• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.1.1. Edebiyat Sosyolojisinin Tarihsel Gelişimi

1.1.1.2. Toplumcu ve Eleştirel Gerçekçilik

Marksist eleştiri yukarıdaki sosyolojik bağlam yanında edebiyat açısından ele alındığında temelinde yansıtma kuramı ve gerçekçilik akımı olduğu görülmektedir.

Medet Turan da edebiyatın yansıtma kuramına bağlı olarak edebiyat ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi merkez aldığını ifade ederek “Marksist estetikçiler, büyük oranda, yansıtma kuramını benimsemişlerdir”6 der. 19. ve 20. yüzyılda Marksist edebiyat

3 Veysel Bozkurt, Değişen Dünyada Sosyoloji, Ekin Basım Yayın Dağıtım, Bursa, 2015, s. 36.

4 Bozkurt, Değişen Dünya, s. 37.

5 bkz. Bozkurt, Değişen Dünya, s. 199-200.

6 Medet Turan, Türk Romanında 12 Mart/Edebiyat Sosyolojisi Açısından Bir İnceleme. Dönence Basım ve Yayın Hizmetleri. İstanbul, 2009, s. 63.

kuramcıları temeli Aristoteles’e dayanan yansıtma kuramını esas alarak kuramı ekonomik açıdan ve yukarıda da ifade edilen altyapı-üstyapı ilişkileri bağlamında yorumlamışlardır. Buna göre gerçekçilik sadece içinde bulunulan dönemdeki gerçekliği bilmek değil, bunun nereye gittiğini ve gelecekte nereye varacağını da bilmektir.7 Turan’a göre gerçekçilik yöntem olarak benimsendiğinde “sorgulanması gereken ilk nokta yazarın görevinin ne olduğudur. Lukacs’a göre yazarın görevi, toplumun belli bir dönemdeki gelişim doğrultusunu belirleyen tarihsel güçleri, yani toplumun içyapısını ve dinamiğini kavramaktır” ya da diğer bir deyişle, “[y]azar eserinde kişiler, olaylar ve durumlarla bu tarihsel güçlere somutluk kazandırır.”8

Burada gerçekçilik ise toplumcu ve eleştirel gerçekçilik olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Lukacs’a göre iki yaklaşımı birbirinden ayıran bakış açısıdır. Buna göre toplumcu gerçekçiliğin amacı “toplumculuğu kurma mücadelesidir” ve “içeriden bakış” sorunu toplumcu gerçekçiliği eleştirel gerçekçilikten ayıran önemli bir noktadır.

Toplumcu gerçekçiliği Marksist bir kuram olan yansıtma kuramı içinde değerlendirenlerin dışında, sanatı bir üretim aracı olarak değerlendiren yaklaşımlar da bulunmaktadır. […] sanata bir üretim olarak bakılması özellikle 1960’larda yeni bir gelişme olarak görülmektedir. Bu yaklaşımın önemli temsilcisi Louis Althusser’dir.

[…] Althusser’e göre toplumsal gerçeklik ve onda meydana gelen değişiklikler, ekonomik düzeydeki değişikliklere indirgenemez. Çünkü toplumsal gerçeklik üç ayrı düzeyden oluşur: Ekonomik, politik ve ideolojik düzeyler. Bu kavramlar ayrı ayrı incelendiğinde, her birinin birbirine görece özerkliği vardır.9

Buna göre edebiyat ideolojiyi hammadde olarak ele alır ve işleyerek dönüştürür. Yani “edebiyat bir üretimdir, ürettiği şey de ‘dönüştürülmüş’, görünürlük kazanmış ve dolayısıyla kendini ele vermiş ideolojidir.”10 Yani toplumcu gerçekçi eleştirel yaklaşan Moran’a göre, bir anlamda yazar hazır malzemeyi alıp işleyerek yeni bir ürün veren bir üreticidir.

Toplumcu gerçekçilik ve eleştirel gerçekçilik arasındaki farka tekrar dönülecek olursa, “eleştirel gerçekçilikte edebiyatın işlevi öğretmek, eğitmek değildir. Yazar bu amaçla yazmaz, görevi tarafsız kalarak gerçekliği okurun önüne sermektir. Genellikle eleştirel gerçekçilikte sosyal gerçeklik yansıtılır. Toplumcu gerçekçilik ise eğitici

7 bkz. Turan, Türk Romanında 12 Mart, s. 64.

8 a.g.e., s. 65.

9 a.g.e., s. 67-69.

10 a.g.e., s. 69.

olmayı hedefler.” Lukacs’ın ifadesiyle edebiyat ve gerçeklik arasındaki ilişki “Sanat, sosyal gerçekliğin yansıtılmasıdır”11 biçiminde özetlenebilir. Yazar belli kişiler, olaylar ve durumları kullanarak sosyal gerçekliği somut ve görünür hale getirir.

“Bunların gerçekliğinin doğru olarak yansıtılabilmesi için tipik olmaları gerekir.

Çünkü somut ve tikel olan ancak tipik olursa ‘geneli’ ya da ‘tümeli’ temsil edebilir.”12

“Lukacs’ın ‘tip’ olarak adlandırdığı öğe, ‘tümeli yansıtan somut bir örnek’ biçiminde tanımlanır. Lukacs’ın estetik anlayışında kişinin tipik olması demek, kişinin en belirgin yanının toplumda mevcut nesnel güçlerce belirlenmiş olması demektir.13 Yazarın çizdiği kişi, olay ve durumların gerçeği doğru olarak yansıtabilmeleri için

“tipik” olmaları gerektiği konusu çalışmamızın konusu olan Absürt Tiyatro açısından önem taşımaktadır. Absürt Tiyatro’da da karakter yerine evrensel ve genellikle isimsiz kişilere yer verilmesi; olayların ve durumların günlük yaşamdan alınması Absürt Tiyatro’nun evrenselliğini, sınırlarının veya kalıplarının olmayışı fikrini desteklediği gibi Absürt Tiyatro’nun Türk oyun yazarlığındaki yansımalarının varlığına da işaret etmektedir.

Köksal Alver, Batı’da Marksist eleştiri üzerine inşa edilen edebiyat sosyolojisinin tarihsel gelişim süreci içinde George Lukacs, daha sonra Lucien Goldmann, Pierre Macharey ve Frankfurt Okulu’nu da anar. Alver, “Lucaks’a göre sanat ve bilimin her ikisi de toplumsal dünyanın bütünlüğü içinde insan ile uğraşmaktadır”14 derken, aynı geleneği devam ettiren Goldmann’ın diyalektik maddeci yöntemi benimsediğini; edebiyat eseri ile toplumsal olan arasında kopmaz bir ilişki olduğuna inandığını ve çıkış noktası olarak eserle yapısı arasındaki ilişkinin çözümlenmesini esas aldığını vurgular.15 Goldmann, “edebiyatı insani bir üretim olarak, belirli dönemlerin toplumsal kesimlerince üretilmiş politik ve ideolojik tutumlar tarafından biçimlendirilen-üretilen bir etkinlik olarak görür ve değerlendirme aşamasında indirgemeci olmadan, sanatı ideoloji kabul eden bir yöntem sunar.”16 Macherey’in eleştiri teorisinin temelinde de yine “edebiyat ve ideoloji ilişkisi ve etkileşimi yer almaktadır. Edebiyat eserinin en başta ‘kurgusal’ olma özelliğine vurgu

11 a.g.e., s. 71.

12 a.g.e., s.71.

13 a.g.e., s. 65.

14 Köksal Alver, (ed.) “Sosyolojik Eleştiri: Sosyolojik Okumaya Giriş” içinde Edebiyat Sosyolojisi.

Hece Yayınları. Ankara, 2012, s. 298.

15 a.g.e., s. 298.

16 a.g.e., s. 299.

yapar; eser bir ideolojinin açıklaması yahut yazarın biyografisi, aynası şeklinde görülemez. Ancak ideoloji gerçekliktir ve metne dahil olmuştur. Edebiyat bir anlamda ideolojiyi üretir ve onu kullanır.”17 Aynı zamanda Macherey’e göre daha önce de belirtildiği üzere metnin söylediklerinden çok onun gizledikleri ve açıklamadıkları öne çıkarılmalıdır. Edebiyat eleştirmeninin asıl görevi metinde gizleneni çözümlemektir.

Edebiyat sosyolojisinin gelişim süreci içinde Marks ve Engels tarafından geliştirilen Marksist edebiyat sosyolojisine değinen Şan, Marksistlerin “sanat eserlerini belirli hayat şartlarını az ya da çok gerçekçi bir tutumla yansıtmaları açısından inceleyip çözümlediklerini”18 ifade eder.

Engels ve daha sonradan onu izleyecek olan Lukacs, Goldmann ve Frankfurt Okulu düşünürlerine göre iyi edebiyat, toplumsal gerçeği yorumlayarak gösteren, yazarın politik görüşünün dayatılmadığı, bir kurgu içerisinde toplumsal gerçekliği yeniden biçimlendiren bir yapı içinde şekillenmelidir. Bu anlayışa göre politik ve toplumsal çözümleme ve eleştiri metnin içinde zaten vardır.19

Fakat Engels önemli bir noktaya da dikkat çeker:

Ancak, sanıyorum ki amaç açıkça gösterilmeden, durumun ve eylemin kendilerinden belli olmalıdır ve yazar, betimlediği toplumsal çekişmelerin gelecek tarihsel çözümünü okura bir tepside sunmamalıdır. […] bence sosyalist sorun romanı, gerçek koşulların doğru bir betimiyle, o koşullarla ilgili başat geleneksel yanılsamaları giderir, burjuva dünyanın iyimserliğini sarsar, kendisi söz konusu soruna doğrudan çözüm sunmaksızın, hatta zaman zaman görünüşte yan tutmadan, var olanın edebi gerçeği hakkında kuşkular aşılar ise görevini tümü ile başarmış olur.20

Marksistler gerçekçiliği bir edebi eserin değeri için tek ölçüt olarak alırlar.

Plehanov’a göre ise “sanat ve güzellik ancak insanlara yararlılıkları ölçüsüyle değerlendirilir. Bir eser sanat bakımından güzel olabilir, fakat politik bakımdan yararlı değilse o ölçüde değer kaybeder. O halde ona göre sanatın toplumcu yanı, estetik ve edebi (sanatsal) yanından daha ağır basmalıdır.”21 Kısacası bu toplumcu gerçeklik kuramına göre “her dönemin sosyo-ekonomik şartları kendine göre sanatın yapılarını, biçimlerini belirler.”22 Buraya kadar değerlendirdiğimizde, edebiyatın ideolojinin

17 a.g.e., s. 299.

18 Mustafa Kemal Şan, “Edebiyat Sosyolojisinin Tarihinden Basamaklar” içinde Edebiyat Sosyolojisi, ed. Köksal Alver, Hece Yayınları. Ankara, 2012, s. 137.

19 Şan, “Edebiyat Sosyolojisinin Tarihinden Basamaklar”, s. 138.

20 a.g.e., s.139.

21 a.g.e., s. 141.

22 a.g.e., s. 142.

hizmetinde olduğunu; eleştirel olduğunu ancak çözüm getirmediğini ve her halükarda okur odaklı yazıldığını ifade edebiliriz.