• Sonuç bulunamadı

ORHAN PAMUK ROMANLARININ METİNSEL-AŞKIN ÖRÜNTÜSÜ Postmodern edebiyatın temel prensiplerinden biri olarak görülen metinlerarası

3. Kanonlaşmış Edebiyat Metinlerinin Göndergesellik ilişkisi

3.1. Klasik Doğu ve Türk Edebiyatı Metinlerinin Göndergesellik Biçimleri

3.1.1. Tarih, Ansiklopedi ve Sözlükler ile “Seyahatnâme” Türü

Orhan Pamuk’un romanlarında, edebî olmayan gönderge-metinler de mevcuttur. Bunlar, çoğunlukla ana-metinde adları anılarak göndergeleşen ansiklopedik-tarihî kaynaklar olarak tespit edilmiştir.

İbni Haldun’a ait tarih felsefesi, toplum ve insan bilimlerini temellendirdiği toplum metafiziğine dair169 eseri Mukaddime , Kara Kitap’ta gönderge-metin 170 olarak yer alan tarih ve felsefe eksenindeki eserlerdendir. Mukaddime’nin “Mehdi hakkında bilginlerin fikirleri ve bu meselenin açıklaması” bahsinde yer alan

Adnan Karaismailoğlu, “Kelîle ve Dimne”, İslâm Ansiklopedisi, C. 25, TDV Yayınları, Ankara, 2002, ss. 210-212.

166

Adnan Karaismailoğlu, A.g.e., s. 212.

167

Hüsrev ve Şirin, ss. 365-372.

168

Tahsin Görgün, “Mukaddime”, İslâm Ansiklopedisi, C. 31, TDV Yayınları, İstanbul, 2006, s. 118.

169

İbn Haldun, Mukaddime II (Çev.: Zakir Kadiri Ugan), Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1996.

170

muhteva , Kara Kitap’ta özetleme yöntemiyle gerçekleştirilen bir alıntı yoluyla 171 ana-metne giren ifadeler içerisinde yer almaktadır:

“İbni Haldun’un O’nun ortaya çıkışıyla ilgili hadisleri aşırı Şii kaynaklarından ayıklayarak tek tek ele aldığı Mukaddime’sinde, bir başka noktanın yeniden üzerinde durulduğunu biliyoruz: O’nunla birlikte Deccal’in, Şeytan’ın ya da Frenklerin anlayış ve diliyle söylersek Anti-Christ’ın görüleceği ve o kıyamet ve kurtuluş gününde O’nun Deccal’i öldüreceği.”172

Ana-metin Benim Adım Kırmızı’da, Nakkaş Osman’ın resimlettiği, konusunu III. Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’in sünnet şöleni için düzenlenmiş olan 1582 Şenliklerinden alan İntizâmî’ye ait manzum olarak yazılmış, ana-metinde Surnâme olarak anılan eser173, Surnâme-i Hümayun, romandaki bir başka göndergedir.

“Padişahımızın şehzadelerinin sünnet düğünü törenlerini anlatan Surname’nin efsane sayfalarını ilk defa seyrettim. Her meslekten, her loncadan bütün İstanbul’un katıldığı bu elli iki gün süren sünnet düğününün hikâyelerini ta Acemistan’da duymuş, töreni anlatan kitabı daha yapılırken işitmiştim.”174

Buradaki kitap, Surnâme-i Hümâyun’dur. Devamında ise Kara, Surnâme’nin içerisinde gördüğü Nakkaş Osman’a ait resimleri ayrıntılarıyla açıklamaktadır:

“Önüme konan ilk resimde, Cihanpenah Padişahımız merhum İbrahim Paşa’nın sarayının şehnişinine kurulmuş, aşağıda At Meydanı’nda yapılan şenlikleri hoşgörülü bir bakışla seyrediyorlardı.

[…] At Meydanı’na konmuş yüzlerce kâse pilavı kapışanları ve kızarmış sığırı yağmalarken içinden çıkan tavşanlardan, kuşlardan korkanları gördüm.

[…] Padişah’ın huzurundan geçerken arabanın üzerine yerleştirilmiş dükkanını tavanından baş aşağı sarkıp müşterisini tıraş eden berberin ve o müşteriye gümüş kap içinde kokulu

İbn Haldun, Mukaddime II, ss. 137-138.

171

Kara Kitap, s. 155.

172

Bk.: Gülsüm Ezgi Korkmaz, “Sûrnâmelerde 1582 Şenliği”, Bilkent Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler

173

Enstitüsü, Türk Edebiyatı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004, ss. 65-66.

Korkmaz, monografisine nakkaş Osman’ın, Padişah’ın Sûrnâme-i Hümâyun yazarı İntizâmî ile Nakkaş Osman’ı huzura kabülünü anlatan minyatürlerini eklemiştir.(Bk.: A.g.e. s. 110.)

Ayrıca bk.: Nazlı Miraç Ümit, “Minyatürlerde Gösteri Sanatları: Nakkaş Osman’ın Tasvirleriyle Onaltıncı Yüzyıldan Örnekler”, Art-Sanat Dergisi, C. 2., İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2014, ss. 129-145.

Burada, minyatürlere yer verilmekte; Surnâme-i Hümaâyun’da yer alan minyatürlerin Surnâme-i Hümâyun, Topkapı Sarayı Müzesi H.1344’te yer aldığı bilgisi bulunmaktadır.

Benim Adım Kırmızı, s. 73.

174

sabunla ayna tutup bahşiş bekleyen kırmızılar içindeki berber çırağının resmine de doya doya baktıktan sonra harika nakkaşın kim olduğunu sordum.”175

Böylece romanda, hem Nakkaş Osman’ın minyatürleri hem İntizâmî’nin surnâmesi gönderge anlatılar olarak bulunmaktadır. Gönderge-metin, ana-metin Benim Adım Kırmızı’da, ekfrastik biçimde göndergeleşmekte; söz konusu ögeler minyatürden romana yönelik kipsel dönüşüm örnekleri olarak tespit edilmektedir.

Bununla birlikte, Sûrnâme’nin bir kitap ve metin olarak gönderge hâlinde bulunduğu da görülmektedir.

Sûrnâme-i Hümâyun, gönderge-metin ve gönderge-estetik öge olarak Benim Adım Kırmızı’da sanat kuramları ve estetiği bakımından önemli bir yer tutar. Nakkaş Osman’ın hazırlattığı bilinen sûrnâme, romanda yer alan kurmaca kitapla mukayese edilmektedir:

“[B]iri gizlice, biri açıkça yapımı sürdürülmekte olan ayrı hikâyeli ve konulu, ayrı usullerde nakşedilmiş iki kitabın, rahmetli Enişte’nin kitabıyla benim denetimimde nakşedilen Şehzademizin sünnet düğününü anlatır Surname’nin sayfalarını yan yana getirdik ve benim merceğimin gezindiği yerlere Kara’yla dikkatle baktık[.]”176

Enişte Efendi’nin öldürülmesinden sonra, durumu aydınlatmak üzere Enişte’nin nakkaşlarla birlikte hazırlamakta olduğu kitap ile nakkaş Osman ve ekibi tarafından nakşedilmiş gönderge anlatı Sûrnâme’nin resimleri karşılaştırılarak her iki eserin resmedilmesinde görevli nakkaşlar tespit edilmek istenmektedir. Mukayese sırasında, gönderge eserden belirli meclisler177 teferruatlı biçimde betimlenmektedir.

Geleneksel tarzda resimlenmiş Sûrnâme ile Enişte Efendi’nin denetiminde modern tarzda perspektif usûlünce resimlendiğinden söz edilen, ancak ana-metinde betimlenmemiş olan eser Doğu ve Batı izleğini anımsatır; ana-metnin sanat kuramları bakımından yorumsal üst-metnini çerçeveler.

Benim Adım Kırmızı, s. 73-75.

175

A.g.e., s. 315.

176

A.g.e., ss. 315-316.

177

Nüzheti esrâru’l-ahbâr der-seferi Sigetvar adını taşıyan, Nüzhetü’l-Esrâr178 olarak anılan, Zigetvar Kalesi’nin kuşatılması, Kanuni Sultan Süleyman’ın cenazesinin Balgrad’dan taşınması gibi tarihî olayları konu alan ve Nakkaş Osman’ın resimlemiş olduğu tahmin edilen Sigetvarnâme , ana-metin Benim Adım Kırmızı’da 179 gönderge-metin olarak yer alır:

“Genç şehzadelerden birinin odasından gelen Zafername cildinin sayfalarında, Zigetvar Kuşatması sırasında ölen Kanuni Sultan Süleyman’ın cenaze törenini gösterir iki sayfalık resimde, cenaze arabasını çeken alnı akıtmalı doru atla ceylan gözlü kır ata ve Sultan Süleyman’ın cenazesi için altın işlemeli eyerleri takılmış, harika eyer örtüleri örtülmüş kederli atlara baktık ilk. […] İster iri tekerlekli cenaze arabasını çeksinler, ister efendilerinin derin bir kırmızı örtü altındaki cesedini buğulu gözlerle bakarak selamlasınlar, atların hepsi Heratlı eski üstatlardan alınmış aynı zarif duruşla -tek bacak kibarca ilerde, tek bacak onun yanında sabit- durmuşlardı. Hepsinin boynu uzun ve kavisli, kuyrukları bağlı, yeleleri kesilmiş ve taralıydı, ama hiçbirinin burnunda bizim aradığımız kusur yoktu. Cenaze törenine katılan ve civar tepelerde rahmetli Sultan Süleyman’a selam duran komutanları, âlimleri, hocaları taşıyan yüzlerce atın hiçbirinin burnunda da yoktu kusur.”180

Sigetvarnâme’den alıntı yoluyla ekfrastik biçimde ana-metne yerleştirilen, üsluba sahip olmayışıyla geleneksel minyatür sanatını temsil eden görsel anlatı, bu anlatım sırasında kip bakımından dönüştürülmüştür.

Şehnâmeci Seyyid Lokman’ın şehnâme tarzında yazdığı, Nakkaş Osman ve ekibinin resimlemiş olduğu Osman Gazi’den başlayıp Kanuni Sultan Süleyman’a kadar hüküm sürmüş padişahların hünerlerinin anlatıldığı iki ciltten oluşan181

“Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H.1339 numarada kayıtlı bulunan Nüzheti esrâru’l-ahbâr der-seferi Sigetvar

178

adını taşıyan el yazması Sigetvarname, Sigetvar Seferi Tarihi veya kısaca Nüzhetü’l-esrâr olarak anılmaktadır. Eser Kanuni Sultan Süleyman’ın Sigetvar seferine (H.974/M.1566) bizzat katılan Feridun Ahmed Bey’in bu savaş sırasındaki gözlemlerini, Kanuni’nin sefer sırasında ölümünü, II.Selim’in tahta çıkışını ve saltanatının ilk yıllarını ele alır. H.961/M.1553 yılında bir katip olarak Sokollu Mehmed Paşa’nın hizmetine giren, daha sonra divan katibi olan ve H.978/M.1573’de nişancılık görevine getirilen Feridun Bey Sigetvar seferinde sadrazamın sır katibi olarak bulunmuş ve eserini Sokollu Mehmed Paşa için hazırlamıştır1. 13 Recep 976/ 1 Ocak 1569 tarihinde Çorlu’da tamamlanan yazma yirmi minyatürle görselleştirilmiştir.” (Şebnem Parladır, “Sigetvar Seferi Tarihi ve Nakkaş Osman”, Sanat Tarihi Dergisi, S. XVI/1, Nisan 2007, İzmir, 2007, ss. 67-68.)

Nakkaşı kesin olarak tespit edilmemiş olan Sigetvarname’nin minyatürleri ile aynı konu ve kompozisyonda olan

179

başka eserlerdeki örnekler üzerinde durarak bunları karşılaştıran; nakkaş Osman’ın Sigetvarname’deki üslubunun yankılarının hissedildiği iki kıyafet albümünün tasvirleri üzerinde durarak nakkaşın bu albümlerin resimlenmesindeki rolünü ortaya koyan bir incelemede, Nüzhetü’l-Esrar hakkında bilgi verilir. İncelemenin son bölümünde, Benim Adım Kırmızı’da betimlenen sahneleri içeren minyatürlere yer verilmiştir.

Bk.: Şebnem Parladır, “Sigetvar Seferi Tarihi ve Nakkaş Osman”, Sanat Tarihi Dergisi, S. XVI/1, Nisan 2007, İzmir, 2007, ss. 67-108.

Benim Adım Kırmızı, ss. 332-333.

180

Zeynep Tarım Ertuğ, “Hünernâme”, İslâm Ansiklopedisi, C. 18, TDV Yayınları, İstanbul, 1998, ss. 484-485.

181

Hünernâme de Benim Adım Kırmızı’da belirli bir zamanı/ânı temsil etmek üzere gönderge-metin durumundadır. Hünernâme’nin tezhip ve minyatürleriyle ünlü oluşu nedeniyle, burada gönderge konumunda olan, ana-metnin ekfrastik kuruluşuyla uyumlu biçimde, eserin içerdiği minyatürlerdir.

“Bir zamanlar, -sanırım Hünername’nin hazırlandığı yıllarda- eski ustaların usullerine boş veriyor, daha ucuza, daha çabuk tezhip yapmak için biz ressamların o kadar emek verdiğimiz sayfaların kenarını kötü renklerle bozuyor diye bazılarıyla kavga ettiğini hatırlıyorum.”182

Leylek lakaplı, bir dönem ise Nakkaş Osman tarafından “Salı” olarak anılan katil nakkaş Velican, maktul nakkaş Zarif Efendi’ye dair anımsadıklarını Hünernâme’yi resmettikleri dönemle belirtir.

Osmanlı tarihçisi Sâfî Mustafa Efendi’nin, “I. Ahmed ve dönemiyle ilgili tarih kitabı”183 olan Zübdetü’t Tevârîh, ana-metin Benim Adım Kırmızı’da yer alan bu türden gönderge-metinlerin sonuncusudur. Şeküre’nin anlatımıyla İngiliz Kralı tarafından Padişah Sultan Ahmed’e hediye edilmiş olan büyük bir saatin, Sultan tarafından, ilâhî bir ilhamla nasıl parçalandığı aktarılırken, padişahın menkıbeyi

“sadık tarihçisine aşağı yukarı böyle yazdırdı[ğı]”184, hattatlara keselerle altın verilirken, nakkaşlara resimletilmediği bilgisi eklenir.

Padişah Sultan Ahmet, Allah’ın verdiği bir ilhamla uykusundan uyanarak, tahta çıkışının üçüncü yılında İngiliz Kralının kendisine bir hediyesi olan, içinde körüklü bir müzik aleti bulunan dev saati elindeki gürz ile paramparça eder. Kendisine bunu yaptıranın, rüyasında gördüğü Hazreti Muhammed’in resimlere ve insan icadı olan yaratılara hayran olmanın Allah’ın buyruğundan ayrılmaya işaret ettiği yolundaki ifadeleri olduğu bilgisi, Zübdet’üt Tevârih’ten alıntı yoluyla romana yerleştirilmiştir.

Ana-metin Benim Adım Kırmızı’da Kara ile Kelebek, nakkaş Zeytin’in evine girdiklerinde, Nimetullah Ahmed’e ait Farsça-Türkçe Sözlük Lugat-i Ni’metu’llah185, burada gördükleri eşya arasındadır:

Benim Adım Kırmızı, s. 126.

182

Bekir Kütükoğlu, “Sâfî Mustafa Efendi”, İslâm Ansiklopedisi, C. 35, TDV Yayınları, İstanbul, 2008, ss. 471.472.

183

Benim Adım Kırmızı, ss. 498-499.

184

Lugat-i Ni’metu’llah’ın yayımı “Türkiye Türkçesinin Tarihsel Sözlüğü Projesi” kapsamında Türk Dil Kurumu

185

tarafından gerçekleştirilen çeviri yazı işaretli bir tıpkıbasımı mevcuttur. (Bk.: Nimetullah Ahmed, Lügat-ı Nimetullah (Haz.: Adnan İnce), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2015.)

“Lambanın ışığında dağınık bir yatak gördük, minderlerin üzerine düşüncesizce atılmış kuşaklar, yelekler, iki sarık, mintanlar, Nakşibendi Nimetullah Efendi’nin Farsça Türkçe sözlüğü, kavukluk, çuha kumaş ve dikiş için iğne iplik, elma kabuklarıyla dolu bakır sahan, pek çok minder, kadife bir yatak örtüsü, boyalarını, fırçalarını ve nakkaşın bütün nakış malzemesini gördük.”186

Ana-metinde adına doğrudan yer verilmeyen lugat, yazarının adından söz edilerek göndergeleştirilmekte, nakkaşlar arasında bilinen bir sözlük olduğu anlaşılan gönderge-metnin tespiti, okurun bilgi düzeyine bırakılmaktadır.

Evliya Çelebi Seyahatnâme’si, iki metinlerarası roman Sessiz Ev ve Beyaz Kale’de anıştırma ve alıntı yoluyla gönderge-metin olarak yer alır. Bilhassa Beyaz Kale’de geniş yer tutan hayvan anlatılarının yanında içerdiği bilgilerin bir kısmı tahayyüle dayandığından söz edilen gönderge-metin, “devam metinleri”nin bir tür yorumsal üst-metin oluşturduğu ana-metnin üst-kurmaca katmanlarından birini temsil etmektedir.

Ana-metin Beyaz Kale’de Hoca’nın “Amerika denilen yılanlı ülkede yaşayan ve yaşadıkları hayatı hiç değiştirmeyen hımbıl yerlilerin başlarına gelenler üzerine, hem acıklı, hem de hisseli bir kitap yazma düşüncesi[yle]”187 “[h]ayvanlara ve ava düşkün bir çocuk kralın bilimle ilgilenmediği için, sonunda nasıl İspanyol gâvurları tarafından kazığa oturtulduğunu yazacağını söylediği bu kitabı”188 bitirmeye cesaret edemediğinden söz edilen Hoca, Venedikli’den Azteklerin sonunu, Cortez’in anılarını dinlemiştir ve aklında daha önce de bulunan “bilime aldırmadığı için kazığa oturtulan zavallı bir çocuk kralın hikâyesi”189 ile ilgilenmektedir. Kazığa oturtulan kral/hükümdar anlatıları, Batı ile Doğu’nun ortak hikâyeleri, tarihî kaynaklarıdır. Bu çerçevede Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’si ve tarih kaynakları, ana-metinde anıştırılan gönderge-metinler olarak tespit edilmektedir.

Beyaz Kale’de, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si müstakil bir gönderge metin olarak da yer almaktadır. Hoca’ya dönüşmüş olan Venedikli’den on, on beş yaş büyük, adı Evliya olan kederli ihtiyar, “bütün ömrünü gezilere ve bitirmek üzere

Benim Adım Kırmızı, s. 445.

186

Beyaz Kale, s. 42.

187

A.g.e., s. 42.

188

A.g.e., s. 46.

189

olduğu on ciltlik seyahatnameye vermiş[tir.]”190 Seyahatnâmesinde İtalya’yı da anlatmak isteyen ihtiyar, burayı eski Venedikli olan Hoca’dan hikâyesiyle birlikte dinlemek istediğinde191 anlaşılır ki Seyahatnâme’192nin İtalya’dan söz edilen kısımları, Beyaz Kale’nin kurmaca hikâyesiyle üst üste denk gelmektedir. Böylece üstkurmaca bağlamda Beyaz Kale, Seyahatname’ye dâhil olmaktadır. Metinlerarası bağlamda, kurmaca örüntü düzleminde ise Seyahatnâme, Beyaz Kale’de palimpsest bir metin olarak varlık göstermektedir. Ana-metinde birbirleriyle yer değiştiren anlatıcılar, Faruk Darvınoğlu, eş-ruhlar Venedikli-Hoca ve Evliyâ Çelebi olmak üzere çok katmanlı bir üst-kurmaca yapıyı oluşturmaktadır.

Hikâyede Hoca’nın çocukluğuna ait “bir keresinde akıl hastaları için çalınan müziği dinle[diği]” Edirne Beyazıt Darüşşifası izlenimlerinin bir bölümü, 193 Seyahatnâme’de hastalara şifa, dertlilere deva, divanelerin ruhuna gıda olması ve sevdayı def etmesi için tayin edilmiş on adet hanende (okuyucu) ve sazende (çalıcı) üstatların hastalara ve deli biraderlere fasıl çaldıklarından söz eden Evliyâ Çelebi’den194; bir bölümü ise Pamuk’un yaşam öyküsüne ait biyografik alıntılardan oluşmaktadır. Pamuk da romanın kuruluş sürecinden söz ederken bu ilgiye değinmiştir:

“Edirne’deki Beyazıt Camii külliyesindeki tımarhanenin ve hastalar için çalınan müziğin tanığı tabii ki Evliya Çelebi’dir, ama bu güzelim yapıyı basan çamuru, bulutlu ve kimsesiz bir bahar sabahı karımla ben ürpererek ve hüzünle gördük. Padişahı heyecanlandıran leyleği de.”195

Ana-metin Sessiz Ev’de de Seyahatname’196yi okumakta olan Faruk, Evliya Çelebi’nin neredeyse çoksesli bir anlatım mesafesine yaklaşan anlatım kudretine

Beyaz Kale, s. 134.

190

A.g.e., s. 134.

191

Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi:Podgoriçe - İştib - Vidin- Peçoy - Budin -

192

Üstürgon [Estergon] - Ciğerdelen - Macaristan - Öziçe - Taşlıca - Dobra - Venedik - Mostar - Kanije, 6. Kitap, (Haz.:

Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı), 2 Cilt, C. 1, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013.

Beyaz Kale, s. 70.

193

Evliyâ Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi: Konya - Kayseri - Antakya - Şam - Urfa - Maraş

194

- Sivas - Gazze - Sofya- Edirne, 2. Kitap (Haz.: Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013, s. 609.

Orhan Pamuk, “Beyaz Kale Üzerine”, Beyaz Kale, s. 149.

195

Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî, Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi: Kütahya, Manisa,

196

İzmir, Antalya, Karaman, Adana, Halep, Şam, Kudüs, Mekke, Medine, 9. Kitap, 1. Cilt (Haz.: Seyit Ali Kahraman), 2 Cilt, C. 1, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013.

dikkat çeker.197 Ana-metnin ilgili bölümünde Seyahatname’nin Manisa çevresinin ele alındığı bölümünden bir alıntıya yer verilir:

“Açıp bir daha okudum: Turgutlu şehrini, Nif şehrini ve Ulucaklı’yı ve buradaki bir başka âlemi: ‘Çadırımızı bir âbı hayat kenarında kurub, yayla çobanlarından bir semiz kuzu alub bibak, biperva kebab idüb yedik.’ İşte: Zevk ve keyif de dış dünya kadar yalındı.”198

Ana-metin Sessiz Ev’de Seyahatnâme’ye hâkim yalın anlatıma dikkat çeken Faruk Darvınoğlu’nun, anlatıcı-karakter olarak bulunduğu Beyaz Kale’de kayıp parçaları bir araya getirerek metne dönüştürdüğü Hoca ile Venedikli’nin hikâyesinde, benzer bir üsluba sahip olmayı amaçladığı ifade edilebilir.

Evliyâ Çelebi’ye ait Seyahatnâme’nin yanında, bu türe bir başka örneği 14.

yüzyılda yaşamış olan müslüman seyyah İbni Battûta’ya ait “er-Riḥle”199 adıyla bilinen Seyahatnâme , ana-metin Kara Kitap’ta Deccal kavramından söz eden bir 200 eser olarak201 gönderge-metin durumunda bulunur.

Benim Adım Kırmızı’da tarihî kişiler arasından alıntılanarak kurmaca dünyanın kişilerinden birini temsil eden bir isim, Kara Memi ve Kara Mehmed Çelebi olarak tanınmış olan Kanunî Sultan Süleyman ve II. Selim dönemlerinde hizmette bulunmuş müzehhip ve ressam Kara Memi’dir202. Romanın bir diğer “alıntı” kişisi nakkaş Osman, üstat nakkaş Behzad’ın “yaşlılığında Herat’tan Tebriz’e gittiğini, ama kör olduğu için”203 Şah Tahmasp tarafından hazırlatılmış olan Şehnâme’ye “elini sürmediğini Üstat Kara Memi’den işit[miş olduğunu]”204 ifade eder.

Beyaz Kale’de, Doğu-Batı mukayesesi ve bu iki unsurun terkibi bağlamında, Hazreti Ömer ile Ebu Übeyde’nin veba salgınları karşısında aldıkları tedbirlere gönderimde bulunulur. Bu sayede romancı, yaygın olarak vebanın Hıristiyan Batı dünyasına bir tür ceza olarak gönderildiği yönündeki inanışı, tarihî süreçte

Sessiz Ev, ss. 210-211.

197

A.g.e., s. 210.

198

A. Said Aykut, “İbn Battûta”, İslâm Ansiklopedisi, C. 19, TDV Yayınları, İstanbul, 1999, ss. 361-368.

199

Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, İbn Batuta Seyahatnâmesi (Çev.: A. Sait Aykut), Yapı Kredi Yayınları,

200

İstanbul, 2016.

Kara Kitap, s. 155.

201

Gülnur Duran, “Kara Memi”, İslâm Ansiklopedisi, C. 24, TDV Yayınları, İstanbul, 2001, ss. 362-363.

202

Benim Adım Kırmızı, s. 391.

203

A.g.e., s. 391.

204

Müslüman Doğu dünyasında meydana gelmiş veba salgını hakkındaki vesikalarıyla Doğu-Batı düzlemine taşır:

“Allah’ın felaketle olan ilişkisini inkar etmiyordu, ama dolaylıydı bu ilişki; bu yüzden, biz ölümlüler de, paçaları sıvayıp felakete karşı bir şeyler yapabilirdik ve bu, Allah’ın gururunu hiç incitmezdi. Hazreti Ömer de, Ebu Übeyde’yi, ordusunu vebadan korumak için, Suriye’den Medine’ye çağırmamış mıydı? Hoca, Padişah’ı korumak için, başkalarıyla ilişkisini en aza indirmesini isteyecekti.”205

Kur’an- Kerîm’i ezberleyen sahabîlerden biri olan Ebû Übeyde’den, Hazreti Muhammed ve halife Hazreti Ömer tarafından sevilen, takdir edilen bir ordu kumandanı olarak bahsedilir. Hazreti Ömer, eski adı Emmaus olan, fethedildiği 634 yılından itibaren İslam ordusu için karargâh olarak kullanılan Amvâs’ta, İslam tarihinde bilinen ilk veba salgınının baş gösterdiğini işittiği zaman, Ebû Übeyde’nin bu salgından kurtulması ve kendinden sonraya kalması hâlinde onu devlet başkanı olarak vasiyet etmek istediğini söylemiş; bir Mecusî tarafından hançerlendiğinde yerine bir devlet başkanı bırakmasını isteyenlere de sağ bulunması hâlinde, yerine Ebû Übeyde’yi bırakacak olduğunu206 ifade etmiştir.

Beyaz Kale’de Hoca’nın hikayesini resimleyen “solak hattat”207, solak olup olmadıkları hakkında bir kayda rastlanmamış olan Türk hattat Çinicizâde Abdurrahman Efendi’yi208 ve Sultan IV. Mehmed zamanında Anadolu ve Rumeli’de bulunmuş olan Osmanlı Şeyhülislâmı ve hat sanatı üstadı Kocahüsamzâde Abdurrahman Efendi’yi209 akla getirmektedir. Romanda bulunan “solak hattat”

alıntısı, tarihî alıntılardan bir başkasını oluşturmaktadır. Tarih sahasından alıntılandığı sezilen kişiler, ana-metinde “solak” olarak tahayyül edilerek kurmaca dünyada yeniden meydana getirilmişlerdir.

Romanda, tarihî sahada Osmanlı hanedanı içerisinden tanınmakta olan kimi isimler de alıntılanmıştır. Padişah’ın “[d]edesi Sultan Murat’ın kol gücünü

Beyaz Kale, s. 79.

205

Amvâs için bk.: Mustafa Fayda, “Amvâs”, İslâm Ansiklopedisi, C. 3., TDV Yayınları, İstanbul, 1991, s. 100.

206

Ebû Ubeyde için bk.: Ahmet Önal, “Ebû Ubeyde b. Cerrah”, İslâm Ansiklopedisi, C. 10, TDV Yayınları, İstanbul, 1994, ss. 249-250.

Hazreti Ömer için Bk. : Mustafa Fayda, “Ömer”, İslâm Ansiklopedisi, C. 34, TDV Yayınları, İstanbul, 2007, ss. 44-51.

Beyaz Kale, s. 83.

207

Bk.: Muhittin Serin, “Abdurrahman Efendi, Çinicizâde”, İslâm Ansiklopedisi, C. 1, TDV Yayınları, İstanbul, 1988,

208

s. 160.

Bk.: Mehmet İpşirli, “Abdurrahman Efendi, Kocahüsamzâde”, İslâm Ansiklopedisi, C. 1, TDV Yayınları, İstanbul,

209

1988, s. 160.

kanıtlamak için, bir kılıç vuruşuyla ikiye böldüğü eşeğin iki yarısının koşturarak birbirlerinden uzaklaştıkları”210; “babaannesi olacak Kösem Sultan denen cadalozun kendisi ve annesini boğmak için dirilip çırılçıplak üzerine geldiği” 211 yönündeki rüyalarında, Sultan Murat, Kösem Sultan birer tarihi alıntı olarak yer almaktadır.

Pamuk’un Benim Adım Kırmızı romanında poetik bir tartışma konusuna dönüşecek olan resim sanatı ve resmedilme, Beyaz Kale’de ayna imgesiyle beraber, kendilik/kendisi olmak bağlamında anlamlı bir unsur olarak yer alır. Romanda

“Venedik’ten gelen bir ressama portremi yaptırarak, ut dersleri alarak günlerimi

“Venedik’ten gelen bir ressama portremi yaptırarak, ut dersleri alarak günlerimi