• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.5. BATI’DAKİ İLK ABSÜRT TİYATRO ÖRNEKLERİ

2.5.3. İrlanda’da Samuel Beckett

2.5.3.1. Beckett’in Oyun Kişileri Birbirlerine Bağımlı Olarak

Beckett’in Godot’yu Beklerken (1952), Mutlu Günler (1961) ve Oyun Sonu (1957) gibi oyunları incelendiğinde, oyun kişilerinin toplumdan soyutlanmış bir yaşam sürdükleri görülmektedir.

Beckett’in iki kişilik oyunları ve bu oyunlarındaki iki kişinin birbirine bağımlılığı, onun oyunlarının dikkat çekici bir özelliğidir. Beckett insan ilişkilerini iki kategoriye ve bir ilkeye bağlıyor: İnsanlar birbirine muhtaç. Ya dostluk ya güç ilişkisi içindedirler.

Dostluk küsüp barışma; güç değişken rollerde kişiler arasında yön değiştirerek sürüp gitmektedir:

Estragon tümseğe oturmuş çizmelerini çıkarmaya çalışmaktadır[...] Vladimir girer.

[...]

VLADİMİR: [...] (Düşünceye dalar, mücadelesini yad eder. Estragon’a döner.) İşte yine karşımdasın.

ESTRAGON: Öyle mi?

VLADİMİR: Dönmene sevindim. Ebediyen gittin sanıyordum.

ESTRAGON: Ben de.

VLADİMİR: Nihayet tekrar beraberiz! Bunu kutlamak lazım. Ama nasıl? (Düşünür.) Kalk da seni bir kucaklayayım.127

Vladimir ve Estragon arasında geçen diyalogdan da anlaşıldığı üzere ilişkileri dostluk üzerine kurulu olan ikili birbirlerinden çok uzağa gidememekte, gitseler de dönüp dolaşıp yine bir araya gelmekte, çok uzun süre ayrı kalamamaktadır. İkisi arasında benzer bir an oyunun ortalarında İkinci Perde’nin hemen başında tekrar yaşanır:

VLADİMİR: İşte yine sen! (Estragon durur, başını kaldırmaz, Vladimir ona doğru gider.) Gel de sarılayım sana.

127 Samuel Beckett, Godot’yu Beklerken, çev. Uğur Ün- Tarık Günersel, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2014, s. 9.

ESTRAGON: Dokunma bana!

(Vladimir yerinde kalır, canı sıkılmıştır.) VLADİMİR: Gideyim mi yani? [...]

ESTRAGON: Dokunma bana! Bir şey sorma! Bir şey söyleme! Yanımda kal!

VLADİMİR: Hiç terk ettim mi seni?

[...]

Birbirlerine uzun uzun bakarlar, sonra birden sarılıp birbirlerinin sırtına vururlar.

Ayrılırlar. Estragon bırakılınca düşecek gibi olur.128

Oyun süresince birden fazla defa birbirinden ayrılan ikili her defasında tekrar bir araya gelir. Vladimir’in “Hiç terk ettim mi seni?” sorusu ise onun Estragon’a olan bağlılığını ortaya koymaktadır. Estragon’un Vladimir tarafından bırakıldığında düşecek gibi olması da onun varlığını sürdürmek ve ayakta kalmak için Vladimir’e ihtiyacı olduğunun göstergesidir.

“Vladimir düşünsel yöndeki, Estragon ise fiziksel yöndeki eğilimleriyle bir anlamda Yunan mitolojisinin belden yukarısı insan, belden aşağısı at olan yaratıkları Kentavroslar gibi, tek bir insanın varlığında hapsolmuş […] iki karşıt dürtüyü yansıtırlar.”129 Bu durum evrendeki düzenin kendisi gibi, insanın da aslında içinde bir ikilem taşıdığını göstermektedir. Bu nedenle, Burcu Yasemin Çavuş, Godot’yu Beklerken oyununda karakter çözümlemelerinin gevşek olduğunu ve oyun kişilerinin tek başlarına değil, ancak birbirleriyle olan ikili ilişkileri üzerinden değerlendirilerek çözülebileceğini ifade eder.130 Böylece Vladimir ve Estragon’un kişisel özellikleri çok derinlemesine olmasa da iki oyun kişisinin birbirlerine bağımlı bir ikili olarak ele alınmasıyla daha kolay anlaşılacaktır.

Godot’yu Beklerken de birbirine bağımlı olan tek ikili Vladimir ve Estragon değildir. Pozzo ve Lucky de sürekli olarak birlikte dolaşmakta, birbirlerinden ayrılmamaktadır. Ancak onların ilişkisi Vladimir ve Estragon’unki gibi iki arkadaş arasındaki ilişki değil, daha çok efendi-köle ilişkisi olarak görülmektedir. Esslin de bu fikri desteklemektedir, “Pozzo ve Lucky de aynı ölçüde birbirini tamamlayan kişiliklerdir, ancak onların ilişkisi daha ilkel bir düzeydedir: Pozzo sadist efendidir,

128 Beckett, Godot, s. 74-75.

129 Yüksel, Samuel Beckett, s. 38.

130 bkz. Burcu Yasemin Çavuş, “ ‘Yapmamayı tercih ederim’ Godot’u Beklerken ve Bartleby’de Varoluş Endişesinin Sonu: Apati”, İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği Ve Dramaturji Bölüm Dergisi, Sayı: 7, 2005, s. 143.

Lucky uysal köle.”131 Aslında çifler arasındaki birbirine bağımlı olma özelliği Beckett’in bütün oyun kişilerinin ortak özelliğidir. Worton, Beckett’in bütün çiftlerinin aslında güç ilişkileri olan arkadaşlıklarla birbirlerine bağlı olduklarını vurgular. “Hepsinden öte, kişilerin her biri diğerinin orada olduğunu bilmeye ihtiyaç duyar: onların birbirlerine cevap ve tepki vermeleri gerçekten var olduklarının bir kanıtıdır. Bu anlamda Beckett, on sekizinci yüzyıl İrlandalı filozofu Bishop Berkeley’in etkisinde kalmıştır: Var olmak anlaşılmaktır”132 Yani, Beckett’in oyun kişileri kendi varlıklarından emin olmak için ikinci bir kişinin varlığına, bu kişinin kendilerine tepki ve cevap vermesine, en azından kendisini dinlemesine ihtiyaç duymaktadır.

Pozzo ve Lucky’ninkine benzer bir efendi-köle ilişkisi Oyun Sonu’nda Hamm ile Clov arasında da gözlenir. Yüksel iki oyundaki oyun kişileri arasında var olan efendi-köle ilişkisinin aşırı benzerliğine dikkat çekmek için “Bu oyunda Pozzo Hamm’e, Lucky de Clov’a dönüşmüştür (Hamm kör ve inmelidir. Clov ise romatizmalı bacaklarını bükemediği için oturamaz).”133ifadesini kullanır. Tekerlekli sandalyeye mahkûm yaşayan Hamm, yakınmaları ve buyruklarıyla Clov’a hayatı zehir etmekte, sanki onun kendisine göre daha sağlıklı olmasının intikamını almaktadır.

Hamm, Clov’u bir uşak ya da hizmetçi gibi kullanmakta, ona emirler yağdırarak bütün isteklerini yaptırmaktadır. Evin içinde birinin kendisi ile ilgilenmesine, onun yerine bazı işleri yapmasına muhtaçtır; ancak bunu rica ederek değil, emir vererek yaptırmaya çalışır. Bu durum Clov için dayanılmaz olmaya başlar.

Buna rağmen Clov, gidecek başka yeri olmadığı için Hamm ile birlikte kalmak zorundadır. İkisi arasında geçen diyalog bu zorunluluğu ve aslında birbirlerine muhtaç olduklarını açıkça göstermektedir:

HAMM [...] (Bir an.) Neden benimle kalıyorsun?

CLOV Neden beni tutuyorsun?

HAMM Başka kimse yok.

CLOV Başka yer yok.

(Bir an.)

131 Esslin, Absürd Tiyatro, s. 44.

132 Michael Worton, “Waiting for Godot and Endgame: theatre as text”, çev. Arzu Özyön, in The Cambridge Companion to Beckett (Ed.) John Pilling. Cambridge University Press, 1994, s. 71-72.

133 Yüksel, Samuel Beckett, s. 73.

HAMM Yine de beni terk ediyorsun.

CLOV Çalışıyorum.

HAMM Beni sevmiyorsun.

CLOV Hayır.134

İki oyun kişisi arasında duygusal anlamda bir bağ olmadığı açıktır. Clov dışarıdaki bilinmeyen hayattan ümidini kestiği, belki de dış dünyaya adım atmaya cesareti olmadığı için Hamm’e katlanmaktadır. Hamm’in ise anne ve babası Nell ve Nagg’e bile birer evcil hayvan ya da bitki gibi davranırken, Clov’a yakınlık göstermesi imkȃnsızdır. Bu durumda da aralarındaki ilişki bir tür çıkar alış-verişine dayanmaktadır; Hamm’in kendisine bakacak kimsesi, Clov’un ise gidecek yerinin olmaması onları birbirine mecbur ve bağımlı kılmaktadır.

Mutlu Günler adlı oyunda, oyun kişilerinin birbirine bağımlılığına vurgu yapan Beckett’in bu oyununda da, bir kişi olmadan diğeri kendini tanımlamaktan yoksun;

yarım ya da eksik kalacaktır. Oyunda aralarında hiçbir konuşma geçmemesine rağmen Willie’nin varlığı, Winnie’nin var olduğunu göstermekte; Willie bir anlamda bir dinleyici olarak sürekli konuşma çabası içinde olan Winnie’yi tamamlamaktadır:

WINNIE: [...] Ah evet, keşke yalnız olmaya katlanabilseydim, yani beni duyacak tek bir insan olmadığında gevezelik edebilseydim. [Durur.] Beni çok fazla duyduğundan değil, o yüzden övünmüyorum, hayır Willie, Tanrı saklasın. [Durur.] Belki hiçbir şey duymadığın günler var. [Durur.] Ama cevap verdiğin günler de var. [Durur.] Bu yüzden her defasında, sen cevap vermediğinde ve belki hiçbir şey duymadığında bile konuştuklarımın bir kısmının duyulduğunu söyleyebilirim, bu vahşi doğada kendi kendime konuşmuyorum, ki bu ne kadar süreliğine olursa olsun asla katlanabileceğim bir şey değil. [Durur.] Devam etmemi sağlayan şey, konuşmaya devam etmek.

[Durur.] Buna karşın ölmüş olsaydın- [...] ya da gitmiş, beni bırakmış olsaydın, o zaman bütün gün, yani uyanma ve uyku zili arasında demek istiyorum ne yapardım, ne yapabilirdim?135

Winnie’nin bu hayata, yaşamaya devam edebilmek için ihtiyaç duyduğu tek şey yalnız olmadığını; Willie’nin çoğu zaman onu duyup konuşamadığını bilmesine rağmen, varlığının yakınlarında olduğunu bilmesidir. Söylediklerinin, anlattıklarının tamamen boşlukta uçup gitmesi fikrine katlanamaz; kendini en azından bir kısmının

134 Beckett, Oyun Sonu, s. 24.

135 Samuel Beckett, “Happy Days” in The Complete Dramatic Works, çev. Arzu Özyön, Faber and Faber, London, 2006, s. 145.

duyulduğuna inandırır. Ancak birine ihtiyaç duyan tek kişi Winnie değildir. Willie de çok fazla duyup konuşamasa ve sadece emekliyerek ya da sürünerek hareket etse de, Winnie’nin kendisine yardım etmesine; onun uyarı ve talimatlarına ihtiyaç duymaktadır:

WINNIE: [...] Deliğine geri dön Willie, güneşe yeterince maruz kaldın. [Durur.]

Dediğimi yap Willie, cehennem sıcağında orada yayılıp yatma, deliğine geri dön.

[Durur.] Hadi devam et Willie. [ WILLIE görünmez bir şekilde sola deliğe doğru emekler.] [...] İlk önce başın değil, aptal, sonra nasıl döneceksin? [Durur.] İşte böyle...

sağa doğru... şimdi... geriye içeri. [...] İlk önce başın değil, dedim! [Durur.] Daha fazla sağa. [Durur.] Sağa, dedim. [Durur.Öfkeli.] Poponu aşağıda tutamaz mısın be adam!

[Durur.]136

Alıntıdan da anlaşıldığı üzere, artık düşünme ve algılama yetilerini yitirmiş olan Willie de aslında Winnie’ye, onun uyarılarına, tavsiyelerine, yaşadığı deliğe dönebilmek için her defasında onun talimatlarına ihtiyaç duymaktadır. Kısacası, Beckett’in diğer oyun kişilerinde olduğu gibi Winnie ve Willie arasındaki ilişki de kişilerin karşılıklı ihtiyaçlarına dayanan bir bağımlıklık ilişkisidir.

Winnie; kendisini anlamadığı zamanlarda Willie’ye ne kadar öfkelense, bağırsa ya da sinirle ona “aptal” bile dese de, kendisini dinleyerek hayatının bir parçası haline gelmiş olan eşinin yakınlarında olmasına, varlığına gereksinim duymaktadır.

“Sorularını nadiren tek sözcükle ya da sızlanarak yanıtlayan Winnie için, eşinin vereceği yanıtlar değil, dinlemek için o uzamda olması önem taşır.”137 Beckett oyunlarındaki Willie-Winnie, Vladimir-Estragon, Pozzo-Lucky, Hamm-Clov gibi birbirine bağımlı, aslında birbirini tamamlayan oyun kişileri bir anlamda makrokozmosun mikrokozmosa indirgenmiş şeklidir, oyun kişileri arasındaki birbirini tamamlayan ikilik, evrensel uyumun oyun kişilerindeki yansımasını göstermektedir.

Oyun kişileri zaman zaman birbirlerine eziyet ederek durumu çekilmez hale getirseler de teselliyi yine birbirlerinde bulurlar.138

[…] Beckett’in kişileri yüzeysel gerçeklerin ‘en aza’ indirgendiği , ‘çıplaklaşmış’ bir dünyada yaşarlar. Bu dünyaya en yaraşan insan tipi, toplumla tüm ilişkileri kesilmiş, bireysel olarak sahip oldukları eşyalar bile olabildiğince sınırlı, bilinçleriyle baş başa

136 Beckett, “Happy Days”, s. 147.

137 Ümran Türkyılmaz, “Beckett’in Mutlu Günler Oyunu Üzerine Bir İnceleme” Gazi Akademik Bakış.

Cilt 3, Sayı 5, Kış 2009, s. 202.

138 bkz. Brockett, Tiyatro Tarihi, s. 578.

kalmışlıklarını engelleyecek tüm toplumsal ayrıntılardan arınmış, ‘uzam’ ve ‘zaman’a bağlı olmayan, başıboş kişilerdir.139

Beckett’in oyunlarında da görüldüğü gibi Absürt Tiyatro oyunlarında oyun kişileri ile ilgili net ve derinlikli bilgiye ulaşmak mümkün değildir. Bunun nedeni, bu tiyatroda kişilerin geçmişlerinden koparılmış, geleceklerinin ise belirsiz olmasıdır.

İnsanların ayırd edici bir özelliği olan isimler bile ya kullanılmaktan kaçınılır, ya da öyle belirsiz hale getirilir ki, oyun kişilerinin asıl isimlerinin ne olduğundan asla emin olamayız. Bu durumun en belirgin örneklerinden biri Beckett’in Godot’yu Beklerken adlı oyununda görülmektedir. “Oyunun başoyuncuları olarak kabul edilen Vladimir ve Estragon’un belirgin bir isimleri yoktur. Godot’nun ara sıra gönderdiği haberci çocuk, Vladimir’e ‘Bay Albert’ diye seslenir. Estragon’a ismi sorulduğunda ‘Catullus’ der.

Bunun yanı sıra, zaman zaman birbirlerine ‘Didi’ ve ‘Gogo’ diye seslenirler.”140 Bu durum bir yandan oyun kişileri ile ilgili bir belirsizliği gösterirken, diğer yandan Beckett’in ‘zaman’ ve ‘uzam’ kavramlarını aşarak özgürlüğe ulaşan oyunlarındaki evrensel oyun kişilerine işaret etmektedir.