• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.5. BATI’DAKİ İLK ABSÜRT TİYATRO ÖRNEKLERİ

2.5.4. İngiltere’de Harold Pinter

2.5.4.2. Pinter Oyunlarında Kişiler Zamanın Geçip Geçmediği

Eğer dışarı çıkmak istiyorsan içine de bir şeyler giyebilirsin. Çünkü dışarı çıktığında soğuğu hissedeceksin.

Fincana süt döker.

Daha şimdi pencereden dışarı baktım. Bana yetti. Etrafta bir Allah’ın kulu yok.

Rüzgarı duyabiliyor musun?

Sallanan sandalyeye oturur.

Kim olduğunu hiç görmedim. Kim ki? Aşağıda kim yaşıyor? Sormak zorundayım.

Yani, sen de biliyorsun, Bert. Ama her kimse, çok da rahat olmamalı.

Duraksama.194

Bert’in eşine karşı bu tavrı, kendisine sorulan onca sorudan tek birini bile cevaplamayışı, eşini umursamadığının ya da yok saydığının kanıtıdır. Bu durum da yine iki taraftan birinin diğeri üzerinde, bu defa diğer oyunlardakinden farklı olarak sözcükler ve konuşma aracılığıyla değil; sessizliği kullanarak ve sessiz kalarak; diğer bir deyişle ona karşı duyarsızlığı ile Rose’a varlığını, önemini hissettirmeyerek baskı ve hȃkimiyet kurma stratejisi olarak görülmelidir.

2.5.4.2. Pinter Oyunlarında Kişiler, Zamanın Geçip Geçmediği Anlayamaz

Pinter’ın Git-Gel Dolap oyununda Beckett’in Godot’yu Beklerken adlı oyununda olduğu gibi bir “bekleme” durumu söz konusudur. Ben ve Gus patronlarından talimatlar beklemektedir ama neden bu kadar zaman beklediklerini anlayamazlar. Beklerken de zamanlarını boş bir çaba ile ortaya attıkları saçma diyaloglarla geçirmeye çalışırlar. “Çay içerek, oyun oynayarak, havadan sudan konuşarak zaman öldürürler kendi kendilerine.”195 Özellikle Gus’ın Ben’e sürekli patronun kendileriyle ne zaman iletişime geçeceğini sorması, zamanın geçmek bilmediğini ve Gus’ın beklemekten sıkıldığını göstermektedir:

GUS. Ne zaman bizimle iletişime geçecek?

194 Harold Pinter, “The Room” içinde Complete Works: One, çev. Arzu Özyön, Grove Press, New York ,1990, s. 101-102.

195 İpşiroğlu, Uyumsuz, s. 38.

BEN okumaya devam eder.

Ne zaman bizimle iletişime geçecek?

BEN. Senin neyin var? Her an olabilir. Her an.196

Godot’yu Beklerken’de olduğu gibi bu oyunda da iki adam bu defa patronlarından gelecek emri beklemekte ve bu nedenle de zaman geçmek bilmemektedir. Zamanın bir türlü geçmediğinden sürekli olarak yakınan, bu duruma alışamayan kişi aslında Gus’tır. Ona göre bulundukarı yerde bir pencere olması bile içinde bulundukları durumu daha katlanılır hale getirebilirdi:

GUS sahnenin önünde dolanır, ön tarafa, sonra odanın her yanına bakar.

GUS. [...] Bu çöplükte yaşamak istemezdim. Bir pencere olsa, çok da sorun etmezdim, böylece dışarının neye benzediğini görebilirdin.

BEN. Pencereyi ne yapacaksın?

GUS. Biraz manzara fena olmazdı, Ben. Zaman geçerdi.

Odada dolaşır.

Yani, düşünsene hava daha karanlıkken bir yere geliyorsun, daha önce hiç görmediğin bir odaya, bütün gün uyuyorsun, işini yapıyorsun, sonra tekrar gece vakti çıkıp gidiyorsun.

Duraksama.

Manzaraya bir göz atmak isterim. Bu işte hiç öyle bir şansın yok.197

Gus’ın sözleri aslında zamanın akmadığına, aksa da oyun kişilerinin zamanın geçip geçmediğinin ayrımına varamadığına işaret etmektedir. Çünkü bulundukları yerde dışarıyı görebilecekleri, havanın aydınlık mı yoksa karanlık mı olduğunu anlayabilecekleri bir pencere bile yoktur. Diğer yandan, Gus’ın gece geç vakitte veya sabaha karşı bilmedikleri bir yere iş için gelip bütün gün uyuduktan sonra yine gece işlerini yapıp ayrıldıklarını söylemesi gece-gündüz döngüsünü göstermekte ve zamanın döngüselliğine işaret etmektedir. İşleri gereği aynı durumun sürekli tekrarlanması ve bulundukları kapalı ortam, zaman algısını yitirmelerine ve zamanın geçip geçmediğini anlayamamalarına neden olmaktadır. Böylece Pinter oyunlarında da hem zamanın aktığı ama aynı zamanda da akmadığı hissi verilmeye devam edilir.

196 Pinter, “The Dumb Waiter”, s. 132.

197 a.g.e., s. 133-134.

Zamanın geçip geçmediği konusundaki belirsizlik yazarın Doğum Günü Partisi adlı oyununda da gözlenir. Meg ve Petey arasında geçen diyalog özellikle Meg’in zaman algısı ile ilgili bir sorun olduğunun göstergesidir:

MEG. [...] Bu sabah saat kaçta dışarı çıktın, Petey?

PETEY. Her zamanki saatte.

MEG. Karanlık mıydı?

PETEY. Hayır, aydınlıktı.

MEG. (yama yapmaya başlar). Ama sen bazen hava daha karanlıkken dışarı çıkarsın.

PETEY. O kışın öyle oluyor.

MEG. Aa, kışın demek.

PETEY. Evet, kışın sonuna doğru hava aydınlanmaya başlıyor.

MEG. Aaa.198

Meg kış ve yaz aylarında aynı saatte havanın neden karanlık ya da aydınlık olduğunu algılayamaz. Bu nedenle Petey’nin hep aynı saatte dışarı çıkıp çıkmadığı konusunda bir yanılgı yaşar. Bu diyalog aynı zamanda mevsim döngüsü üzerinden zamanın döngüselliğine de vurgu yapmaktadır. Ayfer (Akansel) Altay da Pinter’ın Doğum Günü Partisi adlı oyununun “başladığı gibi aynı olayla bit[tiğini]”199 vurgular.

Ayrıca oyunun başlangıcında “SAHNE I Yazın bir sabah, SAHNE II Aynı günün akşamı, SAHNE III Ertesi sabah”200 şeklinde verilen zaman bilgisi de oyun zamanının sabah-akşam-sabah şeklindeki gidişinin ve zamanın döngüselliğinin bir kanıtıdır.

Oyun bir sabah başlar,Stanley’nin evden ayrıldığı başka bir sabah sona erer. Aslında zaman algısı bağlamında oyunun Aristoteles tiyatrosunda olduğu gibi 24 saat/bir gün içinde geçtiği izlense de Aristoteles tiyatrosundan farklı olarak araya gece girmektedir.

Pinter’ın İnce Sızı adlı oyununda da zamanın yine döngüsel olduğu görülmektedir. Oyunun başında; “FLORA ve EDWARD’ın kahvaltı masasında oldukları görülür. EDWARD gazete okuyordur.”201 Oyunun sonunda ise tekrar oyunun başına dönüldüğü hissi yaşanır. Ancak Flora bu defa gölgeliği eşi Edward için değil, Barnabas dediği Kibritçi için kurmuştur. Edward ise Flora tarafından eline

198 Pinter, “The Birthday Party”, s. 20-21.

199 Ayfer Altay, “Harold Pinter’ın Doğum Günü Partisi Oyununun Yapısal Çözümlemesi” Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. Cilt 6, sayı: 1-2, Aralık 1989, s. 82.

200 Pinter, “The Birthday Party”, s. 18.

201 Pinter, “A Slight Ache”, s. 169.

tutuşturulan kibrit tepsisi ile kendini kapının önünde bulur: “Elinde kibrit tepsisi ile EDWARD’a doğru gider, tepsiyi eline verir. Perde yavaşça kapanmaya başladığında FLORA ve KİBRİTÇİ dışarı çıkmak üzere harekete geçerler.”202 Bunun yanı sıra, oyunun henüz başında Flora tarafından, Kibritçi’nin her sabah saat yedide aynı yerde bulunduğunun; yani aynı durumun hergün tekrarlandığının dile getirilmesi de zamanın döngüselliğine dikkat çekmektedir. Tüfekçi’nin açıklaması da oyunda döngüsel bir zaman kullanıldığını doğrulamaktadır:

Oyunun finali, Flora’nın Kibritçi’nin tablasını Edward’ın ellerine bıraktığı ve Kibritçi’yle birlikte bahçeye çıktığı sahneyle son bulur. Oyunun başına geri dönülmüş gibidir, […] [tek bir farkla, Edward ve Kibritçi yer değiştirmiş, birbirlerinin yerine geçmişlerdir] oyunun başındaki mekâna geri dönülmesi bu döngüyü kanıtlayacak niteliktedir. Bu bağlamda, oyunun başından başlayarak tekrarlanan 21 Haziran yaz gündönümü tarihi de önemli bir açık göstergeye dönüşür.203

İnce Sızı adlı oyunda bu defa zaman algısı konusunda sıkıntı yaşayan kişi Edward’dır. Edward ile Flora arasındaki diyalogda saatin dokuz buçuk olduğu öğrenilir: “EDWARD: [...] Saat kaç? FLORA: Dokuz buçuk. EDWARD: Allah aşkına sabahın dokuz buçuğunda bir tepsi dolusu kibritle ne yapıyor bu adam?”204 Ancak bu diyaloğun üzerinden henüz iki sayfa bile geçmeden Flora Edward’ı saatlerdir evin içinde aradığını söyler:

FLORA: Her yerde seni arıyordum. Gölgeliği kuralı saatler oldu. Geri geldim ve hiçbir yerde yoktun. Dışarda mıydın?

EDWARD: Hayır.

[...]

FLORA: Sana ne olduğunu anlayamıyorum. Saatin on iki olduğundan haberin var mı?

EDWARD: Gerçekten mi?205

Görüldüğü gibi Flora saatler önce gölgeliği kurduğunu; saatlerdir her yerde Edward’ı aradığını ve saatin on iki olduğunu söylerken, Edward için sanki zaman hiç geçmemiştir. Saatin on iki olduğunu duyduğunda ise bir şaşkınlık anı yaşar, inanamaz.

Böylece Pinter’ın oyunlarında bir kez daha kişilerin zaman algısını yitirdikleri, zamanın geçip geçmediğini anlayamadıkları görülür.

202 a.g.e., s. 200.

203 Tüfekçi, “Harold Pinter’ın İnce Sızı”, s. 138.

204 Pinter, “A Slight Ache”, s. 175.

205 a.g.e., s. 176-177.

Yazarın Oda adlı oyununda da oyun kişilerinin bazılarının zaman algısı ile ilgili sorun yaşadıkları görülür. Örneğin Rose’un yaşadığı apartmanda bir daire kiralamak isteyen Bay ve Bayan Sands arasında geçen diyalog, Bayan Sands’in zamanın geçip geçmediğini tam olarak algılayamadığını anlatır:

ROSE. [...] Ne zamandır buradasınız?

BAYAN SANDS. Bilmiyorum. Ne zamandır buradayız, Toddy?

BAY SANDS. Yaklaşık yarım saattir.

BAYAN SANDS. Ondan daha fazla, çok daha fazla.

BAYAN SANDS. Yaklaşık otuz beş dakikadır.206

Diyalogdan da anlaşıldığı üzere ilk olarak Rose’un sorusunu “Bilmiyorum”

şeklinde cevaplayan Bayan Sands, ne zamandır orada bulunduklarını eşine sorar.

Ancak aldığı cevap onu tatmin etmez. Yarım saatten çok daha uzun süredir orada olduklarını iddia eden Bayan Sands, absürt bir şekilde, eşinin söylediğinden sadece beş dakika fazla bir süredir, “otuz beş dakikadır” orada bulundukları sonucuna ulaşır.

Bu durum da onun zaman konusunda kafasının karışmış olduğunu ve zaman algısını kaybetmiş olduğunu kanıtlamaktadır. Bunun yanı sıra beş dakikayı bile dikkate alan ayrıntıcı bir tutum ile hareket ettiğine dikkat çeker. Özetle, Pinter’ın incelenen dört oyununda da bazı oyun kişilerinin zaman kavramı ile ilgili problemler yaşadığı ve zamanın geçip geçmediğini anlayamadıkları gözlenir.

2.5.4.3. Oyunlarda Kişilerin İçinde Bulunduğu Odalar, Odanın Dışındaki Tehdit