• Sonuç bulunamadı

1.5.1. Te’ville İlişkili Kavramlar

1.5.1.3. Emir Kavramı

Te’vile konu olan hususlardan biri emir kipinin manâya delâletidir. Fıkıhta helâl ve haramın bilinmesi emrin delâletinin bilinmesine bağlı olduğu için bu konu, fıkıh usulünün en önemli konularından kabul edilmektedir.350 Bu yüzden bu hususta, mezhepler arasında ihtilâfların yaşanması ve fürû-i fıkha yansıması gâyet doğaldır. Burada emrin mâhiyeti, emrin delâleti ve emrin zâhirinden başka bir manâya hamledilmesini gerektiren durumlar ve bu hususta ortaya çıkan ihtilâflar üzerinde durmaya çalışacağız.

Emir kelimesinin sözlükte her ne kadar nasihat, irşad, meşveret351 gibi anlamları olsa da, fıkıh usulü terminolojisine uygun olan sözlük anlamı, “herhangi bir şeyi yapma hususunda başkasını ilzâm etmek, sorumlu tutmaktır.”352 Emrin hakîkî manâsında aslolan isti’lâ (ءلاعتسإ); yani yüksek bir makamdan talep içermesidir.353 Terim anlamı bağlamında ise emir, usulcüler tarafından birbirlerine yakın değişik şekillerde tanımlanmıştır. Bâcî emri, “sözlü olarak emredilen şeyin

346 Gazzâlî, el-Menhûl, s.179; Merdâvî, et-Tahbîr, c.2, s.2729.

347 Ebû’l-Velîd Muhammed İbn Rüşd el-Kurtubî, Bidâyetü’l-Müctehid ve Nihâyetü’l-Muktasıd,

Dârü’l-Ma’rife, Beyrut, 1988, c.2, s.43.

348 İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, c.2, s.84.

349 İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, c.2, s.43; Lâmişî, Usûl, s.138. 350 Serahsî, Usûl, s.11.

351 Zemahşerî, Esâsü’l-Belâğa, s.9. 352 Râzî, Muhtâru’s-Sihâh, s.24.

101

isti’lâ ve zor yoluyla gerekmesi”354 şeklinde tanımlarken Cüveynî ve Gazzâlî, “yapılması istenen şey hususunda emredilen (muhatab)ın uymasını gerektiren sözün

kendisi”355 tanımını tercih etmişlerdir. İbn Kudâme’nin, “sözlü olarak isti’lâ yoluyla

fiil isteğinde bulunmak”356 şeklinde vurguladğı “sözlü kaydı”na gerek duymayan Âmidî “isti’lâ yoluyla fiil talebi”357 tanımıyla yetinmiştir. Şevkânî, bütün bu tanımlardaki ortak ifadelerden yola çıkarak emri, “isti’lâ yoluyla ve sözlü olarak bir

şeyin yapılmasını istemek”358 şeklinde tanımlamıştır. Söz konusu tanımlarda, emrin daha çok “sözlü olarak gerçekleşmesi ve muhatabı ilzâm etmesi” hususuna vurgu yapıldığı görülmektedir. Zerkeşî ise, usulcülerin Hz. Peygamber’in fiillerinin vücûb ifade edip etmediği hususundaki tartışmalarından hareketle, fiillerin emirle ilişkisi konusunda değişik görüşler beyân ettiklerini, bu kapsamda “emrin sözlerde (kavl) hakîkat, fiillerde ise mecaz olduğu” görüşünü savunanların çoğunlukta olduğunu belirtmektedir.359 Mutlak emir tek bir sefer için geçerli olup ancak bir delil ile tekrara muhtemeldir. Bu husustaki ihtilafın teyemmüm emri için somutlaştığı söylenebilir. Zira emrin tekrar gerektirdiğini savunanlara göre her namaz için teyemmümün tekrarı gerekmektedir. Emrin sadece bir sefer için geçerli olduğunu savunanlara göre ise abdest bozulmadığı sürece bir teyemmümle birçok namaz kılınabilir.360 “ لعفإ” kalıbı, müsennâ ve çoğulu ile söz konusu kalıbın emir lâmıyla (رملاا ملا) kullanılan türevleri, lüğavî hakîkat açısından emre delâlet etmekte ve emir sîgası olarak kabul edilmektedir. Örneğin, َةاَك زلا او تآ َو َةَلا صلا او مي قَأ َو “Namaz kılınız ve zekât veriniz,”361 âyetindeki “اوميقأ” ve “اوتآ” lafızları ile ه تَعَس ن ّم ٍةَعَس و ذ ق فن ي ل “Zengin olan sahip olduğu

imkânlardan infâk etsin,”362 âyetindeki “ قفنيل” ifadeleri birer emirdir.363 Karine ve mecaz yoluyla emre delâlet eden lafızlar da vardır. Emir fiil isimleri (رملاا لعف مسإ) bunlardandır. Yusuf kıssasındaki “Gel, yönel!,”364 manâsındaki َكَل َت يَه ifadesi, emir içeren isim fiildir. Talep içeren haber cümlesi emir kapsamında değerlendirilir. Örneğin, ٍء َو ر ق َةَثَلاَث ن ه س فنَأ ب َن ص ب َرَتَي تاَق لَط م لا َو “Boşanmış kadınlar kendi başlarına

354 Bâcî, İhkâmu’l-Fusûl, s.172.

355 Cüveynî, el-Burhân, c.1, s.203; Gazzâlî, el-Mustasfâ, c.1, s.410; Gazzâlî, el-Menhûl, s.170. 356 İbn Kudâme, Ravdatu’n-Nâzır, s.127.

357 Âmidî, el-İhkâm, c.2, s.158. 358 Şevkânî, İrşâdü’l-Fuhûl, s.82. 359 Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.2, s.344.

360 Ğâmidî, İbn Fûrek ve Ârâuhu’l-Usuliyye, c.1, s.136. 361 Bakara, 2/43.

362 Talâk, 65/7.

363 Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.2, s.356. 364 Yusuf, 12/23

102

beklerler,”365 âyeti asl ında emir içermektedir. Ayrıca emre delâlet eden mâzî fiiller emir kapsamında değerlendirilir. ماَي ّصلا م ك يَلَع َب ت ك “Size oruç farz kılındı,”366 âyeti bunlardandır.367

Emrin kullanıldığı manâlar (vücûh) hususunda Serahsî yedi, Âmidî on beş manâya temas ederken İbn Neccâr, söz konusu yönleri yirmi sekize çıkarmıştır. Bunlar arasında vücûb, nedb, ibâhe, irşât ve tehdit gibi usul kitaplarında açıklanan yönlerden368 bir kısmı, diğer bazısının içinde değerlendirilebilir. Bu hususa dikkat çeken Gazzâlî, “Bazı usulcüler bu yönleri gereğinden fazla göstermiştir. Hâlbuki söz

konusu yönlerden bir kısmı diğerlerinin kapsamında değerlendirilebilir.” demiştir.369 Emrin delâleti hususunda, muhtelif mezheplere mensup usulcüler tarafından değişik görüşler savunulmuştur. Söz konusu görüşlerin en yaygını, emrin vücûba delâlet ettiği ve başka yöne çevirecek karine olmadıkça onda hakîkat olduğudur. Bu görüş aralarında Şâfiî’nin de bulunduğu cumhurun görüşüdür.370 Ebû’l-Yüsr el-Pezdevî ile Serahsî gibi bazı Hanefî usulcüler de mutlak emrin delâletinin vücûb olmasının evlâ olduğunu ifade etmişlerdir.371 Muhaddis fukahadan Hattâbî, zikrettiği birçok hadisin şerhi münasebetiyle emrin vücûb ifade ettiğini savunmaktadır.372 Emrin vücûb ifade ettiğini savunan cumhura göre, مي لَأ ٌباَذَع م هَبي ص ي وَأ ٌةَن ت ف م هَبي ص ت نَأ ه ر مَأ نَع َنو ف لاَخ ي َني ذ لا رَذ حَي لَف “O'nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine

çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar,”373 âyetinde, Allah’ın emrine muhâlefet edenleri elim azapla tehdit etmesi, emrin vücûb ifade ettiğinin en açık delilidir.374 َنو عَك رَي َلا او عَك را م هَل َلي ق اَذ إ َو “Onlara: ‘Rükû edin’ denildiği zaman rükû’a

365 Bakara, 2/228. 366 Bakara, 2/183.

367 İbn Akîl, el-Vâdıh, s.103; Râzî, Mahsûl, c.2, s.306; Bâcî, İhkâmu’l-Fusûl, s.190; İbn Kudâme,

Ravdatu’n-Nâzır, s.167; İsfahânî, Beyânu’l-Muhtasar, c.2, s.7 vd; İsnevî, Nihâyetü’s-Sûl, c.1, s.226.

368 Serahsî, Usûl, s.11; Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.2, s.351; Bâbertî, er-Rüdûd ve’n-Nükûd, c.2,

s.35; Ensârî, Ğâyetü’l-Vusûl, s.87; İbnü’s-Sââtî, Bedî’u’n-Nizâm, c.1, s.382.

369 Gazzâlî, el-Mustasfâ, s.205; Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.2, s.347.

370 Gazzâlî, el-Menhûl, s.173; Fahreddîn Muhammed b. Ömer b. Huseyn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb,

Dâru’l-Fikr, Beyrut 1985, c.2, s.94, 113; Âmidî, el-İhkâm, c.1, s.369; Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.2, s.344; Âlü Teymiyye, el-Müsevvede, c.1, s.5; Tilimsânî, Miftâhu’l-Vusûl, s.68.

371 Pezdevî, Ma’rifetü’l-Hucec, s.54, 58; Serahsî, Usûl, s.17; Bâbertî, er-Rüdûd ve’n-Nükûd, c.2,

s.35.

372 Hattâbî, Me’âlimü’s-Sünen, c.1, s.25; Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.2, s.349. 373 Nûr, 24/63.

103

varmazlar,”375 âyetiyle ilgili olarak İbn Kudâme, “Yüce Allah, rükû’ emrine karşı muhâlefet ettiklerinden kâfirleri tenkit etmiştir. Zaten vacip de terkinden dolayı zemmolunandır (yerilendir).” demektedir.376 Aynı şekilde, َك ت رَمَأ ذ إ َد ج سَت لاَأ َكَعَنَم اَم َلاَق "Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?"377 âyetinde Allah, emrine muhâlefet eden İblis’i şiddetle tenkit etmektedir. Bu da emrin vücûb ifade ettiğini göstermektedir.378 Ayrıca ümmet, haramların tespiti ve ibadetlerin vücûbunda, َةاَك زلا او تآَو َةَلا صلا او مي قَأ َو “Namazı hakkıyla kılın ve zekâtı verin,”,379 او ب َر قَت َلا َو ىَن ّزلا “zinaya yaklaşmayın,”,380 ل طاَب لا ب م كَن يَب م كَلا َو مَأ او ل ك أَت َلا َو “bir de aranızda mallarınızı

bâtıl sebeplerle yemeyin,”381 gibi talep içeren âyetleri, ölçü alma hususunda icmâ etmiştir.382

“Emrin nedbe delâlet ettiği ve nedp hususunda hakîkat olduğu” yönündeki görüş Ebû Hâşim el-Cübbâî el-Mutezilî (ö. 321/933), birçok kelamcı ve bir grup fıkıhçıya nisbet edilmektedir. Aynı zamanda, Şâfiî’den bu yönde bir rivâyet aktarılmıştır.383 Emrin müşterek olduğunu ileri sürenler ise, söz konusu iştirâkin vücûb ile nedb arasında mı yahut vücûb, nedb ve ibâha arasında mı olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir.384 Hanefîlerden Mâturîdî’ye göre emir, vücûb ile nedb arasındaki müşterek bir değer için konulmuştur ki bu müşterek değer “talep”tir.385 Eş’arî, Bâkıllânî, Gazzâlî ve Âmidî’ye göre ise, emirden maksadın ne olduğu ortaya çıkıncaya kadar durmak (tavakkuf) gerekmektedir.386 Emrin delâletiyle ilgili yukarıdaki açıklamalar, karine olmaması durumuyla ilgilidir. Ancak belli bir manâyı gösteren karinelerin bulunması durumunda, söz konusu karineler dikkate alınır. Dolayısıyla uygun bir delil veya karineye dayanarak emrin vücûb dışındaki bir manâya hamledilmesi işlemi te’vildir.387 Bazı naslarda, karinelerden ötürü emrin

375 Mürselât, 77/48-49 376 İbn Kudâme, Ravdatu’n-Nâzır, s.171. 377 A’râf, 7/12 378 Bâcî, İhkâmu’l-Fusûl, s.195. 379 Bakara, 2/110. 380 İsrâ, 17/32. 381 Bakara, 2/188.

382 Bâcî, İhkâmu’l-Fusûl, s.197; Bâbertî, er-Rüdûd ve’n-Nükûd, c.2, s.39. 383Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.2, s.369; Âlü Teymiyye, el-Müsevvede, c.1, s.5.

384 Râzî, el-Mahsûl, c.2, s.67 vd; İbnü’s-Sââtî, Bedî’u’n-Nizâm, c.1, s.382; Abdulazîz el-Buhârî,

Keşfu’l-Esrâr, c.2, s.477 vd; Şevkânî, İrşâdu’l-Fuhûl, s.169.

385 Âmidî, el-İhkâm, c.2, s.369; İbnü’s-Sââtî, Bedî’u’n-Nizâm, c.1, s.383. 386 Âmidî, el-İhkâm, c.2, s.369.

104

hamledildiği anlamlardan bazıları şunlardır: ن إ م هو ب تاَكَف م ك ناَم يَأ تَكَلَم ا م م َباَت ك لا َنو غَت بَي َني ذ لا َو ار يَخ م هي ف م ت م لَع“Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve cariyelerden) mükâtebe

yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde (hürriyete kavuşmalarında kendileri için) bir iyilik görüyorsanız, hemen mükatebe yapın,”388 âyetindeki emir (نهوبتاكف ) cumhura göre nedbe, ل دَع لا ب ٌب تاَك م كَن ي ب ب ت كَي ل َو هو ب ت كاَف ىًّمَسُّم ٍلَجَأ ىَل إ ٍن يَد ب م تنَياَدَت اَذ إ او نَمآ َني ذ لا اَهُّيَأ اَي…. م ك لاَج ّر نم ن يَدي هَش او د ه شَت سا َو“Ey iman edenler! Belli bir vade ile karşılıklı borç alış

verişinde bulunduğunuz vakit onu yazın. Hem aranızda doğruluğuyla tanınmış yazı bilen biri yazsın… Erkeklerinizden hazırda olan iki kişiyi şâhit de yapın,”389 âyetindeki emirler, irşad ve yol göstermeye, او داَط صاَف م ت لَلَح اَذ إ َو “İhramdan çıktığınız

zaman avlanınız,”390 âyetindeki emir ise ibâhaya hamledilmiştir. ّاللّ م كَق َز َر ا م م او ل ك َو اب ّيَط لاَلاَح “Allah'ın size verdiği rızıklardan helâl ve temiz olarak yeyin,”391 âyetindeki emir, Allah’ın nimetlerini ve insanlar üzerindeki minnetini hatırlatmak (imtinân) içindir. َني ن مآ ٍمَلاَس ب اَهو ل خ دا “Selametle güven içinde oraya girin,"392 âyetindeki emir, Allah’ın cennet ehline yönelik ikrâmını ifade etmektedir. م ت ئ ش اَم او لَم عا “İstediğinizi

yapın,”393 âyetindeki emir inkârcılara yönelik bir tehdit içermektedir. َني ذ لا م ت م لَع دَقَل َو اَن ل قَف ت ب سلا ي ف م كن م اوَدَت عا

َني ئ ساَخ ةَد َر ق او نو ك م هَل “İçinizden cumartesi günü yasağını

çiğneyenleri elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara ‘sefil maymunlar olun!’ dedik,”394 âyetindeki emirde ise söz konusu yasağı çiğneyenleri küçümseme (ريخست) anlamı vardır. مي رَك لا زي زَع لا َتنَأ َك ن إ ق ذ “Ona şöyle denir: Tat bakalım azabı! Hani sen

kendine göre çok güçlü ve çok üstündün,”395 âyetindeki emir “tekebbür edenleri alçaltma ve hakarete uğratma” anlamı içermektedir. ا َوَس او ر ب صَت َلا وَأ او ر ب صاَف اَه وَل صا ء م ك يَلَع “Girin oraya, ister sabredin ister etmeyin,”396 âyetindeki emir ise cehennem ehline yönelik olup, cehennemde sabredip etmemelerinin eşit olduğunu ifade etmektedir. َنو م ر جُّم م ك ن إ لاي لَق او ع تَمَت َو او ل ك “Yiyin, zevklenin biraz, çünkü siz

suçlularsınız,”397 âyetindeki emirde kâfirleri korkutma ve ikaz vardır. ي ل ر ف غا ّب َر َلاَق َك تَم ح َر ي ف اَن ل خ دَأ َو ي خَل َو “ (Musa) dedi ki: Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla! Bizi

388 Nûr, 24/33. 389 Bakara, 2/282. 390 Mâide, 5/2. 391 Mâide, 5/88. 392 Hicr, 15/46. 393 Fussilet, 41/40. 394 Bakara, 2/65. 395 Duhân, 44/49. 396 Tûr, 52/16. 397 Mürselât, 77/46.

105

rahmetinin içine al,”398 âyetindeki emir dua içermektedir. ن ك هَل لو قَي اَم ن إَف ار مَأ ىَضَق اَذ إ َو نو كَيَف “O, bir işin olmasını murad edince, ona yalnızca ‘ol!’ der, o da hemen

oluverir,”399 âyetindeki “ol” emri ise Allah’ın kudretinin sınırsız ve tam olduğunu ifade etmektedir.400 Emir bazen, “terbiye ve edep” ifade etmek için kullanılır. Hz. Peygamber’in, çocuk iken İbn Abbâs’a, “Önünden ye!”401 demesi gibi. Emir bazen de “temenni” anlamında kullanılır: Meşhur cahiliyye şairi İmru’ul-Kays şöyle demektedir:

يلجنإ لاأ ليوطلا ليللا اهَيأ لاأ Ey uzun gece açıl artık!402

Emir bazen de, ه ل ث ّم ن ّم ٍة َرو س ب او ت أَف “Onun benzeri bir sure getirin!”403 âyetinde olduğu gibi “aciz bırakmak” manâsında kullanılır.404

Karinelerden yoksun olarak vârit olan emrin talep, tehdit ve ibaha dışındaki anlamlara mecaz yoluyla delâlet ettiği hususunda ittifâk eden usulcüler, söz konusu üç manâya delâleti hususunda ihtilâf etmişlerdir. Yani emrin talep, tehdit ve ibaha anlamlarından birine delâletinin hakîkat, mecaz veya iştirâk yoluyla mı olduğu hususunda üç ana görüş çevresinde farklı fikirler ortaya çıkmıştır.405 Emrin talepte hakîkat olduğunu ve diğer manâlara delâletinin mecazî olduğunu savunanlar da,

398 A'râf, 7/151. 399 Bakara, 2/117.

400 Gazzâlî, el-Mustasfâ, c.1, s.417-418; Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.3, s.326; İbn Hazm, İhkâm,

c.3, s.307.

401 Muhammed b. İsmail b. İbrahim el-Buhârî, Sahîh, Muhammed Züheyr b. Nasır (Thk.), 1-9, Dâru

Tavki’n-Necât, 1. Baskı, 1422, “At’ime”, 70/5376, c.7, s.68; Müslim, Sahîh, “Eşribe”, 36/2022, c.3, s.1568. Buhârî ve Müslim’e göre söz konusu çocuk İbn Abbâs değil, Ömer b. Ebî Seleme’dir.

402 Gazzâlî, el-Menhûl, s.203. Söz konusu beytin öncesi ve sonrası şöyledir:

يلتبيل مومهلا عاونأب ّيلع هلودس يخرأ رحبلا جومك ليل و يلجنا لاأ ليوطلا لبللا اهيأ لاأ لثمأب كنم حابصلإا امو حبصب

Sınamak için çeşitli dertlerle üzerime Deniz dalgaları gibi perdelerini sarkan gece

Ey bitmek bilmeyen uzun gece doğsun artık Senden pek de farklı olmayacak sabah

403 Bakara, 2/23.

404 Cüveynî, el-Burhân, c.1, s.198.

405 Âmidî, el-İhkâm, c.2, s.159; Âlü Teymiyye, el-Müsevvede, c.1, s.22; İbn Muflih, Usûlü’l-Fıkh,

c.2, s.681; Abdulazîz el-Buhârî, Keşfu’l-Esrâr, c.1, s.373; Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.3, s.328; Karâfî, Şerhu Tenkîhi’l-Fusûl, s.119; Zuhaylî, el-Fikhu’l-İslâmî, c.3, s.595.

106

talebin vücûb mu yoksa nedp mi ifade ettiği hususunda ihtilâf etmişlerdir.406 Bu durum, uygulama örnekleri üzerinde üçüncü bölümde ayrıca değerlendirilecektir.