• Sonuç bulunamadı

Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin Kurtuluş Savaşı Türk Devrimi Algısı TSİP 12 Mart Askeri Darbesi sonrasında Türkiye İşçi Partisi’nin kapatılması

2. BÖLÜM 12 MART’TAN 12 EYLÜL’E SOL- SOL-SOSYALİST AKIMLARIN TÜRK DEVRİMİ

2.13. Aybar’a göre Milliyetçilik ve Ermeni Meselesi Karşısında Aldığı Tutum

2.2.14. Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin Kurtuluş Savaşı Türk Devrimi Algısı TSİP 12 Mart Askeri Darbesi sonrasında Türkiye İşçi Partisi’nin kapatılması

üzerine bu partinin içinde gelen kadrolar tarafından 15-16 Haziran 1974 yılında kuruldu. Kuruluş öncesi bir dizi çalışma yapıldı. Özelikle Sosyalist Parti İçin Teori- Pratik Birliği ve Kitle dergileri çıkarılarak sosyalist solun ne yapması gerektiği konusunda yayınlar yapıldı. Partinin kurulmasıyla birlikte aylık teorik yayın organı olan İlke dergisi yayımlanmaya başlandı. TSİP kuruluşuyla birlikte içine belli farklı ögelerin katılımı da olsa düşünsel olarak birinci TİP döneminin ideolojik yönelimi büyük ölçüde sahiplenildi. Sol tarih üzerine eleştirel bir bakış açısı geliştirdi ve kendi yapılanmasının düşünsel meşruiyetini olgunlaştırdı. Hareketin kurucularının fikirlerine göre partinin genel teorik düzeyi yetersizdi. Bunun nedeni ise solun 60’lı yıllara kadar yayılmamış olması ve bilimsel sosyalist teorini öğrenilememiş olmasıdır.270

Parti genel başkanı Ahmet Kaçmaz, Parti’nin amacını şöyle belirtmektedir:                                                                                                                

269 Mehmet Ali Aybar, TİP Tarihi 2, BDS Yay., İst., 1998, s.145-146.

270 Yalçın Yusufoğlu- Çağatay Anadol, “TSİP: Doktriner Bir Parti Üzerine Doktriner Bir Değerlendirme”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Sol, C:8, İletişim Yay. İst. s.477. (477-492).

“Ülkemizde gerek sömürüye karşı yürütmekte olduğumuz ekonomik mücadelenin yönlendirebilmesi, gerekse emperyalizme ve yerli ortaklarına karşı sürdürdüğü bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin başarıya ulaşabilmesi için, işçi sınıfımızın örgütlü siyasi mücadele yürütmesi şarttır. Ancak böyle yapmakla iktidar mücadelesi verebilmesi, iktidara gelmesi ve iktidarında uygulayacağı bir seri köklü girişimlerle kendini ve geniş yığınların geleceğine kasteden halk düşmanı komplo ve sabotajcıları önleyerek, halkın çıkarlarını koruması gerçekleşebilir.”271

Parti aynı zamanda sosyalizm mücadelesinin yanında halkın demokratik hakları için de mücadele etmeyi temel görevlerden biri olarak kabul ediyordu. TSİP’e göre bu görevler iktidar mücadelesinden bağımsız değildi. TSİP, bir yandan siyasal iktidar mücadelesi verilirken, öte yandan sosyalist mücadeleyi genel demokratik mücadeleyle bütünleştirmek istiyordu. Böylece topyekûn emekçi halk hareketinin uzun ve kısa erimli hedeflerinin birlikteliğinin güçlü zeminlerde ve hayatın içinde gerçekleştirilmesi hedefi ortaya konuyordu.272

Partinin kuruluşu öncesi Türk Devrimi’ne ilişkin ilk görüşleri Sosyalist Parti İçin Teori-Pratik Birliği dergisinden izlemek mümkündür. Burada özellikle Türkiye’de işçi sınıfının gelişimi incelenirken Türk Devrimi’yle ilgili tespitler yer alacaktır. Sovyetik bir parti olarak tanınacak olan partinin ilk Türk Devrimi değerlendirmeleri de Sovyet yazarlarının Türk Devrimi’yle ilgili yazdıklarını örneklemek olmuştur. Bu yazılarda özellikle Kemalizm’in kuruluş dönemindeki niteliği ve ekonomik gelişim ve işçi sınıfının durumu konusunda tutumlar sergilenmiştir. Örneğin “Türkiye’de İşçi Hareketleri” başlıklı yazıya göre Türk Devrimi’nin antiemperyalist bir karakteri vardı. Devrim önce saltanatın kaldırılması, daha sonra Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte ve sonrasında halkın yaşayış ve kültüründe ortaçağdan kalma örf, âdet ve inançların yıkılmasına yönelmiş ve bazı burjuva reformlarıyla esasen tamamlanmıştı. Bu reformlara rağmen yeni kurulan cumhuriyet özel mülkiyete dokunan bir tasarrufta bulunmamıştı. 1924 Anayasası                                                                                                                

271 Ahmet Kaçmaz, “TSİP” STMA, C:7, s.2258.

esas olarak özel mülkiyeti güvence altına aldı.273

Bu politikalara paralel olarak diğer sosyalist akımların benzer görüşleri TSİP yayın organlarında da işlenmiştir. Lozan ve İzmir İktisat Kongresi sonrasında emperyalizme belli tavizlerin verildiği konusu sıkça işlenmektedir. Örneğin bunlar ilk beş yıllık dönemde uygulanan düşük gümrük tarifeleri ve Osmanlı’nın borçlarının ödenmesiydi. Bu koşullarda kalkınmaya dönük milli bir ekonominin yaratılmasında sıkıntılar yaşanmıştı. Buna rağmen özellikle Sovyetler’le girişilen işbirliği belli adımların atılmasını sağlamıştır. Buna rağmen özellikle Türkiye’de, feodal kalıntıların güçlü etkileri yüzünden milli ekonomi henüz geri durumdaydı. Tarıma elverişli toprakların önemli kısmı ağaların büyük çiftlik sahiplerinin ve devletin elinde bulunmaktaydı. Toprak meselesinin çözümlenmemiş olması feodal kalıntıların varlığını sürdürmesi, iç pazarın darlığı gibi nedenlerle komprador burjuvazinin yabancı sermaye ile birleşme eğilimi orta çıkmıştı.274

TSİP, 12 Eylül’den sonra kapanmasına rağmen partilerinin yeniden 3 Ocak 1993 yılında kuruluşu ile birlikte aynı adla faaliyetini sürdüren tek sosyalist partidir. Partinin genel başkanı ise Turgut Koçak’tır.275

Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet, TSİP’e göre Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki paylaşılma süreci ve sonrasındaki paylaşım kavgasına karşı Osmanlı içindeki halkların emperyalizme bir başkaldırısı olarak değerlendirilmektedir. TSİP’e göre emperyalist devletler arasında dünyanın yeniden paylaşılması amacıyla yapılan Birinci Dünya Savaşı’yla Avrupa’daki büyük çokuluslu imparatorluklar dağılmış ve yıkılmıştı. Sonrasında Rusya’da işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesiyle ve Anadolu’da Osmanlı’dan arta kalan halkların emperyalizme karşı başkaldırmasıyla, yeni tarihsel güçler sahneye çıkmıştı. Başarının kazanılmasında Rus Devrimi ile yapılan ittifak belirleyici olmuş bunu sonucu olarak bağımsız bir cumhuriyet kurulmuştu. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın önderliğini oluşturan bileşenler ise askeri bürokrasi, Anadolu eşrafı ve tüccar zümreleri ile küçüklü büyüklü toprak sahipleriydi. Ezilen Müslüman Doğu halklarının, Kürt yerel feodalitesinin ve dünyanın ilk işçi sınıfı devletinin desteği ve sempatisi gibi tarihte zor görülecek istisnai koşulları yan yana getiren bir müttefik                                                                                                                

273 R.P. Korniyenko “Türkiye’de İşçi Hareketleri” Sosyalist Parti İçin Teori Pratik Birliği, S:4 (Nisan 1971), s.48.

274 A.e, s.49.

çember bu zaferi kolaylaştırmıştır.276

TSİP’e göre zafer kazanıldıktan bir süre sonra Kemalist önderlik iki olayla birlikte sonraki doğrultunun ne yöne gideceği konusunda ipuçları vermişti:

“Savaşın siyasal önderliğinden komünistlerin ve yoksul köylü-işçi güçlerinin tasfiye edilmesini simgeleyen Mustafa Suphi ve yoldaşlarının (15’lerin) katledilmesi ve İzmir İktisat Kongresi kararlarının çizdiği çerçeve dahilinde yeni rejimin iktisadi-siyasal tercihinin kapitalizm olarak belirlenmesi.”277

Siyasal zaferin kazanılmasında Lozan Antlaşması pekiştirici olmuş, bundan sonraki toplumsal alandaki devrimlerin hayata geçirilmesi Mustafa Kemal önderliğinin siyasal programını daha kolay uygulayacağı bir dönemi başlatmıştır. Emperyalist güçler tarafından mevcut uluslararası güçler dengesi içinde Lozan Antlaşması’yla resmen tanınan askeri zaferin ilerletici rüzgârıyla, Mustafa Kemal’in yeni Cumhuriyet rejiminin kurucu önderi olması kaçınılmazdı. TSİP’e göre Cumhuriyet’in ilanı, saltanatın ilgası, Osmanlı hükümdar ailesinin sürgüne zorlanması, hilafetin ilgası ve devlet ve toplumun yeniden inşasında laiklik ilkesinin benimsenmesi, dinsel eğitimi kaldıran ve çoklu eğitim yerine eğitim-öğretim birliğinin getirilmesi, alfabe devrimi ve okuma yazma seferberliğini başlatılması gibi bir dizi toplumsal-siyasal-kültürel dönüşüm, Türk Devrimi önderliğinin kendi konumunu pekiştirmesinde önemli aşamalardı. Ancak devrimi özellikle feodal güçlerle birleşerek oluşturan yeni burjuva sınıfı, yeni bir rejimden çok Osmanlı’nın restorasyonu eğilimine yönelmişti. Yeni bir şey kurmaktan öte eskiyi farklı biçimlerde sürdüren bir anlayış hâkim olmuştu.278

TSİP’e göre gerek ilk dönem liberal ekonomi gerekse ikinci dönem olarak adlandırılan devletçilik dönemi Kemalist iktidarın uluslararası sermaye ile işbirliğini pekiştirmeye çalıştığı bir sürece denk gelmektedir. Liberal dönemin sorunlu ilerlemesinde dünya ekonomik bunalımının etkileri olacaktır. Dünya kapitalizminin                                                                                                                

276“Komünist Hareketin Reorganizasyonu İçin Tezler:5, Emperyalizm ve Bağımsız Cumhuriyet,” TSİP Resmi Sitesi: http://www.tsip1974.com/yeni_sayfa_265.htm, 10 Şubat 2012.

277 A.y.

bunalıma girdiği bir dönemde görece de olsa kalkınmaya dönük bir ilerleme olacaktır:

“1923-1928 döneminde liberal politikayı benimseyen bu dinamik, kapitalist sistemin 1929 Büyük Bunalımı ile yüz yüze gelince tıkandı. Ülkeler ve pazarlar arasında sermaye akımlarının kısıtlandığı 1930-1939 yılları bütün dünyada buhranın etkisiyle devletçiliğin yayıldığı, sermaye güçlerinin kendi ulus devletlerinin himayesi altına girdiği, dünya ticaretinin daraldığı bir içe dönme dönemiydi. 1929’a kadar Avrupa kapitalizmini canlandırmaya koşan ve bu arada büyük kazançlar elde eden Amerikan sermayesi, geçici bir süre için memleketine dönmekteydi. Bütün kapitalist ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de devletçilik politikasıyla yerli burjuvazi himaye altına alınmaya çalışıldı. Ülke kaynaklarıyla kalkınma ve kendi kendine yeterli olma ilkesinin uygulandığı bu dönemde, dış ticaret açığı kapandı, yabancı sermaye ithali çok azaldı. Dünya ticareti, 1930’lu yıllarda ikili ticaret anlaşmaları, kota kısıtlamaları ve yüksek gümrük duvarları arasında boğuldu. Önde gelen emperyalist devletler, geri kalmış ülkelerin pazarlarını ele geçirmeye ve askeri zor kullanarak dünya pazarlarını yeniden paylaşmaya yöneldi.”279

TSİP kurulduğu dönemde yayın organlarında kendi görüşlerini açıklarken özellikle devletçilik uygulamaları üzerinde durmakta, bunun en önemli savunucusu olarak gördüğü Yön Hareketi’ni eleştirmektedir:

“Günümüzün gerçeklerine uygun yeni bir devletçilik anlayışını Türkiye için zaruri sayıyoruz. Ayrıca özel teşebbüsün mutlaka verimli, devlet teşebbüsünün de mutlaka verimsiz olduğu şeklindeki yaygın düşüncenin sağlam delillere dayanmayan ve geniş propaganda ile beslen bir inanç olduğunu belirtmekte fayda görüyoruz.”280

TSİP Türkiye’nin 1960’larda gittikçe gelişen emperyalizme bağımlı kapitalizmin ilk uygulamalarını 1920’lere götürüyordu. 1923’lerden sonra devlet kapitalizmi eliyle güçlenen özel sektör İkinci Dünya Savaşı sırasında yaptığı vurgunlarla ilkel sermaye birikimini güçlendirdikten sonra artık liberal ekonomi                                                                                                                

279 A.y.

özlemleri içine girmiş devletçiğin dar kalıplarından sıyrılmıştı.281 Partiye göre; Osmanlı’dan devralınan ekonomik yapı esas olarak tarımsal bir düzene dayanıyordu. Toprakların çok az bir bölümü verimli bir şekilde işleniyordu. Tarımdaki yarı-feodal yapı bunda etkindi ve Cumhuriyetin kazanılmasından sonra özellikle güneydoğuda feodal yapı sürmüş feodal aşiretler eliyle tarımdaki sömürü devam ettirilmişti. Tarımda pazara yönelik üretimin yaygınlaştığı ve güç kazandığı 1927-1950 döneminde, tarım teknolojisinin küçük bir azınlığın tekelinde geliştiği gözlendi. 1920’lerde Amerikan sermayesiyle diriltilen ve en modern teknolojilerle donatılan finans-kapitaliyle Almanya hızla Avrupa’nın en güçlü ülkesi durumuna geldi. Bütün güney-doğu Avrupa ve Türkiye, Alman militarist yayılma siyasetinin hedefi ve hammadde kaynağı olmuştu. İsmet İnönü, Kemalist dinamiği savaş yılları boyunca emperyalist güçlere daha fazla yanaşan, Sovyetler Birliği ile mesafesini açan ve ikili oynamakla birlikte daha çok Alman Nazi yanlısı doğrultuya yönelen bir akıma dönüştürdü. Kendisini bu yıllar içerisinde Milli Şef ilan etti.282

TSİP liderlerinin sonradan yaptıkları değerlendirmelerde özellikle 1960’ların ideolojik atmosferinin etkilerine yönelikti. Bu dönemdeki en önemli hatalardan biri sosyalizmin yalnızca bir kalkınma yöntemi olarak görülmesiydi. TSİP, içinden geldiği TİP’i de bu popülist sosyalizm anlayışına kapılmakla eleştirmiştir. 1960’larda yeni oluşan bu anlayışa göre bulanık adaletle, sosyal demokrasiyle burjuva demokrasisiyle, Atatürkçülükle sosyalizmi bir sayma TİP içinde de yaygınlaşan bir eğilim haline gelmiştir.283

Partiye göre Türkiye sosyalist hareketinin en önemli sorunlarından biri Kemalizm kuyrukçuluğuydu. Kemalizm şakşakçılığı olarak tarif edilen bu alışkanlık cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren sol harekete sirayet etmiş, Türkiye’de işçi sınıfının bağımsız hareketinin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmıştır. TSİP bu kuyrukçuluk politikasının komünistleri aynı zamanda teslimiyetçiliğe ve politika üretmemeye götürdüğüne işaret etmiştir. Cumhuriyet tarihi boyunca sosyalistler Kemalist burjuvaziden ve onu destekleyen bürokrat küçük burjuvaziden medet umarak teslimiyetçiliğin çeşitli örneklerini vermişlerdi.284

TSİP, MDD hareketinin eleştirdiği süreçte bu hareketin Kurtuluş Savaşı ve                                                                                                                

281 A.e. s.77.

282 A.e. s.77, Genel Başkan Ahmet Kaçmaz’ın bu konudaki konferans metni için baknız: “TSİP Genel Başkanı Ahmet Kaçmaz’ın Konferansı”, Kitle, S: 89 (29 Aralık 1975), s.9.

283 “Türkiye İşçi Partisi 2”, İlke, S:11(Kasım 1974), s.48.

sonraki dönemi değerlendirirken Kemalizm’e hakkından fazla nitelikler atfettiğini, aslında bu dönemin devrimciliğinin çok da abartılmaması gerektiğini belirtmektedir. TSİP’e göre 1923-1938 dönemi, burjuva diktatörlüğün kurulduğu işçi ve emekçiler üzerinde baskının yoğunlaştığı bir dönem olmuştur. MDD’cilerin devrimci diktatörlük olarak tanımladığı bu dönemde aslında yalnızca “üç beş devletleştirme ve millileştirme, bazı ekonomik tedbirler dışında bir şey yapılmamıştır. Bunlara bakıp dönemi devrimci ilan etmek işçi sınıfının bağımsız hareketine kitlelerin kurtuluş mücadelesine, toplumun demokratlaşmasına asla önem vermeyen, kitlelere inanmayan bir anlayışın ifadesiydi. TSİP’e göre Kemalist dönemi devrimci olarak ilan etmek ne bilimsellikle ne de içtenlikle bağdaşmaktadır. Oysaki bu dönem tek parti olan CHP ve onun burjuva devletinin diktatoryasıdır.285

TSİP’in bu dönemde MDD hareketinin öncülerinden Mihri Belli’ye yaptığı bir eleştiri dikkat çekicidir. Belli’nin Çanakkale zaferinin Bolşevik Devrimi’nin başarılı olmasında etkili olduğu görüşü adeta alaya alınmaktadır:

“Büyük Ekim Devrimi’ni hazırlayan bir faktörün de Türk

ordusu olduğunu Belli’den öğreniyoruz. 1915’te biten

Çanakkale’nin 1917’deki Ekim Devrimi’ne ne denli bir katkısı oluğunu tabi ki anlayamıyoruz. İşte ‘millici’ bir ajitasyon daha.”286

Elbette TSİP bu noktada yanılmaktadır. Mesele 1915-1917 arasındaki süreden öte emperyalistlerin Çarlık Rusyası’na olan silah ve asker yardımlarının Çanakkale bağlantısının kesilmesi sonucunda Bolşeviklerin bu sayede Ekim Devrimi sürecini hızlandırmalarıydı.

TSİP 60’larda özellikle MDD ve YÖN Hareketi gibi asker-sivil-aydın zümre dinamiğine vurgu yapılmasının kökeninde Kemalist politikaların 1920’lerden beri uyguladığı milliyetçi yönelimin etkisi olduğunu düşünmektedir. Atatürkçülük propagandası ile birlikte yapılan “vatan millet Sakarya” edebiyatı sol akımları da etkilemiş, militarizmin hegemonyasını yaygınlaştırmıştır. Bunun 60’lardaki somut etkisi ise MDD akımının gençlik kitlelerini Kemalist şartlanmalarla sosyalizm kılıfı adına mobilize ettiği bir süreci yaratmıştır. Gençlik dinamizmi ise bu fikirlerle                                                                                                                

285 A.e., s.69.

birlikte işçi sınıfına değil küçük burjuva radikal hareketlere yönlendirilmiştir.287 TSİP liderleri Yusufoğlu ve Anadol’a göre Kemalizm’le sosyalizm birbirine karıştırılıyordu. Bunun yanında Türk sosyalistlerinin genel olarak Kemalizm’e bakışlarında ciddi hatalar vardı. TSİP liderleri Mustafa Kemal’in Müdafai Hukuk cemiyetlerini iki kongrede yan yana getirip geçici devrim hükümet niteliğindeki TBMM’yi kurmasını, yine kendinden önce başlamış silahlı mücadeleleri düzenli ordu savaşına dönüştürmesinden sonra kazandığı üstün ve politik başarıları ve cumhuriyetin ilanını izleyen dönüşümleri küçümsemenin yanlış olduğu üzerinde durmaktadırlar. Bu önemli bir başarıdır ve 1908 Devrimi’nden sonra burjuva demokratik devrimin ilerletilmesi anlamına gelir. Ancak bu devrimi destekleyen komünistlerin düşünsel bağımsızlıklarını korumaları gerekirdi ve kimliklerini burjuva düşüncesiyle karıştırmamalıydılar. 288

Aynı liderlere göre Kemalist Cumhuriyet’in özellikle laiklik ilkesi ve politikaları sosyalistlerin Kemalizm’e bakışını bulanıklaştırmıştır. Devletin birincil görevinin tarih boyunca dinsel gericiliğe karşı olmak olarak gösterilmesi resmi ideoloji lehine bir durum yaratmış sosyalistler adeta tuzağa düşmüştür. Dinsel gericiliğe karşı laiklik savunulurken gericiliğin altyapısını tasfiye etmek feodalizmin üzerine gitmek Anadolu’da mütegallibe, eşraf egemenliğini kırmak için bir şey yapılmamıştır. Bazı üst yapı reformlarına rağmen gericiliği besleyen sınıfsal nedenlere dokunulmamıştır. Yani devletin esas düşmanının irtica olduğu tezi yanlıştı. Esas düşman irtica değil soldu, komünizmdi, işçi sınıfı ve Kürtler’di. Nitekim Şeyh Sait İsyanı sonrası çıkarılan kanunlar da bunun göstergesiydi.289

Yusufoğlu ve Anadol TSİP’in bu dönemde Kürt sorunu konusunda da ciddi bir teorik açılım getirdiklerini öne sürmektedirler. Soldaki ulusal ve milliyetçi önyargılara karşı doğru politikaları savunduklarını iddia etmektedirler. Sosyalistler Cumhuriyetin kuruluş döneminde 19 Kürt isyanı olmasına rağmen bu konuda ciddi bir yönelim ortaya koymamışlardır. Oysaki TSİP, kendi bilimsel teorisinde ulusal şuurunu şekillendirmiş, ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesinin fiilen ve açık seçik ne anlama geldiğini geniş teorik açıklamalara, öz kaynaklara dayanarak anlatmıştı. İlginçtir ki TSİP liderleri bu dönemde ABD gibi emperyalist bir ülkenin                                                                                                                

287 A.e., s.71.

288 Yalçın Yusufoğlu- Çağatay Anadol, a.g.e, s.484.

“kendi kaderini tayin hakkı”nı uluslararası belgelerde kabul ettirmesini ve bunun 1976’da Helsinki Nihai Senedi’ne girmesini olumlu karşılamaktadır. Bu belgeye dayanarak TSİP’in Türkiye’de kendi kaderini tayinin uygulanması için çaba gösterdiği ifade edilmektedir.290

2.3. TÜRKİYE HALK KURTULUŞ ORDUSU (THKO) ve TÜRKİYE

Benzer Belgeler