• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: MEDYA ENDÜSTRİSİNDE İŞGÜCÜ PİYASASI DURUMU VE FREELANCE GAZETECİLER

1.1 Medya ve Medya Endüstrisi Kavramı

1.2.2. Türkiye’de Medya Endüstrisinin Gelişimi

Türkiye’de basının doğuşu ve gelişim süreci, Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1727de ilk Türk matbaasının İbrahim Müteferrika tarafından kuruluşu ile başlamaktadır. Bu gelişmeyi bazı Avrupa tarihçileri islam dünyasının rönesansının başlangıcı olarak nitelemiştir. Fakat o dönemlerde okur yazar sayısının azlığı ve haber yayımcılığı alanına girilememesi nedeniyle, matbaanın yaygınlaşması için bir yüzyıl daha beklenmiştir (Koloğlu, 2013). Türkiye’de gerekli teknolojik, ekonomik, toplumsal ve hukuksal gelişmelerin henüz uygun şartları oluşturmaması ve yeterli sermaye birikiminin olmayışı nedeniyle basının gelişimi, Batıdan farklı biçimde ortaya çıkmıştır. Devlet’in egemenliğinde doğmuştur ve gelişmiştir.

Basın üzerinde devlet baskısı ve otoritesi her dönem olmuştur ve basının gelişimi bu çerçevede gerçekleşmiştir. 1857 yılında ‘Matbaa Nizamnamesi’ ile matbaa açmak isteyenlere önce devletten izin alma zorunluluğu getirilerek o dönem sayıları hızla artan gazetecilerin önüne geçilmek istenmiştir.

21

1864 yılında ise ‘ Basın Tüzüğü’ oluşturularak gazetecilik faaliyetleri düzenlenmeye çalışılmıştır. 1867 yılında da hükümete gazete kapatma yetkisi veren ‘Ali Kararnamesi‘ yürürlüğe girmiştir. Cumhuriyet döneminde de basın üzerindeki baskı devam etmiş ve özellikle 1925 yılında ortaya çıkan Şeyh Sait Ayaklanması sonucunda ‘Takrir-i Sükun’ yasası ile basın daha da sıkı denetim altına girmiştir. Bu baskı 1950’li yıllara kadar devam etmiş ve çok partili döneme geçişle birlikte basın üzerindeki baskılar azalmıştır. 1950 yılında 5680 sayılı Basın Kanunu kabul edilerek Türk basını üzerindeki baskı oldukça azalmıştır. Bu kanun günün şartlarına göre üzerinde bir takım değişiklikler yapılarak halen daha günümüzde yürürlüktedir (Sezgin, 2003:9-10).

1946 ve 1950 yılları Türkiye’de çok partili hayatın başlangıcı olan canlı bir dönemi yansıtmaktadır. Bu dönemde CHP hükümeti, seçim hazırlıkları dolayısıyla basına ödünler vermek zorunda kalmıştır. Bu dönemden itibaren gazetecilik anlayışı değişmeye başlamış, baş yazıya dayanan gazetecilik anlayışı yerine habere ve resme öncelik taşıyan anlayışa geçilmiştir. Gazeteler, yönetimin mesajlarını halka ulaştıran araçlar olmaktan çıkıp, halkın sorunlarını yönetime yansıtan araç rolünü üstlenmiştir (Koloğlu, 2006:125). 1 Mayıs 1948 yılında çıkartılan Hürriyet, Babıali’de çığır açan bir gazete olmuştur. Gazeteyi çıkartan Sedat Simavi, karikatür yaparak gazeteciliğe yönelmiştir. Sedat Simavi, yirmi yaşında Hande adlı haftalık bir mizah dergisi yayınlamış, iki yıl sonra da Diken adlı başka bir mizah dergisi çıkarmıştır. 3 Mayıs 1950 yılında Babıali’de çığır açan ikinci gazete ise Ali Naci Karacan tarafından kurulan Milliyet gazetesidir. Karacan hem gazetenin sahibi, hem de başyazarı olmuştur (Topuz, 2003:186).

Türkiye’de ilk TV yayıncılığı da 1968 yılında başlamasına rağmen, 1930’lu yıllardan itibaren televizyonun dünyadaki gelişimi sürekli olarak takip edilmiştir. Özellikle 1950’li yıllarda televizyon tüm dünyada giderek daha fazla ön plana çıkmaya ve geleceğin yayın teknolojisi olarak görülmeye başlanmıştır. Bu yıllarda Türkiye’de de televizyon kurma isteğinde artış olmuş ve 1960’lı yıllarda bu istek Birinci ve İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planları çerçevesinde ele alınan gündem konuları arasında yer almıştır. Televizyon kurma isteğinin bu dönemlerde artış göstermesi tesadüf değildir. Zira Demokrat Parti hükümetinin dışa açılım politikaları doğrultusunda artan dış yardımlar, tarımda yaşanan verim artışı ve artan döviz stokları ithalata yönelişi hızlandırmıştır.

22

Bu gelişmelere bağlı olarak yaşanan gelir artışı ithal edilen ürünlere karşı talebin oluşmasına da yol açmıştır (Sönmez, 2010:9 ; İlaslan, 2014:482). Televizyon’a yönelik talebin yaratılmasında ihtiyaçtan ziyade siyasi beklentiler ve uluslararası ve yerli sermayenin pazar arayışlarının da etkin olduğu görülmektedir. 1980’li yıllar, medya endüstrisinün radikal biçimde dönüşümüne sahne olmuştur. 24 Ocak Kararları ve 12 Eylül darbesiyle birlikte hayata geçirilen politikalarla, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlarla gerçekleştirilen yapısal uyum programları çerçevesinde ekonomide liberal uygulamalara ağırlık verilerek medya alanında da özelleştirme uygulamalarına hız verilmiştir. Böylece yeni bir medya mimarisine yol vermek suretiyle bu sektör iktisadi, siyasi ve ideolojik olarak yeniden yapılandırılmıştır.

Basın endüstrisinde yer alan sermaye grupları, medyanın farklı sektörlerine yayılırken, 80 öncesinde basın endüstrisinde yer almayan bazı büyük sermaye grupları da giderek kâr beklentisi yükselen medya endüstrisinin oluşumunda aktif roller üstlenmiştir. Özellikle yayıncılık alanında, sahiplik başta olmak üzere pek çok konuda kamu hizmeti ve kamu yararına dayalı düzenleyici kural neredeyse ortadan kaldırılarak, medya sermayesi tekelleşme ve uluslararasılaşma yönünde ivme kazanmıştır (Adaklı, 2010:68). 1980’lerden sonra sermaye yapısının ve mülkiyet ilişkilerinin değişmesi, küreselleşme, rekabetin artması ve deregülasyon gibi unsurlar medyada yeni bir sürecin başlamasında etkili rol oynamıştır. Basın sektörü dışından yer alan sermaye güçleri, sektöre girerek tekelleşmiştir (Tokgöz, 1991:100). Kıbrıslı bir işadamı olan Polly Peck’in patronu Asil Nadir, 1988 yılında türkiye’deki bazı gazeteleri almaya yönelmiştir. İlk olarak Haldun Simavi’nin elindeki Veb Grubu ile Tan ve Günaydın gazetelerini satın almıştır. Medyada ilk büyük holdingleşme ise Aydın Doğan tarafından gerçekleştirilmiştir. Milliyet gazetesinin yöneticisi Abdi İpekçi’nin 1979 yılında öldürülmesinden sonra gazetenin sahibi Ercüment Karacan basın sektöründen çekilme kararı almıştır. Koç Grubunun satın alması beklenen Milliyet gazetesi, 1980 yılında Aydın Doğan tarafından satın alınmıştır ve Koç Grubu da Aydın Doğan’ı bu konuda desteklemiştir. 1994 yılı ise Aydın Doğan için yeni bir dönemin başlangıcını temsil etmektedir. O dönemde Hürriyet’in sahibi Erol Simavi, 55 yaşında gazetenin yönetimini oğlu Sedat Simavi’ye bırakmıştır. Erol Simavi döneminde Hürriyet zarar etmeye başlamış ve gazetenin borçları 71 milyon dolara yükselmiştir. Bu durumda Erol Simavi, 1994 yılında gazeteyi Aydın Doğan’a satmıştır (Topuz, 2003:331-336).

23

1990’ların başından itibaren medya endüstrisinde yaşanan birleşme ve satın almalar daha da yükselmiştir. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyaa bu eğilimin var olduğu görülmektedir. Örneğin ABD’de 1990 ile 1995 arasında, önceki 30 yılda gerçekleşen sayıda birleşme ve satın alma olduğu görülmektedir (Greco,1996:5).

Kısaca 1980’li ve 90’lı yıllar, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kamu yayıncılığı anlayışının yerine özel sermaye tahakkümünün aldığı, büyük sermaye gruplarının medyanın bütün alanlarında yatay, dikey ve çapraz bütünleşmeye yöneldiği bir dönemin başlangıcı olmuştur. Neoliberal politikalar aracılığıyla medya endüstrisinin neredeyse tamamen kuralsızlaştırıldığı, medya gruplarının özelleştirme ihalelerinde önde olduğu yeni bir dönem başlamıştır (Adaklı, 2010:75).

1990’lı yıllarda görsel medyada, çeşitli televizyon kanalı yayına geçmiştir. Bununla birlikte yabancı uydular sayesinde yüzlerce kanala ulaşmak mümkün hale gelmiştir. Şifreli kanallar ilk kez 1993 yılında yayın hayatına başlamıştır. Türkiye'de ilk abone sistemli televizyon olan Cine 5 bu dönemde faaliyetlerine başlamıştır. Dönemin sonlarına doğru ise Çukurova (Digitürk) ve Uzan grubu (Star digital) dijital yayıncılık sistemine adım atmıştır (Toruk, 2005:503).