• Sonuç bulunamadı

Aybar’ın Türk Dış Politikası ve Bağımsızlık Vurgusu

2. BÖLÜM 12 MART’TAN 12 EYLÜL’E SOL- SOL-SOSYALİST AKIMLARIN TÜRK DEVRİMİ

2.2. TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ, SOSYALİST DEVRİM PARTİSİ, TÜRKİYE SOSYALİST İŞÇİ PARTİSİ

2.2.10. Aybar’ın Türk Dış Politikası ve Bağımsızlık Vurgusu

İttihat ve Terakki, Cumhuriyet’te Cumhuriyet Halk Partisi temsil etmiştir. İkinci akım ise liberal akımı savunan Ahrar ve Hürriyet ve İtilaf partileridir. Cumhuriyet döneminde ise liberal akımın temsilcileri, Terakkiperver Cumhuriyet, Serbest Cumhuriyet ve Demokrat Parti ile Adalet Partisi olmuştur. Mehmet Ali Aybar’ın sosyalizm fikrinde milli kurtuluşçuluk önemli bir yer tutar. Ona göre milli kurtuluş için mücadele ile sosyalizm için mücadele madalyonun iki yüzüdür. Türkiye’de sosyalizm için mücadele aynı zamanda Amerikan emperyalizmine karşı bir milli kurtuluş mücadelesidir. Amerikan emperyalizmi, ağa komprador-Amerikancı bürokrat üçlüsü aracılığıyla iş gördüğü, Amerika’nın Türkiye’deki varlığı onlar eliyle gerçekleştiği için, Amerika’ya karşı kurtuluş mücadelesi aynı zamanda ağa-komprador-Amerikancı bürokrat üçlüsünün egemenliğine karşı bir mücadele biçimini alacak, yani sosyalizm için de bir mücadele olacaktır. Aybar tam bu noktada milli demokratik devrim sosyalist devrim tartışmalarında ortaya çıkan bir tartışma konusuna değinmekte ve milli kurtuluş mücadelesinin sadece antiemperyalist antifeodal olması gerektiği hakkındaki iddiaların yanlışlığı üzerinde durmaktadır. Türk Milli Kurtuluş Savaşı antiemperyalist bir savaş olarak ve üstelik antikapitalist şiarlar ortaya konarak yürütülmüştür. Aybar milli mücadele aynı zamanda sosyalizm için bir mücadele olarak yürütülmediğini, ağaların ve kompradorların ekonomik dayanaklarını ortadan kaldıracak köklü dönüşümler yapılmadığı için sonunda yeniden emperyalizmin boyunduruğu altına girildiğini ve tarihin bu dersinin unutulmaması gerektiğini vurgulamıştır.244

2.2.10. Aybar’ın Türk Dış Politikası ve Bağımsızlık Vurgusu

Aybar sosyalizm hedefi için, “İkinci Milli Kurtuluş Savaşı” olarak yürütülen mücadelede milli bağımsızlığa “kıskançlıkla” bağlı olduklarını belirtmektedir. Ona göre hedefledikleri sosyalist sistem Türkiye’nin milletiyle bölünmez bütünlüğünü ve bağımsız varlığını korur, egemenlik haklarına dokundurtmaz ve iç işlerine kimseyi karıştırtmaz. Milli bağımsızlığı sadece Türkiye için değil, dünya barışı ve sosyalizmin hızla yayılıp güçlenmesi için de vazgeçilmez bir prensip sayan Aybar’a                                                                                                                

göre bunu gerekçesi ise; yarının güçlü sosyalist dünyasının kurulmasıyla ve ancak bağımsız sosyalist devletlerin kurulmasıyla mümkün olacağı düşüncesidir.245

Aybar CHP’nin İkinci Dünya Savaşı yıllarında izlediği dış politikanın İstiklal Savaşı döneminde uygulanan dış politikaya yakışmadığını belirtmektedir. Bağımsız bir dış politika yerine İngiliz işbirlikçisi bir yönelimin sinyalleri öne çıkmaktadır. Aybar’a göre nasıl 40’larda Sovyet isteklerine karşı tepki gösterildiyse, ona karşı duyulan infialin her türlü yabancı istek ve menfaatler karşısında da gösterilmesi gerekmektedir. Şarktan da gelse garptan da gelse her türlü devletin baskısı karşısında dik durulmalı, Türkiye’nin dış politika rotası Türkiye’ye göre ayarlanmalıdır. Aybar bu savını Atatürk’ün Birinci Dünya Savaşı’na girişimizle ilgili verdiği örnekle kuvvetlendirmektedir:

“Atatürk’ün Birinci Dünya Savaşı’na giriş tarzımız hakkındaki şu sözlerini hatırlayalım: “Harbi umumiye tarzı duhul hiçbir zaman şayan’ı tenkit olmaktan kurtulamaz. He millet harbi umumiye hayat ve memat mücadelesi olduğunu samimen ve cidden bilerek karar vermiştir. Hayat ve memat mücadelesine karar vermek bir kimsenin bir heyetin hakkı değildir. Bu, milletin bizzat verebileceği bir karardır. Bu kadar büyük hadisat, milletin karşısında emri vaki olarak bulundurulamaz.”246

Aybar dış politikada temel referansın Atatürk döneminin bağımsızlıkçı politikasında dönülmesinde olduğunu belirtmiştir. Ona göre ne Batılı ne Doğulu hiçbir emperyalist ülkenin egemenlik haklarımızı zedeleyecek girişimlerine izin verilmemelidir. Atatürk’ün önderliğindeki ilk kurtuluş savaşı nasıl başarıya ulaştıysa halkın azmiyle ikinci kurtuluş savaşı da başarıya ulaşacaktır.247

Aybar Türk Devrimi’nin liderlerine yaptığı referansları Atatürk’ün ölümünün 11. yıldönümü vesilesiyle yayınladığı mesajla göstermiş, günün iktidarlarının özellikle iktisat politikasındaki tutumunu eleştirmiştir. Aybar’a göre dönem                                                                                                                

245 A.e., s.661.

246 Mehmet Ali Aybar, “İstiklal Savaşları Türkiye’sine Yaraşır Bir Dış Politika İstiyoruz”, Hür

Gazetesi, 15 Şubat 1947, s.2.

iktidarları Atatürk’ün “yurtta sulh cihanda sulh” parolasını göstermelik olarak kullanmaktadırlar. Yurtta sulh için yerli istihsali ve milli parayı koruyan bağımsız bir iktisat politikası gerekmektedir. Gümrükler açılıp, paranın değeri düştürüldüğünde, ülke yabancı sermaye ve mallarına açıldığında “yurtta sulh” olmaz. Yine cihanda sulh ise halkın kendi kaderine sahip olamaması ve nüfuzlu çevrelerin yurtdışındaki kendi eşdeğerleriyle işbirliği yapması sonucu gerçekleşmeyecektir.248

Aybar’a göre 1960’ların özgürlükçü politik ortamında düşünülen reformların yapılabilmesi gerekiyordu. Bunun için de öncelikle milletlerarası sermayenin nüfuz ve hâkimiyetinden kurtularak yüzde yüz milli, tam bağımsız bir politikaya dönülmesi başta gelen bir şarttı. Oysa o dönemde Türkiye’yi bağımlı hale getiren ekonomik ve politik anlaşmalar yürürlüktedir.

Aybar 1965 yılında yaptığı genel kurul konuşmasında milli kurtuluş savaşı Türkiye’sinin dış politikasını savunmuş, bu politikanın kendi dönemlerinde 45 yıl öncesine göre çok daha rahatça yürütmenin mümkün olduğunu belirtmiş ve Kıbrıs davasının da ancak antiemperyalist bir politika izlenerek çözülebileceğini ifade etmiştir:

“Kıbrıs davası Amerikan ve İngiliz emperyalistlerin ve

onların himayesindeki Yunan emperyalistlerinin maskesi

düşürülmek şartı ile kazanılır. Bu davanın çözümü Amerika’dan ve İngiltere’den beklenirse çözümün lehimize olmayacağından şüphe edilmesin, biz üslerden temizlenmiş, silahsızlandırılmış ve bağımsızlığı milletler arası bir antlaşma ile garanti edilmiş bir federatif Kıbrıs statüsü savunursak, dünya devletlerinin ve sosyalist devletlerin desteğini kazanabiliriz.”249

Aybar sosyalist mücadelede Amerikan emperyalizminin dünya çapında atağa geçtiği, sosyalizmin geriye çekildiği 80’li yıllarda da kimi sosyalistlerin yaptığı gibi bağımsızlık vurgusundan vazgeçmemiştir:

                                                                                                               

248 Mehmet Ali Aybar, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” Nuhun Gemisi (9 Kasım 1949), s.2.

249Mehmet Ali Aybar, “Kuvayi Milliye Ruhunun Yeniden Canlandığı Günlerde Yaşıyoruz”,

“Hele kimilerinin ileri sürdüğü gibi, artık modası geçmiş bir kavram hiç değil. Ulusal yaşamın vazgeçilmez bir öğesi. Bizim gibi bağımsızlığa kavuşup da sonradan bağımlı hale gelen ülkeler için, daha da vazgeçilmez bir öğe.”250

Aybar ülkenin 1950 yılı başında giderek Amerikan sömürgesi haline dönüştürüldüğünü düşünmektedir. Bu nedenle antiemperyalizm vurgusu yaptığı “1919-1950” adlı başlıklı yazısında dönem kıyaslamaları yaparak hükümete yüklenmektedir. Aybar’a göre bu dönemde ülkemiz adeta mütareke yıllarını yeniden yaşamaktadır. Mütareke yıllarının koşulları olan bozguncu ruh, teslimiyetçilik aydınlardaki halka inançsızlık gibi sorunlar yine gündemdedir. Yaşananların 1930’lar öncesinden farkı ise yalnızca mütareke koşullarında karşıdakilerin düşman olmasına rağmen bugünkülerin dost olarak görünmesidir. Öyleki mütareke yıllarının bozguncu mandacıları Rauf Bey, Doktor Adnan Bey, Ahmed Emin Yalman, Halide Edip’ler Aybar’a göre yine sahnededir. Tek fark ise onların kendilerine yeni ortaklar bulmasıdır. Aybar bu eleştirileri yaptıktan sonra yine Atatürk’e atıfta bulunarak antiemperyalist çizgisini sürdürmektedir.251

Aybar yine TİP liderliği yaptığı günlerde 30 Ağustos’un yıldönümüyle ilgili şu mesajı yayınlamış ve bağımsızlıkçı çizgisi paralelinde ulusal değeri olan günlere gereken hassasiyeti göstermiştir:

“İşte Birinci Dünya Harbinin muzaffer kumandanı, emperyalist istilacıların sürdükleri Yunan orduları karşısında şahlandı, büyük Türk Milletinin önüne düştü ve onunla beraber kahramanca çarpıştı. 26 Ağustos’ta bir güneş halinde Türk semalarını aydınlattı. Böylece yunan Krallık ordularını Akdeniz’in köpüklü mavi sularına gömdü. Demek oluyor ki Türk cumhuriyeti böyle kahramanca bir mücadelenin en güzel verimidir. Atatürk düşmanın yalnız dışardan değil, günün birinde içerden de taarruz

                                                                                                               

250 Uğur Mumcu, Aybar ile Söyleşi, Tekin Yay., İst., 1995, s.38.

edebileceğini biliyordu. Bunu içindir ki Büyük Nutuk’unda inkılaba ihanet edenleri birer birer gösterdi.”252

2.2.11 Aybar’da Ekonomik Kalkınma Sorunu Kemalizm’in ve Kemalist

Benzer Belgeler