• Sonuç bulunamadı

Mutlakın Mukayyede Hamledilmesinin Şartları

1.5.1. Te’ville İlişkili Kavramlar

1.5.1.1. Tahsis

1.5.1.2.3. Mutlakın Mukayyede Hamledilmesinin Şartları

Naslarda geçen mutlak bir ifadenin mukayyede hamledilmesinin bazı şartları vardır. Itlâk ve takyit, hükmün kendisinde ise, dört şekil söz konusu olabilir; Mutlak ve mukayyed lafızları ihtiva eden iki nasta; hüküm ve hükmün dayandırıldığı sebep birdir, hükümler ve hükümlerin dayandırıldığı sebepler farklıdır, hükümler farklı

327 Sem’ânî, Kavâti’u’l-Edille, c.1, s.482; İsnevî, Nihâyetü’s-Sûl, c.1, s.495; Şevkânî, İrşâdu’l-

Fuhûl, s.114.

328 Mâide, 5/89. 329 Muhammed, 47/4.

98

fakat her iki hükmün dayandırıldığı sebep birdir veya hüküm bir ancak hükmün dayandırıldığı sebepler farklıdır.331

i. Hüküm ve hükmün dayandırıldığı sebebin bir olması durumunda, mutlakın mukayyede hamledileceğini âlimler ihtilâfsız kabul ederler. Teyemmüm ile ilgili, ه ن ّم م كي د يَأ َو م ك هو ج و ب او حَس ماَف اب ّيَط ادي عَص او م مَيَتَف“… Temiz toprakla teyemmüm edin: Yüzünüze

ve ellerinize ondan sürün,”332 âyetinde geçen مكيديأ “elleriniz” lafzını Hz. Peygamber

“Teyemmüm iki darptan ibarettir. Biri yüz için, biri de dirseklere kadar olmak üzere eller içindir,”333 hadisiyle قفارملا يلإ “dirseklere kadar” kaydı ile takyit etmiştir. Âyet ve hadisteki hüküm ve sebep de aynı olduğundan mutlak, mukayyede hamledilecektir. Buna göre teyemmümde, ellerin dirseklere kadar meshedilmesi gerekmektedir. Nitekim Hanefîler ve Şâfıîler bu görüştedir.334 Mâlikîler ve Hanbelîlere göre ise ellerin bileklere kadar meshedilmesi yeterlidir. Onların delili ise söz konusu darp için vârit olan, “Biri yüz için, biri de avuçlar için yeterlidir,”335 hadisidir. Dolayısıyla Mâlikîler ve Hanbelîler, âyetin mutlakını bu hadis ile takyit etmiş olmaktadır. Hanefîlerin ve Şâfiîlerin dayandığı hadis ise onlara göre sahih değildir.336

ii. Hüküm ve hükmün dayandığı sebeplerin farklı olması durumunda mutlakın mukayyede hamledilemeyeceği ittifâkla kabul edilmiştir.337 او

عَط قاَف ةَق را سلا َو ق را سلا َو اَم هَي د يَأ “Hırsızlık yapan erkek ve hırsızlık yapan kadının ellerini kesin,”338 âyetinde ellerin kesilmesi hükmü hırsızlık sebebine dayandırılmıştır. ىَل إ م ت م ق اَذ إ او نَمآ َني ذ لا اَهُّيَأ اَي ق فا َرَم لا ىَل إ م كَي د يَأ َو م كَهو ج و او ل س غاف ةلا صلا “Ey iman edenler! Namaza duracağınız zaman

331 İbn Cüzey, Takrîbu’l-Vusûl, s.47; Merdâvî, et-Tahbîr, c.2, s.2718; Edîb Sâlih, Tefsîru’n-Nusûs,

c.2, s.200.

332 Mâide, 5/6.

333 Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, “Tahâret”, 1/1015, c.1, s.318.

334 Beyhakî, Ahkâmu’l-Kur’ân li’ş-Şâfiî, c.1, s.44, 48; Lâmişî, Usûl, s.138; Sem’ânî, Kavâti’u’l-

Edille, c.1, s.482; Muhammed Zekeriyya el-Berdîsî, Usûlü’l-Fıkh, Dâru’s-Sekâfe, Kahire, ts., s.414.

335 Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, “Tahâret”, 1/1016, c.1, s.325; Ebû Abdillâh el-Hâkim Muhammed

b. Abdillâh en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek ‘ale’s-Sahîhayn, Mustafa Abdülkadir Ata (Thk.), 1-4, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1. Baskı, Beyrut 1411/1990, “Tahâret”, 6/634, c.1, s.287.

336 Ebû’l-Hasan Ali b. Ömer b. Ahmed b. el-Kassâr el-Bağdadî el-Mâlikî, ‘Uyûnu’l-Edille fî

Mesâili’l-Hilâf beyne Fukahâi’l-Emsâr, Abdulhamîd b. Sa’d b. Nâsır es-Su’ûdî (Thk.), 1-3, Mektebetü’l-Melik Fahd el-Vataniyye, Riyad 1426/2006, c.3, s.1080; Âlü Teymiyye, el- Müsevvede, s.145.

337 İbn Cüzey, Takrîbu’l-Vusûl, s.47; Edîb Sâlih, Tefsîru’n-Nusûs, c.2, s.200; Berdîsî, Usûlu’l-

Fıkh, s.415.

99

yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın,”339 âyetinde ise ellerin yıkanma hükmü namaza durma sebebine dayandırılmıştır. Birinci âyetteki “eller” lâfzı mutlak iken ikinci âyette “dirseklere kadar” kaydı ile gelmiştir. Bu iki âyet, “el kesme cezası” ve “yıkama farizası” gibi birbirinden farklı hükümler taşımaktadır. Ayrıca her iki hükmün sebepleri de farklı olup birincisinde hırsızlık suçu, ikincisinde namaz iradesi ve hazırlığıdır. Dolayısıyla bu iki nas arasında bağ olmadığı için, mutlakın mukayyede hamledilmeyeceği ve her biri ile ait olduğu konuda amel edileceği hususunda icmâ vardır.340

iii. İki farklı nasta, hükümlerin sebebi bir olmakla birlikte hükümler farklı ise, yine mutlakın mukayyede hamledilemeyeceği hususunda ittifâk vardır.341 Yukarıda geçen abdest âyetinde “eller” lâfzı “dirseklere kadar” kaydı ile mukayyettir. Teyemmüm âyetinde ise aynı lafız mutlak olarak zikredilmiştir. İki nasta yer alan hükümler “yıkama farziyeti” ile “meshetme farziyeti” olmak üzere farklılık arzetmektedir. Bu durumda mutlak, mukayyede hamledilemez. Fakat fakihler, hadislerden diğer delillere dayanarak teyemmümle ilgili âyeti “dirsekler” veya “avuçlar, el bilekleri” ile takyit etmişlerdir.342

iö. İki nasta hüküm bir, fakat her bir nastaki hükmün dayandığı sebep farklı ise Hanefîlere göre mutlak, mukayyede hamledilmez, diğer İslâm hukukçularına göre hamledilir.343 Bu kısımla ilgili, zihâr ve yemin kefaretleriyle ilgili mutlak olarak gelen “bir köle azat etmek”344 ifadesinin, hataen öldürme kefaretiyle ilgili olarak “mümin bir köle azat etmek”345 şeklinde “mümin” sıfatıyla gelen nas ile takyit edilip edilemeyeceği ihtilâfı örnek verilir. Bazılarına göre mutlak, mukayyede hamledilerek te’vil edilir. Dolayısıyla hataen öldürmede olduğu gibi, zihâr ve yemin kefaretinde de mümin bir kölenin azat edilmesi gerekmektedir. Bunu savunan cumhura göre, “mümin” sıfatının “ةبقر (köle)” ismini takyit etmesi, umum ifade eden bir lafzın tahsisi gibidir. Dolayısıyla zihâr âyetinde geçen “ةبقر” ifadesi bütün köleleri

339 Mâide, 5/38.

340 Lâmişî, Usûl, s.138; Sem’ânî, Kavâti’u’l-Edille, c.1, s.482; Nemle, İthâf, c.6, s.343; Şa'bân,

Hukuk İlmi, s.323.

341 Merdâvî, et-Tahbîr, c.2, s.2721; Edîb Sâlih, Tefsîru’n-Nusûs, c.2, s.207.

342 Sem’ânî, Kavâti’u’l-Edille, c.1, s.482; Şa'bân, Hukuk İlmi, s.321; Berdîsî, Usûlu’l-Fıkh, s.415. 343 İbn Cüzey, Takrîbu’l-Vusûl, s.47.

344 Mücadele, 58/3; Mâide, 5/ 89. 345 Nisâ, 4/92.

100

kapsamaktadır. Takyit ise bu ismin belli bir sıfatla (mümin) tahsis edilmesidir. Bu hususta takyit ve tahsis, benzeştiklerinden kıyasla tahsisi önünde bir engel bulunmamalıdır.346 Ayrıca bütün bu kefaretlerde ortak nokta “yapılan günah ve hataları telafi için Allah’a yaklaşmak” olduğundan azat edilecek kölenin mümin olması evladır.347 Diğer bir görüşe göre, takyit te’viline başvurmadan her kefaretle ilgili âyeti yerinde değerlendirmek suretiyle ilgili nasları mutlak olarak ele almak gerekmektedir. Bu görüşü savunan Hanefîlere göre, her şeyden önce nassın zâhiri bunu gerektirmektedir. Ayrıca te’vili gerektirecek bir delil de sözkonusu değildir.348 Üstelik mutlak ve mukayyed arasında te’vili gerektirecek herhangi bir teâruz (tezat) da yoktur.349 Bu hususta Hanefîlerin görüşü ve ileri sürdükleri gerekçeler daha uygun gözükmektedir.