• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM 12 MART’TAN 12 EYLÜL’E SOL- SOL-SOSYALİST AKIMLARIN TÜRK DEVRİMİ

2.3. TÜRKİYE HALK KURTULUŞ ORDUSU (THKO) ve TÜRKİYE DEVRİMCİ KOMÜNİST PARTİSİ’NİN (TDKP) TÜRK DEVRİMİ

2.3.5. Kurtuluş Savaşı ve Niteliği

                                                                                                               

THKO kurucusu Hüseyin İnan milli mücadelenin kuruluş sürecini ve Cumhuriyet’in sınıfsal önderliği ve sonrasında uygulanan ekonomik politikaları şu sözlerle analiz etmiştir:

“Osmanlı’ya kapitalizmin girişi ile ekonomik yapı bozulmuş ve dejenere olmuştur. Kurtuluş savaşını yapan kadro, bu bozulmuş yapıyı devralmıştır. Yeni kurulan Cumhuriyet hükümetinde ise sermaye sahipleri ve toprak ağalarını kesin hâkimiyeti yoktur. Kurtuluş Savaşı’nın ortaya çıkarttığı sınıflar ittifakı içinde parçalanmış Osmanlı ordusunun ilerici ve reformist kanadı ile şehir küçük burjuvazisi ağırlık kazanıyordu. İşbirlikçi burjuvazi politik ağırlığını yitirdiği için ticaret burjuvazinin bir kısmı öne plana çıktı. cumhuriyet hükümeti başlangıçta kısmen milli nitelikler taşıyan özel sektöre çeşitli imtiyazlar vererek kapitalist yoldan kalkınma çabasına girdi. Fakat sermaye birikimin olmaması yabancı tekellerini milli olduğunu iddia eden ticaret burjuvazisine el atması 1929 yılına kadar gümrük duvarlarını çok açık olması nedenleri ile, sermaye sahipleri milli işletmeler kuramadılar.”311

THKO’ya göre Kurtuluş Savaşı, halkın emperyalizme ve onun emrindeki dahili güçlere karşı verdiği bir direnme savaşıdır. Türkiye’yi ve Orta Doğu’yu paylaşmayı hedefleyen emperyalist ülkelere karşı, insanlık tarihinin direnme mücadelelerinin ilkidir. Bu yüzden Kurtuluş Savaşı’nı dünyada ve o dönemin şartlarından ayrı düşünmek mümkün değildir. THKO dönemin devlet yöneticileri olan Padişah Vahdettin ve çevresini sömürgeci Avrupa’nın emrindeki bir avuç menfaat çevresi olarak görmektedir. Osmanlı hanedanının saray yaşam tarzı hedef alınmış, sarayda zevk sefa sürülürken halkın aç ve sefil bir yaşam sürdüğü ifade edilmiştir. İstanbul Hükümeti’nin ulusun egemenliğinden anladığı, kendisinin hükümet olarak yaşamasıdır. Bağımsızlık unutulmuş ve emperyalist ülkelerin yurdu işgali normal

                                                                                                               

karşılanır olmuştur. Yapılan anlaşmalar idarecilerin günlük çıkarları uğruna yapılmış padişah ve çevresi rahat yaşamları sürdürmüştür.312

THKO Kurtuluş Savaşı’nı tahlil ederken onun sınıfsal çözümlemesine vurgu yapmış iç ve dış düşmanların taktiklerinin bilinmesi, halkın nasıl örgütlendiği, emperyalizme karşı mücadeleye girişen halkın hangi sınıf ve tabakalardan oluştuğunun bilinmesinin önemle üzerinde durmuştur. Onlara göre emperyalizme ve emrindeki güçlere kimler karışı çıkmıştır? Hangi sınıf ve tabakaları ne oranda katılmışlardır. Aksi halde, Kurtuluş Savaşı gerçek değerini kazanamaz ve mücadelenin bayraktarlığını yapan kişi ve örgütlerin önemi belirtilemez. Onun için Kurtuluş Savaşı’nı olaylar zinciri içinde dost ve düşmanın tutumlarını hesaba katarak, mücadele önderlerinin belgeleriyle açıklamak şarttır.313

THKO’ya göre Kurtuluş Savaşı’nın politik anlamda başlangıcı, emperyalistlere ve onların emrindeki güçlere karşı Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk halkını örgütlemek için 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasıdır. Emperyalist Dünya Savaşı sonunda saldırgan emperyalistler, askeri başarıları oranında yeni sömürgeler elde etmeyi başardılar. Uzun yıllar boyu İngiltere, Almanya, Fransa ve Amerika ile her alanda antlaşmalar imzalayan Osmanlı Devleti, ekonomik, askeri ve politik alanda yarı bağımlı durumdaydı. Bu yapısı ile Dünya Savaşı’ndan sonra İstilacı güçlerin karargâhı durumuna geldi. Padişah ve İstanbul Hükümeti yabancı sermayenin çıkarlarını koruyan birer jandarma durumundaydı. Hükümet, ülkeyi kurtarmak bir yana, düşmanla bir olarak ulusal mukavemeti kırmaya başladı. Bütün bunlara rağmen, emperyalist ülkelerde istila ve barbarlığa meydan veren milliyetçilik akımı, sömürge ve yarı bağımlı ülkelerde kurtuluş mücadelelerine yöneliyor, hem dış hem de iç düşmanlara karşı ulusal direnmelere yer yer rastlanıyordu. Osmanlı Devleti de bu devletlerden farklı değildi. Kapitalizmin Avrupa’da gelişmesiyle doğan devrimci mücadele onu da etkiliyordu. Emperyalist güçlerle tam bir ittifak halinde olan Padişah ve hükümetinden ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğünü gözetmesi beklenemezdi.314

                                                                                                               

312 THKO Davası, Akyüz Yayınevi, 1991, s.413.

313 A.e., s.414.

İstanbul hükümetinin bu tutumunun yanında ülkenin kurtuluşu için mandacılık gibi farklı yollar önerenler de vardı. Devlet o kadar parçalanmıştı ki, devrin en akılcıl yolu olarak “sınırları bütün, bir sömürge ülke” olma tezi ehven-i şer kabilinden savunuluyor ve destek buluyordu. Bütün bu çırpınışların dışında bağımsızlığı bayrak edinmiş kişi ve küçük gruplar çaresizlik içinde bocalıyor ve ferdi çıkışlarla düşüncelerini uygulamaya çalışıyorlardı.315

THKO için 19 Mayıs 1919’un simgesel olarak anlamı oldukça derindir. THKO önderlerinden aynı zamanda 68 eylemlerinin simge ismi Deniz Gezmiş önderliğinde yapılan “Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü” bunun en tipik örneklerinden biridir.316 1968 gençlik hareketinden itibaren geliştirilen “İkinci Kurtuluş Savaşı” söyleminin temelinde yatan bir anlam vardır. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışıyla birlikte onun önderliğinde emperyalizme, padişahlığa, hükümete ve köhnemiş devlet yapısına karşı bir devrimi başlamıştır. 19 Mayıs 1919; Ulusal Kurtuluş Mücadelesi için Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, halkın silahlı gücü ve öncüsü olarak harekete geçişidir. THKO bu noktada Atatürk’ün Samsun’a çıkışı sonrası üzerinde durduğu bağımsız bir milli devlet kurmanın önemi üzerine söylediği sözlere atıfta bulunmuş, onun “ya bağımsızlık ya ölüm sözlerini” “işte gerçek bağımsızlık isteyenlerin parolası bu olacaktır” diyerek benimsediğini ifade etmişti. Bu söz Mustafa Kemal’in inancını ve politik duruşunu yansıtmaktadır. Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçişi sonrası örgütsel ve politik çalışmasının esasını Erzurum ve Sivas Kongreleri oluşturmaktadır. THKO özellikle 12 Mart döneminin de siyasi atmosferinin etkisiyle kongreler sürecindeki Amerikan Mandası isteklerini ayrıntılı olarak savunmasında işlemiştir. “Fakat Amerika’nın çalışmaları fayda getirmedi. Kongrelerde her türlü manda ve sömürgeciliğe karşı çıkılarak ulusal egemenliğe dönük kararlar alındı.” THKO’ya göre manda fikrini delegeler arasında yaygın olmasında sınıfsal faktörler rol oynamıştır. Delegeler şeyhler, toprak ağaları, aşiret reisleri ve milletvekilleridir. Mustafa Kemal, bu ortamda dahi inancını şiddetle savunmuş ve Erzurum Kongresi’nde ulusların kendi kaderlerini tayin ilkesini dile getirerek bütün ezilen ulusların mücadelelerine ışık tutacak şekilde ifade etti.317                                                                                                                

315 A.e., s.414-421.

316 Turan Feyizoğlu, Türkiye’de Devrimci Gençlik Hareketleri Tarihi, (1960-1968), C:1, s.542.

2.3.6. Türkiye Devrimci Komünist Partisi Kuruluş Süreci, Liderleri Temel

Benzer Belgeler