• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.5. BATI’DAKİ İLK ABSÜRT TİYATRO ÖRNEKLERİ

2.5.4. İngiltere’de Harold Pinter

2.5.4.4. Kişilerin Oyun Süresince Sergilediği Eylemsizlik Oyun

RILEY. Adım Riley.

ROSE. Ne olduğu umurumda- Ne? Senin adın bu değil. Senin adın bu değil. Senin karşında yetişkin bir kadın var, duydun mu?226

Tıpkı Doğum Günü Partisi’ndeki Stanley’nin, Goldberg ve McCann’in eve gelişinden rahatsız olması gibi, Rose da Riley adındaki bu tuhaf adamın evine girip huzurunu kaçırmasından son derece rahatsızdır ve bir an önce söyleyeceklerini söyleyip evini terk etmesini ister. Pinter’ın diğer oyunlarında olduğu gibi burada da dış dünyadan oyun kişisinin bulunduğu mekȃna giren en ufak bir nesne ya da bir kişi, oyun kişisi tarafından varlığını ve huzurunu bozan bir tehdit olarak algılanır. Bu nedenle de Rose bir an önce bu tehditten kurtulmak için elinden geleni yapar. Tıpkı Pinter’in bütün diğer oyun kişileri gibi Rose’un da bu adam konusundaki endişesinin yersiz olmadığı, oyunun sonunda eşi Bert’in eve gelip Riley ile karşılaşması ve onu öldürmesi ile daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü böylece Rose’un bu odada kurduğu güvenli, huzurlu ve rahat dünyası bir daha eski haline dönemeyecek şekilde yıkılır.

2.5.4.4. Kişilerin Oyun Süresince Sergilediği Eylemsizlik Oyun Sonunda Beklenmedik Bir Eylemle Son Bulur

Pinter’ın Doğum Günü Partisi, Git-Gel Dolap, İnce Sızı ve Oda adlı incelenen dört oyunda da özellikle bazı oyun kişilerinin çok fazla eylemde bulunmadıkları, tersine bir bezginlik ya da rutin içinde hayatlarını sürdürdükleri görülür. Örneğin Doğum Günü Partisi adlı oyundaki Stanley, daha önce de vurgulandığı gibi bütün gün evde pijamalarıyla gezmekte, normal bir insanın yapması gerektiği gibi traş olup banyo yapmayı, üstünü değiştirmeyi bile umursamamaktadır. Sürekli bir tehdit altında yaşadığı hissi, bir gün huzurunun bozulacağı düşüncesi, onu normal bir hayat sürdürmekten alıkoymaktadır. Bu tehdit, yani Goldberg ve McCann ortaya çıktığında ise, ilk başlarda biraz direnmeye çalıştıysa da daha sonra bu direnci kırılır. Onlara

226 a.g.e., s., 122.

sorgusuz sualsiz teslim olmuş gibidir. Eylemde bulunmak bir yana, bir süre sonra konuşmayı, insanlarla iletişim kurmayı bile bırakır:

MEG (Ayağa kalkarak). Ben bir oyun oynamak istiyorum!

[...]

LULU (Zıplayarak). Evet, hadi oyun oynayalım.

GOLDBERG. Ne oyunu?

McCANN. Saklambaç.

LULU. Kör ebe.

MEG. Evet!

[...]

GOLDBERG. Tamam. Kör ebe. Hadii! Herkes ayağa kalksın! (Ayağa kalkarak.) McCann. Stanley- Stanley!

MEG. Stanley. Kalk.

GOLDBERG. Bunun nesi var?

MEG (üzerine doğru eğilerek). Stanley, bir oyun oynayacağız. Aa, hadi ama, suratını asma öyle, Stan.227

Goldberg ve McCann kendileri eve geldikten sonra Stanley’nin yaşadığı yıkımı, hayal kırıklığını ve değişimi umursamazlar; Lulu ve Meg ise olayın iç yüzünü bilmedikleri için Stanley’nin halinden birhaberdirler. O artık umudunu kaybetmiş ve bu iki adama boyun eğen, onların her dediğini yapan bir kukla gibidir. Benliğini, kendi değerlerini kaybetmiş; hiçbir eylemde bulunmayan, hatta konuşmayan bir adama dönüşmüştür. Ancak bu kadar baskıya daha fazla dayanamayan ve ruhsal dengesini yitirdiği anlaşılan Stanley, oynadıkları kör ebe oyunu sırasında kendisinden hiç beklenmeyen bir eylemde bulunacaktır:

MEG. Sıra sende, Stan.

[...]

GOLDBERG (LULU’yu tutarak). Eşarbı bağlayın, Bayan Boles.

[...]

227 “The Birthday Party”, s. 71.

STANLEY gözleri bağlı olarak durur. [...] McCANN davulu alarak STANLEY’nin yolunun üstüne koyar. STANLEY davulun üstüne basar ve ayağı içine girdiği için düşer.

MEG. Ahh!

GOLDBERG. ŞŞŞtt!

STANLEY ayağa kalkar. Ayağında davulla MEG’e doğru ilerler. Ona ulaşır ve durur. Ellerini onun boğazına doğru uzatır. Boğazını sıkmaya başlar. McCANN ve GOLDBERG aceleyle koşar ve onu bir kenara savurur.

KARANLIK228

Goldberg ve McCann tarafından sorgulanıp, sürekli baskı altında tutulan, elindeki her şeyini, benliğini yitirmiş olan Stanley, zorla oyuna dahil edilip sonra da oyun sırasında aşağılanmaya daha fazla katlanamaz. Ruhsal dengesini kaybederek belki de kendisine yapılanların acısını çıkarırcasına aslında kendi durumundan haberi bile olmayan, suçsuz yaşlı bir kadına, Meg’e saldırır. Ancak Goldberg ve McCann’in onu hafife almalarına tepki gösteren Stanley’nin yaptıkları bununla son bulmaz:

LULU. Işıklar!

GOLDBERG. Ne oldu?

[...]

LULU: Biri bana dokunuyor!

[...]

STANLEY masanın sağına doğru hareket eder. LULU, onun kendisine doğru geldiğini görür, çığlık atar ve bayılır.[...]

Karanlıkta STANLEY LULU’yu alır ve masanın üzerine yerleştirir.

[...]

McCANN yerde el fenerini bulur, masaya ve STANLEY’e tutar. LULU kolları iki yana açık bir şekilde STANLEY üzerine eğilmiş halde masanın üzerinde yatıyordur.

Fenerin ışığı yüzüne vurur vurmaz STANLEY kıkırdamaya başlar. [...]229

Artık kendini kontrol edemeyen ama yaşadıklarının intikamını almak isteyen Stanley, bu defa da yine başına gelenlerle ilgisi olmayan Lulu’ya saldırır ve ona tecavüz etmeye kalkar. Stanley’nin böyle bir duruma kalkıştıktan sonra bir oyun oynuyormuşçasına gülmeye başlaması da onun akıl sağlığının bozulduğunun ve bir tür

228 a.g.e., s. 73-74.

229 a.g.e., s. 74-75.

kriz anında böyle bir eylemde bulunduğunun bir göstergesidir. Oyun boyunca kendi halinde evin içinde dolaşan, sessizliğini koruyan Stanley oyunun sonlarına doğru yaşadıklarının etkisiyle kontrolden çıkarak umulmadık bir eylemde bulunur.

Pinter’ın Git-Gel Dolap adlı oyunundaki Ben’in de oyun boyunca hiçbir eylemde bulunmadığı, sadece yatağında gazete okuyarak vakit geçirdiği ve patronundan gelecek olan talimatları beklediği görülür. Ben’in hiçbir eylemde bulunmadan elindeki gazeteyi uzun süre boyunca okuması Gus’ın da dikkatini çeker:

GUS. Şu kız.

BEN onun okuduğu gazeteyi çekip alır.

(Ayağa kalkarken BEN’e bakarak). Şu gazeteyi kaç defa okudun?

BEN gazeteyi hızla yere çarpar ve doğrulur.

BEN (Öfkeli bir şekilde). Ne demek istiyorsun?

GUS. Sadece kaç defa okudun diye merak edi-BEN. Ne yapıyorsun sen, beni eleştiriyor musun?230

Gus’ın da söylediği gibi Ben aynı gazeteyi oyun boyunca belki defalarca okur.

Bunun yanında yapılmasını istediği işler için Gus’a emirler verir. Onun dışında tamamiyle bir eylemsizlik içindedir. Ancak oyunun sonunda Stanley gibi Ben de hiç beklenmedik bir eylemde bulunur: Silahsız ve savunmasız bir şekilde odaya dönen Gus’ın yüzüne bir silah doğrultur. İkisi arasında geçen diyaloglardan anlaşıldığı üzere iki adam seri katildir ve Wilson adındaki patrondan aldıkları emirleri yerine getirirler.

Bu nedenle oyunun sonunda asıl dikkati çeken ve üzerinde durulması gereken Ben’in öldürmeye teşebbüs eylemi değil; kendi ortağı olan Gus’ı öldürmeye teşebbüs etmesidir. Görünüşte Ben’e karşı herhangi bir suç işlememiş olan Gus’ın oyunun sonunda böyle bir durumla karşılaşması okuyucu/izleyiciyi şaşkınlığa uğratır. Ancak oyunun bütününe bakıldığında, Gus’ın işinin doğasına aykırı bir şekilde çok fazla soru sorduğu, geçmişte işledikleri cinayetleri sorguladığı ve büyük bir ihtimalle Ben tarafından bu yüzden öldürülmek istendiği anlaşılır. Böylece Pinter’ın Doğum Günü Partisi ve Git-Gel Dolap adlı oyunlarında aşırı eylemsizlikten aşırı şiddete doğru bir yönelim olduğu gözlenir.

230“The Dumb Waiter”, s. 146.

Yazarın İnce Sızı adlı oyununun sonundaki umulmadık eylem ise Flora adlı oyun kişisinden gelir. Flora’nın eyleminin beklenmedik oluşu, onun oyun süresince sergilediği davranışlardan kaynaklanmaktadır. Flora kendi halinde, sakin, kocasının emir niteliğindeki isteklerini yerine getiren, -hatta kapıdaki Kibritçiyi çağırmak için kendisi gitmek yerine Flora’yı gönderdiğinde bile- Edward güneşten rahatsız olmasın diye belki de bir erkeğin yapmasının daha kolay olduğu gölgeliği kurma işini bile üstlenen bir kadındır:

FLORA [ayağa kalkarak]: Sabah yedide ayaktaydım. Havuzun başında durdum.

Huzur. Ve çiçekteki her şey. Güneş tepedeydi. Bu sabah sen de bahçede çalışmalısın.

Gölgeliği kurabiliriz.

EDWARD: Gölgelik mi? Ne için?

FLORA: Seni güneşten korumak için.

EDWARD: Esinti var mı?

FLORA: Hafif bir esinti.231

Flora, dışarıdan gelebilecek her türlü etkiyi- hafif bir esintiyi bile- kendi varlığı ve sağlığı için bir tehdit olarak gören Edward’ın huysuz ve asabi tavırları karşısında oyun boyunca hiçbir tepki göstermez. Aksine eşine karşı son derece nazik, anlayışlı ve düşünceli bir kadın portresi çizer. Ancak oyunun ortalarında eşinin de isteği ile Kibritçiyi eve çağırması ve sonrasında Edward’a onunla yalnız konuşup hakkında birşeyler öğrenebileceğini söylemesinin ve Kibritçi ile sohbet etmesinin ardından Flora’nın bir değişim geçirdiği, belki de eşi ile ilgili gerçekleri görmeye başladığı sezilir. Aslında Flora’nın Edward ile bir diyaloğu sırasındaki sözleri, eşinin iç yüzünü, kendisine ne kadar kaba ve bencilce davrandığını ve kendisini hafife aldığını fark etmeye başladığını göstermektedir: “FLORA: [...] [Asaletle] [...] Eşine daha fazla güvenmelisin Edward. Onun sağduyusuna daha çok güvenmeli, yetenekleriyle ilgili daha fazla içgörüye sahip olmalısın. Bir kadın ... bir kadın sıklıkla, bilirsin, bir erkeğin değişmeksizin başarısız olduğu konularda, başarılı olacaktır.”232 Bu oyunda ise şiddetin bir başka versiyonu olan radikal karar verme görülür.

Bu konuşmanın ardından Kibritçi ile tek başına konuşmak için odaya giren Flora, belki de Kibritçi’nin, eşi Edward’dan ne kadar farklı olduğunu görür. Bu

231 “A Slight Ache”, s. 170.

232a.g.e., s. 190.

nedenle de oyunun sonunda daha önce de belirtildiği gibi, eşi Edward yerine Kibritçiyi tercih eder:

FLORA [dışarıdan]: Barnabas?

[Duraksama.]

Girer.

Ah, Barnabas. Her şey hazır.

[Duraksama.]

Sana benim bahçemi, senin bahçeni göstermek istiyorum. Benim japon gülümü, benim kahkaha çiçeğimi ... benim hanımelimi, benim filbahrimi görmelisin.

[Duraksama.]

Yaz geliyor. Gölgeliği senin için kurdum. Öğle yemeğin bahçede, havuz başında.

Bütün evi senin için pırıl pırıl yaptım.

[Duraksama.]

Elimi tut.233

Tıpkı Ionesco’nun Kel Şarkıcı adlı oyunun sonunda yer değiştiren çift gibi bu oyunun sonunda da Flora eşi Edward’ın yerine Kibritçi’yi koyar. Oyunun sonunda Kibritçi’nin kibrit tepsisi Flora tarafından eline tutuşturulan Edward kapı dışarı edilir.

Oyun boyunca eşine son derece nazik ve anlayışlı davranan, aşırılıklarına tepki göstermeyen Flora’nın oyunun sonundaki eylemi, Edward için tam bir darbe olur;

okuyucu/izleyici için ise bir şok.

Oyun kişilerinden birinin beklenmeyen bir eylemi ile son bulan Pinter’ın diğer bir oyunu ise Oda’dır. Bu oyunda ise Rose’un eşi olan Bert adlı oyun kişisi, eşi de dahil olmak üzere oyun bitene kadar tek bir kişi ile konuşmaz. Yaptığı tek şey yemek, içmek ve bir şeyler okumaktır: “BERT başında bir şapka, önünde açık duran bir magazin dergisi ile masadadır.”, “BERT yemeye başlar.”234 Neredeyse beş sayfa boyunca Rose’un kendi kendine konuştuğu ve Bert’in ona ne bir cevap verdiği ne de bir tepki gösterdiği görülür. Bu durum ev sahibi Bay Kidd geldiğinde de değişmez:

BAY KIDD. Merhaba, Bay Hudd, nasılsınız, iyi misiniz? Ben de borulara bakıyordum.

ROSE. Borularda sorun yok değil mi?

233 a.g.e., s. 199-200.

234 “The Room”, s. 101.

BAY KIDD. Hıh?

ROSE. Oturun, Bay Kidd.

BAY KIDD: Yok, böyle iyiyim. Her şey yolunda mı diye öylesine uğradım. Ee nasıl, ev rahat değil mi?

ROSE: Elbette, teşekkürler, Bay Kidd.

BAY KIDD. Bugün dışarı çıkıyor musunuz, Bay Hudd? Ben çıktım. Hemen de geri döndüm. Köşeye kadar tabii.

ROSE. Bugün etrafta çok insan görünmüyor, Bay Kidd.235

Alıntıdan da anlaşıldığı üzere Bert sadece eşi Rose ile değil, Bay Kidd ile de hiçbir şekilde iletişime geçmez. Bay Kidd’in Bert’e yönelttiği iki soruya da sanki Bert orda yokmuş gibi eşi Rose cevap vermek zorunda kalır. Bert ise oyun süresince sessizliğini ve eylemsizliğini korur. Bert’in sessizliği ve eylemsizliği oyunun sonunda birden bire bozulur:

RILEY. Hadi eve gel, Sal.

Elleriyle onun gözlerine, başının arkasına ve şakaklarına dokunur. BERT girer.

Kapıda durur, sonra pencereye gidip perdeleri çeker. Karanlıktır. Odanın ortasına gelir ve kadına bakar.

BERT. Sağ salim geldim.

ROSE (ona doğru giderek). Evet.

[...]

Masadan sandalyeyi alır, ZENCİ’nin yakınına, koltuğunun soluna oturur. Bir süre ZENCi’ye bakar. Sonra ayağıyla koltuğu havaya kaldırır. ZENCİ yere düşer.

Yavaşça ayağa kalkar.

RILEY. Bay Hudd, eşiniz-BERT. Bitler!

ZENCİ’ye vurup yere devirir, ve sonra başını birkaç defa gaz sobasına vurur. ZENCİ hareketsiz yatar. BERT yürüyüp gider.

Sessizlik.236

Pinter’ın diğer oyun kişilerine olduğu gibi Oda adlı oyundaki Bert de oyunun sonuna kadar hiçbir eylemde bulunmazken, oyunun sonunda hem sessizliğini hem de

235 a.g.e., s. 105-106.

236 a.g.e., s. 125-126.

eylemsizliğini beklenmedik bir şekilde bozarak okuyucuyu/ izleyiciyi sarsar. Üstelik bu beklenmedik eylem tıpkı diğer üç oyunda olduğu gibi sıradan davranışlar değil, önemli ve öldürücü eylemlerdir. Böylece yukarıda verilen bütün örneklerden hareketle, Pinter’ın oyun kişilerinden bazılarının oyunun neredeyse sonuna kadar hiçbir eylemde bulunmadıkları, ancak bu eylemsizliklerinin oyunun sonunda umulmadık eylemlerle son bulduğu sonucuna varılmaktadır.