• Sonuç bulunamadı

Kişiler Arasında Güçlü/Güçsüz Karşıtlığına Dayalı bir

1. BÖLÜM

2.5. BATI’DAKİ İLK ABSÜRT TİYATRO ÖRNEKLERİ

2.5.2. Jean Tardieu

2.5.2.1. Kişiler Arasında Güçlü/Güçsüz Karşıtlığına Dayalı bir

Oyunda Memur ve Müşteri arasındaki ilişkinin bir tür hȃkimiyet/güç ilişkisine dayandığı görülmektedir. Henüz oyunun girişinde Memur’un “ağırbaşlı, dik, merhametsiz”; Müşteri’nin ise “giysileri ve hareketleri yıpranmış, ufak tefek bir adam”108 olarak tanımlanması hem iki kişinin karakterlerinin farklılığının ve zıtlığının hem de ikisi arasında gelişecek ilişkinin güçlü/güçsüz karşıtlığına dayanacağının ilk sinyalini vermektedir. Memur’un devleti temsil ettiği düşünülürse, İki kişi arasındaki güçlü/güçsüz ilişkisi devlet/vatandaş ikilemi bağlamında ele alınabilir.

Memur’un Müşteri’ye üstünlük kurma çabası, bulunduğu konumu hazmedememiş olmanın küstahlığı, kendini devlet ile özdeşleştirmesi ve bilgiçliği ile Müşteri’ye kaba davranması, oyun içinde de görülmeye devam eder:

Müşteri’nin başı görünür. Budala ve endişeli bir çehresi vardır. […] Son derece korkak ve çekingendir. […] Bir an tereddüt ettikten sonra çıkar, az sonra kapıya vurulduğu duyulur. […]

MEMUR: (sert) Girin. (müşteri girmez) MEMUR: (daha kuvvetli) Girin.

MÜŞTERİ: (son derece korkmuştur. İçeri girer, gişeye doğru yürür.) Affedersiniz efendim… müracaat bürosu burası mı?

[...]

MEMUR: (sert) Bir şey mi soracaktınız?

MÜŞTERİ: (sevinçli) Evet. Ben de…

MEMUR: (aynı şekilde) Öyleyse bekleyin.

MÜŞTERİ: Nasıl? Neyi bekleyeyim?

MEMUR: Sıranızı… Çağrılmanızı bekleyin.

MÜŞTERİ: Ne sırası? Ben… yalnızım.

MEMUR: (küstah ve ters) Yalnız mısınız? Hiç de öyle değil. İki kişiyiz! Alın. (bir fiş verir) Fişiniz.109

Kafka’nın “Yasa Önünde” adlı kısa öyküsünü çağrıştırır. Memur ile Müşteri arasında geçen diyalogda Memur’un Müşteri ile ilişkisinde, kendini devlet yetkisini

108 Jean Tardieu, “Gişe” içinde Sekiz Oyun, çev. Yıldırım Keskin, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1965, s. 81.

109 Tardieu, “Gişe”, s. 82-83.

kullanan kişi rolünde gördüğü gözlenir. Psikolojik olarak da kendini üstün görerek egosunu tatmin etmektedir. 1950’lerde yazılan bu eser günümüz Türkiye’sini betimler gibidir, sanki bugünkü kurumsal ilişkilerin bir öngörüsüdür. İkisi arasındaki ilişki, kapitalist sistemde insan ilişkilerinde müşteri veya tüketicinin kurumlara teslimiyetini simgelemektedir. İkisinin birbirine karşı olan davranışındaki tezatlık ise aralarındaki farkı ve güçlü/güçsüz ilişkisini göstermesi açısından önemlidir: Memur son derece kaba ve küstahken, Müşteri son derece çekingen, korkak ve nazik bir tavra sahiptir.

Memur’un absürt sorularına karşın, Müşteri nezaketini korumaya çalışır. Buna rağmen Memur’un Müşteri’ye karşı tavırlarının ve sözlerinin giderek kabalaştığı, aralarındaki diyaloğun neredeyse bir sorgulamaya dönüştüğü dikkat çeker:

MÜŞTERİ: Çok özür dilerim ama eğer izin verirseniz … doğrusu şaşırdım biraz.

Buraya ben size sorular sormaya gelmiştim, oysa siz bana soruyorsunuz. Ben…

MEMUR: Siz de sorularınızı sıranız gelince sorarsınız. Evli olup olmadığınızı, çocuklarınız bulunup bulunmadığını sordum… Evet mi hayır mı?

[...]

MÜŞTERİ: Demek istiyorum ki… Nasıl söylemeli? İşim o kadar acele ki…

MEMUR: İşiniz acele ise sorularıma çabuk, tereddüt etmeden cevap verin.

MÜŞTERİ: Evet evli idim. Çocuklarım da var. İki tane.

MEMUR: Yaşları?

MÜŞTERİ: (kızgın, nerede ise ağlayacak bir halde) Bilmiyorum. Kız için on, erkek için sekiz deyin.110

Soru bombardımanı karşısında, Müşteri uzun bir süre fırsat bulup sorularını soramaz. Üstelik konuşmaları süresince Müşteri, Memur’un sert, kaba ve bilmiş tavırlarına ve sözlerine maruz kalmaya devam eder. Memur bulunduğu konumdan kendi dünyasının hȃkimi gibi hareket eder. Türk edebiyatında da Aziz Nesin’in tiyatroya ve sinemaya da uyarlanan Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (1977) adlı romanında da bireyin devlet ve kurumlar karşısındaki çaresizliği anlatılmakta, ayrıca devlet kurumlarındaki aksaklıklara eleştiri getirilmektedir.111 Ionesco’nun Ders adlı oyununda da belli bir sahneden itibaren öğretmen tahakkümcü davranışını sürdürür.

110 a.g.e., s. 85.

111 bkz. “‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’a Renkli Prömiyer” http://www.bursa-smmmo.org.tr/yazarlar/makaleler/152036.pdf

İki adam arasındaki bu güçlü/ güçsüz ilişkisini simgesel bağlamda da değerlendirmek mümkündür. Oyunun sonuna doğru soru sorma fırsatını nihayet yakalayan Müşteri, Memur’un sorularından daha absürt sorular yöneltir ona:

MÜŞTERİ: Size bir soru daha soracağım.

MEMUR: Nedir?

MÜŞTERİ: (kurnazca) Sizce yer yüzündeki alın yazım ne olacaktır?

MEMUR: Bu sorunuza cevap verebilmem için hangi burçta doğduğunuzu bilmem gerek. Bir dakika müsaade edin. (kağıtları karıştırır). Ha, bir şey daha. Hangi ay, hangi gün ve saatte doğdunuz?

MÜŞTERİ: 1 Mayıs saat 21,35’te.112

Bu diyalogda Müşteri çaresiz, ölümlü insanoğludur; Memur ise bir tür ölüm meleği ya da insan kılığına bürünmüş tanrı, insanüstü bir varlık izlenimi vermektedir.

Çünkü hiçbir ölümlünün kendisinin ya da başkasının alın yazısını bilmesi mümkün değildir. Bu durum da simgesel olarak Memur’un neden Müşteri karşısında üstün/güçlü göründüğünü açıklamaktadır. Buna rağmen Müşteri’nin “alın yazısının kalmadığına” ilişkin sözü oyunda kaderci bir yaklaşımdan uzak, ancak gerçeküstücü bir tutumun benimsendiğine işaret eder. Zira, iki dünya savaşı yaşamış olan insanların hala Tanrı’ya inanmaları beklenemez. Bu bağlamda varoluşçuluk felsefesine yakın bir tutum izlenmektedir. Oyunda kişilere yüklenmiş olan alegorik roller, aralarındaki diyalog ilerledikçe daha belirgin bir hal alır:

MÜŞTERİ: Size hangi soruyu sorayım?

MEMUR: (kayıtsız) Bana hangi soruyu soracağınızı kararlaştırasınız diye, her seferinde size bir soru sormak gerekirse, sonu gelmez bunun. Sphinx değilim ben…

Oedipe de değilim.

[...]

MÜŞTERİ: [...] Size… ne sorayım bilmem ki? Hah, buldum. Küçük bir soru. Öyle acele cevaplanması gerekmeyen, ne zaman istersem sorabileceğim, geleceğimle ilgili bir soru. İşte: (sevinçle) Bana ne zaman öleceğimi söyleyin.

MEMUR: (hem sevimli hem korkunç bir gülümseme ile) En sonunda sordunuz bu soruyu. Ne zaman mı öleceksiniz? Birkaç dakika sonra. Buradan çıkarken.113

112 “Gişe”, s. 96-97.

113 a.g.e., s. 97.

Memur Sphinx ya da Oedipe olmadığını söylerken belki de onlardan daha üstün bir güç olduğunu anlatmaya çalışmaktadır. Genel olarak mitolojide Sphinx, insanoğlunun kainatın sırlarına erme isteğini temsil etmektedir. Oyunda Müşteri’nin alınyazısını ve ne zaman öleceğini öğrenme isteği de Sphinx’in mitolojik anlamı ile örtüşmektedir. Özelde ise Yunan mitolojisine göre Sphinx yıkım ve kötü şansı simgelemektedir. Oyunda Müşteri’nin gişenin bulunduğu bürodan çıkar çıkmaz kaza geçirerek öldüğünün ima edilmesi ise yine Sphinx’in sembolize ettiği yıkım, kötü şans kavramlarına karşılık gelmektedir. Sophokles’in Kral Oedipus adlı oyununda da Thebai şehrinin girişinde bekleyen Sfenks insanlara bir bilmece sormakta ve bilemeyenleri parçalayarak yemektedir. Oyunda Oedipus’un, Sfenks’in bilmecesini cevaplayarak şehri bu beladan kurtardığı vurgulanır.114 Ayrıca, etki, etkileşim kavramları bağlamında ele alınacak olursa, Tardieu’nün 1955 tarihli bu oyununda Edgar Allan Poe’nun “The Sphinx” (1846) adlı kısa hikȃyesine gönderme yaptığı söylenebilir. Zira Poe’nun bu hikȃyesi de bir adamın gördüğü devasa yaratığı (Sfenks) ölüm işareti ya da ölüm kehaneti olarak değerlendirmesini konu edinir. Diyalogda da ölüm konusunun hâkim olması Tardieu’nün Poe’nun eserinden etkilendiğini doğrulamaktadır. Müşteri’nin ne zaman öleceği hakkındaki sorusunu basite indirgeyerek, sıradan bir soruymuş gibi, hatta sahne notunda belirtildiği üzere

“sevinçli” bir şekilde sorması mantık sınırlarını aşmakta; Memur’un konumu ve rolünün, ayrıca kendi içinde bulunduğu durumun ciddiyetinin farkında olmadığına işaret etmektedir. Bununla birlikte Müşterinin bu tutumundan ölüm olgusunun savaş süresince sıradanlaştığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, oyunda ister gerçek ister simgesel/alegorik olsun, her iki durumda da Memur ve Müşteri arasındaki güçlü/güçsüz ilişkisinin tarafları değişmez.