• Sonuç bulunamadı

Aybar’da Ekonomik Kalkınma Sorunu Kemalizm’in ve Kemalist Önderliğin İkili Yönü

2. BÖLÜM 12 MART’TAN 12 EYLÜL’E SOL- SOL-SOSYALİST AKIMLARIN TÜRK DEVRİMİ

2.2. TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ, SOSYALİST DEVRİM PARTİSİ, TÜRKİYE SOSYALİST İŞÇİ PARTİSİ

2.2.11 Aybar’da Ekonomik Kalkınma Sorunu Kemalizm’in ve Kemalist Önderliğin İkili Yönü

Aybar Atatürk’ün hayatı boyunca büyük bir devletin ekonomik olarak çöküşüne tanıklık ettiğini ve onun özellikle mali bağımsızlığa önem vermesinin son derece önemli olduğunu belirtmektedir. Atatürk’ün ekonomik bağımsızlık konusunda 1 Mart 1922 tarihli konuşmasında söyledikleri Aybar’ın bu konudaki temel referanslarındandı:

“Efendiler! Her şeyden evvel hayat ve istiklalimizi teminden ibaret olan gayeyi milliyemize vusulden (ulaşmaktan) başka bir şey düşünemeyiz. Binaenaleyh, bizce haizi ehe’mmiyet olan nokta, kudreti maliyemizin buna kafi olup olmayacağıdır. 1920 ve 1921 senelerinin fiili tecaribine (deneyimlerine) ve müspet hesabatına ve bugünkü ahvali dahiliye ve iktisadiyemizin bu geçen iki seneye nispeten, kıyas kabul etmez derecede iyi bir halde bulunmasından hasıl olan kati ümitlere istinaden arz edebilirim ki, memleketimizin, menabii varidatı davayı millimizin emniyetle istihsalini kafildir. Kuvvei maliyemiz bu güne kadar olduğu gibi, hariçten borç yapmaksızın dahi, fakirane olmakla beraber, memleketi idari ve gayesine isal edecektir (…) Efendiler! Bu günkü! mücahedatımızım gayesi istiklali tamdır. İstiklaliyetin tamamiyeti ise ancak istiklali mai ile mümkündür. Bir devletin maliyesi istiklalden mahrum olursa, o devletin bütün şuabat-ı hayatiyesi (yaşamı, şube1eri) mefluç olur (felç olur). Çünkü her devlet ancak mali güçle yaşar. Mali istiklalin korunması için birinci şart, bütçenin iktisadi bünye ile mütenasip ve mütevazi (dengeli) olmasıdır.

Binaenaleyh, bünye-i devleti yaşatmak için, dışarıya

başvurmaksızın, memleketin gelir kaynakları ile idare, çare ve tedbirlerini bulmak lazım ve mümkündür.”253

                                                                                                               

252 Mehmet Ali Aybar, “30 Ağustos”, Geveze, 1 Eylül, 1948, s.1.

Mehmet Ali Aybar’ın Kemalizm’in ekonomik dönüşümlerine ilişkin analizleri solun belli akımlarına nazaran daha serinkanlıdır. İyi niyetle başlayan devrimlerin zorunlu olarak emperyalizmden yana dönüşümler yaşadığı kanaati güçlüdür. Aybar’a göre Kurtuluş Savaşı yıllarında Kemalist önderliğin özellikle mali bağımsızlık konusundaki kararlı tutumu sonradan belli bir dönüşüme uğramıştır. Ona göre sonraki yıllarda “köylü efendimiz” denmiş, fakat toprak reformu uygulanmamıştır. Sanayileşme çabalarına rağmen sanayiye değil tüketime dönük fabrikalar kuruluyor, sanayinin üretime dönük yönü gözden kaçırılıyordu ya da bilinçli olarak unutulmuş görünüyordu. Kemalist önderliğin çizgisi kaygan bir zeminde ilerliyordu. Bunun en açık göstergesi ise İzmir İktisat Kongresi’nde ülkeye yabancı sermayenin davet edilmesiydi. Kongre’de Atatürk, ekonominin önemini vurgulamasına rağmen emperyalizme ve kapitalizme karşı ulusça savaşmanın önemini vurgulayan eski konuşmaların çizgisinden farklı bir çizginin gündeme geldiği gözden kaçmıyordu. Önceki konuşmalarda sırtüstü yatıp çalışmadan yaşamak isteyenlerin bizim toplumuzda yeri yoktu, hakları yoktu. Oysa Kongre konuşmasında Atatürk gerçekleri farklı bir biçimde değerlendirmişti. Sınıfların varlığını kabul etmiş ancak bu sınıflar arasında çatışma bulunmadığını ifade etmişti. Aybar’ın dikkat çektiği bu tutum CHP’nin 1931 yılı kongresinde sürdürülmüş “kaynaşmış kitle” politikası pekişmişti. Aybar bu konuşmanın Kemalist önderliğin sınıfsal bakış açısında önemli bir mihenk taşı olduğunu konuşmadan yaptığı uzun alıntıyla ifade etmektedir:

“Bizim halkımız menfaatleri yekdiğerinden ayrılır sınıflar halinde değil, bilakis mevcudiyetleri ve çalışmasının sonucu yekdiğerine (biri Ötekine) lazım olan

sınıflardan ibarettir. Bu dakikada samilerim

(dinleyenlerim) çiftçilerdir, sanatkârlardır, tüccarlardır ve amelelerdir (işçilerdir). Bunların hangisi yekdiğerinin muarızı (karşı koyanı) olabilir. Çiftçinin sanatkara, sanatkarın çiftçiye ve çiftçinin tüccara ve bunların hepsine, yekdiğerine ve ameleye (işçiye) muhtaç olduğunu kim inkar edebilir. Bugün mevcut fabrikalarımızda ve daha çok olmasını temenni ettiğimiz fabrikalarımızda kendi amelemiz (işçimiz) çalışmaktadır. Müreffeh ve memnun olarak çalışmalıdır ve bütün bu saydığımız

sınıflar aynı zamanda zengin olmalıdır ve hayatın lezzeti hakikisini tadabilmelidir ki, çalışmak için kudret ve kuvvet bulabilsin. Binaenaleyh programda bahsolunduğu zaman, adeta denebilir ki, bütün halk için bir ‘Say Misakı Millisi’dir. Ve böyle bir say misakı millisi mahiyetinde olan program etrafında toplanmaktan hasıl alacak olan şekli siyasi ise, alelade bir fırka (parti) mahiyetinde tasavvur edilmemek lazım gelir. Badessulh (barıştan sonra) vukua gelebilecek (oluşabilecek) olan böyle bir şekli siyasinin şimdiye kadar olduğu gibi milletin azmi ve imanı ile ve vahdet (birlik) ve tesanüdün (dayanışmanın) birbirine müzahir olmasıyla muvaffak olacağı hakkındaki kanaatim kavidir ve tamdır.”254

Aybar Kemalist ekonomi politikalarının oluşturulduğu Kongre’de Atatürk’ün yabancı sermeye ile ilgili söylediklerinin de dönemin farklı yöneliminin önemli işaretlerinden biri olduğu üzerinde durmaktadır. Aybar Atatürk’ün keskin zekasına rağmen toplumumuzda çıkarları çatışan sosyal sınıflar bulunduğunu, bunların çıkarlarının çatıştığını, aralarındaki mücadelenin sürüp gittiğini göremediğini belirtmektedir. Aybar’a göre Atatürk çıkarı çatışan sınıfların dayanışma içinde bulunduğunu düşünmektedir ve bu bir yanılgıdan ibarettir:

“Sizler, memleketin ihtiyacını ve milletin kabiliyetini ve bunun karşısında bütün dünyada mevcut olan çok kuvvetli iktisat teşkilatını nazarı itibara alarak, yapılması lazım gelen tedbirleri ve tatbiki elzem olan bütün yenilikleri kemali vuzuhla ifade etmelisiniz. (…) Efendiler,

iktisadiyat sahasında düşünürken ve konuşurken

zannolunmasın ki, ecnebi (yabancı) sermayesine hasım (düşman) bulunuyoruz. Hayır, bizim memleketimiz vasidir (geniştir). Çok say (emek) ve sermayeye ihtiyacımız vardır. Binaenaleyh kanunlarımıza riyaetkar olmak şartıyla ecnebi sermayelerine lazım gelen teminatı vermeye her zaman hazırız ve şayanı arzudur ki, ecnebi sermayesi bizim sayimize (emeğimize) ve serveti sabitimize (doğal

                                                                                                               

zenginliklerimize) rağbet etsin bizim için ve onlar için faydalı neticeler vesin; fakat eskisi gibi değil. Filhakika maziye ve bilhassa Tanzimat devrinden sonra, ecnebi sermayesi memlekette müstesna bir mevkiye malik oldu. Ve ilmin manasıyla denebilir ki, devlet ve hükümet ecnebi sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Artık her medeni devlet gibi, yeni Türkiye dahi buna ve fakat edemez. Burasını esir ülke yaptırmaz.255

Aybar, partisinin 10 Şubat 1963 günü yaptığı genel kurul konuşmasında temel olarak Türkiye’nin kalkınma sorununu ele almıştır. Burada Türkiye’nin kalkınma şartının öncelikli olarak Kurtuluş Savaşı felsefesine yönelerek olabileceğini vurgulamıştır. Ülkemizde gerçek anlamda bir kalkınmanın ekonomik ve sosyal yapıda yapılacak köklü değişiklilerle gerçekleşebileceğini belirtmektedir. Örneğin Türkiye’de toprak ağalığı sistemini değiştirecek bir toprak reformu yapılmadıkça ekonomik temel tarımdan endüstriye kaydırılmadıkça ve ağırlık noktası özel sektörden devlet sektörüne geçmedikçe gerçek bir kalkınma ve ilerleme olmayacaktır. Aybar bu konuşmasında bir noktada öz eleştirel de davranarak Kurtuluş Savaşı felsefesinin önemi üzerinde durmaktadır. Kurtuluş Savaşı’nın karakteri, hayat felsefesi, ekonomik ve politik doktrini bugüne kadar bilimsel ölçülerle ortaya konmamıştır. Toplumcu aydınlarımızın, düşünürlerimizin tarihçi, iktisatçı ve sosyologlarımızın bu işe bir an önce koyulmaları, doğru yolu bulmak için büyük bir önem taşımaktadır. Ona göre hareketin bundan yoksun kalması eksikliktir. Kurtuluş Savaşı’nın Türkiye’sinin toplum felsefesini, politik ve ekonomik görüşü işlenmemiş, değerlendirilmemiş, ham şekliyle ancak Birinci Büyük Millet Meclisi’nin bazı tartışmalarında, bazı kararlarında ve Atatürk’ün özellikle savaş günlerindeki demeç ve söylevlerinde bulunmaktadır. Bu ise oan göre emekçi halkı toplumda yönetici itici kuvvet kabul eden ve sosyal kardeşlik ve yardımlaşma esasları üzerine kurulmuş, kapitalizme ve emperyalizme karşı, çağdaş uygarlığa yönelmiş, laik demokratik, barışçı bir toplum düzeni ve yaşayış anlayışıdır.256

                                                                                                               

255A.e., s.41-44.

256 Mehmet Ali Aybar, “Kalkınma Şartı: Kurtuluş Savaşı Felsefesine Dönüş”, Bağımsızlık,

Aybar, partisinin doktrinin bu anlayış ve felsefe üzerine kurulduğunu, Kurtuluş Savaşı’nın felsefesini günün şartlarında yeniden değerlendirmeye çalıştıklarını ifade etmiştir. Aybar partisinin Kurtuluş Savaşı Türkiye’sinin gerçekçi felsefesinden hareketle, ulusun büyük çoğunluğunu meydana getiren emekçi halk zümrelerini, toplumun gelişmesinin biricik yaratıcı kuvveti, ulusun yöneticisi ve öncüsü olarak gördüğünü belirtmektedir.257

Şener’e göre Aybar, ilk dönem Türkiye İşçi Partisi’nin parti programlarında devletçilik anlayışlarını açıklarken Atatürk dönemi devletçiliğinden ve YÖN Hareketi’nin devletçilik anlayışından ayırt edilebilmesi için, devletçilik terimini her kullanışlarında başına “emekten yana” ifadesini özellikle koymuştur:

“TİP kalkınma sorununu salt iktisadi bir sorun olarak görmüyordu. Ülkeyi ‘kapitalist olmayan kalkınma yolu’na ancak emekçi sınıflar götürebilirdi, çünkü egemen sınıfların çıkarları bu sisteme ters düşmekteydi. O halde çözüm yolu her şeyden önce politikti, ve emekçilerin iktidarın gerektiriyordu. Temel ilkeler başlığı altında Kemalizm’in altı ilkesine de yer verilen TİP programında nasıl devletçilik ilkesi ‘emekten yana planlı devletçilik’ şeklinde yeniden tanımlanmış ve Kemalist devletçiliğin çok ötesinde sosyalist bir ilkeye dönüştürülmüşse, halkçılık ilkesi yorumlanırken de ‘halk’ kavramının başına ‘emekçi’ sıfatı getirilerek soyut bir halkçılık idealinin ötesine geçilmişti.”258

Aybar’ın siyasal hareket tarzına bakıldığında güncel siyasal sorunlara getirdiği çözüm önerilerinde sürekli olarak tarihsel dayanaklar aradığı ve bunu yaparken Milli Kurtuluş Savaşı’nın karakteristik özelliklerine önemle vurgu yaptığı görülmektedir. 13 Ağustos 1965 yılında Tercüman gazetesine verdiği röportajda Aybar, serbest piyasa sisteminin Osmanlı’nın çöküşünde önemli bir rol oynadığını belirterek bu sistemin bugün de uygulanan işlemle Türkiye’nin kalkınamayacağını belirtmektedir. Aybar’a göre Türkiye bir milli kurtuluş hareketi içinde bulunmaktadır. Aybar’ın öncülüğündeki ilk dönem Türkiye İşçi Partisi de bu hareketin örgütlenmiş gücünü teşkil etmektedir. Ülkenin sorunlarının yegane çözümü                                                                                                                

257 A.e., s.251.

Atatürk’ün yüzde yüz milli politikalara dönülmesiyle gerçekleşecektir. Ülkemizin 19. yüzyılda Avrupa kapitalizmin etkisi altına girmesiyle sömürgeleşme süreci başlamıştır. Avrupa sermayesinin ve sınai mallarını Türkiye’yi bir pazar haline getirmesi Türk el sanatlarının ve sanayinin çökmesine ve devletin iflas edip bir yarı sömürge durumuna düşmesine yol açmıştır. Yabancı devletlere bu dönemde başlayan borçlanmalar Osmanlı Devleti’nde yeni borçlanmaları getirecek fasit bir dairenin başlangıcı olmuş ve ülkemiz kurtuluş savaşı verdikten sonra bu borçlar 1954 yılına kadar ödenmek zorunda kalınmıştır. Özet olarak Osmanlı Devleti gelişmiş bir ekonomiye sahipken, yabancı sermayenin nüfuzu altına girince hızla çökmüş, hem ekonomik hem de siyasi bağımsızlığını kaybetmiştir. Osmanlı Devleti de özel teşebbüs eliyle, dış yardım ve borçlarla kalkınma yolunu denemiş, fakat bu yol devleti iflasa ve geri kalmışlığa götürmüştür.259

Aybar günün ekonomik sorunlarının çözümünde esas olarak Kemalizm’in devletçilik ilkesini savunmaktadır. Ancak burada bir adım ileri gidilerek toprak reformuna da ilişkin maddeler vardır. Türkiye İşçi Partisi, ülkenin kapitalist olmayan yoldan kalkınabileceğine inanmaktadır. Kapitalist olmayan yol 1960 Anayasası’nın öngördüğü reformların acil olarak yapılmasını öngörmektedir:

“Topraksız ya da toprağı yetmeyen köylü ailelerine toprak dağıtılmalı, dış ticaret, bankacılık, ve sigortacılık millet yararına işler hale getirilmeli, devlet eliyle büyük sanayi işletmelerinin kurularak hem modern ihtiyaçlar karşılanmalı, hem de sosyal afet haline gelen işsizliğe çare bulunmalı, vergiler herkesin gücüne göre alınmalı, milli gelir emeğe göre hakça bölünmelidir.”260

Uygulanacak olan ekonomi-politikanın temelinde bağımsızlık olmalıdır. Kalkınma her şeyden önce politik bir çözüm isteyen bir sorundur. Türkiye’nin kalkınıp ilerlemesini sağlayacak yolun izlenebilmesi, emekçi halkın iktidara gelmesiyle ve Türkiye’nin bağımlı bir ülke olmaktan kurtulmasıyla gerçekleşecektir.                                                                                                                

259 Mehmet Ali Aybar, “Hedef Sosyalizmdir”, Bağımsızlık, Sosyalizm, Demokrasi, Seçmeler, s.390-393.

Türkiye, Atatürk’ün izlediği yüzde yüz milli ve yüzde yüz bağımsız bir politikaya dönerek kendi sorunlarını çözebilecek güce kavuşacaktır.261

Benzer Belgeler