup haklarını savunanların bile, self determinasyonun hiçbir etnik gruba içinde bulundukları devletten ayrılma, o devletin sınırlarını değiştirme hakkını vermediğini kabul etmiş olmalarıdır. Aksi durumda, devlet ve toplumun daha küçük hisselere parçalanması kaçınılmaz olacaktır17. Oysa ayrı bir devlet kurmadan mevcut devlet içinde bazı özerklikler elde etmek, özyönetimin çeşitli biçimleri de self determinasyon anlamına gelmektedir. Ancak yine de, self determinasyonun nihai hedefinin bağımsız devlet kurmak olduğu yönündeki yerleşik düşünce pek değişmemiştir18.

Konuyla ilgili tüm farklı yaklaşımları ve zorlukları da göz önünde bulundurarak, self determinasyon kavramına verilen bazı tanımları gözden geçirebiliriz. Sönmezoğlu'nun sunduğu tanıma göre, self determinasyon hakkı: “kendisini diğerlerinden farklı ve ayrı olarak kabul eden insan topluluklarının, içinde yer alacakları devleti ve hükümetin biçimini belirleyebilmeleri” hakkıdır19. Yılmaz ise, self determinasyon hakkını “bir ulusun kendi geleceğini kendinin belirlemesi hakkı; bir ulusun dilediği yönetim biçimi ve ekonomik/siyasal sistem içinde yaşayabilmesi” şeklinde tanımlamaktadır20. Peter Jones, self determinasyon hakkını “Bir ulusun, halkın veya kültürel grubun, genellikle grubu oluşturan bireylerin, kendi kaderlerini dış müdahalelerden özgür olarak şekillendirmeye muktedir olmaları gerektiğine ilişkin bir talep” olarak tanımlar21. Yine benzer bir şekilde Latif Hüseynov, self determinasyon hakkını, “her bir halkın dış müdahale olmaksızın özgür olarak kendi siyasi statüsünü belirleye bilmesi ve kendi ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimini gerçekleştirebilmesi” şeklinde tanımlar22. Lloyd N. Cutler, self determinasyon hakkını açıklarken, “bir etnik, dil ya da din grubunun ayrı bir ulusal egemenlik oluşturabilmek amacıyla, var olan ulusal sınırları yeniden düzenleme hakkı” şeklinde tanımlar23. Bu tanımlamalarda, genel olarak, self determinasyon hakkının dışsal boyutu göz önünde bulundurulmuş ve daha çok “dış müdahaleden özgür”, “ayrı bir ulusal egemenlik oluşturmak” ve “devlet ve hükümet biçimini belirlemek” gibi ifadelere yer verildiği

17HAZIR Hayati, “Demokrasilerde Etniklik Sorunu ve Türkiye Açısından Tartışılması”, Avrasya Dosyası, C. 3, S. 4, 1996, s. 271.

18

KALAYCI, s. 168.

19SÖNMEZOĞLU Faruk, Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, Der Yayınları, İstanbul 2000, s. 423.

20YILMAZ Ejder, Hukuk Sözlüğü, 8. Baskı, Yetkin Basımevi, Ankara 2004, s. 1075.

21

ERDOĞAN Mustafa, İnsan Hakları Teorisi ve Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2011, s. 95.

22HÜSEYNOV Latif, Beynelhalk Hukuk, 2. Baskı, Bakü 2002, s. 44.

(23)

12

görülmektedir. Mustafa Erdoğan’a göre, self determinasyon hakkı, aslında ahlaki özerklik idealinin bir başka ifadesidir. Bunun siyasal alana taşınmasında başı çekenler Alman romantik milliyetçileri olmuş, böylece bireysel self determinasyon hakkı ulusal self determinasyon hakkına dönüşmüştür24. Bu noktada, self determinasyon hakkının içsel boyutu esaslı birkaç tanımlamalara da değinmenin yerinde olacağı kanaatindeyiz.

Donald Cameron Whatt, self determinasyon hakkını, “bir devletin tebaasının kendi hükümetlerini seçme hakkı” olarak ifade eder25. Cındy Holder, self determinasyon hakkını evrensel bir insan hakkı olarak değerlendirir ve “bir grubun hayatın ortak yönlerine hakim olacak şartlarla ilgili kendileri için ve birlikte karar alma hakkı” olarak tanımlar26. De George ise, bu kavramı, “halkın, idaresi altında yaşayacakları veya yaşadıkları hükümet şeklini seçme hakkı” olarak tanımlar27. Bu tanımlamalara dikkat ettiğimizde self determinasyon hakkının içsel boyutu daha fazla dikkat çekmekte ve self determinasyon kavramı bir demokratik hak veya insan hakkı olarak gözden geçirilmektedir. Tuncay'a göre, self determinasyon öyle bir haktır ki, “belirli bir ülkede yaşayan insanlara o ülkenin siyasi ve yasal statüsünü belirleme hakkı” verir28. Halperin, Scheffer ve Small tarafından yapılan ortak çalışmada, self determinasyon, “yalnızca bir egemen devlet içerisinde yaşayan etnik, dilsel veya dini grubun, kendi kendilerine egemen bir devlet oluşturmaksızın daha geniş bir otonomi, dil ya da dini hakları elde etme hakkı” olarak açıklanmıştır29. Buradan gördüğümüz gibi, self determinasyon hakkının içsel boyutunun önemini daha kabarık bir şekilde nazara vererek tanımlamaya çalışan yazarlar, halkların ve etnik grupların ayrılma haklarından bahsetmemişlerdir. Bunun yerine, toplumu oluşturan grupların, demokratik özgürlüklere ve insan haklarına saygının sağlanacağı bir toplumu oluşturan katılımcı unsurlar olması gerektiğini vurgulamışlardır. Bu yaklaşımın sonucu olarak, bir siyasi otorite veya topluluğa bağlı olarak hayatını sürdüren bir grubun veya halkın, birtakım nedenlerle olası self determinasyon talebinin daha geniş bir otonomiyle karşılanmasının yeterli olabileceği ifade

24ERDOĞAN, s. 95.

25ŞAHİN,“Avrupa Birliği”, s. 24.

26HOLDER Cindy, “Self-Determination as a Universal Human Right”, Human Rights Review, Vol. 7, No. 4,

July-September 2006, s. 8; ERDOĞAN, s. 95. 27

ŞAHİN Mustafa, “İnsan Haklarının Topluluk Hakları Kategorisinden Self-Determinasyon Hakkının (Kendi Kaderini Tayin Hakkı) Uluslararası Hukuktaki Yeri”, Yeni Türkiye, Y. 4, S. 22, Temmuz- Ağustos 1998, s. 1335.

28TUNCAY Ali, A Post-Cold War Experience In Self-Determination And Secessionism (The Yugoslav Case),

Master of Arts, Institute of Economics And Social Sciences, Bilkent University, Ankara 1993, s. 2.

29HALPERIN H. Martin/SCHEFFER J. David/SMALL L. Patricia, Self-Determination In The New World

(24)

13

edilmektedir. Doktrinde, self determinasyon kavramıyla ilgili bu kadar farklı yaklaşımlar ve tanımlamalar olsa da, klasik anlamda ulusların self determinasyon hakkı, bahsedilen ulusun başka bir ulus veya yabancı güce bağımlı olmaksızın, ayrı bir bağımsız devlete dönüşmesi olarak anlaşılmaktadır.

B. SELF DETERMİNASYON HAK MI İLKE Mİ TARTIŞMASI

Self determinasyon, ikinci Dünya savaşına kadar uluslararası hukukta var olmayan30, siyasi bir ilke olarak kabul edilmiştir31. İlk kez Birleşmiş Milletler Andlaşmasında bir uluslararası hukuk belgesinde yer bulan self determinasyon, daha sonraki yıllar içerisinde yaşanan gelişim ile uluslararası hukukun bir parçası haline gelmiş olmasına rağmen, hukuki niteliğiyle ilgili tartışmalar da devam etmiştir. Bir taraftan orijinal Fransızca metinde İngilizceden farklı olarak self determinasyonun bir “hak” olarak nitelendirilmesi32, diğer taraftan da ilke mi yoksa hak mı olarak ele alınması gerektiği, eğer haksa şayet hukuki bağlayıcılığının ne olduğu hususları, tartışmaları şiddetlendiren en önemli etkenler olmuştur. Bugün için kolektif haklar arasında kabul edilen self determinasyon kavramının yeterince açık ve belirgin olmadığı hususunda oldukça yaygın bir kanaat mevcuttur33.

Self determinasyon kavramının bir hak mı ilke mi olduğu tartışmasını değerlendirirken, genel olarak hak kavramına değinmeyin faydalı olacağı kanaatindeyiz. Brian Orend’e göre, “hak, hem ahlakta hem de hukukta; bir kişi, kurum veya herhangi bir eşya üzerindeki gerekçelendirilmiş bir iddiayı veya talebi ifade eder. Hak sahibi, başka insanlar veya sosyal kurumlar tarafından kendisine karşı belli bir şekilde davranılması gerektiğinin bir hak olduğunu ileri sürer”34. Henry Shue ise, bu kavramı “hak; haklı bir talebin rasyonel temelini oluşturur”35 şeklinde açıklar. Gündüz'e göre, “hak; bir hukuk düzeninin süjelerine tanıdığı ve garanti ettiği

30Self determinasyon Aaland Adaları davasında bir ilke olarak gözden geçirilmiş ve daha sonra BM Andlaşması’na kadar siyasi bir ilke olarak değerlendirilmiştir. BM Andlaşması m. 1/2 ve m. 55’te yer alarak siyasi boyuttan hukuki boyuta dönüşse de ilke olarak kalmaya devam etmiştir. Zaten birçok yazarın görüşü BM kapsamına alınmış olmasının, self determinasyon kavramının yasal bir hakka dönüştürmediği yönünde olmuştur.

31BROWNLIE, s. 553.

32

YÜCEL Özlem, "Milletlerarası Hukukta Self-Determination Hakkı ve Bölgesel Otonomi", Doğu Türkistan’da İnsan Hakları İhlalleri (Yayına hazırlayanlar: Şahin Ceylanlı, Yaşar Akdoğan, Ramazan Kırkık), Aydınlar Ocağı Yayını, İstanbul 1999, s. 22.

33ARALBerdal, Üçüncü Kuşak İnsan Hakları Olarak Kolektif Haklar (Üçüncü Kuşak Haklar), Siyasal Kitapevi,

Ankara 2010, s. 1.

34OREND Brian, Human Rights: Concept and Context, Broadview Press, 2002, s. 17.

(25)

14

yetkidir”36. Bozkurt, Kütükçü ve Poyraz, yapmış oldukları çalışmada, bir hakka sahip olmayı, "meşru bir temele dayanan taleplerde ısrar etmeye yetkili olmak" şeklinde açıklamışlar37. Bu tanımlarda dikkat edilmesi gereken nokta, bir haktan bahsedebilmek için meşru bir talep veya iddianın olması ve bu talep veya iddiayı ortaya atan iddialı bir hak sahibinin olması gerektiğidir.

Self determinasyonu bir kolektif hak olarak anlayacak olursak, hakka sahip olan halk çok daha az iddialı olarak anlaşılabilir. Esasen, kolektif hakka sahip olan grup sırf politik olarak tanımlanabilir. Bir kolektif hakkı paylaşmak için bir grubu oluşturan bireylerin sadece hakkın temelini oluşturan menfaati paylaşmaya ihtiyaçları vardır38. Bunun yanında, kolektif haklar bir insan topluluğuna münhasır olduğundan dolayı salt bireye indirgenemeyen, toplumun bütününü ya da halkları kendisine esas muhatap olarak gören haklardır39. Bu anlamda, self determinasyon hakkı bir kolektif hak olarak algılanabilir. Diğer taraftan, self determinasyonun ne olduğu, kimleri kapsadığı ve nasıl uygulanacağı konusunda farklı fikirlerin ve belirsizliklerin bulunması, konunun insan hakları çerçevesinde ele alınmasına neden olmuştur40. Aynı zamanda, self determinasyon kavramının bir hak olarak hukuki niteliği ve bağlayıcılığı konusundaki görüş farklılıkları da devam edegelmiştir.

Eski Doğu Bloku, Asya ve Afrika ülkelerinin self determinasyonun bir hakka dönüşmesi için sarf ettikleri yoğun çaba sonucu41 14 Aralık 1960 tarihinde 1514 (XV) sayılı Birleşmiş Milletler Genel Kurul Kararıyla, Sömürge Yönetimi Altındaki Ülkelere ve Halklara Bağımsızlık Verilmesine İlişkin Beyanname kabul edilmiştir. Bu Beyanname, self determinasyon kavramının gelişmesi ve ilkeden hakka dönüşmesi için çok önemli bir dönüm noktası olmuştur. Şöyle ki, beyannamede self determinasyondan bir hak olarak bahsedilmiş ve kavram hukuki nitelik kazanmıştır42. Heather Wilson, self determinasyon hakkının İkiz Sözleşmelerde yer almasıyla

36GÜNDÜZ Aslan, Milletlerarası Hukuk, Temel Belgeler Örnek Kararlar, 5. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2009, s. 4.

37BOZKURT Enver/KÜTÜKÇÜ M. Akif/POYRAZ Yasin, Devletler Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2009, s.

176. 38

ERDOĞAN, s. 96. 39

ARAL, “Üçüncü Kuşak Haklar”, s. 13.

40ARSAVA Ayşe Füsun, “Azınlıklar Kavramı ve Azınlık Haklarının Uluslararası Belgeler ve Özellikle Medeni ve

Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi Işığında İncelenmesi” (Azınlık Kavramı), AÜSBF Yayınları, 1993, s. 75. 41

MERAY L. Seha, Devletler Hukukuna Giriş, 1. Cilt, Yeniden Gözden Geçirilmiş 3. Bası, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1968, s. 141.

(26)

15

bağlayıcı bir uluslararası hukuk normu haline geldiğini kaydeder 43 . Arsava ise, self determinasyon hakkının Birleşmiş Milletler uygulamasında, sadece, sömürge veya yabancı işgali altında bulunan halklar için tanındığını ve İkiz Sözleşmelerde yer almasıyla bu hakkın daha kapsamlı bir geçerlilik kazandığını belirtir44. Ayrıca, self determinasyon kavramının İkiz Sözleşmelere bir hak olarak alınması, insan hak ve temel özgürlüklerinden tam olarak yararlanmanın ön koşulu olmasından ileri gelmiştir45. Aynı zamanda, 24 Ekim 1970 tarihinde kabul edilmiş 2625 (XXV) sayılı Birleşmiş Milletler Genel Kurul Kararı olan Dostça İlişkiler Beyannamesi de kavramı hak olarak görmüştür. Ayrıca sömürgelerle ilgili birçok Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararları da halkların self determinasyon hakkını tekrarlayarak teyit etmiştir46.

Benzer bir görüş Uluslararası Adalet Mahkemesi tarafından da sergilenmiştir. Mahkeme, 1971 yılında almış olduğu Namibya Davası Kararında self determinasyonun Birleşmiş Milletler tarafından önemsenmesi ve geliştirilmesi gereken bir rehber ilkeden daha fazla, bir hak olduğu kararına varmıştır. Bunun yanında, self determinasyon ilkesini tüm özerk olmayan yerlere uygulanabilir hale getiren 1514 (XV) sayılı kararın, bu konudaki uluslararası hukukun gelişiminde çok önemli bir aşama oluşturduğunu kaydetmiştir47. 1975 yılında Batı Sahra danışma kararında da Mahkemenin, Namibya kararındaki yaklaşımını tekrarlayarak, 1514 (XV) sayılı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararında self determinasyonun bir hak olarak belirtilmiş olmasını kaydettiğini görüyoruz48. Bu iki olayda da Uluslararası Adalet Mahkemesi self determinasyonun Birleşmiş Milletler tarafından önemsenmesi gereken bir rehber ilkeden daha öte birşey olduğu kararına varmıştır. Ancak bahsettiğimiz bu kararlara rağmen bazı uluslararası hukukçular self determinasyonun uluslararası hukukta hukuki bir hak olarak görülmemesi gerektiğini düşünmektedir. Uluslararası Adalet Mahkemesinin bu iki Danışma Kararının bağlayıcı olmaması ve Genel Kurul kararlarının Birleşmiş Milletler Andlaşması 10-14.

43WILSON A. Heather, International Law and the Use of Force by National Liberation Movements, Clarendon

Press, Oxford 1990, s. 75-76. 44

ARSAVA, “Azınlık Kavramı”, s. 34.

45ARSAVA, “Azınlık Kavramı”, s. 34.

46ŞAHİN, “Avrupa Birliği”, s. 33. 47

ROEPSTORFF Kristina, The Politics of Self-Determination Beyond the Decolonisation Process, Routledge, London and New York 2013, s. 18.

(27)

16

maddeleri gereği, uluslararası hukukun oluşumunda rollerinin çok az olması bu düşüncelerini desteklemektedir49.

Bazı yazarlara göre, self determinasyon hakkına andlaşmalar hukuku açısından bakıldığında söz konusu hakkın devletler açısından bağlayıcılığa sahip olduğunu iddia etmek kolay değildir50. Self determinasyon hakkının içeriğinin açık olmaktan uzak olduğuyla beraber devletlerin ne tür bir yükümlülüklerle karşı karşıya olduklarının da belirsiz olduğunu belirtmektedirler. Bir halkın self determinasyon hakkının içeriği ve kapsamı öylesine geniş tutulmuştur ki, bağlayıcı bir hak niteliğinde olduğu kabul edilse bile, etkili bir şekilde uygulanabilmesinin kuşkulu olduğunu ifade etmektedirler51.

Günümüzde önem kazanan hususlardan birisi de self determinasyonun jus cogens yani uluslararası hukuk tarafından halklara verilmiş, inkaredilemez bir hak doğasında olup olmadığı meselesidir. Latif Hüseynov, self determinasyondan uluslararası hukukun temel ilkelerinden biri olarak bahsetmekte ve uluslararası hukukun jus cogens bir normu olduğunu belirtmektedir52. Cassese ve Bedjaoui gibi uluslararası hukuk doktrininin önemli yazarları da self determinasyon hakkını uluslararası hukukun jus cogens nitelikte olan bir normu olarak değerlendirmekte ve devletler açısından erga omnes sorumluluk yüklediğini ileri sürmektedirler53. Bunun yanında, Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesinin hukuki düşüncede kazandığı önem ve self determinasyon ilkesinin en önemli çağdaş uluslararası belgelerde yer alması nedeniyle self determinasyon ilkesinin hukuki niteliğinin jus cogens doğasında olduğuna ilişkin görüşler son dönemlerde artış göstermiştir54. Ancak self determinasyonun uluslararası hukukta bir hak olması (istisnalar haricinde) tartışma konusuyken, ilkenin jus cogens doğasında olduğunu ileri sürmenin mümkün olamayacağını savunanlar da olmuştur55. Bu görüşü destekleyen en önemli husus ise self determinasyon ilkesinin jus cogens doğasında bir ilke olması halinde, kendisi ile çatışan anlaşma hükümlerinin hükümsüz kalması mecburiyetidir. Oysa günümüze kadar hiçbir sözleşme,

49ŞAHİN, “Avrupa Birliği”, s. 33.

50Ayrıntılı bilgi için bkz., BARTEN Ulrike, Minorities, Minority Rights and Internal Self-Determination, Springer International Publishing, Switzerland 2015, s. 70-71.

51

ARAL, “Üçüncü Kuşak Haklar”, s. 47-48. 52

HÜSEYNOV, s. 30.

53ARAL, “Üçüncü Kuşak Haklar”, s. 49.

54GARDAM J. Gail, Non-Combatant Immunity as a Norm of International Humanitarian Law, Martinus Nijhoff

Publishers, London 1993. s. 49.

55TAŞDEMİR Fatma,Yeni Dünya Düzeninde Self Determinasyon (Yeni Dünya Düzeni), Gazi Üniversitesi Sosyal

(28)

17

Uluslararası Adalet Mahkemesi tarafından self determinasyon ilkesi ile çatıştığından dolayı hükümsüz ilan edilmemiştir56.

Self determinasyon hakkının hukuki niteliğiyle ilgili başka bir görüşe göre, uluslararası teamül hukuk kuralı haline gelmiş bulunmasıdır. Uluslararası hukukta bir teamül kuralından bahsedebilmemiz için o kuralın maddi unsuru ve manevi unsuru opinio juris olması gereklidir. Maddi unsur, devletlerin genel, tutarlı ve tek tip nitelikteki uygulamalarını, manevi unsur ise devletlerin söz konusu uygulamaları hukuken bağlayıcı olduğu inancıyla yapmasına yani hukuki bir inanca dayanmasını kastetmektedir57. Self determinasyonun teamül kuralı haline geldiğini savunan görüşe göre, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen beyannameler ve kararlar bağlayıcı olmasalar bile, devletlerin genel kanaatlerini ifade etmesi itibariyle zaman içerisinde etkileri dikkate alındığında, bunların teamül hukukunun önemli dayanakları haline geldiğini söylemek mümkündür58. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 1970 tarihli 2625 (XXV) sayılı Dostça İlişkiler Beyannamesinin oybirliğiyle kabul edilmesi yukarıdaki görüşü destekler mahiyettedir.

Self determinasyonun hak mı ilke mi olduğu tartışmasında, konunun devletlerin uygulamadaki yaklaşımları bakımından ele alınmasının da önemi vardır. Şöyle ki, ister batılı isterse de doğulu olsun neredeyse tüm devletler kavramla ilgili görüşlerinde zaman zaman politik tercihlerinden kaynaklanan değişimlerden dolayı istikrarlı ve tek tip olmayan tavırlar sergilemişler. Örneğin, Afrika devletleri sömürgeciliğe karşı mücadele verirken self determinasyonun bir hak olduğunu hararetle savunmuş, ancak daha sonraki yıllarda gelişmeler her kabilenin bir devleti olması gerektiği yönünde gidince aynı devletler tam tersi bir duyarlılık sergilemeye başlamışlar59. Nijerya’da Biafra, Kongo’da Katanga olayları bu dediğimize örnek teşkil eder mahiyettedir. Aynı zamanda Rusya'nın, Gürcistan devletinin bir parçası olan ayrılıkçı Güney Osetya bölgesi halkının self determinasyon hakkını savunduğu halde,60 kendi ülkesinin sınırları içerisinde olan Çeçenistan halkı için aynı tavrı sergilemediği görülmektedir. Bu bağlamda, devletlerin zaman zaman çelişkiye varacak düzeyde olan uygulamaları, self

56

CASSESE Antonio, Self Determination of Peoples: A Legal Reappraisal, Cambridge University Press, Cambridge 1995, s. 173.

57GÜNDÜZ, s. 22.

58ARAL,“Üçüncü Kuşak Haklar”, s. 48; BARTEN, s. 71-72.

59

YÜCEL, s. 22.

60ÇAKMAK Cenap, “Rusya’nın Güney Osetya Politikası, Neo-Self determinasyon ve UCM’nin Rolü”, Bilge

(29)

18

determinasyonun uluslararası teamül kuralı olup olmadığının değerlendirilmesinde dikkat edilmesi gereken önemli bir husustur. Diğer bir taraftan, batılı devletlerin bir zamanlar hak olduğunu kabul etmedikleri self determinasyon ilkesini, günümüzde neredeyse bütün sömürgelerini kaybettikten sonra desteklediklerini görmekteyiz. Günümüzde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi Avrupa örgütleri bir zamanlar self determinasyon tartışmalarının merkezinde olan Afrika Birliği Teşkilatı gibi örgütlerden daha fazla bu konu ile uğraşmakta ve bu konuya katkı sağlamaktadır. Bir diğer yandan da Soğuk Savaşın sona ermesi ile birlikte, çoğunluğu eski sömürge olan üçüncü dünya ülkelerinin ve eski Doğu Bloku ülkelerinin bu konuya ilgilerini büyük ölçüde kaybettiğini söyleyebiliriz61.

Matthew Saul, self determinasyon kavramıyla ilgili doktrinde olan ilke mi hak mı tartışmasından bahsederken self determinasyonu uluslararası hukukta hem hukuki ilke hem de hukuk kuralı olarak değerlendirir. Ona göre, self determinasyon hukuki bir ilke olarak halkların kendi durumlarını ilgilendiren konularda isteklerini özgürce ifade etmeleri imkanı olmakla beraber hem de daha özel konularla ilgili hukuk kurallarının toplanabilmesi için bir şemsiye görevini üstlenir62. Bir zamanlar Woodrow Wilson’un da belirttiği self determinasyonun hem hak hem de ilke olduğu yönündeki görüş, içeriğinin farklı açıklanmasına rağmen günümüzde de birçok uzman tarafından paylaşılmaktadır. Self determinasyonun halklar ve dolayısıyla belli bölgelerde yaşayan insanlar üzerinde, uzun yıllar musallat olan ve zaman zaman en temel insan haklarından dahi yoksun bırakan sömürgeciliğin sona erdirilmesinde büyük rolü olmuştur. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 1960 yılında kabul ettiği 1514 (XV) sayılı kararıyla, Uluslararası Adalet Mahkemesi’nin tavsiye kararlarında da belirtildiği gibi, self determinasyon, sömürge yönetiminde yaşayan halklar için bir hak haline gelmiştir63. Bunun yanında, yabancı egemenliği altında bulunan, toprakları işgal altında olan halkların da dışsal self determinasyon (bağımsızlık) hakkı, bugün hem doktrinde hem de devletlerin uygulamasında kabul edildiği görülmektedir64. Dolayısıyla, yabancı egemenliğinde bulunan halklar için de self determinasyon bir hak olarak değerlendirilmektedir.

61ŞAHİN, “Avrupa Birliği”, s. 34-35.

62SAUL Matthew, “The Normative Status of Self-Determination in International Law: A Formula for Uncertainty in the Scope and Content of the Right?”, Human Rights Law Review, C.11, S.4, 2011, s. 625.

63ŞAHİN, “Avrupa Birliği”, s. 35. 64ARAL, “Üçüncü Kuşak Haklar”, s. 70.

(30)

19

Doktrinde, self determinasyonun halklar için tartışmasız bir hak olarak kabul edildiği diğer önemli bir konu da içsel self determinasyonla ilgilidir. Şöyle ki, bir ülke sınırları içerisinde yaşayan insanların tamamı (tüm nüfus) için, herhangi bir dış baskı olmadan yaşadıkları sistemin siyasal ve sosyal yapısını belirlemek, halkın istediği yönetim biçimini seçmesi, içsel self determinasyon hakkı olarak kabul edilmektedir65. Başka bir ifadeyle, self determinasyon, bir ülkede halkın kendi yöneticilerini seçmesi, yönetime aktif olarak katılması ve yönetimi denetlemesi olarak halklar için bir hak şeklinde kabul edilmektedir. Bu anlamda, self determinasyon, demokratik kendi kendini yönetim hakkıyla66 hemen hemen aynı anlam taşımaktadır.

Self determinasyon hakkının hukuki nitelik açısından belirsiz ve tartışmalı olan kısmı, bağımsız bir ülkede yaşayan, kendilerini diğerlerinden farklı gören ve bu farklılıklarına dayanarak ayrılmak ve kendileri için bağımsız devlet kurmak isteyen, farklı gruplar veya azınlıklar bakımından, hakkın, nasıl bir niteliğe sahip olduğu meselesidir. Günümüzde uluslararası hukuk esas itibariyle devletlerin egemenliğini ve ülkesel bütünlüğünü koruma altına alınmıştır. Ülkesel bütünlük söz konusu olduğunda, self determinasyon hakkı her zaman ikincil sıraya geçmektedir67. Ancak bunun yanında da, halk olduklarından kuşku duyulmayan azınlık gruplar, yaşadıkları devletin merkezi hükümeti tarafından ciddi ve ısrarlı bir şekilde baskılara maruz kalıyorlarsa ve yönetimde temsil edilmeleri sürekli engellenmekteyse, ayrılma yoluna başvurarak kendi devletlerini kurmaya hak kazanabilecekleri görüşü artış göstermektedir68. Kosova’nın bağımsızlığını elde etmesi bu duruma örnek olabilecek mahiyettedir.

Sonuç olarak, self determinasyonun uluslararası ilişkiler sistemine ilk çıktığı günden, ilk kez bir uluslararası belgeye yani 1945 Birleşmiş Milletler Andlaşması’na girene kadar, siyasi bir ilke olduğunu söyleyebiliriz. Birleşmiş Milletler Andlaşması'nın kabulünden 1960’da 1514 (XV) sayılı Sömürge Yönetimi Altındaki Ülkelere ve Halklara Bağımsızlık Verilmesine İlişkin Beyannamenin Birleşmiş Milletler Genel Kurul Kararıyla kabul edilmesine kadar ise self

65KILINÇ, s. 955.

66

ERDOĞAN, s. 97. 67

LIBARONA Urrutia Inigo, "Territorial Integrity and Self-Determination: The Approach of International Court of Justice in the Advisory Opinion on Kosovo", Revista d’Estudis Autonòmics i Federals (REAF), No. 16, October 2012, s. 109-110.

68Ayrıntılı bilgi için bkz., SIMON W. Thomas, "Remedial Secession: What The Law Should Have Done, From Katanga to Kosovo", Georgia Journal of International and Comparative Law, Vol. 40, 2011, s. 143-146; ARAL, “Üçüncü Kuşak Haklar”, s. 70.

Referanslar

Benzer Belgeler

4.Hafta Azerbaycan’ın Sosyal, Siyasi ve Kültürel Tarihi 5.Hafta Kazakistan’ın Sosyal, Siyasi ve Kültürel Tarihi 6.Hafta Kırgızistan’ın Sosyal, Siyasi ve Kültürel

) Çalışmaları bir araya getirerek sonuca gitme işlemine tahlil denir.( ) Sultan Melikşah zamanında hazırlanan takvime Rumi takvim denir.( ) Bir milletin yada devletin

Çünkü otomatikleşme sayesinde kelime tanımada problem yaşamamakta, akıcı okuyabilmekte ve okuduğunu anlayabilmektedir (Pikulski ve Chard, 2005). Ancak Türkçede yapılan

Hizmet Yılına Göre Kur’an Kursu Öğreticilerinin Zühd Konusunda Verilen Atasözüne Yönelttikleri Cevaplar ...418... Eğitim Durumuna Göre Kur’an Kursu Öğreticilerinin Zühd

faktörlere bağlı olarak kadının cinsel yanıtı gebelik sürecinden etkilenecektir...  Birinci trimestirde bebeğin varlığı

 Aksi ispat edilene kadar her travmaya servikal kırık olduğu kabul edilmelidir.  Entübasyon, maske,

Ağırlıklandırılmış Servqual skoru en düşük olarak ortaya çıkan Güven hizmet kalitesi boyutu ile yolcuların demografik özellikleri arasında yapılan Spearman

Sait Faik jürisi mgyıs ayının ilk haftasında top- lanarak 1969'un en iyi hikâye kitabını seçecek Ü NLÜ hikayecimiz Sait Faik-adına 1955’ten hu yana