• Sonuç bulunamadı

2.1.1. Cumhura Göre Lafız-Manâ İlişkisi

2.1.1.2. Mefhûm

Usulcülere göre mefhûm genel olarak, “Açıkça ifade edilmediği hâlde sözden

anlaşılan yahut lafızdan nutk mahalli dışında çıkarılan şeydir. ٍّف أ اَم ه ل ل قَت َلاَف ‘Onlara ‘öf!’ bile deme!,’723 âyetinden ‘ana-babayı dövme veya sövme nehyinin’ anlaşılması gibi.” şeklinde ifade edilir.724 Zerkeşî, İbn Rüşd’den naklen, mantûkta olduğu gibi mefhûmun da nas, mücmel, zâhir ve müevvele ayrıldığını, nassa örnek olarak لَأ سا َو َةَي رَق لا “Köye sor,”725 âyetinde mefhûmun kesin olarak köy halkı olduğunu,

م ك يَلَع تَم ّر ح م ك تاَه م أ “Analarınız size haram kılındı,”726 âyetinde ise kesin olarak “anaların nikâhlarının” kastedildiğini beyân eder. Başka manâlara muhtemel zâhir ve müevvel mefhûma örnek olarak, ل ي للا َن م ه ت ّيَب ي مَل نَم ل َماي ص لا“geceden niyetlenmeyene oruç

yoktur,”727 hadisinin te’vilinde, böyle bir orucun asla kabul edilemeyeceği manâsı yanında “tam ve kâmil oruç olamayacağı” manâsının da kastedilmiş olabileceğini belirtir. Aynı şekilde cuma namazıyla ilgili olarak vârit olan, دَقَف ةلا صلا َن م ةَع ك َر َك َر دأ نم َةلاّصلا َك َر دأ“Kim namazın bir rek’atına yetişirse namaza yetişmiş olur,”728 hadisinde de namazın fazileti, vakti yahut hükmünün kastedilmiş olabileceğini ve bu anlamların tamamının da muhtemel olduğunu ifade eder.729 Dolayısıyla bunlardan şâriin muhtemel maksadını uygun naklî yahut aklî bir delil ile ortaya çıkarmaya

722 Âmidî, el-İhkâm, c.3, s.81; İbnü’l-Hâcib, Muhtasaru’l-Müntehâ (Sübkî şerhi ile), c.3, s.483 vd.;

Tavîle, Eserü’l-Lüğa, s.318 vd.

723 İsrâ, 17/23.

724 Cüveynî, el-Burhân, c.1, s.448; Gazzâlî, el-Mustasfâ, c.1, s.204; Âmidî, el-İhkâm, c.3, s.99;

İsnevî, Nihâyetü’s-Sü’l, s.195; Tilimsânî, Miftâhu’l-Vusûl, s.82; Zuleytinî, Ziyâü’l-Lâmi’, c.2, s.88; Edîb Sâlih, Tefsîru’n-Nusûs, c.1, s.591; Tavîle, Eserü’l-Lüğa, s.325.

725 Yusuf, 12/82. 726 Nisâ, 4/23.

727 Hanbel, Müsned,“Oruç”, 15/1814, c.2, s.287; Ebû Dâvûd, Sünen, “Oruç”, 14/2454, c.2, s.295;

Tirmizî, Sünen, “Oruç”, 6/730, c.3, s.57.

728 Ebû Dâvûd, Sünen, “Namaz”, 2/1121, c.1, s.467. 729 Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.4, s.5.

170

yönelik ilmî faaliyetlerin te’vil kapsamında değerlendirileceği âşikârdır. Mefhûm; muvâfaka ve muhâlefe olmak üzere iki kısımdır:

2.1.1.2.1. Mefhûmü'l-müvâfaka

Mefhûmü'l-müvâfaka,“mantûkun (sözde geçenin) hükmünün meskût anh

(sözde geçmeyen) için de sabit ve uygun olduğunun anlaşılması”dır.730 Bu, aslında, söz ve hitapta ifade edilen bir durumdan yola çıkılarak aynı hususun başka durumlar için de öncelikli olduğunun mantık kurallarıyla anlaşılmasıdır. Hücciyeti hususunda icmâ bulunan mefhûmu’l-muvâfakâ,731 delâleti “kat’î” veya “zannî” olmak üzere iki kısım olup “ana-babaya öf deme yasağının hâliyle dövme ve sövme için de geçerli olduğu” şeklindeki delâlet kat’î iken delâleti zannî olan mefhûmu’l-muvâfaka hususunda ise ihtilâf yaşanmıştır. Örneğin, ٍةَن م ؤُّم ٍةَبَق َر ري ر حَتَف ائَطَخ ان م ؤ م َلَت َق نَم َو “Kim bir

mü’mini yanlışlıkla öldürürse mü’min bir köle azat edecektir,”732 âyetindeki durumun, öldürme olayının kasden işlendiği durum için de geçerli olduğunu, hatta bunun daha öncelikli olduğunu savunanlar vardır. Ancak âyete göre köle azat etme kefaretinin sadece hatâen öldürme ile sınırlı olduğu ihtimali ile kasten öldürmenin kefaretle temizlenmeyecek kadar büyük bir günah olduğu şüphesi, söz konusu tezi ihtimal dâhilinde bırakmaktadır. İmam Mâlik, bundan dolayı kasdî öldürmelerde kefareti gerekli görmemiştir. Usulcülerin bir kısmının “mefhûmü'l-müvâfakanın

zannî olması durumunda onunla amel edilemeyeceği”733 görüşünde olmasına karşın çoğunluğun, “mefhûm-i muvafakâyı daha çok kat’î ve te’vile kâbil olmayan nas,734 mefhûm-i muhâlefeyi ise umum lafızlarının istiğrâkta zâhir oluşları gibi daha çok te’vili kâbil zâhir hükmünde”735 değerlendirdikleri anlaşılmaktadır.

730 Cessâs, el-Fusûl, c.1, s.289; Bâkıllânî, et-Takrîb, c.1, s.341; Şîrâzî, el-Lüma’, s.104; Cüveynî, el-

Burhân, c.1, s.449; Gazzâlî, el-Mustasfâ, c.2, 348; Âmidî, el-İhkâm, c.3, s.84; İsnevî, Nihâyetü’s-Sü’l, s.195; Tilimsânî, Miftâhü'l-Vüsûl, s.552; İsfahânî, Beyânü’l-Muhtasar, s.437; Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.4, s.8; Edîb Sâlih, Tefsîru’n-Nusûs, c.1, s.608; Zuleytinî, ez- Ziyâü’l-Lâmi’, c.2, s.89; Tavîle, Eserü’l-Lüğa, s.325.

731 Bâkıllânî, et-Takrîb, c.3, s.331; Âmidî, el-İhkâm, c.3, s.85. 732 Nisâ, 4/92.

733 Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.4, s.9.

734 Bâcî, el-İşâre, s.291; Şîrâzî, el-Lüma’, s.424; İbn Akîl, el-Vâdıh, c.1, s.37. 735 Cüveynî, el-Burhân, c.1,s.355.

171

2.1.1.2.2. Mefhûmü'l-muhâlefe

Bazı usulcülerin “delîlu’l-hitâb” olarak isimlendirdiği,736 Hanefî usulcülerin “el-mahsûs/et-tahsîs bi’z-zikr”737 gibi tabirlerle andıkları mefhûmü'l-muhâlefe, “sözün, mantûkun hükmünün, hükümde dikkate alınan kayıtlardan birini taşımaması

sebebiyle meskût anh (sözde ifade edilmeyen) hakkında geçerli olmadığına” delâlet

etmesidir. Bunun mefhûmu'1-muhâlefe diye isimlendirilmesi, meskût anh olan hükmün mantûk bih olan hükme muhâlif olmasındandır.738 Mantûkun hükmüne konan kayıtlar bakımından mefhûmü'l-muhâlefenin birçok çeşidi vardır. Muhtelif usulcülere göre, dört ile on bir arasında değişen739 ve Şâfiî’nin “mefhûmun sıfat, adet ve şart gibi durumlarla tahsis” diye nitelendirdiği söz konusu türlerin tamamının aslında “mefhûmu's-sıfa”ya döndürülmesi mümkündür.740Mefhûmu's-sıfa,“hükmü

bir vasıf ile kayıtlanmış nassın, vasfın bulunmadığı durumlar hakkında geçerli olmadığına” delâlet etmesidir. Hz. Peygamber'in “Sâime olan davardan zekât gerekir,”741 ifadesinin mantûku ile, sâime (senenin çoğunu âmmeye ait otlaklarda beslenerek geçiren) vasfını taşıyan koyunlardan zekât verilmesinin vacip olduğuna, mefhûm-i muhâlifi ile de, besi koyunlarında zekâtın vacip olmadığına delâlet etmektedir. Çünkü mantûk hakkındaki hükmün kayıtlandığı vasıf, bu hayvanlarda bulunmamaktadır.742 Mefhûmü'ş-şart,“hükmü bir şarta bağlanmış nassın, söz konusu

şartın bulunmadığı durumlarda o hükmün geçerli olmadığına” delâlet etmesidir. ن إ َو

مَح َن عَضَي ى تَح ن ه يَلَع او ق فنَأَف ٍل مَح ت َلاو أ ن ك

ن هَل “Şâyet hâmile iseler, doğum yapıncaya kadar

nafakalarını karşılayın,”743 âyeti mantûku ile, bâin talâkla boşanan kadının hamile olması hâlinde nafakasının karşılanması gerektiğini göstermektedir. Hüküm

736 Cessâs, el-Fusûl, c.1, s.319; Bâcî, el-Hudûd, s.50; Şîrâzî, el-Lüma’, s.103; Sem’ânî, Kavâti’u'l-

Edille, c.2, s.10; Kelvezânî, et-Temhîd, c.2, s.189; İbn Akîl, el-Vâdıh, c.3, s.100; İbn Kudâme, Ravdatu’n-Nâzır, c.2, s.769.

737 Cessâs, el-Fusûl, c.1, s.290; Debûsî, Takvîmu’l-Edille, s.140; Serahsî, Usûl, c.1, s.260; Lâmişî,

Usûlü’l-Fıkh, s.144.

738 Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.4, s.13; İsfahânî, Beyânü’l-Muhtasar, s.435; İsnevî, Nihâyetü’s-

Sü’l, s.195; Şevkânî, İrşâdü’l-Fuhûl, s.477; Edîb Sâlih, Tefsîru’n-Nusûs, c.1, s.609; Tavîle, Eserü’l-Lüğa, s.327.

739 Gazzâlî, el-Mustasfâ, c.2, s.237; İbn Kudâme, Ravdatu’n-Nâzır, c.2, s.786; Âmidî, el-İhkâm,

c.3, s.88; Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.4, 31; Şevkânî, İrşâdu’l-Fuhûl, c.2, s.770.

740 Cüveynî, el-Burhân, c.1, s.359. Daha geniş bilgi için bkz. Taha Nas, Mefhûmun Delâleti, s.68 vd. 741 Ahmed b. Hanbel, Müsned, “Zekât”, 15/1287, c.2, s.28.

742 Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.4, s.30; Bâbertî, er-Rüdûd ve’n-Nükûd, c.2, s.362; Şevkânî,

İrşâdü’l-Fuhûl, s.483; Edîb Sâlih, Tefsîru’n-Nusûs, c.1, s.610; Tavîle, Eserü’l-Luğa, s.336; Hallâf, Usûl, s.155.

172

"hamilelik" durumunun bulunmasına bağlandığına göre, nas, mefhûm-i muhâlifi ile de, “hamile olmayan böyle kadınlar için nafaka mükellefiyetinin bulunmadığına” delâlet etmektedir.744 Mefhûmü'l-ğâye, “hükmü belirli bir sınır ile kayıtlanmış

nassın, söz konusu sınırdan sonra o hükmün geçerli olmadığına” delâlet

etmesidir. َن م د َو سَلا ط يَخ لا َن م ضَي بَلا ط يَخ لا م كَل َن يَبَتَي ى تَح او ب َر شا َو او ل ك َو ل يل لا ىَل إ َماَي ّصلا اوُّم تَأ م ث ر جَف لا “Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye

kadar yiyin, için. Sonra gece oluncaya kadar orucu tamamlayın,”745 âyetinde geçen رجف “fecr” kelimesi, kendinden önceki manânın sınırını ve son bulduğunu gösterir. O hâlde nas, mantûku ile “ramazan gecelerinde fecre kadar yiyip içmenin mubâh, mufhûm-i muhâlifi ile de, bu sınırdan (fecrden) sonra yiyip içmenin haram” olduğuna delâlet etmektedir. Gâye harflerinden olan “يلإ” da böyledir. Bunu ihtiva eden nas, “mantûku ile fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar oruç yasaklarına riâyetin vacip olduğunu”; mefhûm-i muhâlifi ile, “güneşin batışından sonra bu vücup hükmünün kalktığını” göstermektedir.746 Mefhûmü'l-aded, “hükmü belirli bir sayı ile

kayıtlanmış nassın, bu sayının dışında o hükmün yerine gelmeyeceğine” delâlet

etmesidir. ٍةَد لَج َةَئ م اَم ه ن ّم ٍد حا َو ل ك او د ل جا َف ي نا زلا َو ةَي نا زلا “Zina eden kadın ve zina eden

erkeğin her birine yüz değnek vurun,”747 âyetinde öngörülen ceza ةدلج ةأم (yüz değnek) olarak belirlenmiştir. Bunun mefhûm-i muhâlifinden, “bu miktarı aşmanın câiz olmadığı” anlaşılmaktadır. Yine Hz. Peygamber'in, “her beş deveden bir koyun

(zekât verilmesi) gerekir,”748 hadisinde, bir koyunun zekât olarak verilmesinin vücûbu "beş deve" ile kayıtlanmıştır. Bu nas, mefhûm-i muhâlifi ile “beşten az olması hâlinde develerden zekât verilmesinin vacip olmadığını” göstermektedir.749 Ayrıca söz konusu kayıtlar kalktığında hüküm sona erer.

Kayıtlar, bazen belli bir maksadı ifade etmek için geldiklerinde mefhûm-i muhâlif dikkate alınmaz. Mesela, اّي رَط ام حَل ه ن م او ل ك أَت ل َر حَب لا َر خَس ي ذ لا َو ه َو “O, denizi de

744 Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.4, s.37; Bâbertî, er-Rüdûd ve’n-Nükûd, c.2, s.365; Edîb Sâlih,

Tefsîru’n-Nusûs, c.1, s.613; Tavîle, Eserü’l-Lüğa, s.339; Hallâf, Usûl, s.156.

745 Bakara, 2/187.

746 Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.4, s.46; Bâbertî, er-Rüdûd ve’n-Nükûd, c.2, s.364; Şevkânî,

İrşâdü’l-Fuhûl, s.484; Edîb Sâlih, Tefsîru’n-Nusûs, c.1, s.615; Tavîle, Eserü’l-Lüğa, s.342.

747 Nûr, 24/2.

748 Ahmed b. Hanbel, Müsned, “Zekât”, 15/1207,c.2, s.14-15.

749 Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.4, s.41; Bâbertî, er-Rüdûd ve’n-Nükûd, c.2, s.364; Şevkânî,

173

emrinize verdi ki ondan taze et yiyesiniz,”750 âyetinde, etin taze olarak vasıflandırılması (اَيرط امحل) Allah'ın kullarına nimetlerini hatırlatmaya mebni olduğundan mefhûm-i muhâlifi ile “taze olmayan etin” yenemeyeceğine delâlet etmez. Ya da genellikle alışılmış olan durumu ifade etmek olabilir. ي ف ي ت لالا م ك ب ئاَب َر َو

َخَد ي ت لالا م ك ئآَس ّن ن ّم م ك رو ج ح

ن ه ب م ت ل “Karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey

kızlarınız,”751 âyetinde, üvey kızların, “evlerinizde” yani kocaların gözetimi ve terbiyesi altında bulunma vasfı ile kayıtlanması, genellikle alışılmış duruma dayandığından mefhûm-i muhâlif yoluyla, kocanın evinde ve gözetiminde olmayan üvey kız ile evlenmenin câiz olduğuna hükmedilemez.752 َاَب ِ رلاَ او ل ك أَتََلاَ او نَمآَ َنيِذ لاَاَهُّيَأَاَي

ًَةَفَعاَضُّمًَافاَع ضَأ “Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak riba yemeyin,”753 âyetinde ribânın “kat kat artırılmış” niteliği, cahiliye devrindeki teâmüle işaret etmek ve bu kötü duruma düşmekten sakındırmak içindir. Bu nas, mefhûm-i muhâlifi ile “kat kat olmayan ribânın mübâh olduğuna” delâlet etmez. Bazen amaç, çokluk ve mübalağa ifade etmek olabilir. Nitekim م هَل ّاللّ َر ف غَي نَلَف ة رَم َني ع بَس م هَل ر ف غَت سَت ن إ م هَل ر ف غَت سَت َلا وَأ م هَل ر ف غَت سا "(Ey Muhammed!) Sen onlar için ister af dile ister dileme. Onlar için yetmiş defa af

dilesen de Allah onları asla affetmeyecek,”754 âyetinde “yetmiş” (نيعبس) lâfzının zikredilmesi, istiğfardaki çokluğa delâlet için olup mefhûm-i muhâlifi ile “yetmişten fazla olduğu takdirde yetmişe ait hükümden farklı bir sonuç doğacağına” delâlet etmez.755

Kur'ân ve sünnet naslarında geçen mefhûm-i muhâlifin hüccet sayılıp sayılmayacağı hususundaki ihtilâfta cumhurun görüşü, söz konusu kayıtların mutlaka bir maksada binaen konulduğu gerekçesiyle, “naslarda mefhûm-i muhâlifin hüccet

olduğu ve ona göre amel edilmesi gerektiği” yönündedir.756 Müctehid, ilgili şartlar

750 Nahl, 16/14. 751 Nisâ, 4/23.

752 Bâbertî, er-Rüdûd ve’n-Nükûd, c.2, s.362. 753 Âl-i İmrân, 3/130.

754 Tevbe, 9/80.

755 Bâbertî, er-Rüdûd ve’n-Nükûd, c.2, s.362; Daha geniş bilgi için bkz. Taha Nas, Mefhumun

Delâleti, s.130 vd.

756 Bâkıllânî, et-Takrîb, c.3, s.330; Cüveynî, el-Burhân, c.1, s.453; Sem‘ânî, Kavâti‘u’l-Edille, c.2,

s.12; Gazzâlî, el-Mustasfâ, c.2, 403; Râzî, el-Mahsûl, c.2, s.135; Âmidî, el-İhkâm, c.3, s.89; Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît, c.4, s.33; Kelvezânî, et-Temhîd, c.2, s.207; İbn Kudâme, Ravdatü’n- Nâzır, c.2, s.776; İbn Müflih, Usûlü’l-Fıkh, c.3, s.1069.

174

ışığında kaydın maksadını araştırarak dikkate alınıp alınmayacağını belirler.757 Hanefîler ise, şâriin sözündeki bütün maksatları kuşatma imkânı söz konusu olamayacağı gerekçesiyle mefhûm-i muhâlifi hüccet olarak kabul etmezler.758 Hanefîler dışında cumhura mensup bazı usulcülerin de mefhûm-i muhâlifi hüccet olarak kabul etmedikleri bilinmektedir. Ancak asıl konumuz dışında olduğundan söz konusu tartışmalara girme ihtiyacı hissetmiyoruz. Lafızların muhâlif mefhumunu dikkate alan usulcülerin başka delillerle destekledikleri tezlerinin te’vil olduğu açıktır.

2.1.2. Hanefîlere Göre Lafız-Manâ İlişkisi