• Sonuç bulunamadı

TDKP’de İbrahim Kaypakkaya Eleştirisi-Kurtuluş Savaşı’nın Sınıfsal Karakteri Meselesi

2. BÖLÜM 12 MART’TAN 12 EYLÜL’E SOL- SOL-SOSYALİST AKIMLARIN TÜRK DEVRİMİ

2.3. TÜRKİYE HALK KURTULUŞ ORDUSU (THKO) ve TÜRKİYE DEVRİMCİ KOMÜNİST PARTİSİ’NİN (TDKP) TÜRK DEVRİMİ

2.3.13. TDKP’de İbrahim Kaypakkaya Eleştirisi-Kurtuluş Savaşı’nın Sınıfsal Karakteri Meselesi

TDKP, Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) örgütünden ayrılarak Türkiye Komünist Partisi Marksist Leninist (TKP/ML)’in kuruluşuna önderlik eden İbrahim Kaypaykaya’yı, özellikle Kemalizm ve Kurtuluş Savaşı’nın sınıfsal karakteri ve Kemalizm’in ekonomi politikaları gibi konularda eleştirerek kendisinin bu konudaki farklılığını ortaya koymaktadır. Bu eleştirilerden dönemin liderlerinden Mihri Belli, Doğu Perinçek ve diğer gruplar da payını almıştır. Bilindiği gibi İbrahim Kaypakkaya bu dönemin Kemalizm konusunda en uç ideolojik eleştirileri içeren düşünce yapısına sahip liderlerindendir. Onun bu çıkışının ne ölçüde gerçek bir içeriğe sahip olduğu 1970’ler boyunca önemli bir tartışma konusu olacak, Türk Devrimi ile ilgili görüşleri adeta bir mihenk taşı özelliği taşıyacaktır. Kaypakkaya kendisinden sonra gelen sosyalist akım ve kuşaklar bakımından önemli bir ideolojik                                                                                                                

etkiye neden olmuştur. TDKP ise kendi açısından belli noktalarda onu eleştirmiş ve ideolojik olarak kendi duruşunu belirginleştirmeye çalışmıştır. Bu fikirler daha çok Kurtuluş Savaşı ve ona önderlik eden sınıfın niteliği konularına odaklanmıştır.

TDKP Kaypakkaya’nın ulusal kurtuluş savaşının komprador burjuvazinin önderliğinde verildiğine dair görüşlerinin ilk sahiplerinin İdris Küçükömer ve Kemal Tahir olduğunu iddia etmektedir. Bunun da ötesinde bu görüşleri daha önce Padişahcı-Abdülhamidçi gericilerin savunduğunu ifade etmektedir. Kaypakkaya’nın bunu yapmasının nedeni ise ayrıldığı grup olan PDA’nın ve Şefik Hüsnü’nün Kemalist hareket konusundaki görüşlerine karşı çıkayım derken, en gericilerin görüşlerine sahip çıkması olarak vurgulanmıştır. PDA’nın milli kurtuluş savaşı ve Kemalist hareketin tutarlı antiemperyalist muhtevaya sahip olduğunu ileri süren, onun emperyalizmle uzlaşan yanını göz ardı eden görüşlerine karşı komprador burjuvazinin milli kurtuluş savaşına önderlik edebileceğini ileri sürmektedir. Bu eleştirilerden Mihri Belli ve PDA hareketi de nasibini alacaktır. TDKP teorisyenlerine göre Belli ve PDA’nın Mustafa Kemal hareketini yanlış değerlendirmesinin esas nedeni cuntacı siyasetlerine malzeme sağlayabilme çabalarından ileri geliyordu. 1960’larda cuntacılık peşinde koşanlar, ‘Kemalist cuntacılar’a hoş görünmek için Mustafa Kemal’in emperyalizmle uzlaşan yanlarını ve onun feodal-burjuva niteliğini göz ardı ediyorlardı. TDKP’nin görüşü Kaypakkaya’nın haklı olarak bu görüşlere tepki duyması ve karşı çıkmasıydı. Onlara göre bu görüşlere barışçıl ve parlamenter yol peşinde olan revizyonistler de karşı çıkmış, İbrahim Kaypakkaya Marksizm-Leninizm’in karşı çıkışıyla revizyonistlerin karşı çıkışı arasındaki farklılığı görememiştir.350

TDKP’ye göre İbrahim Kaypakkaya’nın eleştirilerinin esas olarak ilham kaynağı olan İdris Küçükömer ve Kemal Tahir, Mustafa Kemal hareketinin milli burjuvazinin bir hareketi ve cılız kalan antiemperyalist milli bir devrim olmadığını ileri sürüyor ve hareketin emperyalistler arası savaşa tekabül ettiğini ve gericiler arasındaki bir mücadele olduğunu iddia ediyorlardı.351 Özellikle o dönemde Kemal Tahir “Türkiye Defteri” adlı dergide bu görüşleri yaygınlaştırmaya çalışıyordu.                                                                                                                

350 “İbrahim Kaypakkaya’nın Küçük Burjuva Maceracı Görüşlerinin Eleştirisi”, Parti Bayrağı, S:7 (Eylül 1978), s.83.

351 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. İdris Küçükömer, Düzenin Yabancılaşması, Bağlam Yay, İst. 1994.

Kaypakkaya ise cuntacı, darbe peşinde koşan sağ oportünistlere bu burjuva sağ görüşlere dayanarak karşı çıkmaya ve bunların kanıtlarıyla onları çürütmeye çalışıyordu. TDKP bunları söyleyerek bir taraftan da uluslararası komünist hareket Komüntern’in Cumhuriyet devriminin milli burjuvazinin önderliğinde cılız kalan antiemperyalist, aynı amanda emperyalizme darbe indiren ulusal bir hareket oldu-ğunu görüşünü dile getirmekteydi. Bu dönemde TİİKP lideri Doğu Perinçek’in Komüntern belgeleri üzerine ortaya koyduğu İbrahim Kaypakkaya’yı eleştiren fikirleri TDKP tarafından sağ oportünist görüşler olarak değerlendirilmekle beraber Komüntern’in bu konudaki görüşlerine atıf yapılıyordu.352

TDKP’ye göre bu dönemde sosyalistler içinde başlayan polemik konusunda ayrılığın temelini Kurtuluş Savaşı’nın önderliğinin ulusal burjuvazinin elinde olup olmadığı teşkil etmektedir. Marksizm-Leninizm ile oportünizm arasındaki temel ayrılık önderliği ele geçiren ulusal burjuvazinin sınıfsal niteliklerinin çarpıtılmasında ve onun burjuva-feodal, emperyalizmle uzlaşan karakterinin gizlemesinde ortaya çıkmaktadır.353

TDKP’nin Perinçek eleştirisine göre, bu dönemde Kemalizm değerlendirmeleriyle öne çıkan Doğu Perinçek, ulusal nitelikteki feodal-burjuvazinin emperyalizmle işbirliği yapmadığını, uzlaşıcı bir sınıfsal niteliğe sahip olmadığını ileri sürmekteydi.354 Kaypakkaya da milli burjuvazinin sınıfsal karakteri konusunda Perinçek gibi düşünmekteydi. Onun anlayışına göre de emperyalizmle uzlaşan, onunla ekonomik, siyasi bağlantı kuran burjuvazinin ulusal nitelikte olmaması gerekmektedir. Her şey bir yana, meta ekonomisinin ve işbölümünün uluslararası bir karakter taşıdığı kapitalizm dünyasında içine kapanık burjuva ülkelerin olamayacağı açıktır. Bu, özellikle sermayenin dünyanın her tarafına yayıldığı ve egemenliğini götürdüğü, tek bir dünya ekonomisinin yaratıldığı emperyalizm çağında hiç söz konusu değildir. Uluslararası kapitalizm şartlarında, birbirleriyle sıkı bir bağlantı içinde bulunan tüm kapitalist ülkelerde kapitalizmin evrensel kanunlarının

                                                                                                               

352 Bu konuya TİİKP, TKPML bölümünde ayrıntılı olarak değinilecektir.

353 “İbrahim Kaypakkaya’nın Küçük Burjuva Maceracı Görüşlerinin Eleştirisi”, s.84.

yürürlükte olduğu açıktır; dolayısıyla büyük sermaye küçük sermaye üzerinde egemenlik kurar ve onu kendine bağımlı kılar.355

TDKP’ye göre İbrahim Kaypakkaya kurtuluş sonrası Türk ekonomisini değerlendirirken de “PDA ve diğer revizyonistler gibi” yanılgıya düşmektedir. Komprador burjuvazinin oluşmasını emperyalist sermayenin yatırımlarını ve mali sermayenin dışında emperyalist ülkelerin meta dolaşımını sağlayan tefeci tüccar burjuvazisi olarak ele almaktadır. Hatası emperyalizmin sermaye ihracı ile komprador burjuvazi arasında doğrudan bir bağ kuramamasıdır. Böylelikle Kaypakkaya komprador burjuvaziyi sermaye ihracının ve yatırımının dışında aramaktadır. O gelişen kapitalizmin ve büyüyen burjuvazinin ülkenin iç dinamizmi ile geliştiği görüşündedir. 356

TDKP’ye göre ne Osmanlı döneminde ne de Kurtuluş Savaşı sonrası, komprador burjuvazinin ortaya çıkması ve kapitalizmin gelişmesi ‘devletin gücünü zenginleşmek için kaldıraç gibi kullanan’, rüşvet, vurgun, ‘devlet bankalarından’ aldığı kredi vs. ile büyüyen burjuvazinin emperyalizmle işbirliğine girmesi temelinde oluşmuştur:

“Her şey bir yana bu düşünce devleti sınıflar üstü görmektir. Emperyalizm öncesi, henüz kapitalist ilişkiler içine girmeyen Türkiye gibi ülkelerde kapitalizmin ve komprador burjuvazinin gelişmesinin odak noktasını emperyalist sermaye ihracı teşkil etmektedir. Emperyalist sömürüyü ve emperyalist sermayenin girdiği ülkede kendini yeniden üretmesini inkâr ederek burjuvazinin ve kapitalizmin gelişmesini ülkenin iç dinamizmine göre açıklamaya kalkışmak, sömürge olgusunu inkâr etmekten başka bir anlama gelmemektedir. Bunun için bu düşünceyi, ve bu düşünceye göre yapılan sosyo-ekonomik ve politik sözde tahlillerin tümünü reddediyoruz. Çünkü bunlar gerçek dışıdır.” 357

                                                                                                               

355 A.e., s.85.

356 A.e., s.67-68.

İbrahim Kaypakkaya tarafından “tekelci devlet, sadece, ticari alanda tekel kurmuş olarak ele alındığından, üretimin çeşitli alanlarında mali sermayenin tekelciliği görülmüyor; böylece modern sermayenin tekelci egemenliğinin yerine, kapitalizm öncesi feodal-ticari tekelin egemenliği söz konusu edilmektedir.

TDKP İbrahim Kaypakkaya’nın Türkiye’de devletçiliğin kökenlerinin yanlış algıladığını düşünmektedir. Emperyalizm çağında egemen olan güç banka sermayesi ile mali sermayedir. Devlet bankalarının kredilerinden beslenen bir kesim olsa dahi esas egemen sermaye gücü göz ardı edilmemelidir. Devletçilik mali sermayenin egemenliği dışında aranmamalıdır. İbrahim Kaypakkaya Kemalistlerin devlet tekellerini nasıl ve hangi güce dayanarak kurduğu konusunda muğlaklık yaşamaktadır. Burjuvazinin, vurgun, rüşvet ve yağmacılıkla tekel kurduğunu ileri sürmektedir. 358

TDKP’ye göre Kemalistlerin ekonomik programlarının geriliği onların nesnel durumlarından ve sınıfsal karakterlerinden kaynaklanıyordu. Ayrıca Kemalistlerin ekonomik rekabeti siyaseten ortadan kaldırdığını düşünen İbrahim Kaypakkaya bu konuda da yanılmaktadır. Rekabetin ortadan kaldırılması siyasi bir olgu meselesi değildir. Bu bir ideolojik program meselesidir. Bu öyle birtakım siyasetçilerin iradesiyle gerçekleşemez. Ekonomi kanunları belirleyicidir. Nitekim, Kemalistler de böyle bir şey yapmamışlardır, yapamazlardı. Dünya kapitalizmi, tek bir tekelci kapitalizm haline gelmedikçe yani, dünya finans-kapitali doğmadıkça, rekabetin ortadan kalkması düşünülemez. Çağımız, böyle bir döneme girmediği için de rekabetin ortadan kalktığından veya “kaldırıldığından” bahsedilemez. Tekelci grupların bulunduğu ve tekelci kapitalizmin ortaya çıktığı emperyalizm döneminde rekabet ortadan kalkmamıştır, serbest rekabetin yanı başında tekelci rekabet doğmuş-tur. Mustafa Kemal döneminde görülen tekelcilik de uluslararası sermayenin ekonomik ilhakından başka bir şey değildir. Bu tekelcilik, serbest rekabetin yanında oluşmuştur. Ve de burjuvalar arasında rekabet sürmüştür. TDKP Kemalizm’in rekabeti ortadan kaldırdığını veya kaldırabileceğini ileri sürmenin de imkansız olduğunu vurgulamaktadır. Küçük üretimin, meta ekonomisinin kapitalist pazarın mevcudiyeti sürdükçe, serbest rekabet devam eder. Nitekim, Mustafa Kemal döneminde de mali sermayenin tekelci egemenliğinin dışında serbest rekabet küçük                                                                                                                

üreticiler arasında devam etmiştir. Günümüzde de devam etmektedir. Türkiye, emperyalizmin sömürgesi haline gelmesinden itibaren, uluslararası tekelci gruplar arasındaki rekabete ve tekel dışı burjuvazinin serbest rekabetine sahne olmuştur ve olmaktadır. Çağımızda ve emperyalist kapitalist sistem içinde yer alan ülkemizde esas rekabet, uluslararası tekelci gruplar arasındaki rekabettir ve yarı-sömürge ve sömürge ülkeye yansıyan rekabet de budur. Başka bir deyişle yarı-sömürge ülkelerdeki komprador burjuvazi ve toprak ağası gruplar arasındaki rekabet ve çelişki, uluslararası tekelci gruplar arasındaki rekabetin bir yansımasından başka bir şey değildir.359

2.4. TÜRKİYE İHTİLALCİ İŞÇİ KÖYLÜ PARTİSİ (TİİKP), DOĞU

Benzer Belgeler