• Sonuç bulunamadı

Araştırmanın bu bölümünde, evli çiftlerin ilişkisel yılmazlığı açıklamaya yönelik geliştirilen iki modele ilişkin elde edilen bulgular tartışılmıştır. Bu kapsamda, evli çiftlerde ilişkisel yılmazlığın ilişkisel başa çıkma ve ebeveynlik stresiyle açıklanabilirliğini ortaya koymak amacıyla yapılan Aktör-Partner Karşılıklı Bağımlı Aracılık Modeli analizinden ve ilişkisel yılmazlığın ilişkisel profesyonel yardım aramayla açıklanabilirliğini ortaya koymak amacıyla yapılan Aktör-Partner Karşılıklı Bağımlı Modeli analizinden elde edilen bulgular ve korelasyon sonuçları tartışılıp, yorumlanmıştır.

Hipotez 1: Kadın ve erkeğin ebeveynlik stresi hem kadının hem de erkeğin ilişkisel

yılmazlığını etkiler.

Araştırmada, evli çiftlerde kadın ve erkeğin yaşamış olduğu ebeveynlik stresinin kadın ve erkeğin ilişkisel yılmazlıkları üzerinde aktör etkisinin olmuş olduğu ve bunun yanısıra, yalnızca erkeğin yaşamış olduğu ebeveynlik stresinin kadının ilişkisel yılmazlığı üzerinde partner etkisinin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu araştırma içerisinde kadın ve erkeğin yaşamış olduğu ebeveynlik stresi azaldıkça ilişkisel yılmazlıkları artmaktadır. Bunun yanısıra partnerlere karşılıklı etki açısından bakıldığında, evli çiftlerden erkek partnerlerin yaşamış olduğu ebeveynlik stresi azaldıkça kadının ilişki içerisindeki yılmazlığı artmaktadır. Araştırmanın APIMeM analizinden elde edilen sonuçlar, araştırmadaki korelasyon sonuçlarıyla tutarlıdır. Aynı zamanda hem aktör hem de partner korelasyon sonuçları ebeveyenlik stresi arttıkça ilişkisel yılmazlık düştüğünü göstermektedir. Bununla birlikte erkek ve kadının ebeveynlik stresi arasında da yüksek düzeyde pozitif anlamlı ilişkilere ulaşılmıştır. Erkeğin ebeveynlik stresi arttıkça kadının ebeveynlik stresi de artmaktadır. Elde edilen ilişki sonuçları, ilişkisel yılmazlığın alt boyutları açısından değerlendirildiğinde ise kadın ve erkeğin yaşamış olduğu ebeveynlik stresinin, kadın ve erkeğin ilişkisel yılmazlıkta partner boyutlarıyla daha yüksek düzeyde ilişkilidir.

Literatürde ebeveynlik stresi genellikle gelişimsel problemi olan çocuklara sahip ebeveynler üzerinde ele alınmasına rağmen (Abidin, 1989; Belsky, 1994, Walker, 2000;

142

McPherson ve diğ., 2008; Gülaldı, 2010; Tahmassian ve diğ., 2011) normal gelişimsel özellikte çocuğa sahip olan ebeveynlik stresini ele alan çalışmalar da mevcuttur (Walker, 2000; Morse, 2010). Bu araştırma grubu içerisinde de yer alan çiftlerin çok az bir kısmı (7.4%) çocuklarının bir rahatsızlığı olduğunu belirtmişlerdir ve ortalama olarak en az iki çocuğa sahiptirler. Araştırma grubunda büyük bir çoğunluğunun normal gelişime sahip çocukların anne ve babalardan oluşması ve bunlardan var olan ebeveynlik stresinin ilişkide bir güçlük olmasına rağmen ilişkisel yılmazlıkları artmış olduğu görülmüştür. Bu durum ebeveynlik stresinin, ilişki içerisindeki çiftlerin ilişkisel gelişimini etkileyen önemli bir unsur olarak görülebileceğini göstermektedir. Venter ve Synders (2009) bireysel, çift, aile ya da toplumu içeren bir sistemin stresör ya da kayıp, olumsuzluk ya da travmatik bir olay yaşandığı zamanda bazı sistemlerin, stresör yaşanmasından sonra yalnızca denge kurmadıklarını aynı zamanda daha yüksek düzeyde işlevsellik gösterdiklerini belirtmişlerdir. Bu çalışmada da çiftlerin sahip oldukları kaynakları kullanarak aile içerisinde zor bir yaşam olayı ve ebevenlik stresi olmasına rağmen ilişkisel yılmazlıklarını sağladıkları görülmüştür.

Çiftlerin yaşadıkları problemler kendi kişisel özelliklerinden olabileceği gibi ilişki süreci içerisinde rolleri ve sorumluluklarıyla ilgili olabilir. Yapılan araştırmalar, yaşanan yoğun ebeveynlik stresinin evlilik ilişki niteliği üzerinde olumsuz bir etkisinin olduğunu göstermekle birlikte (Gülaldı, 2010; Lawe ve diğ., 1996) ebeveynlik stresinin yılmazlık üzerinde de etkisinin olduğunu gösteren araştırmaların sonuçları bu araştırmadan elde edilen sonuçlarla tutarlıdır (Margalet ve Kleitman, 2006; Gerstein ve diğ., 2009; Brown, 2012). Margalet ve Kleitman (2006) yaptıkları araştırmada, ebeveynlik stresinin düşmesinin yılmazlığı arttırıcı bir durum olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Bu çalışma içerisinde, çiftlerin sahip olduğu hem ebeveynlik stresi hem de sahip olunan risk durumu Walsh'ın (1996) da belirttiği üzere, çiftlerin ilişki süreçlerini geliştirmeleri açısından bir şans olduğu görülmektedir. Sahip olunan riske rağmen çiftlerin ilişkileri daha da güçlenmektedir. En uyumlu çiftler bile ilişki sürecinde zaman zaman problem yaşamaktadırlar. Walsh (1996) risk faktörünü ilişki ya da aile için, ilişkileri geliştirme için bir fırsat olarak görürken aynı şekilde Abdin'in (1989) ebeveynlik stresini açıklama yaklaşımı da benzerdir. Abidin (1989) tarafından tanımlanan ebeveynlik stresi ebeveynlere destek olarak onlara uygun kaynaklara yararlanmada ebeveynleri cesaretlendiren ve enerji veren motivasyonel bir durum olarak ele alınmıştır. Bu araştırma içerisindeki çiftlerin yaşadıkları ebeveynlik stresi, çiftin ilişki sürecinde yaşadığı olumsuzluklar karşısında

143

birlikte toparlanma güçlerini arttırmalarını ve gelişimi teşvik edici ilişkiler içerisine girmeleri için bir fırsat olduğu görülmektedir.

Araştırma içerisindeki ilişkisel sonuçlar kadın ve erkeğin ebeveynlik stresi arttıkça, bir diğerinin de ebeveynlik stresinin arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu bulgu sistem yaklaşımı tarafından öne sürülen ve aile sistemini oluşturan bireylerin karşılıklı olarak birbirlerine bağımlı oldukları ve birbirlerinden etkilendikleri görüşüne dayalı olarak "karşılıklı bağımlılık kavramı" na dayalı olarak açıklanmaktadır (Dallos ve Droper, 2005). Dolayısıyla çiftlerden birinin yaşadığı ebeveynlik stresinin azalması ya da artmasının diğerinin de ebeveynlik stresinin azalmasına ya da artmasına neden olabilmektedir. Burada yaşanan stresi her iki partner açısından bağlam yaklaşımında ele alındığı her iki partneri etkileyen bir stres durumunun olduğu görülmektedir. Bu araştırmanın sonucu Gökler (2008) tarafından yapılan araştırmayla benzerdir. Kronik rahatsızlığı olan çocuğa sahip anne ya da babanın, hastalığa ilişkin olumsuz algısı arttıkça, diğerlerinin de algısının olumsuz yönde arttığı sonucuna ulaşmıştır. Bu ilişkisel sonuç aynı zamanda sistem olan aile içerisinde üyelerin birbirleri üzerinde bir etkiye sahip olduğunun da göstergesi olabilmektedir.

Bu çalışma içerisinde sahip olunan ebeveynlik stres durumu ve sosyal ekolojik bağlamdaki riske karşı çiftlerin ilişkisel yılmazlığı yüksektir. Burada karşılıklı ilişki bağlamında, özellikle de yılmazlıkta, partnerlerin zor zamanlardaki sürece katılımları ön plana çıkmaktadır. Bu da ebeveynlik stresi ve karşı karşıya kalınan güç durumlarda partnerlerin yaklaşımının bu durumun üstesinden gelmede ve gelişimi teşvik edici ilişki sürecine girmelerinde önemli bir fonksiyona sahip olduğunu göstermektedir.

Araştırma grubunda yer alan kadınlar daha çok erkeklerin yaşadıkları ebeveynlik stresinden etkilenmektedirler; özellikle de erkeğin ebeveynlik stresi arttıkça kadının ilişkisel yılmazlığı düşmektedir. Elde edilen bu sonuç ebeveynliğin evlilik ilişkisi üzerinde etkisinin olduğunu gösteren başka araştırma sonuçlarıyla benzerdir. Pedro ve diğ. (2012) tarafından yapılan araştırmada da, babaların ebeveynlik uygulamalarını yerine getirmeleri, annenin evlilik doyumunu arttırmaktadır. Gerstein ve diğ. (2009) ise babaların ebeveynlik stresinin artmasının annenin iyi oluşunu etkilediği sonucuna ulaşmıştır. Karşılıklı etki ve Türk kültüründeki aile yapısı göz önüne alındığında kadınların aile içerisindeki görev ve sorumlulukları özellikle de çocukla ilgili daha fazladır. Aynı zamanda, kadın ve erkeğe aile içerisinde yüklenen rollerin farklılaşması, kadının zaman zaman erkeğin rolünü de özellikle de çocuklarla ilgili olan durumu üstlendiği (örneğin, çocuğun daha çok fiziksel

144

bakımıyla ilgilenme, çocukla zaman geçirme gibi) de bilinen bir durumdur. Bu durum annelerin babalarla karşılaştırıldığında daha fazla stres yaşamalarına ve stresin yol açtığı olumsuz sonuçlara daha fazla maruz kalmalarına neden olabilmektedir. İlişkisel bir durum olan evliliğin, karşılıklı gelişimi destekleyen bir yapısı vardır. Erkek evlilik ilişkisi içerisinde daha özerktir. Özerlikten daha ziyade birlikte gelişim evlilik bağlamında önemlidir. Dolayısyla, geleneksel aile rolleri ve içinde bulunduğumuz kültürel yapı kadının evlilik içerisinde erkeğin yaşadığı her bir stres durumundan kaçınılmaz bir şekilde daha fazla etkilenmektedir. Bu durumda ilişki içerisinde erkeklerin ebeveynlik stresinin artmasının kadınlar açısından ilişkisel süreci olumsuz etkilediği şeklinde yorumlanabilir.

Hipotez 2: Kadın ve erkeğin ilişkisel başa çıkması hem kadının hem de erkeğin ilişkisel

yılmazlığını etkiler.

Araştırmada, kadın ve erkeğin pozitif ilişkisel başa çıkma yaklaşımına yönelmeleri, kendi ilişkisel yılmazlıkları üzerinde aktör etkisinin bulunduğu bunun yanısıra pozitif ilişkisel başa çıkmada partner etkisinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Başka bir ifadeyle, kadın ve erkeğin ilişkisel başa çıkma yaklaşımları arttıkça ilişkisel yılmazlıkları artmaktadır. Elde edilen APIMeM sonuçları aktör etkileri bakımından yapılan korelasyon sonuçlarıyla benzer sonuçları göstermektedir. İlişki sonuçları incelendiğinde kadın ve erkeğin ilişkisel başa çıkma yaklaşımları, kendi ilişkisel yılmazlıklarıyla ve partnerlerinin ilişkisel yılmazlıklarıyla pozitif yönde ilişkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte ilişkisel yılmazlığın alt boyutlarıyla, ilişkisel başa çıkma yaklaşımındaki korelasyon sonuçları, erkeğin ilişkisel başa çıkmasıyla hem kadın hem de erkeğin ilişkisel yılmazlıktaki partner etkisi, kadının ilişkisel başa çıkmasıyla ise hem kadının hem de erkeğin ilişkisel yılmazlıkta aktör etkisiyle daha yüksek düzeyde ilişkili olduğu bulunmuştur. Diğer bir ifadeyle, erkeklerin ilişkisel başa çıkma yaklaşımlarını kullanarak ilişkisel yılmazlıklarında eşlerinden almış oldukları ilişkisel yılmazlık, kadınların ise ilişkisel başa çıkma yaklaşımlarında kendi ilişkisel yılmazlık yaklaşımlarının daha fazla olduğu söylenebilir.

Bireysel, çift ya da aile problemlerini ekolojik bağlamda değerlendirmek, bireysel ve aile gelişimini sistemik bir bütün içerisinde sosyal bağlamsal etkilerle beraber ele almak gerekmektedir (Walsh, 2011). Ekolojik ve gelişimsel bağlam içerisinde yılmazlıkta sistemik yaklaşım, kriz ve devam eden stresten ailelerin ve çiftlerin daha etkili başa çıkmalarını sağlayan elementler tanımlanmaya çalışılmıştır (Hawley ve DeHaan, 1996; Walsh, 1996). Bu araştırmadan elde edilen bulgulara göre, bir sistem olarak çiftin ilişkisel

145

başa çıkma yaklaşımları kendi ilişkisel yılmazlıklarını etkilemesi, çiftlerin zor zamanlarında ya da güçlükler karşısında, pozitif ilişkisel başa çıkmaya yönelmeleri, birlikte bu durumun üstesinden daha iyi gelebildikleri ve ilişkilerinde pozitif gelişim sağladıkları sonucuna ulaşılmıştır.

Sistemik açıdan ailelerin ilişkisel yılmazlıklarının, ilişkisel başa çıkma süreçleriyle beraber açıklandığında Walsh (1996) aile yılmazlık modeli bu konuda önemli destek sağlamaktadır. Walsh (1998), ailelerin kendi sosyal dünyalarının, kültürel ve dini inançlarının, kuşaklararası geçmiş, umut ve gelecekte yaşadıklarına anlam vererek kriz ve olumsuz yaşantılarla başa çıkabildiklerini belirtmiştir. Bu araştırma grubundaki çiftlerin özellikle de kriz durumları karşısında pozitif yaklaşım içerisinde bunun üstesinde gelmeye çalışmaları, Walsh (1996, 1998) aile yılmazlık modeli tarafından da desteklenmektedir. Aynı zamanda çalışmada başa çıkma yaklaşımı Lazarus ve Folkman'ın (1984) ele aldığı başa çıkma yaklaşımına temellendirilmiştir. Bu yaklaşımda var olan stres durumunun uygun bir şekilde ele alınması ve yönetilmesi esastır. Bu araştırmada kadın ve erkeğin pozitif ikili başa çıkmaları, ilişkisel yılmazlıklarını arttırmış olduğu görülmüştür. Çiftlerin ikili bağlamda pozitif başa çıkmaya yönelmelerinin ilişkideki uyumunu arttırdığı şeklinde yorumlanabilmektedir.

Pozitif ilişkisel başa çıkma, günlük görevleri yerine getirmeyi, pratik öğüt vermeyi, empatik anlayışı, durumu farklı şekilde ifade etmede partnere yardımcı olmayı içermektedir. Bu kapsamda pozitif başa çıkma boyutları, destekleyici başa çıkma, ortak başa çıkma ve fedekarca başa çıkmadır (Bodenmann, 1995, 2005). Başa çıkma sürecinde pozitif yaklaşımı kullanmada, özellikle de karşılıklı destekleyici sürecin ve destek yardım severliğinin olumsuz durumu yeniden yapılandırmada, bireylerin iyi oluşunda, evlilik doyumunda ve aile başa çıkmasında önemli olduğunu gösteren araştırmalar mevcuttur (Cohen ve Williams, 1985, Margalit ve Kleitman, 2006; Schaefer ve Maas, 1992; Vandsburger ve diğ., 2008). Cohen ve diğ. (2004), ilişki içerisindeki karşılıklı güven ve paylaşılan karşılıklı değerlerin, gelecekte aile içerisindeki yeni ihtiyaçları karşılamada ailenin sahip olduğu yeteneklerin değerlendirilmesinde ve stresli olay sürecinde aileye yardım ettiğini belirtmişlerdir. İkili başa çıkma ve ilişkisel yılmazlığı birlikte ele alan araştırmalara rastlanılmadığı bu araştırma sonuçlarıyla tutarlı olarak çiftlerde başa çıkmada pozitif yaklaşımlarının çiftlerin her birinin ilişkisel yılmazlığının açıklanmasında çok fazla katkısı olduğu söylenebilir.

146

McCubbin ve McCubbin (1998) yılmaz olan ailelerin, ailedeki güçlüklere başa çıkmada bir yol olarak aile için rutinlere ve aile zamanı üzerine odaklandıklarını belirtmiştir. Bu araştırma grubunda yer alan çiftler, günlük yaşamları içerisinde karşı karşıya kalınan güçlük ya da sıkıntılı durumlar karşısında bile birlikte, aile içerisinde (örneğin akşam yemeği, kahvaltı yapma, alış veriş yapma gibi) günlük ritüellerini devam ettirmektedirler. Aynı zamanda, araştırma grubunda yer alan çiftlerin büyük bir çoğunluğu, kendi aile sistemleri dışında, yakın çevreleriyle ilişki süreçlerini devam ettirerek, eşleriyle birlikte akraba ve komşularını ziyaret ettirmektedirler.

Rutin ve ritüellerin karşı karşıya kalınan önemli güçlük ya da kriz durumları esnasında devam etmesi önemlidir (McCubbin ve McCubbin, 1998, Patterson, 2002b). Rutin ve ritüeller karşı karşıya kalınan risk durumları karşısında aile içerisinde önemli bir koruyucu faktör olduğunu gösteren araştırmalar mevcuttur (Black ve Lobo, 2008; McCubbin ve McCubbin, 1988, 1996; Özbay ve Aydoğan, 2014). Devam eden aile süreçleri stresin etkisini azaltma ya da önlemeyi sağlayabilir. Aile süreçleri stresin negatif etkilerini telafi etmede kaynaklar olarak hareket geçebilmektedir. Aile süreçleri hatta ortak başa çıkma aracılığıyla da güçlenebilir. Var olan güçlükler birlikte karşılandığında aile daha da güçlenecektir. Bu araştırma sonucunda da, diğer araştırmalarla da tutarlı olarak, çiftlerin rutin ve ritüelleri birlikte yerine getirmesi, onların bir aile olma hislerini güçlendirerek, daha iyi bir şekilde başa çıkarak ilişkisel yılmazlıklarına önemli bir katkı sağladığı söylenebilir.

Çiftlerin birbirleri üzerinde başa çıkma yaklaşımlarında etkili olduğunu gösteren çok sayıda araştırma ve yaklaşım bulunmaktadır (Barbarin ve diğ., 1985; Bodenmann, 2005; Coyne ve Smith, 1991; DeLongis ve O'Brien, 1990; Revenson, 1994; Zunkel, 2003). Karşılıklı-bağımlılık yaklaşımı içerisinde eşlerden her birinin diğer eşin başa çıkma yaklaşımında etkili olduğu düşünüldüğünde bu araştırma içerisinde ikili analiz sonucu, partnerlerin birbiri üzerinde bir etkisinin olduğunu öneren hipotez doğrulanmamıştır. Bazı araştırmalarda çiftlerden birinin bir diğeri üzerinde etkisi olduğu, örneğin Bodenmann ve diğ. (2006) tarafından yapılan araştırmada kadınların destekleyici başa çıkmalarının kendi evlilikleri üzerinde bir etkiye sahip olduğunu, erkeğin evlilik niteliği üzerinde bir etkisinin olmadığı, bununla birlikte erkeğin negatif başa çıkmasının her iki partnerin evlilik niteliğini etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Burada eşlerin birbirileri üzerinde bir etkisi olmadığını, karşı karşıya kalınan olumsuz yaşantıların ya da risk durumlarına ilişkin başa çıkma süreçleri bireysel olarak değerlendirilmiştir. Araştırma grubundaki çiftlere ikili başa

147

çıkmaya dayalı bir ölçüm uygulanmış olsa bile burada araştırma grubuna katılan kişiler tarafından bu durum bireysel bir fenomen olarak algılanmış olabilir. Bu da yapılan ikili analiz sonucunda doğrudan partner etkilerinin anlamsız olarak çıkmasına neden olmuş olabilir. Eşlerin birbirleri üzerinde etkisinin olmadığı ikili analiz sonucunda bulunmamasına rağmen korelasyon sonucunda erkeklerin ilişkisel başa çıkma yaklaşımlarında partner ilişkisel yılmazlığı, bunun yanısıra kadının ilişkisel başa çıkmasında aktör ilişkisel yılmazlığı daha yüksek düzeyde ilişkili bulunmuştur. Bu sonuçta, erkek ve kadınların ilişkisel yılmazlıklarının pozitif yaklaşım bağlamında ele alınmasında, kadınların ilişkisel yılmazlığı sağlayan kaynakları kullanımının daha fazla etkisi olduğu ve kadınların ilişki sürecine daha fazla katkı yaptığı söylenebilir.

Hipotez 3: Kadın ve erkeğin ebeveynlik stresi hem kadının hem de erkeğin ilişkisel başa

çıkmasını etkiler.

Araştırmada, kadın ve erkeğin ebeveynlik stresi hem kendi ilişkisel yılmazlıkları üzerinde hem aktör etkisinin hem de partner etkisinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Başka bir deyişle, yaşanan ebeveynlik stresi kadın ve erkeğin ilişkisel başa çıkmasını etkilememektedir. Bunun yanısıra APIMeM'den elde edilen sonuçlar aynı zamanda korleasyon sonuçlarıyla da oldukça tutarlıdır. Kadın ve erkeğin yaşadığı ebeveynlik stresiyle, hem kendi hem de partnerlerinin ilişkisel başa çıkmaları arasında bir ilişkiye ulaşılmamıştır.

Stresli yaşam olayları ve günlük sıkıntılar her bir partnerin ilişkisinin bozulmasına ve yüksek düzeyde partnerler içerisinde çatışma yaşanmasına neden olabilmektedir (Story ve Brandbury, 2004). Aile araştırmaları içerisinde yaşanan ebeveynlik stresinin başa çıkmayı etkilediği sonucuna ulaşan araştırmalar mevcuttur (Lopez ve diğ., 2008; Hall ve Graff, 2011; Tak ve McCubbin, 2002). Yaşanan ebeveynlik stresiyle ikili başa çıkma arasındaki ilişkiyi inceleyen Brown (2012) ise araştırmada otizmli çocuğa sahip olan ailelerde ebeveynlik stresi, ilişki doyumu ve ikili (Brown, 2012) başa çıkma arasındaki ilişkiyi incelemiş olup, araştırmada ebeveynlik stresiyle, ikili başa çıkma arasında negatif ilişki belirlenmiştir.

İlgili literatür içerisinde stres ve başa çıkmayı açıklamada bilinen ilk paradigmalardan biri olan Lazarus ve Folkman (1984) tarafından önerilen stres ve başa çıkma paradigmasını temel alan ikili başa çıkma yaklaşımı bu araştırma için temel alınmıştır (Bodenmann, 2005; Coyne ve Smith, 1991; DeLongis ve O'Brien, 1990). Bu paradigma içerisinde stres, kişi ve

148

onun bireysel ve sosyal kaynakları arasındaki etkileşimi olarak incelenir. İkili stres ve başa çıkma, her iki evli partnerleri içeren kişilerarası sürecin parçası olarak tanımlanır (Bodenmann, 2005). Bu araştırma içerisinde ebeveynlik stresi partnerlerden birinin yaşaması ya da her ikisinin de yüksek düzeyde bunu yaşamaları sistemik yaklaşım içerisinde ele alındığında, başa çıkma süreçlerini etkilemesi beklenmektedir. Bunun yanısıra araştırmada, ilişkisel yılmazlığın büyük bir çoğunluğu ilişkisel başa çıkma değişkeniyle açıklanmaktadır.

Araştırmada ebeveynlik stresinin ilişkisel başa çıkması, ebeveynlik stresinin ölçümüne ait sınırlılıkla ilişkili olabilir. Çünkü, yapılan araştırmalar ve ilgili literatürde ebebeynlik stresi gelişimsel problemi olan çocuğa sahip ailelerde ele alınmıştır (Pisterman ve diğ., 1992; Walker, 2000; McPherson ve diğ., 2008; Tahmassian ve diğ., 2011). Ancak bu araştırma içerisinde, normal gelişimsel özellikteki çocuklara sahip olan anne ve babalara uygulanmıştır. Aynı zamanda çocuklar için belirli spesifik özellikler tanımlanmamıştır. Dolayısıyla, araştırma grubundaki çiftlerin sahip olduğu çocukların özellikleri (yaş, eğitim, kardeş sayısı gibi..) oldukça çeşitlilik göstermektedir. Bu durumda ölçümde bazı maddelerin anlaşılması ya da kendi çocuklarının yapılarına uygun olup olmadığı konusunda bir takım problemleri de beraberinde getirmiş olabilir. Ebeveynlik stresi ve ilişkisel pozitif stresle başa çıkma arasında bir ilişki bulunmaması ölçüm bazında karşılaşılan bu probleme dayalı olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.

Hipotez 4: Kadının ebeveynlik stresi, erkeğin başa çıkması (aracı partner etki) aracılığıyla

kendi ilişkisel yılmazlığını etkiler.

Hipotez 5: Erkeğin ebeveynlik stresi kendi başa çıkması (aracı aktör etki) aracılığıyla

kendi ilişkisel yılmazlığını etkiler.

Araştırmada, ilişkisel başa çıkmanın aracı aktör ve aracı partner etkisini test etmek üzere