• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM 12 MART’TAN 12 EYLÜL’E SOL- SOL-SOSYALİST AKIMLARIN TÜRK DEVRİMİ

2.3. TÜRKİYE HALK KURTULUŞ ORDUSU (THKO) ve TÜRKİYE DEVRİMCİ KOMÜNİST PARTİSİ’NİN (TDKP) TÜRK DEVRİMİ

2.3.2. THKO Belgelerinde Türk Devrimi

THKO kurumsallaşmış bit örgütten çok bir “hareket”ti. Bu bakımdan örgütten geriye kalan düşünsel belgeler Hüseyin İnan tarafında yazılan “Türkiye Devriminin Yolu” broşürü ile 12 Mart mahkemelerindeki savunmalardan oluşmaktadır. Mahkemelerde THKO sanıkları Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan dönemle ilgili çarpıcı savunmalar yapmışlardır. Bu ifadeler aslında büyük ölçüde 68 gençlik eylemleri sonrasında Türkiye İşçi Partisi içinde belirginleşen Sosyalist Devrim-Milli Demokratik Devrim saflaşmasının izlerini taşır. Deniz Gezmiş ve arkadaşları bu saflaşmada MDD tezini savunmuşlar, bunu da mahkeme savunmalarına ve bundan sonraki ideolojik bakış açılarına yansıtmışlardır. Bunun yanında yine dönemin önemli fikir adamlarından Doğan Avcıoğlu’ndan kuvvetle etkilendikleri görülmektedir.298 Bu bakımdan THKO’nun 12 Mart savunmaları genel karakteri ile Kemalist savunmalardır. Örgüte ruhunu veren antiemperyalist mücadele çizgisi köklerini büyük ölçüde Türk Devrimi’nden almaktadır. Genel ruhu “ikinci kurtuluş savaşı” ve “emperyalizmden kurtuluş” söylemidir. Örgütün simge isimlerinden Deniz Gezmiş’in hapishanede iken babasına yazdığı mektup bu çizginin günümüze kalan en önemli belgelerinden biridir:

“Baba, sana her zaman müteşekkirim. Çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni. Küçüklüğümden beri evde devamlı Kurtuluş Savaşı anılarıyla büyüdüm. Ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim. Baba, biz Türkiye’nin ikinci kurtuluş savaşçılarıyız. Elbette ki hapse atılacağız, kurşunlanacağız da. Tıpkı birinci Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi. Ama bu toprakları yabancılara bırakmayacağız. Ve bir gün mutlaka yeneceğiz onları. Düşün baba, bu gün hükümet isini gücünü bırakmış bizimle uğraşıyor. Çünkü bizden başka gerçek muhalefet kalmamış

durumda. Ve hepsi Kemalist çizgiden sapmış

durumdadırlar. Biz çoktan onları tarihin çöplüğüne atmış durumdayız. Baba, mektubuma son verirken seni, annemi,

                                                                                                               

298 Bkz. Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni, Bilgi Yay. İst. 1998, Doğan Avcıoğlu, Milli

Bora’yı, Hamdi’yi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım. Ya Vatan Ya Ölüm. DENIZ GEZMİŞ”299

Deniz Gezmiş daha gençlik hareketine önderlik ettiği dönem olan 1969 yılında Devrim gazetesine verdiği röportajda kendi hareketlerinin ulusal kurtuluşçu ve Kemalist özü üzerinde durmaktadır. Gezmiş, bu dönemde Türk gençliğinin görevlerini şöyle ifade etmektedir:

“Türkiye ilk Kurtuluş Savaşı’ndan 50 yıl sonra tekrar yarı-sömürge durumdadır. Ve Kemalist bir Cumhuriyetin başına anti-Kemalist politikacılar geçmiştir. Politikacı, anti-Kemalist karşı devrim hareketine yeşil ışık yakmaktadır. Bu koşullarda gençlik, emperyalizme ve anti-Kemalist gidişe karşı verilen savaşta somut olarak ön safta bulunmaktadır. Elbette tarihi önderlik sorunu ayrı bir konudur. Bugün için gençlik, mümkün olduğu kadar geniş halk kitlelerini emperyalizme karşı mücadeleye katmak için

devrimci eylemde bulunacaktır. Kemalist Devrim

tamamlanacak ve onun emperyalizmle çelişen bütün milli sınıf ve tabakalara maledilmesi sağlanacaktır. Gençlik bütün Kemalist güçlerle yek vücut olmak zorundadır. 300

                                                                                                               

299 Cumhuriyet, 29 Ocak 1971, s.1: Mektubun Devamı: Baba, mektup elinize geçmiş olduğu zaman

aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu dururumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar ölürler, önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşünmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunda da bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil, Türkiye’de yaşayan Kürt ve Türk halklarını da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara’da 1969’da ölen arkadaşım Taylan Özgür’ün yanına gömülmek istiyorum onun için cenazemi İstanbul’a götürmeye kalkışma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi, ağabeyimi, kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.

Oğlun Deniz Gezmiş.

Yine aynı yerde gençliğin rolüne değinirken Kemalist Devrimi koruma kararlığında olan güçlerle yani ordu ve zinde güçler olarak tarif edilen kesimlerle gençliğin devrimleri koruma konusunda birlikte hareket edeceğini belirtmektedir. Ona göre gençlikle Kemalist bir rejim istenen güçlerin arasını açmaya anti Kemalist ve karşıdevrimcilerin güçleri yetmeyecektir. Gençler bugün de 50 yıl tıpkı Mustafa Kemal’in yaptığı gibi gerekirse yeniden emperyalizme karşı silahlı bir mücadele yolunu seçecektir.301

Gezmiş ve arkadaşları yargılandıkları dönemde Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi’ne verdikleri savunmaya “Türkiye, tam bağımsız bir ülke değildir” sözleriyle başlamışlardır. Onlara göre Atatürk Türkiye’sinden sonra yabancı sermayenin ülkeye girmesiyle birlikte ülkemiz emperyalizmin etki alanına girmiştir. Atatürk döneminde ve yabancı sermaye Türkiye’ye girmeden önce, bağımsızlık anlayışımız kesinlikle doğruydu. Bu anlayış, Atatürk’ün ölümünden sonra yabancı sermayenin girişiyle değişmiş ve yozlaşmıştır:

“Bir toplumun iktisaden bağımlı olduğu halde, siyasi bakımdan bağımsız kaldığı, siyasi bakımdan bağımlı olduğu halde, kültür, eğitim, vb. bakımlardan bağımsız olduğu görülmemiştir. Bu durum, devletin bir ‘bütün’ olma niteliğinden gelir ve onun tabii sonucudur. Atatürk’ün ‘istiklali tam’ demesi de yine buradan gelir. Atatürk bağımsızlığı şöyle tanımlamaktadır: ‘İstiklal’i tam denildiği zaman, bittabi, siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, harsi ve ilahi. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklalden mahrumiyet, millet ve memleketin, manayı hakikisiyle, bütün istiklalinden mahrumiyeti demektir.”302

THKO, 1968’de doruk noktasına ulaşan gençlik eylemlerinin meşruiyetini Atatürk’ün halkçılık ilkesine dayandırmaktadır. Halkçılık emperyalizme ve kapitalizme karşı geçmişten geleceğe kalan en önemli düşünsel miraslardan biriydi.303

                                                                                                               

301 A.e., s.2-7.

302 THKO Davası, Derleyen ve Yayına Hazırlayan Halit Çelenk, 68’liler Birliği Vakfı Yay., İst. 2008, s.123.

Örgüt liderlerinden Hüseyin İnan verdiği savunmada THKO’nun gizli bir örgüt olarak ortaya çıkışı ve hukuki temelinin tarihsel bir arka planı olduğundan hareket etmektedir. THKO’nun varlık nedeni ülkemizin tarihsel gelişimi içinde karşıdevrimin sürekli olarak varlığını koruması ve buna karşı mücadele unsurlarının gerekliğidir. İnan’a göre milli mücadele subay, aydın, işçi köylü ve ittifakının omuz omuza vererek başardıkları bir mücadeledir. Bu dönemde yurdu istila eden düşman saflarındakiler, padişah ve onun dayanağı toprak ağaları tüccar ve eşraflardır. Önceleri milli mücadeleye karşı olan ve düşmana yeşil ışık yakan bu güçler daha sonraları, halkın başarılarına ve ülkenin düşmandan temizleneceğine emin olduktan sonra, derhal saf değiştirmişler ve yurtsever kesilmişlerdir. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ağa, tüccar ve eşraf takımı padişah desteğinden yoksun kaldı. Düşmanlar yurttan yeni atıldığı için emperyalist devletlerden yardım alamadı, varlığın korumak için yurtsever oldu ve meclise sızdı. Bir taraftan gizli çalışarak eski otokratik düzeni tekrar getirmeye çalışıyor, bir taraftan da meclise ağırlığını koyarak reformları engellemeye çalışıyordu. Padişahlık kalktı ancak bunların toplum içindeki kökeni yok edilemedi. Eski güçleri zayıftı. Tek başlarına iktidara gelecek güçleri olmadığı için yine tek kurtuluş yolunu dış destekte buldular ve İngilizlerle anlaştılar. Birinci ve ikinci mecliste bu takımın faaliyetleri görülmektedir. Hilafetin, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına açıkça karşı koymuşlar, 1925 Şeyh Sait İsyanı ile şanslarını denemişler, 1926’da Atatürk’e suikast düzenlemişler fakat başaramamışlar, 1930’larda Serbest Fırka etrafında birleşmişlerdir. Bu güçler cumhuriyet tarihinde giderek etkinliklerini ve güçlerini arttırmışlardır.304

İnan’a göre ülke emperyalizmin sömürüsü altında ona yarı bağımlı bir ülkedir. Ülkede kapitalist, feodal ve yarı-feodal yapılar birlikte varlığını sürdürmektedir.305

THKO’ya göre; Türkiye, emperyalizme karşı ilk Kurtuluş Savaşı’nı veren ve onu dize getiren ülkedir. Bütün ezilen uluslara ışık tutan ve kurtuluş bayrağını dalgalandıran Türkiye halkı görevini yapmıştır. Fakat o zaman yenilgiyi kabul eden ve ülkeyi terk etmek zorunda kalan emperyalist ülkeler sonradan bir avuç satılmışın çıkarları uğruna ülkeye girdiler ve Kurtuluş Savaşı’nda gerçekleştiremedikleri amaçlarını günümüzde gerçekleştiriyorlar. Ülke Amerikan emperyalizminin                                                                                                                

304 A.e., s.330.

sömürüsü altında ezilmektedir. Kurtuluş Savaşı’nda şehit düşen yüz binlerin onurları ve cesetleri üzerinde yabancı pençesi cirit atmaktadır.306

Benzer Belgeler