• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.5. BATI’DAKİ İLK ABSÜRT TİYATRO ÖRNEKLERİ

2.5.4. İngiltere’de Harold Pinter

2.5.4.3. Oyunlarda Kişilerin İçinde Bulunduğu Odalar, Odanın

“Oda” , Pinter’ın oyunlarında vazgeçemediği bir öğedir. Bu bağlamda, Pinter oyunlarının çoğunda oyun kişileri hücreye benzer bir odaya hapsolmuş şekilde hayatını sürdürür ve odanın dışındaki dünyada yaşayan herkes ve herşey onlar için bir tehdit unsuru oluşturur. Hücre gibi de olsa içinde varlıklarını sürdürmeye devam ettikleri oda, Pinter oyun kişileri için bir barınak, dış dünyadan ve tehlikelerinden kaçıp saklandıkları bir tür ‘sığınak’tır. Doğum Günü Partisi’nde Stanley’nin neredeyse hiç dışarı çıkmadan yaşadığı pansiyon odası, Git-Gel Dolap’ta Ben ve Gus’ın patronun

206 Pinter, “The Room”, s. 114.

talimatlarını bekledikleri garip oda, isminden de anlaşılacağı gibi Oda adlı oyunda Rose’un neredeyse dışına hiç adım atmadığı odası, kişilerin kendilerini güvende hissettikleri bir barınak işlevi görür. Oda, kişiye özel kamusal ve özel mekandır. Kişi istemediği sürece topluma açık olmayan alandır. “Bir eleştirmen, odadaki bu iki kişinin neden korktuklarını sorduğunda Pinter, ‘Açıkça odanın dışında olandan korkuyorlar. Odanın dışında üstlerine gelen bir dünya var, bu korkutucu. Eminim sizi ve beni de korkutuyor’ der.”207 Pinter’ın da vurguladığı gibi, dış dünyayı tehdit edici ve korkutucu bir yer olarak gören oyun kişileri odalarının dışına çıktıkları an, tedirgin, huzursuz ve tehdit altında hissederler. Bu nedenle, örneğin Git-Gel Dolap’ta, “kapının altından odaya bir zarf atıldığında, oyun kişileri tedirgin olur ve Gus silahını alarak kapının dışını kontrol eder”208, varlıklarını tehdit eden dışarıdaki bu gizil güçleri bulmak ve ortadan kaldırmak niyetindedir:

GUS. Ben, buraya bak.

BEN. Ne?

GUS. Bak.

BEN başını çevirir ve zarfı görür. Ayağa kalkar.

BEN. O nedir?

GUS. Bilmiyorum.

BEN. Nereden geldi?

GUS. Kapının altından.

[...]

GUS yavaşça zarfa doğru hareket eder, eğilir ve alır.209

Burada kişinin izni olmadan yapılan bir eylem ile (kapının altından odaya zarf atmak) özel alana tecavüzde bulunulmaktadır. Tehdide karşı iki tutum ortaya konur:

ya kimden geldiği araştırılır, bu da odanın dışına çıkmakla olur; ya da içeride kalınır ve kişi meraktan kendi kendini tüketir. Ben ilk yolu seçerek bir tehdit unsuru oluşturan ve huzurlarını kaçıran bu zarfın kaynağını bulmak üzere Gus’ı odanın dışına gönderir:

BEN. Tamam, hadi.

207 Tynan, 1960 akt. Esslin, Absürd Tiyatro, s. 185.

208 C. Y. Madran, “A Tragicomedy: The Dumb Waiter” Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı 10, Aralık, s. 82.

209 Pinter, “The Dumb Waiter”, s. 139.

GUS. Nereye hadi?

BEN. Kapıyı aç ve bak bakalım dışarıda yakalayabileceğin kimse var mı?

GUS. Kim, ben mi?

BEN. Hadi!

GUS ona dik dik bakar, kibritleri cebine koyar, yatağına gider ve yastığının altından bir silah çıkarır. Kapıya gider, açar, dışarı bakar ve kapatır.

GUS. Hiçkimse yok.

Silahı yerine koyar.210

Simge önemlidir. Binlerce insanın yakıldığı İkinci Dünya Savaşı’nda ‘kibrit’

başka milletlerin temsilcilerinin aksine, bir Yahudi için tehdit oluşturur. Oyunda da iki adam giderek herkesten ve her şeyden şüphelenme refleksi geliştirir:

GUS. TAMAM, ÜST KATIN SAHİBİ KİM?

Sessizlik.

BEN. Üst katın sahibi kim de ne demek?

GUS. Üst katın sahibi kim? Öncekiler gittiyse, kim taşındı?

BEN. Tamam, bu değişir-211

Neticede içinde bulundukları odanın dışındaki herkes ve herşey onlar için bir tehdittir ve Gus giderek bunun baskısını daha çok hisseder. Oyunda dışarıda olanı, tehlike ve tehditi içeriye taşıyan bu defa bir borudur. Boru aracılığı ile dil/iletişim ve dolayısıyla tehdit ve tehlike duvarları aşarak güvenli sayılan, özel alanlara sızar.

Hislerinde yanılmayan Gus bir süre sonra su içmek için dışarı çıkıp odaya geri döndüğünde onu kötü bir sürpriz bekler:

Sağdaki kapı aniden açılır. Ben döner, silahı kapıya doğrultulmuştur.

GUS sallanarak içeri girer. Ceketi, yeleği, kravatı, tabanca kılıfı ve silahı da dahil üzerinde hiçbir şey yoktur.

Durur, vücudu eğik, kolları iki yanında.

Başını kaldırır Ben’e bakar.

Uzun bir sessizlik.

Birbirlerine bakarlar.212

210 a.g.e., s. 140.

211 a.g.e., s. 148.

212 a.g.e., s. 165.

Burada Gus’ın odanın dışındaki herşeyle ilgili kaygısının ve üst kattakilerle ilgili sorduğu soruların yersiz olmadığı anlaşılır. Oyunun başından beri sürekli soru sorup, sorgulamasından anlaşıldığı üzere, Ben’in bu defaki kurbanı iş ortağı Gus’tır.

Çünkü Gus artık, kendisinden beklendiği gibi soru sormadan, sorgulamadan işini yapamaz hale gelmiştir. Sonuç olarak odanın dışında yer alan, tehdit olarak gördükleri ve Gus’ta tedirginlik yaratan kişiler sonunda onun ölümle yüz yüze gelmesine neden olurlar.

İnce Sızı (A Slight Ache) adlı oyunda ise bahçe Edward için huzursuzluk yaratan, her türlü tehdide açık bir mekândır; evde kendini daha güvenli ve huzurlu hissetmektedir. “Bahçede olmaktan rahatsızlık duyan Edward, önce güneşten, sonra bir arıdan, daha sonra arka kapının önünde bekleyen Kibritçi’den aşama aşama artan bir rahatsızlık duyar.” 213 Edward’ın eşi Flora’nın gölgelik kuracağını söylemesiyle güneşle ilgili problem çözülmüş olur. Kahvaltı masasının üzerinde dolaşan arının yok edilmesiyle de kısa süreli bir rahatlama yaşayan Edward’ı bu defa kapısının önünde başka bir sürpriz beklemektedir:

EDWARD: [...] Ne harika...[Aniden durur.]

FLORA: Ne?

[Duraksama.]

Edward ne var?

[Duraksama.]

Edward...

[...]

EDWARD [alçak sesle, mırıldanarak]: Allah kahretsin, o orada, orada arka kapıda.

FLORA: Bakayım.

Onun omzunun üzerinden bakmak için uzanır. Duraksama.

[Umursamazca.] Oo, o kibritçi.

EDWARD: Yine gelmiş.

FLORA: Ama her zaman orda.214

213 Tüfekçi, “Harold Pinter’ın İnce Sızı”, s. 131.

214 Pinter, “A Slight Ache”, s. 174-175.

Bu aşamada da alanını ve varlığını tehdit eden Kibritçiyi alt etme planları yapan bir savaşçıya dönüşür. Pinter’ın oyunları sıradan, günlük konuşmalarla, hatta eğlendirici durumlarla başlar ancak oyun ilerledikçe kaygıya ve ciddi olana doğru bir seyir izler. Oyunun ortalarından sonlarına doğru kişiler korku ve endişe yaratan ve çoğunlukla dışarıdan gelecek ancak tam olarak tanımlanamayan tehdit kaynağına karşı kendilerini koruma yolları arar. 215

Flora için sıradan bir kibritçi olan adam, Edward için bir tehdit oluşturmakta, onun neredeyse her gün orada oluşu kendisini aşırı derecede rahatsız etmektedir.

Toplumsal ve siyasal açıdan bakıldığında, her toplumda olan gizli istihbarat, takip edilme korkusu yaratmaktadır. Bu korku ve tehdidin boyutu Edward’ın sonraki sözlerinden daha açık bir şekilde anlaşılır:

EDWARD [ Bir aşağı bir yukarı sinirli şekilde yürüyerek] İki aydır aynı noktada duruyor, fark etmedin mi? İki ay. Arka kapının dışına adım atamadım.

FLORA: Neden Allah aşkına?

EDWARD [kendi kendine]: Arka kapıdan çıkarak patikayı geçmek ve uzun otların arasında yürüyüşe çıkmak bana zevk verirdi, hem de nasıl bir zevk. Şimdi bu zevkten mahrum kalıyorum. Bu benim kendi evim, değil mi? Bu benim kendi kapım.216

Kibritçi onun için o kadar büyük bir tehdit oluşturmaktadır ki, iki aydır kendi evinin kapısından dışarı çıkamadığını itiraf eder. Git-Gel Dolap adlı oyundaki Gus gibi Edward’ın korku ve endişelerinin de sebepsiz olmadığı oyunun sonunda anlaşılır.

Tıpkı Gus gibi Edward da kendisi için tehdit oluşturan bu varlığı yok etmek istemektedir. Evinin dışındaki bu tehdit, konuşup tehlikeyi ortadan kaldırmak adına Kibritçiyi evine çağırmasıyla bir daha çıkmamak üzere evine sızar. Tutaş ve Azak’a göre Pinter’ın oyun kişileri,

[…] çoğunlukla, bildikleri veya alıştıkları bir mekânda hayatta kalma savaşı veren sıradan karakterlerdir. Pinter bu sıradan karakterleri kapalı bir mekâna sıkıştırarak, içeriden ve dışarıdan gelen tehditlerle karşı karşıya kalmalarını sağlar. Kapalı bir mekân varsa, eninde sonunda bu mekânın kapısı açılır ve istenmeyen davetsiz bir ziyaretçi içeri girer. Bir tehdit olarak algılanan bu müdahale ile birlikte, karakterlerin birbirlerine üstünlük kurmaya çalıştıkları bir güç mücadelesi başlar.217

215 bkz. Brockett, Tiyatro Tarihi, s. 601-602.

216 “A Slight Ache”, s. 177-178.

217 Tutaş ve Demirkol Azak, “Harold Pinter”, s. 15.

Kısacası oyunlarda yer alan kapalı mekânlar dışındaki her türlü varlık, mekânın içine yaşayan(lar) tarafından bir tehdit, huzurlarını kaçıracak gizli bir güç olarak algılanır. Bu durum da, absürtün kaynağı olan insan ve dünya arasındaki uyuşmazlığın önemli bir göstergesidir. İnsan için (dış) dünya, her türlü zulmün ve tehlikenin bulunduğu bir ortam olarak, bir tehdit oluşturmakta, insanda bir tedirginlik yaratmakta ve kişiler dış dünyanın birer parçası, temsilcisi olarak gördükleri -‘sığınak’larına sızmaya çalışan- bu “davetsiz ziyaretçi” ile bir mücadeleye girme ve kendini savunma gereği duymaktadır. Yaşamda karşılaşılacak sorunların üstesinden gelmek için, onlarla günlük hayatta yüzleşerek, nasıl aşılacağını deneyerek öğrenebiliriz. Kendini izole bir yaşama mahkum etmek hem bu deneyimden yoksun kılar hem de karşılaşılan durumu küçümseme kadar, gözünde büyütmeye de neden olur.

Örneğin Doğum Günü Partisi’nde sığınak olarak gördüğü alanına girilen Stanley ile Goldberg ve McCann arasındaki bu güç savaşı açıkça görülmekle birlikte, sonunda pes eden ve değerlerinden, kendinden vazgeçerek kitle-insanına dönüşen Stanley olur. Oyunun birinci sahnesinde Stanley’nin Meg ve Petey’nin kendisine kiraladığı odadan uzun süredir çıkmadığı Lulu ile diyalogları sırasında açığa çıkar:

LULU (pudra kutusunu ona uzatarak). Yüzüne bir bakmak ister misin? (STANLEY masadan geri çekilir.) Traş olmakla işe başlayabilirsin, biliyorsun değil mi?

(STANLEY masanın sağında, öylece oturur.) Hiç dışarı çıkmaz mısın sen? (Cevap vermez) Yani ne yaparsın, tüm gün boyunca böyle evde oturup durur musun? [...]

STANLEY. O yerleri süpürürken, ben masanın üstüne çıkarım.

LULU. Neden banyo yapmıyorsun? Berbat görünüyorsun.

STANLEY. Banyo hiçbir şeyi değiştirmez.218

Stanley’nin uzun süredir banyo yapıp traş olmayışı, oyunun bütününde de görüldüğü gibi evin içinde dağılmış bir halde sürekli pijamaları ile dolaşması uzun süredir evden çıkmadığının kanıtıdır. Çünkü oyunun başında bilinmeyen ve anlaşılmayan ancak daha sonra ortaya çıkacak olan Goldberg ve McCann adlı iki adamdan saklanmakta, bu nedenle de bu ev dışındaki her yer onun için bir tehdit kaynağı oluşturmaktadır. Toplumsal yönden düşünüldüğünde, birey toplum içinde anlam kazanır; kendine çeki düzen verir. İzole bir yaşam, yaşam sevinci ile birlikte kendine özen göstermeyi de zayıflatır. Stanley için toplumdan soyutlanmış bir yaşam

218 “The Birthday Party”, s. 35-36.

sürdüğü bu ev, onun kendisini dışarıdaki tehlike ve tehditlerden koruyabileceği bir yer ve tek sığınaktır:

STANLEY (birden bire). Benimle buradan çekip gitmeye ne derdin?

LULU. Nereye.

STANLEY. Hiçbir yere. Yine de gidebilirdik.

LULU. Ama nereye gidebiliriz ki?

STANLEY. Hiçbir yere. Gidecek hiçbir yer yok. Bu yüzden sadece gidebilirdik. Fark etmezdi.219

Stanley’nin “hiçbir yer” ifadesini ard arda birkaç kez kullanması aslında istese de bu evin dışına çıkamayacağını, kendisi için bu evden başka gidilecek güvenli bir yer olmadığını göstermektedir. Buna rağmen bir süre sonra Goldberg ve McCann’in, Stanley’nin izini bularak evin içine kadar girmeleriyle artık bu ev de Stanley için güvenli olmaktan çıkar. Stanley’nin kendisi için tehdit oluşturduğunu düşündüğü ve sürekli saklandığı Goldberg ve McCann ile ilgili endişeleri tıpkı Pinter’ın diğer oyunlarında da olduğu gibi, oyunun sonunda doğrulanır:

McCANN sola, kapıya doğru gider ve dışarı çıkar. Biçimli koyu renk bir takım elbise ve beyaz gömlek giymiş olan STANLEY’e içeriye kadar eşlik eder. Kırık gözlüklerini elinde tutmaktadır. Temiz-traşlı bir haldedir. McCANN onu takip eder ve kapıyı kapatır. GOLDBERG, STANLEY’i karşılar, onu bir sandalyeye oturtur.

GOLDBERG: Nasılsın, Stan?

Duraksama.

Daha iyi hissediyor musun?

Duraksama.

Gözlüklerine ne oldu?

GOLDBERG bakmak için eğilir.

Kırılmışlar. Yazık.

STANLEY boş boş yere bakar.

McCANN. Daha iyi görünüyor, değil mi?

GOLDBERG. Çok daha iyi.

McCANN. Yeni bir adam.

219 a.g.e., s. 36.

GOLDBERG. Ne yapacağız biliyor musun?

McCANN. Ne?

GOLDBERG. Ona başka bir gözlük alacağız.220

Böylece Stanley uzun süredir haklı olarak kaçıp saklandığı dışarıdaki o tehditle yüz yüze gelir. Kaçacak başka yeri kalmadığı için de en sonunda iki adama boyun eğerek teslim olur. Onlardan biri olmuştur artık. İki adam kırık gözlükleri yerine ona yeni bir gözlük alacak, böylece sembolik olarak Stanley dünyaya onların gözlerinden bakacak; herşeyi onların bakış açısından görecektir. Böylelikle Doğum Günü Partisi adlı oyunda da baş oyun kişisi Stanley’nin yaşadığı evin dışındaki dünyanın tehlikeleri ve tehdit oluşturması konusundaki inanışının ve bu konudaki kaygılarının haklı çıktığı görülür.

Pinter’ın oyun kişileri arasında dış dünyanın, evinin ve oturma odasının dışında kalan her yerin ve her şeyin kendisi için bir tehdit oluşturduğunu düşünen bir diğer kişi Oda adlı oyundaki Rose adlı kadındır. Rose’a göre kendi evinden daha konforlu, sıcak ve huzurlu başka bir yer daha yoktur. Oyun boyunca bu düşüncesini sık sık dile getirir.

Onun “Oda bizi yine de sıcak tutuyor. Her şekilde bodrum kattan daha iyi.”221, “Bu oda benim için gayet iyi. Yani nerede olduğunu, yerini biliyorsun. Mesela hava soğukken.”222, “Bert, eğer sana soracak olurlarsa, ben bulunduğum yerde gayet mutluyum. Huzurluyuz, iyiyiz. [...] Ve hiç kimse canımızı sıkmıyor.”223 şeklindeki cümleleri bulunduğu ve yaşadığı yeri, odayı sürekli olarak bodrum katı ve odanın dışındaki dünya ile karşılaştırdığının ve yaşadığı odayı kendisi için en güvenli ve huzurlu yer olarak gördüğünün kanıtıdır. Evi dışındaki her yer sanki gizli bir tehdit barındırır. Bu nedenle kendisi dışarı çok fazla çıkmadığı gibi, eşinin de dışarı çıkmasından rahatsız olduğu hissedilir:

ROSE. [...] Her neyse. Dışarı çıkmadım. Çok iyi değildim. Kendimde o gücü bulamadım. Yine de bugün çok daha iyiyim. Ama seni bilmiyorum. Dışarı çıkmak zorunda olup olmadığını bilmiyorum. Yani, bence kalkar kalkmaz hemen dışarı çıkmamalısın. Yine de endişelenme, Bert. Git sen. Çok geç kalmazsın.224

220 a.g.e., s. 91.

221 Pinter, “The Room”, s. 101.

222 a.g.e., s. 102.

223 a.g.e., s. 103.

224 a.g.e., s. 102.

Rose’a göre yaşadığı ev, hatta oda dışındaki her yer bir tehlike kaynağıdır. Dış dünya ürkütücüdür. Elinden gelse eşinin bile dışarı çıkmasına engel olmak ister ama yapamaz. Kendisi ve eşinin dışarı çıkmasını tehlikeli bulduğu kadar, dışarıdan evinin içine sızabilecek tehditler konusunda da tedirgindir. Bu nedenle Bert evden çıktıktan sonra, ev sahibi Bay Kidd, bir adamın eve gelip kendisini görmek istediğini söyleyince telaşlanır:

BAY KIDD. [...] Söylemek zorundayım. Berbat bir haftasonu geçirdim. Onu görmek zorundasınız. Daha fazla dayanamıyorum. Onu görmek zorundasınız.

[...]

ROSE. Tanımadığım birini görmemi mi bekliyorsunuz? Hem de eşim evde yokken?

BAY KIDD. Ama o sizi tanıyor, Bayan Hudd, sizi tanıyor.

[...]

ROSE. Fakat ben hiç kimseyi tanımıyorum. Burada kendi halimizdeyiz. Bu semte daha yeni taşındık.225

Rose, bu tanımadığı adam konusunda endişeye kapılsa da, Bay Kidd adamın eşi Bert evdeyken çıkıp gelebileceğini söyleyince, adamla görüşmeyi ister istemez kabul etmek zorunda kalır. Ancak bu konudaki fikri hala değişmemiştir, bu yabancı adam dış dünyadan evinin içine zorla girmeye çalışan bir tehdittir:

ROSE. Saat kaç?

BAY KIDD. Bilmiyorum.

Duraksama.

ROSE. Getirin onu. Çabuk. Çabuk!

BAY KIDD dışarı çıkar. O sallanan sandalyesine oturur. Birkaç dakika sonra kapı açılır. Kör bir Zenci girer.

[...]

RILEY. Teşekkürler.

ROSE. Bana hiçbir şey için teşekkür etmeyin. Sizi burada yukarıda istemiyorum. Kim olduğunuzu bilmiyorum. Ve ne kadar çabuk giderseniz o kadar iyi olur.

Duraksama.

225 a.g.e., s. 119-121.

(Ayağa kalkarak.) Tamam, hadi. Yeter artık. [...] Ne istiyorsunuz? Buraya zorla geldiniz. Akşamımı mahvettiniz. İçeri girip oturdunuz. Ne istiyorsunuz?

[...]

RILEY. Adım Riley.

ROSE. Ne olduğu umurumda- Ne? Senin adın bu değil. Senin adın bu değil. Senin karşında yetişkin bir kadın var, duydun mu?226

Tıpkı Doğum Günü Partisi’ndeki Stanley’nin, Goldberg ve McCann’in eve gelişinden rahatsız olması gibi, Rose da Riley adındaki bu tuhaf adamın evine girip huzurunu kaçırmasından son derece rahatsızdır ve bir an önce söyleyeceklerini söyleyip evini terk etmesini ister. Pinter’ın diğer oyunlarında olduğu gibi burada da dış dünyadan oyun kişisinin bulunduğu mekȃna giren en ufak bir nesne ya da bir kişi, oyun kişisi tarafından varlığını ve huzurunu bozan bir tehdit olarak algılanır. Bu nedenle de Rose bir an önce bu tehditten kurtulmak için elinden geleni yapar. Tıpkı Pinter’in bütün diğer oyun kişileri gibi Rose’un da bu adam konusundaki endişesinin yersiz olmadığı, oyunun sonunda eşi Bert’in eve gelip Riley ile karşılaşması ve onu öldürmesi ile daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü böylece Rose’un bu odada kurduğu güvenli, huzurlu ve rahat dünyası bir daha eski haline dönemeyecek şekilde yıkılır.

2.5.4.4. Kişilerin Oyun Süresince Sergilediği Eylemsizlik Oyun Sonunda