• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.2. ETKİ ARAŞTIRMALARI

1.2.3. Günümüzde Etki ve Etkileşimi Kolaylaştıran Etmenler

Aytaç karşılaştırmalı edebiyatın “hazırlayıcılar”ından söz ederken, “Çağdaş Hayatın Etkileşime Açıklığı” başlığı altında, ulaşım ve medyanın gelişimi sonucu yazarların katılma fırsatı bulduğu uluslararası toplantılara, edebi etkinliklere ve bu tür ortamlarda meydana gelen fikir alışverişi ve etkileşimlere değinir. Aytaç’a göre,

“Etkileşim artık o denli olağan ki kimin kimden ne aldığı önemini yitirmiş,

‘metinlerarasılık’ postmodernizmin tanıtıcı özelliklerinden biri durumuna gelmiştir.”98 Günümüz edebiyatında metinlerarasılığın bu denli önem arz etmesi, bu çalışmada bu kavramın ortaya çıkmasında etkili olan başlıca isimlerin görüşlerine yer vermeyi zorunlu kılmaktadır. İlk olarak 1966 yılında Julia Kristeva tarafından kullanılan “metinlerarasılık”99 kavramı bir metnin başka metinlerden etkilendiği, metnin yazarının başka metinleri ödünç alarak değiştirip dönüştürdüğü, metinler arasında kurulmuş bir ağ olarak tanımlanabilir.

97 bkz. a.g.e., s. 152-153.

98 Gürsel Aytaç, Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi, Say Yayınları, İstanbul, 2009, s. 46.

99 bkz. Medine Sivri, Selin Özkan, “Karşılaştırmalı Edebiyatta Metinlerarasılığın Yeri ve Murathan Mungan’ın ‘Dumrul ile Azrail’ Hikayesine Metinlerarası Bir Yaklaşım” Folklor/Edebiyat Dergisi, Ankara, Cilt:19, Sayı: 74, 2013/2, s. 131-144.

Kristeva’nın metinlerarasılık kavramını ortaya atmasında Bakhtin’in “çok seslilik, söyleşimcilik” kavramları ve karnaval teorisi etkili olmuştur. Bakhtin’e göre her kelime, kendisine yabancı, kendisi dışındaki başka kelimelerle diyalojik bir etkileşim sonucunda şekillenir.100 Diğer bir deyişle kelimeler arasında bir diyalog, karşılıklı bir etkileşim bulunmaktadır ve her kelimenin anlamı ve yapısı bu ilişki neticesinde belirlenir. Bu da bizi hiçbir kelimenin tek başına anlamlı olmadığı, her bir kelimenin dil sistemi içindeki diğer kelimelerle birlikte düşünüldüğünde anlam kazandığı sonucuna götürmektedir.

Kelimeler arasındaki bu diyaloğu romana taşıyan Bakhtin, çoksesliliğin, söyleşimciliğin ve diyaloğun romanın ayırt edici özelliğini oluşturduğunu vurgular.101 Ona göre romanda da kullanılan “edebi dildeki bütünlük kapalı tek bir sistemin bütünlüğü değil; birbirleri ile iletişim kurup, birbirlerinin varlığını karşılıklı olarak tanıyan birden fazla dilin bütünlüğüdür.”102 Başka bir deyişle, edebi dil, cinsiyete, sınıflara, yaşa, nesillere, mesleklere ve daha birçok özelliğe göre değişen farklı dillerin bir araya gelmesiyle vücut bulmaktadır.103 Romandaki çokseslilik ve söyleşimcilik de yazarın romanında yer verdiği çok sayıda farklı dilin bir ürünüdür. Ancak bu diller roman içinde birbirinden bağımsız ya da kopuk olarak görülmezler; bütün bu diller, yani Bakhtin’in “heteroglossia” olarak adlandırdığı çok dillilik ve ses çeşitliliği romanda bir araya gelerek kendi içlerinde bir bütünlük ve “düzen”104 oluşturur.

Bakhtin’in kelimeler arasında var olan diyalog ve romandaki çokseslilik ve çok dillilik ilkesinden hareket eden Kristeva bu kez metinler arasında benzer bir ilişki kurar. Kristeva’ya göre hiçbir metin tek başına, çevresindeki diğer metinlerden bağımsız olarak var olamaz; mutlaka kendisinden önce yazılmış olan metinlerden etkilenmiştir ve aynı şekilde kendisinden sonra gelen metinleri de etkileyecektir. Diğer bir tarifle, her eser kendinden önce yazılmış olan eserlere bir yanıttır. Kristeva’nın kendi deyimiyle “[…] her kelime (metin) içinde en az bir diğer kelimenin (metnin) okunabildiği bir kelimeler (metinler) kavşağıdır.”105 Bir başka ifadeyle, “[…] her

100 bkz.M.M. Bakhtin, “Discourse In The Novel” in The Dialogic Imagination- Four Essays (Ed.

Michael Holquist, Trans. From original by Caryl Emerson and Michael Holquist) (İngilizce’den çeviren Arzu Özyön) University of Texas Press Austin, United States of America, 2002, s. 279.

101 bkz. Bakhtin, s. 300.

102 a.g.e., s. 295.

103 bkz. a.g.e., s. 272.

104 bkz. a.g.e., s. 299.

105 Julia Kristeva. “Word, Dialogue and Novel” in The Kristeva Reader, çev. Arzu Özyön, (ed. Toril Moi), Blackwell Publishing, UK, 2002, s. 37.

metin bir alıntılar mozaiği olarak inşa edilir; her metin bir başka metnin emilmesi ve dönüştürülmesidir.”106 Bu da aslında hiçbir metnin kendisinden önceki ve kendisinden sonraki metinlerden bağımsız olarak var olmadığı, aksine metinler arasında bir ilişkiler ağı olduğu anlamına gelmektedir. Roland Barthes’ın benzer bir ifadesi de aynı fikri doğrulamaktadır: “Biliyoruz ki bir metin, tek bir teolojik anlamı (Yazar-Tanrı’nın mesajını) ileten bir dizi kelime değildir; fakat hiçbiri orijinal olmayan çok çeşitli yazıların harmanlanıp çarpıştığı çok boyutlu bir uzamdır. Metin sayısız kültür merkezlerinden çekilip alınmış bir alıntılar dokusudur.”107 Burada özellikle “sayısız kültür merkezlerinden çekilip alınmış alıntılar” ifadesi farklı kültürler arasındaki etkileşime dikkat çekmekte ve konumuz Batıda doğup gelişen bir hareket olan Absürt Tiyatro olduğu için de bizim çalışmamız açısından önem arz etmektedir. Nitekim çalışmamızın temelini kültürler ve uluslararası etkileşim ve yansımalar oluşturmaktadır.

Roland Barthes’a göre “[…] bir yazar hep önceden var olan ve asla orijinal olmayan bir jesti sadece taklit edebilir. Onun tek gücü yazıları öyle bir karıştırmak, birbirleriyle karşılaştırmaktır ki, asla içlerinden tek bir tanesine takılıp kalmasın.”108 Çalışmamız açısından düşünüldüğünde ilk bakışta Barthes’ın söylemindeki “orijinal olmayan”, “taklit etmek” gibi ifadelerin bizim tezimizle -orijinallik önemlidir- zıtlık gösterdiği görülse de, bu durum aslında Barthes’ın kendi ifadesi içindeki çelişkiden kaynaklanmaktadır. İlk cümlesinde yazarın sadece var olanı, yani orijinal olmayanı taklit ettiğini söyleyen Barthes, ikinci cümlesinde alıntılananların tek bir yazıya takılıp kalmayacak şekilde karıştırıldığını ifade eder. Böylece aslında ilk cümlesindeki

“orijinal olmayan” ifadesini de çürütmüş olur, çünkü alıntılar öyle bir karıştırılır ki sonuçta ortaya çıkan üründe artık o alıntılardan eser kalmamıştır. Yani elde edilen ürün aslında yine orijinaldir. Kristeva’nın metinlerarasılık kavramının da çıkış noktası olan Bakhtin’in “karnaval söylemi, Kristeva’ya göre dilbilgisel ve anlamsal kurallarını yıkan toplumsal ve siyasal bir protestodur.”109 Çünkü Bakhtin’e göre karnaval ortamında ve dolayısıyla karnavalesk romanda kötü ile iyi, alt sınıf ile üst sınıf, komik olan ile ciddi olan bir arada hatta yan yana bulunur; böylece toplumsal kurallar ve normlar yanında romanda yer alan farklı sınıflar ve bu sınıflara ait karakterlerin

106 a.g.e., s. 37.

107 Roland Barthes, “The Death of the Author” in IMAGE-MUSIC-TEXT (trans. Stephen Heath), (İngilizceden çev. Arzu Özyön). Hill&Wang, New York, 1978, s. 146.

108 a.g.e., s.146.

109 a.g.e., s. 36.

kullandıkları diller arasındaki sınırlar da yıkılır. Bakhtin’in karnavalesk romandaki sınırların yıkılışı ilkesi metinlerarasılık bağlamında ele alındığında, postmodernizmin de etkisiyle günümüz eserlerinde benzer şekilde türler arasındaki sınırların ortadan kalktığı; örneğin, klasik eserlerden metin parçalarının, Kristeva’nın deyimiyle

“alıntılar”ın, popüler kültür ürünü eser parçaları ile aynı eserde yan yana geldiği görülmektedir.

Roland Barthes metinlerarasılığı “bitimsiz olan metnin dışında yaşamanın olanaksızlığı”110 şeklinde tanımlar. Barthes “bitimsiz” ifadesiyle yeryüzündeki bütün metinler arasında var olan sonsuz sayıdaki metinler arası ilişki ağına vurgu yapmaktadır. Bir metnin kendisinden önceki metinlerle bağı ve o metinlerin de kendilerinden önceki metinlerle bağları zincirleme olarak düşünüldüğünde Barthes’ın bir metni “bitimsiz” olarak tanımlamasının nedeni daha iyi anlaşılmaktadır.

Kristeva’nın da vurguladığı gibi hiçbir metin tek başına var olamıyorsa, bu aslında her metnin başka metinler içinde sonsuz defa var olduğu anlamına gelmektedir. Ayrıca Barthes’ın metinlerarasılık ile ilgili olarak “bu metin Proust da olabilir, günlük gazete de, televizyon ekranı da: kitap anlamı yaratır, anlam da yaşamı”111 ifadesini kullanması metinlerarasılığın hayatın her alanında yer alabileceğinin ve aslında edebiyatla yaşamın iç içe olduğunun altını çizmektedir.

Kadriye Öztürk, edebiyatlar arası etkileşimde yazar bağlamında önemli rol oynayan etmenleri: yazarın yabancı dil bilgisi112, bir başka ülkeye seyahat etmesi113, çeviriler aracılığıyla başka ulusların edebiyatlarını tanıması114 ve edebiyat alanındaki uluslararası toplantılara katılması115 şeklinde kategorize eder.

Buna göre bir yazarın yabancı dil bilmesi, onun başka ulusların edebi eserlerini o dilde okumasına imkan vererek o eserleri alımlamasında ve yeni eserler üretmesinde önemli bir rol oynar ve sonuç olarak yazarın başka ulusların yazarları ile etkileşim içinde olmasına katkı sağlar.

110 Roland Barthes. Yazı Üzerine Çeşitlemeler- Metnin Hazzı, çev. Şule Demirkol, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006, s. 120.

111 a.g.e., s. 120.

112 Kadriye Öztürk, “Edebiyatlar Arası Etkileşim” içinde Karşılaştırmalı Edebiyat Araştırmaları (haz.

Ali Osman Öztürk), Sel-Ün Vakfı Yayınları, Konya, 1998, s. 11.

113 a.g.e., s. 12.

114 a.g.e., s. 13.

115 a.g.e., s. 14.

Etkileşimin, etki ve etkilenmenin yazarın yabancı dil bilgisine bağlı olduğunu ifade eden araştırmacılardan biri de Mesut Tekşan’dır. Tekşan, birden fazla dil bilmenin zorluğundan, yazarın yabancı dil bilmediği durumlarda edebi çevirinin imdada yetiştiğinden söz ederek çeviri ve çevirmenin etkileşim konusundaki yeri ve önemine değinerek Gürsel Aytaç’ın ve Kadriye Öztürk’ün bu konudaki benzer fikrini destekler.

Bir yazarın başka bir ülkeye seyahat etmesi tatil veya ziyaret gibi keyfi bir nedenle olabileceği gibi; Nazire Akbulut’un göçler tarihinde siyasal sistemler bağlamında açıkladığı gibi göç, sürgün gibi zorunlu koşullardan da kaynaklanabilir.116 Her ne sebeple olursa olsun bu türden bir seyahatin belki de tek olumlu sonucu seyahat eden yazarın gittiği ülkenin edebiyatı ve yazarlarından etkilenmekle kalmayıp onlar üzerinde de etki bıraktığı karşılıklı bir etkileşim sürecine girmesidir. Böyle bir süreç yazarın kendisini geliştirerek üretkenliği ve yaratıcılığının artmasına katkı sağlayacaktır.

Gürsel Aytaç’a göre edebiyatlar ve kültürler arası etkileşim sürecinde göç olgusu ayrı bir yere ve öneme sahiptir. Onun ifadesiyle, “Edebiyatın yurt sınırlarını aşmasında modern hayatın göç olayı da etkili olmuştur. Politik nedenlerle sürgün ya da sığınmacı yazarlar, yerleştikleri ülkeyle hem düşünce hem de yaratıcılık bağlamında organik ilişkiler içine girmişlerdir.”117 Örneğin, Hitler Almanya’sından kaçıp çeşitli Avrupa ülkeleri ve Amerika’ya göç eden yazarlar “Sürgün edebiyatı” adı altında yeni ve ayrı bir edebiyat oluşturmuşlardır. Tıpkı Türk kökenli gençler ile iltica edenlerin Almanya’da “Göçmen Edebiyatı” oluşturmaları gibi. Böylece, Alman yazarların eserleri de hem kaldıkları ülkelerden etkiler taşır hem de bu ülkelerin edebiyatlarını etkiler. Kısacası etkileşim çift yönlüdür. Aytaç, göç, uluslararası toplantılar ve etkinlikler gibi hazırlayıcı etkenlerin yoğun olarak görüldüğü Amerika’yı örnek göstererek, “Etnik yapısı ve kültür anlayışı ile kozmopolitizme yatkın olan Amerika Birleşik Devletleri bugün karşılaştırmalı edebiyat biliminin en

116 Göç için bkz. Nazire Akbulut, “Göçmen Çocuk İçin 'Yurt' Olgusu”, Çocuk ve Gençlik Edebiyatında Barış Kültürü, Editörler: Hikmet ASUTAY vd., Trakya Üniversitesi Yayın No: 171, s. 1101-1107; E-Kitap: http://www.cocukgenclikedebiyati2016.org/wp-content/uploads/2016/11/kitap_son.pdf, bkz. s.

1101-1102.

117 Aytaç, Karşılaştırmalı Edebiyat, s. 47.

güçlü olduğu ülke”118 der. Böylece karşılaştırmalı edebiyatın konusu ve çalışma alanının “uluslararası hatta uluslarüstü” olduğuna dikkati çeker.

Daha önce de vurgulandığı gibi bir yazarın yabancı dil bilgisi kültürler ve edebiyatlar arası etkileşim süreci için büyük önem arz etmektedir. Ancak yazarın yabancı dil bilgisinin olmadığı ya da yetersiz kaldığı durumlarla da karşılaşmak mümkündür. Kaldı ki her yazarın yabancı dil bilmesi gerektiği gibi bir koşul da yoktur.

Bu gibi durumlarda çeviri etkinliği ve çeviri eserler önem kazanmakta ve kültürler ve edebiyatlar arası etkileşim sürecinde bir tür aracı rolü üstlenmektedir. Akbulut, Almancadan yaptığı üç tek perdelik Epik Tiyatro sahneleri için yaptığı çeviri açıklamasında, çeviri tekniklerini ve orijinalde ‘ağız’ tercih eden yazarın metnine sadık kalınma nedenlerini gerekçelendirir.119 Yazar orijinal dilinden okuması mümkün olmayan eserleri çevirilerinden okumakta ve böylece etkileşim süreci başlatılmaktadır.

Ancak çevirmenin de önem kazandığı böyle bir durumda yazarın çeviri eseri alımlaması çeviriden çeviriye farklılık gösterebilmektedir.

Kâmil Aydın edebiyatlar arası etkileşimde çevirinin olduğu kadar çevirmenin de önemli olduğuna dikkat çeker. Etkileşim, analoji ve ilişki çalışmalarında edebiyatlar ve kültürler arası etkileşimi sağlayan araçların göz ardı edilmemesi gerektiğini belirten Aydın, bu araçlarda en önemlisinin çeviri ve çevirmen olduğunun altını çizer. Çevirmenin yeni düşünce ve tekniklerin yayılmasında etkili olduğunu vurgulayan Aydın, örnek olarak Rönesans’ta Yunan ve Latin’den yapılan çevirileri, 18. yy. daki Klasik dönem çevirilerini, çeviri yoluyla romance gibi edebi yeniliklerin İngiliz edebiyatına kazandırılmasını, sadece ulusal edebiyatlarında bilinen usta yazarların eserlerinin farklı dillere çevrilmesiyle uluslararası üne kavuşmalarını gösterir.120

Edebiyatlar ve kültürler arası etkileşime katkıda bulunan bir başka etmen yazarların uluslararası edebi toplantılara katılmasıdır. Böylece bir yazar farklı ülke ve kültürlerden yazarlarla bir araya gelme, edebi konular üzerine konuşup tartışma ve düşünce alış-verişinde bulunma imkânı yakalarlar.

118 a.g.e., s. 47.

119 bkz. Nazire Akbulut, “Çeviri Üzerine Yorum- Franz Xaver Kroetz’un Epizotları”, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, Sayı: 35 2013/1, ss. 69-92.

120 bkz. Kâmil Aydın, Karşılaştırmalı Edebiyat- Günümüz Postmodern Bağlamında Algılanışı, Birey Yayıncılık, İstanbul, 2008, s. 80.

Sonuç olarak, edebiyatlar arası etkileşim karşılaştırmalı edebiyat araştırmalarının bir alanını oluşturmakta “etki ve nüfuz etme araştırmaları”121 adı ile de anılmaktadır. “Yazarların dil bilmesi, başka bir ülkede bulunmaları, çeviri yoluyla büyük edebi eserlere ulaşmaları, birbirleriyle edebi anlamdaki mektuplaşma yoluyla bilgi alışverişinde bulunmaları ya da ortak edebi toplantılara katılmaları etkileşimi kuvvetlendirmektedir.”122 Yazarlar dolaylı ya da doğrudan etkileşim yoluyla ortak dil, din, kültür ve coğrafyaya sahip olmayan ulusal edebiyatlardan etkilenerek motifleri, konuları, edebi teknikleri, metin yapısı aynı ya da benzer olan edebi metinler yaratabilirler.