• Sonuç bulunamadı

Te’sis ve Te’kit Kavramları

1.5.1. Te’ville İlişkili Kavramlar

1.5.1.6. Te’sis ve Te’kit Kavramları

Sözlük manâsı itibâriyle te’sis, “ilk temel üzerine kurmak, bina etmek” anlamındaki “سَسأ” mâzî fiilinin mastarıdır. Bu kökten olmak üzere “ َسأ” ve “ساسأ” da “yapının aslı, temeli” anlamındadır. Bundan dolayı, insan kalbine üs “س أ” denmektedir. Zira rahimde ilk oluşan organ, kalptir.458 Bu makamda te’sis ifadesinden kastedilen “bir şeyi ilk temeli üzere ikame etmek” anlamından yola çıkarak “sözü bir manâ üzerinde temellendirmek”tir. Dolayısıyla te’sis, “lafzın daha önce olmayan bir anlam ifade etmesidir.”459 “Takviye etti, destekledi” manâsındaki “دَكأ” mâzî fiilinin mastarı olan te’kit veya “düğümü veya ahdi sağlamlaştırdı” manâsındaki “دَكو” mâzî fiilinin mastarı olan tevkit,460 “başka bir lafızdan anlaşılan

454 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.1, s.236, No:168: Buhârî, Sahîh, “Bed’ü’l-Vahy”, 1/1, c.1, s.6;

Müslim, Sahîh, “İmâre”, 33/155-1907, c.3, s.1515; Ebû Dâvûd, Sünen, “Talak”, 13/2201, c.2, s.262.

455 Ebu Süleyman el-Hattâbî, A’lâmü’l-Hadîs fî Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, Muhammed b. Sa'd b.

Abdurrahman Al Su’ûd (Thk.), 1988, c.1, s.113; c.3, s.211.

456 Mehmet Ata Deniz, el-İmâmü’l-Hattâbî ve Menhecühü’l-İctihâdî, Artuklu Üniversitesi

Yayınları, 1. Baskı, Mardin 2016, s.144.

457 Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, c.1, s.587; el-Hin, Eserü’l-İhtilâf, s.165. 458 Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu’l-Muhît, c.2, s.197.

459 İbn Manzûr, Lisânü’l-’Arab, “Ess”, c.6, s.4905; Cürcânî, et-Ta’rîfât, s.26. 460 İbn Manzûr, Lisânü’l-’Arab, “Ekd", c.6, s.4905.

114

bir manâyı takviye yahut tekrar etmek için vaz’edilen/sarfedilen lafızdır.”461 Bu husus, “sözün işletilmesi ihmâlinden evlâdır” kaidesiyle de yakından ilişkilidir. Zira lafzın yeni ve öncekinden bağımsız bir anlam ifade etmesi aynı zamanda onu aktif olarak işletmektir.

Te’kit, Hz. Peygamber’in üç sefer ard arda اش ير ق نَل تاق ل اللهو“Allah’a yemin

ederim ki; Kureyş’le savaşacağım!”462 örneğinde olduğu gibi bazen cümlenin tekrarı, bazen çoğulun te’kidi olan “ َل ك” veya müsennanın (ikil) te’kidi olan “لا ك” ile de olabilir. “ َنإ” ve “ َنأ” ise cümlenin anlamını te’kit ederler.463 Bunlardan birincisi lafzî, ikincisi ise manevî te’kittir.464 İbn Cinnî’ye göre Arap dilinde, zâid olarak gelen bütün harfler te’kit içindir. Buna م هَقاثيم م ه د قَن ام بَف “Ahitlerini bozmalarından dolayı,”465 âyetindeki “ام” ile ا ديهش للاب يفكو“Şâhit olarak Allah yeter,”466 âyetindeki “ب” örnek verilebilir.467 Tekrar ile te’kit kavramları arasındaki farka işaret eden Zemahşerî şöyle demektedir: “Tekrar edilen bir ifadedeki temel maksat, anlamı pekiştirmektir.

Ancak te’kit başlı başına bir üslûp tarzı olarak kategorize edildiğinde, sözdeki anlama yönelik vurguda tekrardan daha zayıf bir etkiye sahiptir. Çünkü tekrarda, ilk ifadede bulunmayan farklı bir anlamın ortaya çıkması (te'sîs) söz konusudur. Oysa te’kitte sadece ilk ifadedeki anlamın takriri ile bu anlamın mecaz olmadığını belirtme iradesi mevcuttur. Bu yüzden tekrar te’kitten daha beliğdir. Sözgelimi, َف وَس لاَك م ث لاَك

َنو مَل عَت َف وَس َنو مَل عَت“Yakında bileceksiniz! Elbette yakında bileceksiniz!”468 meâlindeki âyetlerde, 'elbette yakında bileceksiniz' ifadesi, te’kit değil te’sistir. Çünkü Allah, ikinci âyetteki ifadeyi ilkinden daha belîğ kılmıştır. Zira “مث” edatı, ikinci uyarının ilkinden daha vurgulu olduğuna ilişkin bir tembih içermektedir.”469

461 Râzî, el-Mahsûl, c.1, s.258; Âmidî, el-İhkâm, c.2, s.205; Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.2, s.372;

Cürcânî, et-Ta’rîfât, s.26.

462 Ebû Dâvûd, Sünen, “Eymân”, c.2, s.231.

463 Râzî, el-Mahsûl, c.1, s.258; İsnevî, Nihâyetü’s-Sûl, c.2, s.113.

464 Cemâluddîn Abdurrahîm b. Hasan eş-Şâfiî el-İsnevî, et-Temhîd fî Tahrîci’l-Furû ‘ale’l-Usûl,

Muhammed Hasan Heyto (Thk.), Müessesetü’r-Risâle, I. Baskı, Beyrut 1400; c.1, s.167; Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.2, s.372.

465 Nisâ, 4/155. 466 Nisâ, 4/79.

467 İsnevî, Nihâyetü’s-Sûl, c.2, s.212. 468 Tekâsür, 102/3, 4.

469 Cârullâh Ebû’l-Kâsım Mahmud b. Ömer ez-Zemahşerî, el-Keşşâf ‘an Hakâiki Ğavâmidi’t-Tenzîl

ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Âdil Ahmed Abdulmevcûd, Ali Muhammed Mu’avvad (Thk.), 1-6, Mektebetü’l-Abikân, Riyâd 1418/1998, c.2. s.281.

115

Sözün te’sis veya te’kit ifade etmesi, naslarda geçen emir veya yasakların anlaşılması için önemli bir konudur. Lafız ve cümlelerin yeni bir manâ oluşturması (te’sis), asıl olandır. Lafzın bir önceki cümlenin takviyesine delâlet ettiğini söylemek, bu esasa aykırıdır ve te’vildir.470 Bu durum usul eserlerinde “kelamda asıl olan te’kit değil te’sistir ( ديكأتلا َنود سيسأتلا ملاكلا يف ل صلا)”, “te’sis te’kitten evlâdır ( َن م يل وأ سيسأتلا ديكأتلا)”, “söz te’sis ile te’kit arasında kalırsa te’sise hamledilir ( سيسأتلا َنيب رملا َراد اذإ ديكأتلا يلع ل مَح لا َنّيعَت ديكأتلاو)” gibi ifadelerle dile getirilir.471 Teâruz durumunda da te’sis te’kide öncelenir.472

Bu kapsamda usulcüler arasında “ard arda gelen iki emrin bir seferlik emir mi ifade ettiği yoksa fiilin tekrarını mı gerektirdiği” hususu tartışılmıştır. Şâyet ilgili nasta geçen emirlerden ikincisini te’sis anlamında alırsak lafzın daha önce ifade edilmeyen bir isteğe delâleti söz konusu olur ki, bu fiilin tekrarını talep etmektir. Ama eğer ikinci emri, bir önceki emrin te’kidi anlamında alırsak bu sefer emre konu olan fiil bir sefere mahsus olarak anlaşılacaktır. Ard arda gelen emirden ikincisinin delâleti ile ilgili olarak üç görüş söz konusudur: Bir görüşe göre söz konusu emir, te’sis anlamı içermektedir. Zira Arap dilinde yapılan incelemeler neticesinde, te’kidin vâki olduğu ancak asıl olmayıp arizî bir durum teşkil ettiği bilinmektedir. Hatta kelamda te’sis ile te’kit arasında kalınması durumunda, te’sisin tercih edilmesi gerekmektedir. Usulcülerin çoğunluğu, bu görüştedir.473 Ayrıca her lafzın bağımsız bir manâya delâlet etmesi, akla ilk gelen zâhir anlamdır. Dolayısıyla bütün sözlerde, ilk araştırılması gereken, sözlerin yeni bir şey ifade etmesi olup sözün te’kidi veya tekrarı değildir. Zira sözde te’sis asıldır, te’kit ise fer’dir. Kelâmın aslî manâya hamledilmesi evlâdır.474 Aralarında Ebû Ali el-Cübbâî ve bazı Şâfiîlerin bulunduğu diğer bazı usulcülere göre ise, bu durumdaki emir, te’kide te’vil edilir. Gerekçe ise;

470 Tilimsânî, Miftâhu’l-Vusûl, s.81.

471 Karâfî, el-Furûk, c.3, s.271, 281; Karâfî, Şerhu Tenkîhi’l-Fusûl, s.112; Âmidî, el-İhkâm, c.1,

s.217; Ebû’r-Rebî‘ Necmüddîn Süleymân b. Abdilkâvî b. Abdilkerîm b. Saîd el-Hanbelî et-Tûfî, Şerhu Muhtasari’r-Ravda, Abdullah b. Abdilmuhsin et-Türkî (Thk.), 1-3, Müessesetü’r-Risale, 1407/1987, c.2, s.375; Abdulazîz el-Buhârî, Keşfu’l-Esrâr, c.3, s.97; İsnevî, et-Temhîd, c.1, s.167; Süyûtî, el-Eşbâh ve’n-Nezâir, c.1, s.135; Muhammed Mustafa ez-Zuhaylî, el-Kavâidu’l- Fıkhiyye veTatbîkâtühâ fî’l-Mezâhibi’l-Erba’a, 1-2, Dâru’l-Fikr, I. Baskı, Dımaşk 1427/2006, c.1, s.387.

472 Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.1, s.193.

473 İbn Akîl, el-Vâdıh, c.3, s.9; İsnevî, Nihâyetü’s-Sûl, c.2, s.113; Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.5,

s.137.

474 İbn Akîl, el-Vâdıh, c.3, s.12; Âmidî, el-İhkâm, c.2, s.182, 206, 265; Şevkânî, İrşâdü’l-Fuhûl,

116

te’kidin çok kullanılması, dolayısıyla çok başvurulan bir yöntemin az başvurulan bir yönteme göre öncelik kazanmasıdır. Bu durumda az olan, çok olana ilhâk edilir. Ayrıca esas olan, mükerrer tekliften beri olmaktır. Üstelik başka bir ihtimal varken bu mükerrer teklife kapı açılmaz.475 Bazı usulcülere göre ise lafzın te’sis veya te’kide hamledilmesi, tamamen aklî ve naklî karinelerle örfe bağlıdır. Örneğin, “bu gün oruç

tut, bu gün oruç tut!” şeklinde iki emir söz konusu olursa; burada ikinci emrin te’kit

ifade edeceği açıktır. Zira bir günde iki orucun olamayacağı gerçeği, lafzı te’sise te’vil etmeye aykırıdır. Bu hususta, “delil ortaya çıkıncaya kadar tavakkuf gerektiği” şeklindeki görüşü de bu kapsamda değerlendirmek mümkündür.476