• Sonuç bulunamadı

Takyit, Mutlak ve Mukayyed Kavramları

1.5.1. Te’ville İlişkili Kavramlar

1.5.1.1. Tahsis

1.5.1.2.1. Takyit, Mutlak ve Mukayyed Kavramları

Itlâk, sözlükte “serbest bırakmak, yol açmak” gibi anlamlarda kullanılır. Bu kapsamda قيلط (talîk), “serbest bırakılan esir”dir. Sözle ilgili olarak ıtlâk, bir şeyin zaman, âdet, sıfat veya şart gibi kayıtlar olmadan zikredilmesidir.299 Usulcüler, ıtlâk yerine daha çok ism-i mef’ûlu olan mutlak kavramını kullanmışlardır. Doğrudan te’ville ilişkisine vurgu yapan Cüveynî, mutlakı “te’vile konu olamayan nas gibi

değil, umumun fertlerine delâleti hususundaki zuhûru gibi, muhtelif fertleri kapsamına alan (هلوانتي) lafız” şeklinde tanımlamıştır.300 Dolayısıyla ona göre mutlak, te’vile açık zâhir lafız gibidir ve takyidi te’vildir. Bâcî, mutlakı “birçok sıfata hâiz

olduğu hâlde herhangi biriyle kayıtlanmamış olan lafız”301 şeklinde değerlendirirken İbn Kudâme ve Merdâvî aynı gerçeği, “cinsine şâmil bir hakîkat olması itibâriyle

belli olmamakla birlikte bir ferdi kapsayan lafız”302 şeklinde ifade etmektedirler. Âmidî’ye göre mutlak, “isbât sıyâkında nekireden ibarettir yahut cinsinde yaygın

olan bir medlûle delâlet eden lafızdır”303 Buna yakın olmak üzere İbn Abdüşşekûr de mutlakı, “yaygın herhangi bir ferde delâlet eden lafız”304 şeklinde tanımlamıştır. “لاج ر” gibi isbât sıyâkındaki nekire cem’i, zamirler, mevsûller ve ism-i işaretler gibi diğer mu’arref isimler, zâhirleriyle mutlak olan lafızlar kapsamında değerlendirilir. “لاج رّلا (adamlar)” gibi elif-lâm ile muarref hâle gelmiş cem’ ise, şümûl ve istiğrâk ifade ettiğinden, bütün fertlerini kapsayan “âmm” kapsamında değerlendirilir. Nekire hâliyle “لاج ر” ise cem’ olmakla birlikte şümûl ve istiğrâk ifade etmez.305 Mutlakın takyidinin bir tür tahsis olup olmadığı, usulcüler arasında tartışılmıştır.306 Söz konusu tartışmalara girmeden mutlak kavramı, “herhangi bir kayıt veya tayin olmadan lafzın

cinsinde yaygın olan bir ferde delâlet etmesi” yahut “belirli olmayan fert/fertleri gösteren ve herhangi bir sıfatla kayıtlandığına dâir de bir delil bulunmayan lafız”

299 Şîrâzî, et-Tabsira, s.212; Bâcî, el-Hudûd, s.48; Zeynuddîn Muhammed b. Ebî Bekir b. Abdilkâdir

er-Râzî, Muhtâru’s-Sihâh, Dârü’l-Basâir, Dımaşk ts., s.395; İbnü’s-Sââtî, Bedî’u’n-Nizâm, c.1, s.484; Edîb Sâlih, Tefsîru’n-Nusûs, c.2, s.161.

300 Cüveynî, el-Burhân, c.1, s.340; Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.3, s.453. 301 Bâcî, İhkâmu’l-Fusûl, s.172.

302 İbn Kudâme, Ravdatu’n-Nâzır, s.230; Merdâvî, et-Tahbîr, c.2, s.2712. 303 Âmidî, el-İhkâm, c.2, s.11.

304 Bihârî, Müsellemu’s-Sübût, c.1, s.360. 305 Ensârî, Fevâtihu’r-Rahamût, c.1, s.361.

94

şeklinde tanımlanabilir. Öğretmen ve kalem gibi ifadeler mutlak birer lafızdır ve herhangi bir kayıt ile mukayyed değillerdir. او لاَق اَم ل َنو دو عَي م ث م ه ئاَس ّن ن م َنو ر هاَظ ي َني ذ لا َو

َق َر ري ر حَتَف

ا ساَمَتَي نَأ ل بَق ن ّم ٍةَب “Kadınlarından zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra

söylediklerinden dönenlerin, karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir,”307 âyetinde geçen “ةبقر (köle)” ifadesi mutlaktır. Zira özgürlüğüne kavuşturulacak kölenin mümin olup olmaması arasında bir fark konulmamış, dolayısıyla “iman” sıfatıyla takyit edilmemiştir. Usulcüler mutlaka örnek olarak “ل ج َر, لاج ر (adam, adamlar)” gibi cins isimleri de örnek vermişlerdir. Zira bunlar da müfred, müsennâ veya cem’ olmalarına bakılmaksızın cinsinde yaygın mefhûmlardır.308

Sözlükte “bağlamak ve zabtetmek”309 gibi anlamlara gelen takyit ise, “mutlak

bir sözü gâye, şart ve sıfat gibi belli bir durumla kaydetmek ve sınırlamaktır.”310 Bu, “çalışkan öğrenci” örneğinde olduğu gibi ilave bir sıfatla yahut “bu adam” gibi belli bir manâya işaret şeklinde de gerçekleşebilir. “Mukayyed” takyit işleminden sonra ortaya çıkan mâhiyeti ifade ettiğinden Şevkânî tarafından, “herhangi bir kayıtla

mâhiyete delâlet eden şey”311 şeklinde tanımlanmıştır. ٍةَبَق َر ري ر حَتَف ائَطَخ ان م ؤ م َلَتَق نَم َو ٍةَن م ؤُّم “Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi gerekir,”312 âyetinde geçen ve “mümin” sıfatıyla kayıtlanmış “köle” ifadesi, mukayyed lafza örnektir.

Naslarda mutlak olarak yer alan bir lafız, başka bir nasta mukayyed olarak gelmemişse, mutlak hâline göre amel edilir ve bir delil bulunmadıkça herhangi bir şekilde takyit edilmez. Delil olması durumunda ise dikkate alınır. Aynı şekilde herhangi bir kayıtla vârit olan mutlak lafız, söz konusu kaydın kalktığına dâir delil olmadıkça da kaydın dikkate alınması ve uygulanması gerekmektedir.313 Dolayısıyla mutlak lafzın başka bir nasta geçen kayda hamledilerek te’vil edilmesi, esas olan

307 Mücadele, 58/3.

308 Âlü Teymiyye, el-Müsevvede, s.145; Şevkânî, İrşâdu’l-Fuhûl, s.145; Edîb Sâlih, Tefsîru’n-

Nusûs, c.2, s.161.

309 Râzî, Muhtâru’s-Sihâh, s.558.

310 Bâcî, el-İşâre, s.25; Âmidî, Münteha’s-Sûl, s.323; Edîb Sâlih, Tefsîru’n-Nusûs, c.2, s.184. 311 Şevkânî, İrşâdu’l-Fuhûl, s.144.

312 Nisâ, 4/92.

313 Pezdevî, Ma’rifetü’l-Hucec, s.60; Şîrâzî, et-Tabsira, s.212; Tilimsânî, Miftâhu’l-Vusûl, s.92;

95

yerleşik kurala aykırı ve delil gerektiren istisnaî bir durumdur. Umum ve istiğrâk ifade etmesi hususunda âmm lafız neyse mutlak lafız da aynıdır. Yani âmm lafzın esas olan umum manâsından tahsis edildiğine dâir bir delil bulunmadıkça umumu ve zâhiri üzere kaldığı gibi, mutlak lafız da takyidine dâir bir delil bulunmadıkça zâhir olan mutlaklığı üzere kalmaya devam edecektir.314 ن ّم ٌة د عَف ٍرَفَس ىَلَع وَأ اضي ر م م كن م َناَك نَمَف َرَخ أ ٍما يَأ “Kim hasta olur veya yolculuk hâlinde bulunursa, tutamadığı günler sayısınca

başka günlerde kaza etsin,”315 âyetindeki ماَيأ “günler” ifadesi mutlak olduğundan söz konusu kaza işlemi peşpeşe olabileceği gibi farklı günlerde de olabilir.316 Aynı şekilde Hanefîlerin abdestte niyetin vacip olmadığına dâir ileri sürdükleri delillerden biri, “söz konusu âyetin317 mutlak oluşu ve niyetin vücûbuna dâir delilin olmaması”dır.318 ٍة ي ص َو د عَب ن م ٍن يَد وَأ اَه ب ي صو ي “Bütün bu paylar, (ölenin) yapmış

bulunacağı vasiyet ve borc(un ifası)ndan sonradır,”319 âyetindeki “vasiyet” belirli bir miktar kaydını taşımamakla birlikte "üçtebir" ile sınırlı olduğuna dâir Hz. Peygamber’in, Sa'd b. Ebî Vakkâs'ı üçtebirden fazla vasiyetten menetmiş olması320 gösterilir. Bu delile göre, âyetteki vasiyetten maksat, üçtebir ile sınırlı olan vasiyettir.321 Bu, bir nasta mutlak olarak gelmekle beraber, takyidine dâir delil bulunan mutlak lafza örnektir.

Mutlak lafzın ilk akla gelen zâhir anlamından, sıfat ve şart gibi kayıt türlerinden herhangi biri ile kayıtlanması da en bâriz te’vil şekillerinden biridir.322 Usul eserlerinde, söz konusu kayıt türlerine temas ederken “te’vil” yerine “haml” ifadesini kullanmaları dikkat çekmektedir. Mâhiyet ve içerik aynı olduktan sonra kullanılan ifadelerin farklı olması, yapılan işlemin te’vil olmasına mani olmadığı açıktır. Zira daha önce ifade edildiği gibi mutlakın takyidinin te’vil olduğunu,

314 Şîrâzî, et-Tabsira, s.212; Lâmişî, Usûl, s.138; İsfahânî, Beyânu’l-Muhtasar, c.2, s.351; İbn

Cüzey, Takrîbu’l-Vusûl, s.47; Âlü Teymiyye, el-Müsevvede, c.1, s.111; Zerkeşî, el-Bahru’l- Muhît, c.3, s.422 vd; Tilimsânî, Miftâhu’l-Vusûl, s.92; Edîb Sâlih, Tefsîru’n-Nusûs, c.1, s.382.

315 Bakara, 2/184.

316 Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.3, s.427. 317 Mâide, 6.

318 Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, c.1, s.19; Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, c.1, s.225. 319 Nisâ, 4/11

320 Müslim, Sahîh, “Vasiyyet”, No:1214.

321 Beyhakî, Ahkâmu’l-Kur’ân li’ş-Şâfiî, c.1, s.26; Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahman Ebû

Zeyd el-Kayravânî, en-Nevâdir ve’z-Ziyâdât, Muhammed Haccî (Thk.), 1-15, Dârü’l-Ğarbi’l- İslâmî, 1999, c.11, s.260; Râzî, el-Mahsûl, c.2, s.141.

322 Cüveynî, el-Burhân, c.1, s.231, 337; Tilimsânî, Miftâhu’l-Vusûl, s.67; Ensârî, Fevâtihu’r-

Rahamût, s.351, 362; Kumeydî, Te’vîlu’n-Nusûs, s.285 vd.; Edîb Sâlih, Tefsîru’n-Nusûs, c.1, s.381.

96

usulcüler açıkça ifade etmişlerdir. Umumun tahsisinde olduğu gibi, mutlak lafzın istiğrâkta zâhir olduğunu kabul edenler, mutlakın mukayyede kıyasla hamledilebileceğini savunmaktadırlar. Ancak mutlak lafzın istiğrâkta nas olduğunu savunanlara göre ise, söz konusu hamletme işlemi, kıyasla câiz değildir. Çünkü bu durumda, nesih söz konusu olacak ki kıyasla nesih câiz değildir. Her iki durumda da mutlakın mukayyede hamli te’vildir. Bu iki tarz dışında, üçüncü bir görüşü savunanlara göre ise, söz konusu hamletme işlemi, te’vil kapsamında değerlendirilemez.323 Kur’ân ve sünnet naslarının mutlak- mukayyed anlamlarında uygulaması ile ilgili usul ve fıkıh eserlerinde geniş bir ihtilâf zemini oluşmuştur. Şüphesiz söz konusu ihtilâfların ana sebebi, nasların te’vil ihtimaline açık olup olmadığı, te’vil unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediği veya zayıflık-güçlülük dereceleri gibi hususlardır. Böylece bu kısımda da sahih olan ile fasit olanın ayırt edilmesini sağlamışlardır.