• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.1.1. Edebiyat Sosyolojisinin Tarihsel Gelişimi

1.1.1.4. Edebiyat-Toplum İlişkisi

İster sözlü ya da yazılı olsun, ister şiir, roman ya da tiyatro türünde olsun edebiyat ürünlerinin içinde doğduğu toplum ve döneme kayıtsız kalması, o dönemdeki toplumsal, siyasal ve ekonomik koşullardan bağımsız olarak ortaya çıkması mümkün değildir. Bu durum da iki farklı disiplinin edebiyat ve sosyolojinin kendi özelliklerini koruyarak edebiyat sosyolojisi çatısı altında birleşmesini kaçınılmaz kılmaktadır.

Şan’a göre, “Edebiyat mı toplumu etkilemektedir, yoksa toplum mu edebiyatı belirlemektedir?” sorusuna verilecek olan cevapta ne edebiyatın ne de toplumun önceliğine yer vermek mümkündür. Yani “edebiyat ve toplum aslında birbirini bütünleyici bir yapı içinde iç içe geçmiş haldedirler. Çünkü toplumsal olguları bazen

32 Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994, s., 60-61.

Ayrıca bkz. Şan, “Edebiyat Sosyolojisinin Tarihinden Basamaklar”, s. 152.

33 Nurullah Çetin, “Bir Türk Edebiyatı Sosyolojisi Tasarımı” içinde Edebiyat Sosyolojisi, ed. Köksal Alver, Hece Yayınları. Ankara, 2012, s. 280.

o devir edebiyatı hazırlayıp oluşturursa, toplumsal bir durumun etkisiyle edebiyat da önemli değişikliklere uğrayabilir”34

Aydın, edebiyat sosyolojisi açısından edebiyat ve toplum arasındaki ilişkiyi, edebiyatın toplum için üstlendiği “rol” ve toplumun edebiyata “etkisi” bağlamında ele alır.35

Edebiyat ile hayat arasındaki güçlü bağa dikkat çeken Alver, edebiyat sosyolojisi açısından edebiyat ile hayatın ayrıştırılmasının aksine yakınlaştırılmasının büyük önem taşıdığını belirtir. Böylece “[t]oplumsal olan ile kurmaca olanın birbirinden ayrılmadığı, aksine birbirine dikişlendiğine işaret edilmekte”36 ve edebiyat ile hayat arasında uçurumların değil köprülerin olduğuna dikkat çekilmektedir.37 Diğer bir deyişle, hayatın edebiyata içkin olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. “Sanat ve edebiyat muhatabını hayata götüren, muhatabının hayata farklı bir pencereden bakmasını salık veren, başka pencerelerin olabileceğini gösteren önemli bir adım ve hayatı anlamanın vazgeçilmez aracıdır.”38 Alver’in edebiyat ile hayat arasındaki bağ ve ilişkiyi göstermeye çalışmasının sebebi hayatın sosyal gerçekliği temsil etmesi ve edebiyat ile sosyal gerçeklik ve sosyal kurumlar arasında kopmaz bir bağ olmasıdır.

Edebiyat-toplum ilişkisinde karşılıklılığı vurgulayan Şan, toplumsal hayatın ve gerçekliğin yazarın yaratma sürecindeki rolüne değinir:

Nasıl bireyin sosyal çevreden kopması mümkün olamıyorsa, edebiyatçının da bir birey olarak eserinde bütünüyle toplumsalı dışlayan bir tavır alması söz konusu değildir. Her büyük sanatçı kendi çağının kültürel teşekkülü ve düşünsel savaşlarıyla içten bir ilişki içinde kalarak eserini yaratır. […] Bu bakımdan, bir takım toplumsal ve tarihi olayların açıklanmasında edebi eserlere başvurulması, edebi ve sanatsal gerçek ile toplumsal yapı arasında kurulan ilişkiler de edebiyat sosyolojisi için teorik bir temel oluşturmaktadır. Zamanın siyasi ve toplumsal sorunları ile en ilgisiz görünen bir edebiyatçı bile belli ölçülerde de olsa eserinde, içinde yaşadığı devrin, tarihi hadiselerinin şahitliğini yapmaktadır.39

Toplumsal eleştiri yöntemini özümleyen, bu nedenle bir edebi eseri analiz ederken onu çevreleyen devrin, toplumsal düzenin ve gerçekliğin asla göz ardı

34 Şan, “Edebiyat Sosyolojisinin Tarihinden Basamaklar”, s. 164-165.

35 bkz. Aydın, “Edebiyat Sosyolojisi ve Karşılaştırmalı edebiyat Bilimlerinin Görev ve Öncelikleri”

içinde Edebiyat Sosyolojisi, ed. Köksal Alver, Hece Yayınları, Ankara, 2012, s.188.

36 Alver, Köksal. “Edebiyat Sosyolojisi ve Hayat”. Sosyoloji Dergisi Sayı: 15. Yıl: 2006, s. 108.

37 a.g.e., s. 108.

38 a.g.e., s. 109.

39 Şan, “Edebiyat Sosyolojisinin Tarihinden Basamaklar”, s. 128-129.

edilmemesi gerektiğini vurgulayan Şan’ a göre, “Çoğu zaman oldukça sembolik ve sürrealist tarzda olan edebi eserler, en kapalı alegori, en gerçek-dışı bir tabiat tasviri bile doğru bir şekilde incelendiğinde bize o devrin toplumu hakkında bir şeyler söyleyecektir.”40

Merril de edebiyat-toplum ilişkisi ile ilgili bazı varsayımların bulunduğunu dile getirir ve ardından bu varsayımları sıralar:

Varsayımlardan bir tanesi edebiyatın toplumu yansıttığıdır; bu varsayımın başka bir önermesi ise edebiyatın toplumu şekillendirdiği ya da etkilediğidir. Bir üçüncü varsayım da, edebiyatın, toplumsal kontrol teorisi olarak adlandırılabilecek, toplumsal düzeni savunmaksızın, kutsamaksızın muhafaza etmek ve sabit kılmak gibi sosyal bir işleve sahip olduğu teorisidir.41

Absürt Tiyatro eserleri incelendiğinde üzerinde durulacak nokta edebiyatın toplumu yansıtması olacaktır. Totaliter sistemlerde dahi edebiyatın yaptırım gücü baskı sürdüğü sürece var olur. Demokratik değelerin altını çizerek edebi eserlerde toplumsal yansıma ve nedenlerini sorgulama her debiyat bilimcinin görevi olmalıdır.

Makalesinin “Üretim ve Düşünce Ağları” başlığı altında “kültür üretimi” ve

“toplumsal yansıma” kavramlarına değinen Griswold, “Toplumsal yansıma ve ‘kültür üretimi’ yaklaşımlarının bu güçlü birlikteliği, kültür sosyolojisi alanında son dönemde ileri sürülen bir görüşle örtüşmektedir. Bu görüşe göre, toplumsal huzursuzluğun arttığı zamanlarda kendiliğinden (toplumsal travma sonucu) gelişen kültürel bilinç yüzünden ideolojik üretim artacaktır.”42 Kiser ve Drass’dan örnek veren Griswold, bu iki araştırmacının, “ütopik romanların yayınının dünya sisteminde baş gösteren ekonomik krizlerle arttığını gösterdiklerini”43 ifade eder. Bu nedenle de toplumsal koşulların değişiklik gösterdiği, özellikle toplum açısından kritik dönemlerin yaşandığı zamanlarda edebi üretimin diğer bir deyişle edebiyat eserlerin de buna bağlı olarak değişiklik gösterdiği sonucuna varılabilir.

“Sosyolojik Eleştiri: Sosyolojik Okumaya Giriş” başlıklı makalesinde, edebiyata sosyolojik yaklaşımın işaret ettiği alanın, ortam olduğunu ve ortamın esere içkin kabul edildiğini vurgulayan Alver, “Sosyolojik eleştiri ortamı değerlendirirken,

40 a.g.e., s. 129.

41 Francis E. Merrill, “Edebiyat Sosyolojisi”, çev. Gubse Uzun, içinde Edebiyat Sosyolojisi, ed. Köksal Alver, Hece Yayınları. Ankara, 2012, s. 116.

42 Wendy Griswold, “Edebiyat Sosyolojisinde Son Gelişmeler”, çev. Fatih Savaşan, içinde Edebiyat Sosyolojisi, ed. Köksal Alver, Hece Yayınları. Ankara, 2012, s. 176.

43 Griswold, “Edebiyat Sosyolojisinde Son Gelişmeler”, s. 176.

incelediği eserin ‘yer ve zaman’ bağlamına oturtulmasını teklif eder. Dolayısıyla, eserin sanatçısı ile; sanatçının da içinde yaşadığı çevre ve dönem ile ilişkisini açığa çıkarma amacındadır”44 der.

Alver’den farklı olarak “ortam” yerine “toplumsal koşullar” ifadesinin kullanan ve bu toplumsal koşulların yazarı, eseri ve okuru etkisi altına aldığını vurgulayan Moran’a göre “Sosyolojik eleştiri, edebiyatı kendi başına değil toplum içinde gelişen ve toplumun bir ifadesi olan bir durum/alan şeklinde tanımlar. Yazarı, eseri ve okuru toplumsal koşulların çepeçevre kuşattığı ya da belirlediği iddiasından hareketle bu koşullar üzerine eğilerek sanatla ilgili sorunları açıklamanın bir yolu olduğunu temellendirmeye çalışır.”45 “Sosyolojik eleştiri betimleyicidir; edebiyat eseri hakkında bir değer yargısı taşımaz, durumu tespit etmekle yetinir. […] asıl ilgilendiği içerik ve içeriğin toplumsal olanı nasıl yansıttığı (yahut çarpıttığı) meselesidir.”46

“Sosyolojik eleştiri aynı zamanda bir arka plan (background) araştırmasıdır; yazarın eserine etki eden arka planın, eser ve yazarla ilişkilendirilerek ortaya çıkarılmasıdır.”47 Alver, arka plan araştırması olmadan eserin farklı şekillerde okunmasının mümkün olmadığını ve sosyolojik eleştirinin buna imkân tanıdığını ifade eder. Bizim çalışmamız açısından sosyolojik eleştiri yine yazarın içinde yaşadığı dönem ve toplumsal gerçekliği eserinde yansıtma şeklini ortaya koymak açısından önem taşımaktadır.

Alver Moran’dan aktararak “ sosyolojik eleştiri edebiyatın kendi başına var olmadığı, toplum içinde doğduğu ve toplumun bir ifadesi olduğu ilkesinden hareket eder. Yazarı, eseri ve okuru toplumsal koşullar belirlediğine göre, yapılacak iş, bir bilim adamı gibi davranmak ve bu koşullar üzerine eğilerek sanatla ilgili sorunları açıklamaktır”48 der.

Kemal Karpat edebiyat-toplum ilişkisi bağlamında siyasal ve sosyal hayatın yansımalarının Türk edebiyatında ilk olarak İkinci Dünya Savaşı’nın ardından görülmeye başladığını ifade eder. Toplumsal konuların Türk edebiyatına girişini ve edebiyat üzerindeki etkilerini başta roman olmak üzere, hikâye ve şiir bağlamında ele

44 Köksal Alver, “Sosyolojik Eleştiri: Sosyolojik Okumaya Giriş” içinde Edebiyat Sosyolojisi, ed.

Köksal Alver, Hece Yayınları. Ankara, 2012, s. 291.

45 a.g.e., s. 292.

46 a.g.e., s. 292-293.

47 a.g.e., s. 293.

48 Köksal Alver, “Berna Moran ve Edebiyat Sosyolojisi”. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 26/2011, s. 66.

alan Karpat Osmanlı’dan Günümüze Edebiyat ve Toplum adlı eserinin “Çağdaş Türk Edebiyatı” başlıklı bölümünde Türkiye’nin modernleşme sürecini ve bu süreçte ülke edebiyatında toplumsal konuların işlenişini aşağıdaki sözlerle açıklar:

Türkiye’nin modern bir ülke olarak gelişimi 1920’lerden itibaren birçok topluma nazaran daha çarpıcı nitelikte olmuştur. Anadolu’daki yaşama büyük ölçüde hâkim olan taassup ile İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve birkaç Türk şehrinde mevcut olan modern bir ekonomi arasındaki mesafeyi birkaç on yıl içinde kapamaya dönük girişimler, insanların alışkanlıklarını, düşünce ve konuşma tarzlarını hızlı ve köklü bir şekilde değiştirmektedir. Son yılların en ciddi yazarlarının birçoğu bu hayati geçiş problemini incelemek ve açıklamakla meşgul olmuşlardır. Dolayısıyla Türk nesri güçlü sosyal eğilimlere sahiptir. […] 1940’ların sonuna kadar Türkiye’deki sosyal edebiyat büyük ölçüde; kültürel değerler, yaşam tarzları ve alışkanlıklar arasında çatışma çerçevesinde analiz edilen kentteki sosyal olaylarla sınırlı kaldı. [...] Değişim İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşti [...] Türk siyasal rejiminin liberalleşmesi ve demokratikleşmesi [...] sonucunda köylüler yaşadıkları doğal çevre ve ulusal sosyo-politik güçlerle etkileşim halinde gerçek bir yaşam süren bir insan topluluğu olarak hem siyasete hem edebiyata girdi. […] Nihayet 1960’larda sosyal edebiyat, sosyal gerçekliği hem köyde hem şehirde meydana gelen birbirini tamamlayıcı bir süreç olarak görerek bütünlüklü bir yaklaşımı benimsedi.49

Köksal Alver de genel olarak edebiyattan hareketle Türk romanına bir geçiş yapar ve Türk romancısı ve romanının belli dönemlerin sosyo-politik olaylarından ve yaşanmışlıklarından etkilendiklerine işaret eder:

Dönemlere damgasını vuran düşünsel ve siyasal akımlar, toplumsal hareketler roman dünyasında karşılık bulmaktadır. Her hangi bir düşünsel/siyasal akıma mensup olan romancı, eserine ait olduğu yapının paralelinde bir anlatı ortaya koymaktadır. Yahut karşısında yer aldığı farklı yapının eleştirisini gerçekleştirmektedir. Buradan bakıldığında Türk romanının pek çok düşünsel/siyasal/ideolojik akımın yansımalarını kaydettiği izlenmektedir.50

diyen Alver, Berna Moran’ın roman-dönem ilişkisinde 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi, 12 Mart Muhtırası, İkinci Dünya Savaşı, Milli Mücadele gibi siyasal olayların, tüm toplumsal yapı yanında edebiyat alanında da önemli değişikliklere sebep olduğuna işaret ettiğini vurgular. Bu olaylar sonucunda toplumsal hayat daha farklı akmaya başlamış, bu durum da romancının bakış açısını ve dolayısıyla eserlerini etkilemiştir:

49 Karpat. Kemal. Osmanlıdan Günümüze Edebiyat ve Toplum. Timaş Yayınları. İstanbul, 2009, s. 142, 180-181.

50 Alver, “Berna Moran ve Edebiyat Sosyolojisi”, s. 69.

Çünkü dönem, romana ve romancıya bir arka plan sunmaktadır. Hem gerçek anlamda içinde yaşanılan dönemin hem de anlatılan roman gerçeğinin içinde aktığı dönemin roman dünyasında bir karşılığı bulunmaktadır. Romancı dönemin havasını teneffüs etmektedir. O dönemdeki genel tartışma zemini içinde yer alan romancı, eseri ile kendi cevabını vermektedir.51

Bu durum elbette ki edebi eser olarak sadece romanlar için değil, Türk edebiyatındaki şiir, oyun gibi diğer edebi türler için de geçerlidir. Dolayısıyla roman ve Türk toplumsal, siyasal hayatı üzerinden verilen tüm bu örnekler bu çalışmada yol gösterici olacak; çalışmaya konu olan on dört oyunun bir yandan hangi absürt özellikleri taşıdıkları, Batı’daki örneklerle benzerlik ve farklılıkları belirlenecek; diğer yandan aynı oyunlar, edebiyat sosyolojisi yöntemi ile neredeyse on yılda bir yaşanan darbeler sonrasında ülkenin deneyimlediği sosyo-politik ve ekonomik sorunlar açısından ele alınıp okur odaklı yöntemlerle çoklu açıdan analiz edilecektir.

Alver edebi eser ve yazar arasında bağlantı kurulurken dikkat edilmesi gerektiği ve eser ile yaratıcısı arasında tüm zamanları kapsayacak deterministik bir bağ kurmanın yersiz olacağı konusunda uyarıda bulunur:

Yazar, sosyal bir varlık olarak toplum ve sosyal ortamdan ayrılamamaktadır. […]

[Ancak] Edebiyatı tamamıyla üreticisinin sosyo-kültürel yapısının bir uzantısı, bire bir örtüşmesi şeklinde belirlemek edebiyatın doğasını bozmak, onu daraltmak olacağı gibi edebiyatçının/sanatçının da dar bir kalıba oturtulması, sığ bir alana sıkıştırılması anlamına gelecektir. [Bir edebiyat eseri ile] o eserin yazarının hayatı arasında yakın bir ilişki olsa bile, bu hiçbir zaman eserin yalnız hayatın bir kopyası olduğu şeklinde yorumlanmamalı.52

Edebiyat ile toplumsal olan arasındaki ilişkiye değinen Yazıcı’ya göre edebiyat; “Toplumsal ve kültürel kişiliğimizin söz ve yazı halinde kendini dışa vurması, dışlaşmasıdır. Toplumla şekillenen veya toplumu belirleyen, toplumsal varlığımızı olduğu gibi yansıtan uyumlu ve anlamlı semboller toplamıdır.”53

Olan değil olması gereken üzerinde bilgi sağlar. Edebiyatın işlediği yaşamadır.

Yaşamayı belli bir düzene ulaştıracak bilgiler üretir. Kimi erişilmesini istediği amaçları bir bir göz önüne serer. Kimi gerçekleşmesini dilediği değerlerin girdisini

51 a.g.e., s. 68.

52 Köksal Alver, “Edebiyatın Sosyolojik İmkanı” içinde Edebiyat Sosyolojisi, ed. Köksal Alver, Hece Yayınları. Ankara, 2012, s. 13.

53 Yazıcı, “Edebiyat Sosyolojisine Toplu Bir Bakış Sosyolojinin Tanımı ve Diğer İlimlerle İlişkisi”, s.

47. Ayrıca bkz. Köksal Alver, “Türkiye’de Edebiyat Sosyolojisi Çalışmaları” içinde Edebiyat Sosyolojisi, ed. Köksal Alver, Hece Yayınları. Ankara, 2012, s. 308.

çıktısını anlatır. Kimi insanların benimsemesini uygun bulduğu davranışları ifade eder. Kuşatıcı bir adla dünya görüşü sunar.54

Toplumsal eleştiri yöntemi, edebiyat eserlerinin oluşum sürecinde yazarın toplumsal etkileşimlerini merkeze alan edebiyat yaklaşımıdır. Karl Marx’ın altyapı-üstyapı tanımlamalarından da etkilenerek ve aynı zamanda ona belli bir mesafe koyarak edebiyat eserlerinin- özellikle de romanın- kurgusal yapısını gözden kaçırmadan edebiyat eserini, yapısı ve toplumsal etkisi açısından mercek altına almıştır.