• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM 12 MART’TAN 12 EYLÜL’E SOL- SOL-SOSYALİST AKIMLARIN TÜRK DEVRİMİ

2.2. TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ, SOSYALİST DEVRİM PARTİSİ, TÜRKİYE SOSYALİST İŞÇİ PARTİSİ

2.2.3. Boran’da Ulusal Simgeler

Behice Boran’ın Türk Devrimi algısında dikkat çeken noktalardan biri de Türk Devrimi’ni temsil eden önemli günlerde yaptığı açıklamalardır. Boran bu tutumuyla Türk Devrimi’ne sahip çıkan tavrını kamuoyu önünde açıkça ifade etmiştir. Ulusal gün ve simgelere sosyalistlerin bakışı güncel olarak sosyalistler arasındaki hâlâ önemli bir tartışma konusudur. Örneğin kendini sosyalist olarak niteleyen bazı grupların günümüzde çeşitli mitinglerde İstiklal Marşı okunurken sırtını dönmesi veya sendikaların taşıdığı Türk bayrağını indirmeye çalışmaları vs., özellikle Kürt milliyetçisi akımların 1980 sonrası güç kazanmasıyla sıkça görülen olgulardır. Boran’ın bu konuda sergilediği örnekler Türk sosyalistlerinin bu konudaki dönüşümünü izlemek bakımından da yerinde olacaktır. Boran örneğin Atatürk’ün 40. ölüm yıldönümü olan 10 Kasım 1978 yılında yaptığı açıklamada Atatürkçülük adına toplumsal ilerleyişi engelleyici girişimlerin savunulduğunu, demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanmak istendiğini belirtmektedir. Ona göre Atatürk toplumların değişme halinde olduğunun farkındaydı. Boran Atatürk’ün tarihi çok iyi “okuduğu”nu, en yakın arkadaşları sultanlığı ve halifeliği kurtarma hesapları yaparken onun Osmanlı’nın tarih sahnesinden silinmeye mahkûm olduğunun bilincinde olduğunu vurgulamaktadır. Kurtuluş Savaşı tam bağımsızlık için yapılmış cumhuriyetten sonra bazı yabancı şirketler satın alınmıştı. Atatürk tam bağımsızlık konusunda çok duyarlı olmasına rağmen, Türkiye emperyalist- kapitalist dünya                                                                                                                

ilişkileri ağı içinde kalmaya devam ettiği için bağımsızlığın koşulları ve durumu oluşmamıştı.222

Bu simgelerden birisi günümüzde sol akımların çok da hatırlamadığı 30 Ağustos’tur. Ancak Boran 30 Ağustos’u yalnızca zaferlerin hatırlandığı bir gün olarak değil bir mücadele günü olarak görülmesine vurgu yapmaktadır:

“30 Ağustos 1922 her hangi bir düşmana karşı değil, emperyalizmin ta kendisine kazanılmış bir zaferdir. Askeri öneminin ötesinde politik ve toplumsal sonuçları olmuştur. Emperyalistlerin Türkiye'yi parçalamak ve paylaşmak emellerine son vermiş, karma bir imparatorluktan ulusal bir devletin doğuşunun öz koşullarını gerçekleştirmiştir. Ne var ki Kurtuluş Savaşı’ndan sonra büyük toprak sahipleri, tüccarlar ve sanayiciler yabancı sermaye ile hiçbir zaman koparmadıkları bağlarını emperyalizmle işbirliğine gittiler. Ülkemiz daha sonraki yıllarda NATO’ya sokuldu Topraklarımız üzerine Amerikan üslerini diktiler. Ulusal bağımsızlığa aykırı ve emperyalizme teslimiyet belgeleri olan ikili anlaşmalar yaptılar. Cumhuriyet döneminin en büyük bunalımı denilen bugünkü bunalım dış ilişkilerde emperyalizme bağımlılığın iç düzende emperyalizmin iş ortağı büyük sermayenin ekonomik ve politik egemenliğinin bir sonucudur. Dayattığı koşullarla Türkiye ekonomisini sımsıkı bağlayan ve bunalımın faturasını işçi, köylü ve emekçilere yükleyen Uluslararası Para Fonu yurdumuz üzerindeki emperyalizmin kara pençesinden başka bir şey değildir. Bugün de emperyalizme karşı mücadele İçindeyiz. Bilinçlenmiş işçi sınıfı köylü, kentli emekçi kitleler, aydınlar ve gençler emperyalizme karşı son kavgayı vermektedirler. Emperyalizme faşizme ve kapitalizme karşı bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi iç içe geçmiş üçlü bir mücadele halinde günden güne kesin zafere doğru gelişmektedir saflarımızı sıklaştıralım, gücümüzü katlayalım.

Ulusal bağımsızlık için Nato’ya da İMF’ye de hayır!”223

                                                                                                               

222 Behice Boran, “Atatürkçülük Adına Bugün Tutucu Gerici Politikalar Savunuluyor.” Yürüyüş

Haftalık Siyasi Haber ve Yorum Dergisi, S:189, (21 Kasım 1978), s.16.

Boran bir başka yer de yine dönem hükümetlerinin NATO yanlısı politikalarının ulusal bağımsızlık geleneğini savunarak eleştirmektedir:

“Yurdumuzun üzerinde emperyalist işgalcilere karşı ulusal bağımsızlık ve egemenlik bayrağının dalgalanmaya başlamasından 58 yıl sonra bugün, vatan topraklarımız emperyalizmin işgal ve saldırı üsleriyle parsellenmiştir. Halkımızı, emirlerindeki düşman askerlerini Anadolu’ya çıkararak köleleştirme heveslileri 60 yıl önce kursaklarında tıkanan emperyalistler, aynı antiemperyalist emellerini bugün başka biçimde ve dost maskesine bürünerek gerçekleştirmişlerdir.224

TBMM’nin açılışı ve ulusal egemenliğin sembolü 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla yayınlanan bildiride yine emperyalizme karşı mücadele bilinci vurgulanarak bu günlerin ulusumuz için birer mücadele günü olması gerektiği belirtilmektedir:

“Yurdumuzun içinde bulunduğu şartlarda 23 Nisan ulusal egemenliğin bir bayramı olarak kutlanacağı gün değildir, ulusal egemenlik için mücadele edilecek gündür. Ulusal egemenlik, ulusal bağımsızlıkla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Ulusal bağımsızlığın olmadığı veya sınırlanmış ve zedelenmiş olduğu hallerde gerçek bir ulusal egemenlikten söz edilemez. Nato ve Cento’suyla Ortak Pazar ve Enerji Ajansı’yla, askeri üsleri ve istihbarat tesisleriyle, çok uluslu şirketleri ve sermaye yatırımlarıyla emperyalizm, Türkiye’yi askeri, politik ve ekonomik bir kıskaç içine sıkıştırmıştır. Başta işçi sınıfımız olmak üzere Türkiye’nin tüm demokratik, yurtsever güçleri bu kıskacı kırmanın, yurdu ferahlığa, özgürlüğe kavuşturmanın mücadelesini veriyorlar. Ulusal egemenlik hâkimiyeti milliye kavramı ve ilkesi. Ulusal Kurtuluş yılları sırasında İmtiyazlı ve müstebit padişahlık yönetiminin şeriata ve hanedana dayandırılan hâkimiyetine karşı konuldu. Doğal olarak büyük halk çoğunluğunun iradesini ve politik yönetimini içeriyordu. Ama gerçekte, ekonomik ve politik güce sahip büyük sermaye

                                                                                                               

224 “Ulusal Bağımsızlık İçin Nato’ya Hayır” Broşürü, Türkiye İşçi Partisi Yayınları, No: 18, İst., s.15.

sınıfları egemen sınıflar oldular. Şimdi isçi sınıfımız, emekçi kitleler, ilerici, yurtsever güçler, emperyalizmin işbirlikçisi büyük sermaye sınıflarının tekellerin egemenliğine karşı demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi veriyorlar. Ulusal bağımsızlık ve demokrasi mücadelemiz bütünleşmiştir. Bu çifte mücadelemiz, onu tüm güçlüklere rağmen yılmadan, yiğitçe, sonuna kadar verenlere kutlu olsun.”225

Benzer Belgeler