• Sonuç bulunamadı

ORHAN PAMUK’UN ESERLERİNDE METİNSEL-AŞKINLIK BİÇİMLERİ Metinlerarası yönelimli bir yazar olarak Orhan Pamuk’un romanları, Doğu ve

1. Metinsel-aşkınlık Bakımından Orhan Pamuk Edebiyatı

2.1. Metinsel-Aşkın Düzlemde Ortakbirliktelik İlişkileri

2.1.2. Gizli Alıntı – Aşırma

Gizli alıntı, metinsel-aşkın tekniklerden biri olmakla beraber, alıntıdan farklı olarak, gönderge-metinden ya da gönderge-metnin üreticisinden söz edilmeksizin, metnin belirli bir bölümünün alıntılandığı belirtilmeden alıntı yapmak biçiminde gerçekleşir. Anıştırma ile yakınlığı bulunmakla beraber, gizli alıntı, ana-metnin sahibinin ana-metin yahut ondan başka eserleri içerisinden gerçekleştirildiği takdirde, gizli alıntıdan, “öz-alıntı” adıyla söz edilebilir.

Benim Adım Kırmızı’da, aşırma değil fakat kaynak belirtmeksizin ve göndergeleştirilmiş bir anlatıya yer verilmeksizin gerçekleştirilmiş bir alıntı mevcuttur:“Kuran-ı Kerim’in değil de, İbni Arabi gibi geniş hayallilerin ballandırarak anlattıkları sütten, şaraptan, tatlı sudan ve baldan yapılmış o dört ırmağa da hiç rastlayamadım”134. Zarif Efendi’nin ölümünden sonraya değin tecrübeleri, Kur’an-ı Kerîm ayetleri içerisinden gerçekleştirilmiş alıntıları içermektedir. Zira cennetin temsilini oluşturan su, şarap, süt ve baldan mürekkep ırmaklardan örneğin, Kur’an-ı Kerîm, “Muhammed, 15”te bahsedilmektedir.

Buradan farkında olmadan Kur’an-ı Kerîm’den bir sureyi alıntılayan Zarif Efendi’nin dini bilgileri doğrudan kutsal kitaptan edinmek yerine rivayetler, hadisler yahut sahih olmayan hadisler yoluyla elde ettiği anlamına ulaşılabilir.

Rainer Maria Rilke, Duino Ağıtları (Çev.: Zehra Aksu Yılmazer), İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2006.

132

“Duino Ağıtları” ve Rilke ile Orhan Pamuk’un “Yeni Hayat” romanını göndergesellik bakımından ele alan bir inceleme için bk.: Mustafa Ever, “Rilke’den Orhan Pamuk’a Yeni Hayat”, Orhan Pamuk’u Anlamak (Der.: Engin Kılıç), 3. b., İletişim Yayınları (1. Baskı: 1999), İstanbul, 2006, ss. 284-298.

Yeni Hayat, s. 216.

133

Benim Adım Kırmızı, ss. 10-11.

134

Ana-metin Benim Adım Kırmızı’ya yerleştirilmiş bir başka gizli alıntı,

“Mevlevî şeyhi, şair, hattat, bestekâr ve neyzen”135 Nakşî Mustafa Dede ’nin bir 136 rubaisindendir137:

“[…] [E]n çok bir Fuzuli Divanı’na konacak sekiz nakışlı sayfa için yakınlaşmıştık. O zaman onun haklı, ama mantıksız isteklerine (nakkaş resmettiği metni ruhunda hissetmeliymiş) katılmak için buraya gelmiş, bir yaz akşamüstü kırlangıç sürüleri üzerimizde çılgınca uçuşurken gösterişli bir havayla bana Fuzuli Divanı’ndan okuduğu mısraları sabırla dinlemiştim. O geceden: ‘Ben ben değilim, ben dediğim sensin hep’138 mısraı kalmış aklımda. Bir de bu mısraın nasıl resmedilebileceğini kendi kendime sorup düşündüğüm.”139

Doğum tarihi bilinmeyen, 1853 yılında Mısır’da öldüğü ve hayatı hakkındaki bilginin kısa ve dağınık olduğu belirtilen Nakşî Dede’nin, Edirne’de doğup musiki, edebiyat ve hat alanlarında öğrenim gördüğü aktarılmaktadır. Bilinen tek eserinin şedd-i araban makamlı bir Mevlevî Âyini olduğu ifade edilmekle birlikte, Saadeddin Nüzhet Ergun tarafından yetmiş beş civarında rubaisinin tespit edildiği140 bilgisi verilmektedir.

Romanda bulunan alıntının “gizli” alıntı olarak belirlenmesinin nedeni, şair Fuzûlî’den söz edilen bir bölümde yer almasıdır. Metne yerleştirilen “Ben ben değilim, ben dediğim sensin hep.”141 ibaresinin, Yazar Pamuk’un “kendilik” ve “eş-ruh” izleklerine yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

Bunlardan başka, Pamuk’un romanlarında sahibi belirtilmeksizin gerçekleştirilen alıntılar mevcuttur; ancak bunların romancının kendisine ait eserler arasından ana-metin ve gönderge-metin düzleminde gerçekleştirilen alıntılar

Nuri Özcan, “Nakşî Mustafa Dede”, İslâm Ansiklopedisi, C. 32, TDV Yayınları, İstanbul, 2006, s. 334

135

bk.: Nuri Özcan, “Nakşî Mustafa Dede”, İslâm Ansiklopedisi, C. 32, TDV Yayınları, İstanbul, 2006, ss. 334- 335.

136

137

“Ben ben değilim ben dediğim sensin hep.

Ruhum dediğim, ten dediğim sensin hep.

Mânend-i Kudûm sînekûpân oldum,

Tennâ, tennâ, ten dediğim sensin hep.” Mehmet Nazmi Özalp, Türk Musikisi Tarihi -Derleme-, 2 Cilt, C. 1., Müzik Dairesi Başkanlığı Yayın No: 34, Basılı Yayınlar Müdürlüğü Yayın No: 200, Ankara, 1986, s. 224.

İncelemede alıntıya konu ibareleri gösteren koyu renkli vurgular, araştırmacıya aittir.

138

Benim Adım Kırmızı, s. 125.

139

Mehmet Nazmi Özalp, Türk Musikisi Tarihi -Derleme-, 2 Cilt, C. 1., Müzik Dairesi Başkanlığı Yayın No: 34, Basılı

140

Yayınlar Müdürlüğü Yayın No: 200, Ankara, 1986, s. 224.

Benim Adım Kırmızı, s. 125.

141

oldukları tespit edilmiştir. Bu türden alıntılar, “iç-alıntı” ve “öz-alıntı” başlıkları altında incelenmiştir. Metinsel-aşkınlık teknikleri arasında tespit ve tasniflerde yer almadıkları izlenen iki kavram, tespit alanları Orhan Pamuk romanlarıyla sınırlı olmak üzere özgöndergeleştirim ve özgönderge-metin kavramlarıyla birlikte bu incelemeyle terminolojiye dâhil edilmektedir.

2.1.3. İç-Alıntı

İç-alıntı, öz-alıntı ile birlikte, metinsel-aşkın tekniklere öneri olarak tercih edilmiş kavramlardan biridir. Bir ana-metnin içerdiği düşünce, ifade, yahut belirli ibarelerin söz konusu ana-metinde yinelendiği durumlarda, gerçekleştirilen “alıntı”

işleminden “iç-alıntı” olarak söz edilebilir. İç-alıntılama işlemi, alıntı ve göndergeleştirme yoluyla gerçekleştirilebileceği gibi, gizli alıntı biçiminde de meydana getirilebilmektedir.

İç-alıntı, ana-metin içerisinde söz konusu ana-metinden gerçekleştirilen alıntı işlemiyle ortaya çıkmaktadır. Ana-metinde yinelenen her türlü unsur birer iç-alıntı olmakla beraber, “leitmotif” kullanımı da bir tür iç-alıntı olarak kabul edilebilmektedir.

Pamuk’un ilk romanı Cevdet Bey ve Oğulları’ndan itibaren, iç-alıntı tekniği, roman estetiğinin temel bir unsuru durumundadır. Ana-metinde bir hatıra defterinin sayfalarına kaydedilen ve seneler sonra eski yazıyla tertip edilmiş olan hatıra defterinin yeniden okunması biçiminde yinelenen “Niye onlar öyle de biz böyleyiz?

Niye Rousseau ya da Voltaire okumak hoşuma gidiyor da Tevfik Fikret ya da Namık Kemal’den zevk almıyorum?”142 ifadelerinin iç-alıntı biçiminde kullanımı, yazarın geç tarihli romanlarında metin içerisinde daha fazla organik hâle gelmektedir.

Benim Adım Kırmızı’da, Kara’nın Şeküre’ye yazdığı, âşıkların mektuplarını birbirine ileten bohçacı Ester’in Şeküre’den önce onun kayıp eşinin kendisine tutkuyla âşık kardeşi Hasan’a okuttuğu mektup vasıtasıyla, alıntı ve iç-alıntılar ortaya çıkar:

“Yüzün pencerede bana nur gibi gözüktüğünde, bunun Allah’ın bana bir ihsanı olduğundan başka bir şey düşünmedim. Çünkü senin yüzünü görebilmek mutluluğu bana yeter. (‘Burasını

Cevdet Bey ve Oğulları, s. 251, 621.

142

Nizami’den araklamış’ diye araya girdi öfkeyle.) Ama madem bana yaklaşma diyorsun, söyle, bir melek misin ki sen yanına yaklaşmak korkunç olsun?”143

Ana-metnin yazarı, roman kişilerinden Hasan’a ironik biçimde metinlerarası alıntıyı buldurur. Hasan’a göre bir âşığın mektubunda öykündüğü sanatkârın eserinden yapılan alıntı, “Nizami’den arakla[n]mış”tır144.

Yeni Hayat’ta, Jules Verne’in İsimsiz Aile adlı romanından alındığı belirtilen

“‘Ama bu yörede hiç ev yoktu, yıkıntılardan başka bir şey görülmüyordu. Bu harabeler zamandan değil de birtakım felaketler yüzünden oluşmuş gibi görünüyordu.’ Jules Verne, İsimsiz Aile”145 biçimindeki ibare, ana-metnin ilerideki bir bölümünde iç-alıntı olarak yinelenir: “[A]ma bu yörede hiç ev yoktu, yıkıntılardan başka bir şey görülmüyordu. Bu harabeler zamandan değil de birtakım felaketler yüzünden oluşmuş gibi görünüyordu”.146

Orhan Pamuk, iç-alıntı tekniğine sıklıkla yönelerek oyunsu bir tavırla çoğunlukla belirli izlekleri vurgulamak üzere kendi eserini gönderge-metin durumuna getirmektedir. Kara Kitap ve Benim Adım Kırmızı romanlarında da bu tekniğe rastlanmaktadır.

Ana-metin Kara Kitap147’ın “Boğazın Suları Çekildiği Zaman” başlıklı ikinci bölümünün başında “‘Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz. Yazı hariç.’ İbni Zerhani”148 biçiminde, İbni Zerhani adlı kurmaca bir yazardan alıntı gerçekleştirilerek epigraf oluşturulur. Söz konusu ibarenin, “Çünkü hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz. Yazı hariç. Yazı hariç. Evet tabii tek teselli yazı hariç.”149 biçiminde ana-metnin son cümleleri içerisinden bir iç-alıntı olarak epigrafa dönüştürüldüğü; ana-metin içerisinden meydana getirilen epigraf kullanımıyla da ana-metnin iç-alıntı biçimindeki epigraf yoluyla gönderge-metin konumuna getirildiği tespit edilmiştir.

Benim Adım Kırmızı, s. 104-105.

143

A.g.e., s. 105.

144

Yeni Hayat, s. 216.

145

A.g.e., s. 232.

146

Orhan Pamuk, Kara Kitap (1. Baskı 1990, Can Yayınları, İstanbul), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013.

147

Kara Kitap, s. 24.

148

A.g.e., s. 465.

149

Ana-metin Benim Adım Kırmızı’da Kara’nın Şeküre’ye mektubunu okuyan Hasan'ın, mektuptaki alıntıları tespit ederek Kara’yı eleştirdiğini “‘Melek misin ki sen yaklaşmak korkunç olsun,” dedi. ‘İbni Zerhani’den çalmış o sözü.’ Ben daha iyi yazarım.’ ifadeleriyle Ester aktarır. Mektuptaki bağlamı “Ama madem bana 150 yaklaşma diyorsun, söyle, bir melek misin ki sen yanına yaklaşmak korkunç olsun?”151 biçiminde olan alıntı, roman kişisi tarafından yeniden alıntılanarak iç-alıntı oluşturulmuştur. Böylece, metinlerarası “oyun”a çoksesli romanın kişileri de dâhil olmuştur. Nitekim, İbni Zerhani, Pamuk’un kurmaca sanatkâr kişilerinden biri olarak romancının kendisine yönelik bir tür göndergedir.

Benim Adım Kırmızı’nın baş kısmında epigraf olarak bulunan, Türkçe tercümesine “Doğu da Batı da Allah’ındır”152 olarak yer verilen Bakara Sûresi’nin 115 numaralı ayeti, romanın ilerleyen bölümlerinde birer iç-alıntı olarak yinelenmektedir. Enişte ile Zeytin lakaplı nakkaş arasındaki konuşmada “Doğu da Allah’ındır, Batı da. Allah bizi saf ve karışmamış olanın isteklerinden korusun.”153 biçiminde gönderge-metne dönüşen surenin ilgili ayetinin, Kur’an-ı Kerîm’in yanında, bir epigraftan alıntılanmış olması, söz konusu alıntıyı bir “iç-alıntı” olarak değerlendirmeyi mümkün kılmaktadır.

Ana-metin Masumiyet Müzesi’nde de birkaç defa uygulanan iç alıntılama tekniği ile alıntılanan metin yinelenerek ana-metin, özgönderge-metin durumuna getirilmiştir:

“Ertesi günkü buluşmamızda, Füsun bana küpesinin tekinin kayıp olduğunu söyledi. Aslında, o gittikten sonra ucunda adının baş harfi olan küpeyi mavi çarşafların arasında görmüş, kenara kaldıracağıma, tuhaf bir iç güdüyle, kaybolmasın diye ceketimin cebine koymuştum.

‘Burada canım,’ dedim. Sandalyenin arkalığına asılı ceketimin sağ cebine elimi attım. ‘Aaa, yok,’ dedim. Bir an bir felaketin, bir uğursuzluğun belirtisini hisseder gibi oldum, ama sabah sıcağı fark edince, başka bir ceket giydiğimi hemen hatırladım. ‘öteki ceketimin cebinde kalmış.’

‘Lütfen yarın getir, unutma,’ dedi Füsun gözlerini kocaman açarak. ‘Benim için çok önemi var.’

Benim Adım Kırmızı, s. 105.

150

A.g.e., s. 105.

151

A.g.e., s. 5.

152

A.g.e., s. 199.

153

‘Peki.’”154

Ana-metnin başlangıç sayfalarında yer alan kısım, “Artık Bütün Hayatım Seninkine Bağlı” başlıklı on yedinci bölümde yinelenir:

“‘Dün taktığım küpenin teki kayıp,’ dedi beni öptükten sonra. ‘Burada canım,’ dedim.

Sandalyenin arkalığına asılı ceketimin sağ cebine elimi attım. ‘Aaa, yok,’ dedim. Bir an bir felaketin, bir uğursuzluğun belirtisini hisseder gibi oldum, ama sabah sıcağı fark edince, başka bir ceket giydiğimi hemen hatırladım. ‘Öteki ceketimin cebinde kalmış.’

‘Lütfen yarın getir, unutma,’ dedi Füsun gözlerini kocaman açarak. ‘Benim için çok önemli.’”155

Füsun’un kayıp küpesinin romanın örüntüsü bakımından öneme sahip olduğu, bu eşyaya ayrılan içerikten anlaşılmaktadır. Nitekim, Kemal, küpelerin kayıp tekini ailesiyle beraber yaşadığı evde de aramaya devam eder, evlerinde görevli bulunan Fatma Hanım’a bir küpe teki görüp görmediğini sorar. Küpeyi Fatma Hanım da görmemiştir156. Kemal ile Sibel’in nişanlandıkları ve Kemal’in ıstırabı ile müzenin hikâyesinin başlamak üzere olduğu gece, Füsun’un “Sevdiklerimizi kaybedince, onların adlarını ruh çağırma oyunlarında taciz etmeyelim… Onun yerine, onları hatırlatacak bir eşya, ne bileyim, mesela bir küpe bile, bizi yıllarca çok daha iyi teselli edebilir.”157 ifadeleri, söz konusu küpelerin romanın ve Masumiyet Müzesi adlı mekânın kuruluşundaki tesire dikkat çeker görünmektedir.

Masumiyet Müzesi’nin mimetik niteliğini belirginleştiren bu ansiklopedi-romandaki hikâyenin mekâna dönüşmesini temsil ettiği görüşünden hareketle, Füsun’un küpelerinin Kemal ile Füsun arasındaki aşk ilgisinin bir temsili olduğu akla gelmektedir. Nitekim, Müze’nin bu mekânında “1” numaralı kutuda bulunan ve ilk sergilenen eşya Füsun’un küpesi olmuş; romanda da önce küpenin hikâyesi anlatılmıştır158.

Masumiyet Müzesi, s. 12.

154

A.g.e., s. 86.

155

A.g.e., ss. 87-88.

156

A.g.e., s. 161.

157

Orhan Pamuk, “Giriş” Roman, Müze, Katalog, Şeylerin Masumiyeti (Ed.: Bahar Siber), İletişim Yayınları, İstanbul,

158

2012, s. 15.

Pamuk’un eserlerinde, ana-metnin alıntı yoluyla yine ana-metin içerisinde gönderge-metin olarak bulunması durumundan hareketle, söz konusu metinsel-aşkın/

metin-içi duruma, özgönderge-metin kavramı önerilmektedir.

2.1.4. Öz-Alıntı

Öz-alıntı, bir ana-metnin yazarının ya da üreticisinin, kendi eserleri arasından bir kesite, görüşe yahut ibareye, alıntı, gönderge veya gizli alıntı biçiminde ana-metinde yer vermesi biçiminde gerçekleşen alıntılama biçimi olarak metinsel-aşkın bir tekniktir.

Öz-alıntı, ana-metnin üreticisinin, kendisine ait, ana-metinde bulunmayan, ancak kendisine ait olduğu tespit edilebilen, çoğunlukla aynı edebiyat üreticisinin farklı eserlerinden ana-metne yerleştirilen alıntılar, öz-alıntı olarak kabul edilmektedir. Kendi eserinden öz alıntılama işlemini gerçekleştiren yazar, ana-metinde, ana-metin dışında kalan eserlerine gönderge-metinler (özgönderge-metin) olarak gönderimde bulunmaktadır.

Orhan Pamuk’un romanlarında, “gizli” biçimde, kaynak gösterilmeksizin yerleştirildiği tespit edilen alıntılar, çoğunlukla romanın yazarına ait metinlerden birer öz-alıntı olarak gerçekleştirildiğinden, söz konusu alıntı ve göndergeler bu başlık altında değerlendirilmiştir.

Pamuk’un yayımlanan ilk romanı Cevdet Bey ve Oğulları, kendisinden sonraki eserlere belirli bir düzeyde nüfuz etmiştir. Bu nüfuz, bilhassa Sessiz Ev ve Masumiyet Müzesi romanlarında ortaya çıkmakla birlikte, söz konusu türev-metinlerin de yazara ait başka eserlerle metinsel-aşkın münasebeti nedeniyle, eserlerinin geneline sirayet etmiştir. Üç kuşağı ele alan bir aile ve tarih romanı sayılabilen kaynak-metnin kişisi Cevdet Bey, Sessiz Ev romanında alıntılanır:

“Sizce, onlar gibi yaşamak için, önce onlar gibi düşünmek mi gereklidir, yoksa onlar gibi para kazanmak mı gerek? O zaman Yahudi: Kimdir bu ‘onlar’ dedi dedi ve Selâhattin de:

Kim olacak canım, Avrupalılar, Batılılar, dedi ve bizde hem Müslüman hem zengin tüccar kimse yok mu yani? diye sordu. Şu Işıkçı Cevdet Bey kimdir, hiç duydun mu? Yahudi:

Duydum dedi, bu Cevdet Bey savaş sırasında çok para yaptı diyorlar dedi […].”159

Sessiz Ev, s. 95.

159

Pamuk’un henüz ilk romanından itibaren üzerinde durduğu ve izlekleştirdiği Doğu ve Batı medeniyetleri mukayesesi, gönderge-metinlerin ana-metinler içerisindeki izleriyle palimpsest hâle getirilmiştir. Nitekim Sessiz Ev’de Işıkçı Cevdet Bey’i anımsayan Selâhattin Bey, Beyaz Kale romanını bir arşiv içerisinden bulup yayımlayan kurmaca yayımcı pozitivist ve rasyonalist Faruk Darvınoğlu’nun kendisine benzer şahsiyetteki dedesidir.

Ana-metin Sessiz Ev’in kişilerinden Fatma Hanım anlatı boyunca, gençlik yıllarında Şükrü Paşa’nın kızlarıyla arkadaşlık ettiğini anımsar. Şükrü Paşa’nın kızları, Cevdet Bey ve Oğulları’nın da kişilerini oluşturmakla birlikte, Nigân Hanım, Cevdet Bey’in hanımıdır. Gönderge-metin Cevdet Bey ve Oğulları, Sessiz Ev’de bir ölüm ilânı münasebetiyle alıntı yoluyla ana-metne yerleştirilir:

“Vefat: Evkaf Nazırı ve Paris sefiri merhum Şükrü Paşa’nın kızı ve merhume Türkân ile Şükran’ın kız kardeşleri, Nigân Işıkçı Hanımefendi, aah Nigân abla, senin de hakkın rahmetine kavuştuğunu okur, böylece elimde ölüm ilanları soğuk odanın ortasında öyle dururken ben İstanbul’da tanıdık kimsenin kalmadığını anlarım […]”160

Şükrü Paşa’nın kızları, ana-metin Cevdet Bey ve Oğulları ile ana-metin Sessiz Ev’de bir gönderge-metin olarak bulunan Robinson Crusoe okumalarıyla söz 161 konusu gönderge-metnin metne girmesini sağlarlar. Nitekim, Cevdet Bey ve Oğulları’nda Nigân Hanım’ın oğlu Refik, gönderge-metni büyük ölçüde idealize etmişken; Sessiz Ev’de ise Fatma Hanım, kızların okudukları, babaları Şükrü Paşa’ya ait olduğu belirtilen162 kitap “Hikâye-yi Robenson”u ödünç aldığını anımsamaktadır.

Avrupa edebiyatına ait gönderge-metin, her iki ana-metinde de Paris sefirliği görevini yürütmüş olan Şükrü Paşa münasebetiyle yer almaktadır.

Ana-metin Beyaz Kale’de palimpsest biçimde varlık gösteren Sessiz Ev romanı, ana-metne ödünç verdiği Faruk Darvınoğlu karakteri ile de (öz)gönderge-metin özelliği göstermektedir. Karakterin alıntı yoluyla metne yerleştirilmesi, kaynak gösterilmeksizin gerçekleştirilen bir tür öz-alıntı işlemi biçiminde gerçekleşmiştir.

Sessiz Ev., s. 298.

160

Daniel Defoe, Issız Adada 28 Yıl, Robinson Crusoe (Çev.: Yaşar Nabi), Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1946.; Daniel

161

Defoe, Robinson Crusoe (Çev.: Akşit Göktürk), Yapı Kredi Yayınları (1. Baskı: Kök Yayınları, 1969; 2. Baskı: Can Yayınları, 1983; 3. Baskı: y.b.y. Görsel Yayınları), İstanbul, 1997.

Sessiz Ev, s. 302.

162

Beyaz Kale’nin son bölümünde Hoca’ya dönüşmüş Venedikli’nin “Venedik’ten Napoli’ye gidiyorduk, Türk gemileri yolumuzu kesti…”163 ifadesinden Evliya Çelebi’ye anlattığı anlaşılan “birbirinin yerine geçen iki insan”164 hakkındaki hikâye, Beyaz Kale romanının ilk bölümünden165 gerçekleştirilmiş bir öz-alıntı ile başlar. Bu sayede roman, Seyahatnâme’de üstkurmaca düzlemde bir palimpsest özellik kazanmış olur.

Pamuk’un Beyaz Kale romanında muhasara edilen “Doppio Kalesi”, öz-alıntı olarak Benim Adım Kırmızı’da Kelebek lakaplı nakkaşın resmettiği tarihi hadiseler arasında verilmiştir:

“Cennet’te mutluluk içinde resmeden bir nakkaş gibi, inançla ve mutlulukla, mutlu bir resim yapacağına inanarak işe başlar ve o mutlu resmi de hakikaten yapar. Ordularımızın Doppio Kalesi’ni kuşatması, Macar elçisinin Padişahımızın ayağını öpüşü, Peygamberimizin atıyla yedi kat göğe çıkışı: Bunlar elbette kendi başlarına da mutlu olaylardır, ama Kelebek’in elinde sayfadan kanat çırparak çıkan hakiki birer şenliğe dönüşürler.”166

Kurmaca bir gerçeklik düzlemi içerisinden alınarak yeni bir kurmaca-gerçekliğin parçası kılınan Doppio Kalesi’nin kuşatılması hadisesine, “miraç” gibi asırlar boyunca yenidenyazılıp resmedilmiş bir menkıbe ile bir arada alıntılanmasıyla, bilinen bir tarihî veya efsanevi hadise gibi gönderge durumunda yer verilmiştir.

Gönderge-metin Beyaz Kale’nin ihtiva ettiği kurmaca Doppio Kalesi’nin kuşatılması hadisesi, Masumiyet Müzesi’nde de “‘3 Eylül 1658, bugün Osmanlı Ordusu’nun Doppio Kalesi kuşatması başladı,’ diye okurdu Füsun. Ya da ’26 Ağustos 1071, bugün Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Türklere Anadolu’nun kapıları açıldı.’”167 biçiminde alıntılanarak iki eseri ana-metin ve gönderge-metin çerçevesinde metinlerarası duruma getirir. Saatli maarif takviminin koparılan bir yaprağından okunan tarihî ve kurmaca bu iki hadise, öz-alıntı yoluyla parodi anlatıya da dönüştürülür. Tarık Bey’in takvim yaprağını eline alarak

Beyaz Kale, s.135

163

A.g.e., s. 134.

164

“Venedik’ten Napoli’ye gidiyorduk, Türk gemileri yolumuzu kesti.” A.g.e., s. 11.

165

Benim Adım Kırmızı, s. 321.

166

Masumiyet Müzesi, s. 365.

167

“Doppio’yu yanlış yazmışlar,”168 ifadesi, gönderge-metin Beyaz Kale’nin ana-metindeki varlığının “gülünçleştirme” ve “yabancılaştırma” anlam alanları etrafında gerçekleştiğini akla getirmektedir.

Ana-metin kabul edilen Yeni Hayat’ta, Kara Kitap’ın ana karakterlerinden biri olan Celâl Salik, bir öz-alıntı olarak yer almaktadır. Âşık olmasıyla birlikte, hayatının yoldan çıktığını sezmekte olan Yeni Hayat’ın anlatıcı-kişisi Osman, “kızarmış ekmek kokusunu koklayıp Milliyet gazetesini karıştırmayı, Celâl Salik’in yazısına bir göz atmayı başar[dığından]”169 söz eder. Böylece, gönderge-metnin ana karakterlerinden biri, ana-metinde uzak bir alıntıya dönüşür. Gönderge-metnin muhtevasından yapılan bir alıntı ise Celâl Salik’in hikâyesi hakkında, Kara Kitap’tan alınan bir öz-alıntıdır:“OPA tıraş sabununun uçucu ve sarmalayıcı kokusuna buram buram gömülmüş bir adamı ölmüş gazeteci Celâl Salik’in yeni ele geçirilmiş köşe yazılarını hecelerken gördüm”170.

Pamuk’un temel izleklerinden biri olan “kendisi”171 olmak, söz konusu izleğe en fazla temas ettiği anlaşılan romanı Kara Kitap’tan “Artık kendimiz olmamıza imkan yok. Bunu ünlü köşe yazarı Celâl Salik bile anlamış ve intihar etmiştir.

Yazılarını onun yerine başkası yazıyor. Her taşın altından onlar çıkıyor, Amerikalılar.”172 biçiminde, Celâl’in kaybolması üzerine bir müddet onun eski yazılarını yeniden yayımlayan, daha sonra tümüyle “yeni” ve “kendi” yazılarını

Yazılarını onun yerine başkası yazıyor. Her taşın altından onlar çıkıyor, Amerikalılar.”172 biçiminde, Celâl’in kaybolması üzerine bir müddet onun eski yazılarını yeniden yayımlayan, daha sonra tümüyle “yeni” ve “kendi” yazılarını