• Sonuç bulunamadı

GÜVENCESİZ İSTİHDAM ve FREELANCE ÇALIŞMANIN ANALİZİ

2.1 İşgücü Piyasasında Esnekleşme ve Esnek Çalışma Biçimleri

2.1.2 Esnek Çalışmanın Gelişimi

Küresel işsizlik ve 1930'ların beraberinde getirdiği toplumsal ve politik kriz, ikinci dünya savaşı sonrasında 'Keynezyen Yaklaşım' için bir ilham kaynağı olmuştur.

Kitlesel işsizlik, kapitalist gelişmenin politik olarak tehlikeli ve etik olarak kabul edilemez bir ürünü olarak kabul edilmektedir. Keynes'in hükümetlere, sermayenin biriktirilme kapasitesinden ödün vermeden, tam istihdamın mümkün olacağına ilişkin görüşleri, hem hükümetlere hem de işverenlere oldukça cazip gelmiştir (Overbeek, 2003:14).

102

Altın çağ olarak ifade edilen 1945-1975 arası dönemde işgücü piyasasında, çalışanlara sürekli, belirsiz süreli sözleşmelerin, yüksek ücretlerin, sosyal korumanın ve sendikal temsilin hakim olduğu standart istihdam ilişkisi, çalışanlara geniş güvenceler sunulmuştur. Kuşkusuz söz konusu güvencelerin varlığı o dönemde yaşanan istikrarlı ekonomik büyüme ile doğru orantılıdır (Temiz, 2003:56). Ancak Kapitalizmin 1970'lerde içine girmiş olduğu bunalımın ve tıkanmanın sonuçları ekonomik, siyasal ve toplumsal alanda bir dönüşümü kaçınılmaz kılmıştır. Esnek istihdamın artmasında bu değişimlerin işgücü piyasalarına etkisindeki rolü oldukça fazladır. İkinci dünya savaşından sonra başlayan Altın Çağ dönemi, 1970’lerden itibaren değişen dinamikler nedeniyle sona ermiştir. Ekonomide ortaya çıkan stagflasyon ve Keynesyen ekonomi politikalarının süreci aşmada yetersiz kalması dolayısıyla Refah Devleti tartışılmaya başlanmıştır. Liberal eğilimlerin artmasıyla birlikte, refah devleti anlayışının yeniden şekillenmesi süreci hız kazanmıştır. Kapitalizmin yeni bir yapılanma içine girdiği 1970’lerde, neo-liberal iktisat anlayışı yükselişe geçerken, bu yeni dönemin temel politikası piyasa ekonomisinin güçlendirilmesi olmuştur. Bu dönemde karşımıza çıkan bir başka olgu ise 1970’lerdeki krizin, kapitalist üretim süreci içinde 1960’ların sonuna gelindiğinde Fordist kitlesel üretim sisteminin tıkanması ile birlikte kendini göstermesi, bunu aşmak üzere post-Fordist esnek üretim rejiminin ortaya çıkmasıdır. Bu dönemde dünya pazarına üretim yapan firmalar, üretim kapasitelerinde kısıtlamaya giderek istihdamda düşüşe yol açmışlardır. İstihdamda düşüşler gözlemlenirken, diğer yandan da büyük yatırımlara gidilerek son teknolojiler üretim süreçlerine adapte edilmiştir. Böylece dalgalanan ve sürekli değişen talebe karşı esneklik kazanılmaya çalışılmıştır. Kapitalizm kendini yeniden üretirken, üretim biçimi de yeni ekonomi anlayışının bir olmazsa olmazı olarak kaçınılmaz biçimde değişmiştir. Bütün dinamikler ülkelerin, örgütlerin ve çalışanların istihdamda daha fazla esneklik arayışına neden olan koşulları yaratmıştır.

Çünkü küresel ekonomik değişimler, firmalar arasında rekabet ve belirsizliği artırırken işverenleri tüketicilerin taleplerine anında cevap vermeye ve dolayısıyla daha esnek olmaya yönelik baskı uygulamaktadır.

103

Ekonomik büyümenin yavaşlaması ile birlikte özellikle Avrupa'da ekonomiler, tüm işçiler için tam zamanlı istihdam imkanı yaratamamış ve işsizlik oranı giderek artmıştır (Eser, Memişoğlu ve Özdamar, 2011:207; Ansal, 1999:7; Kalleberg, 2000:342;Atkinson, 1985:8). Dolayısıyla esnek çalışmanın yaygınlaşmasının en önemli sebeplerinden biri ekonomik durgunluk ve işsizliktir. Yapısal işsizlik, dünya ekonomisindeki yeniden yapılanma süreçlerine ve küresel bir işgücü piyasasının ortaya çıkmasına bağlıdır. Özellikle küreselleşme, küresel ekonomide yoğunlaşmış metalaşmanın bir aşaması olarak görülmekte ve bu da işgücü piyasalarının küreselleşmesinde kendini göstermektedir. Bu yapısal dönüşüm, küresel neo-liberalizmin ortaya çıkışı ile paralellik kazanmaktadır (Overbeek, 2003:1).

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (1996) de, 1970’lerdeki yaygın işsizliğin geri dönüşünü, genellikle dünya ekonomisinde yeniden yapılandırma süreçlerine atfetmektedir Son yılların teknolojik devrimi istihdamsız büyümeyi bir norm haline getirmiştir. Rekabet edebilirlik zorunluluğu, çok sayıda çalışanın işten çıkarılmasına yol açmıştır. Küresel politik ekonominin gelişmesinde, işgücü piyasası esnekliği, devletlerin ekonomi politikalarının nihai hedefi olan rekabet edebilirliğin başlıca belirleyicilerinden biri olarak vurgulanmaktadır. Devletler bir rekabet edebilirlik yarışına girmiş ve uluslararası örgütler, işgücü piyasası reformlarını kapitalist yeniden yapılandırmanın gerekliliklerinden biri olarak ilan etmişlerdir.

Böylelikle Post Fordist veya Neo-Fordist üretim olarak adlandırılan esnek üretim, bu sorunlara çözüm olmak için ortaya çıkmıştır. Aslında 1930’larda Gramschi tarafından Fordizm, Amerikan tarzı yeni bir endüstriyel yaşam biçimi olarak tanımlanmıştır. Fakat zamanla asıl şeklini alarak yöntemleri, felsefesi tüm dünyada çalışma hayatına yön vermeye başlamıştır. Post- Fordizm ise 1980’li yıllarda fordizm’e bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Fordizm sonrası çalışma hayatındaki temel itici güç ve pazar ekonomisinin 1970’lerle birlikte dünya çapında içine düştüğü iddia edilen krizden çıkma aracı “esneklik” olmuştur. Böylelikle kitlesel üretim hızlı bir şekilde yerine esnek üretime bırakmıştır. Esnek üretim, istihdam ilişkilerinde zorunlu bir değişime de yol açmıştır. İşin ve iş organizasyonunun yeniden yapılandırılması, hizmet endüstrisinin yükselişi aynı zamanda işgücü piyasalarının yapısını da değiştirerek atipik istihdamın da yayılmasına neden olmuştur. Esnek çalışmanın temelini, çekirdek işçi olarak nitelendirilen vasıflı işçilerin, üretimin beceri isteyen bölümlerinde daimi olarak yer alması ve vasıfsız işler yapan ve hiçbir sosyal güvenliği olmayan “çevre” işçilerin kolayca

104

işe alınıp atılmaları oluşturmaktadır. Dolayısıyla esneklik ayrılmış veya bölünmüş bir işgücü piyasasının oluşmasına neden olmuştur (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 2013:11; Ansal, 1996:7,13; Munck, 2003:118-120). Standart dışı işlerin benimsenmesi, örgütlerin üretimlerini uzmanlaştırmalarını, geçici işçilerini projeler için hızlı bir şekilde bir araya getirmelerini ve dışarıdaki tedarikçilere daha fazla güvenmelerini kolaylaştıran iletişim ve bilgi sistemlerindeki teknolojik gelişmelerle kolaylaşmıştır. Aynı zamanda tam zamanlı çalışanların korunması için tasarlanmış iş kanunları, işverenleri bu kanunların kendilerine yüklediği görev ve sorumluluklardan kaçınmayı teşvik ederek standart dışı çalışmadaki büyümeyi tetiklemiştir (Lee, 1996:548).

Özellikle 1980'li ve 1990'lı yıllarda neoliberalizmin egemen iktisadi anlayış olarak yayılmasıyla birlikte, üretim ilişkilerinin esnek çalışma metodlarına uygun hale getirilmesi hızlandırılmıştır. Şüphesiz neoliberalizm, öncelikle geleceğin ideolojik ve teorik bir açıklamasıdır. Kapitalist ekonomik ve sosyal sistem, normları ve alışkanlıkları şekillendirmek ve onları piyasa koşullarına duyarlı hale getirmek için maddi güçlere ve kuruluşlara gereksinim duymaktadır. Yeni liberalizm savaş sonrası dönemin ulusal yönelimli Keynesyen projelerine karşı gerçekleştirilen uluslararası bir proje olarak görülmektedir. Küresel düzeyde, özellikle ABD’de ve Birleşik Krallıkta muhafazakâr partinin zaferinden kısa süre sonra sermayeye yönelik gerçekleştirilen kontroller kaldırılarak ticaret ve sınırsız sermaye hareketliliği teşvik edilerek tasarlanan proje uygulanmaya başlanmıştır (Hermann, 2007:62).

Kalecki, ünlü 1943 sayılı makalesinde tam istihdamın sürdürülmesinin teknik olarak mümkün olduğu halde, politik ve ideolojik açıdan bu durumun çok da tercih edilmediğini yazmıştır. Çünkü titiz bir tam istihdam politikası, işgücü üzerindeki işten atılma baskısını azaltarak işgücü piyasasındaki disiplini zayıflatmaktadır. İşsizlik, daha doğrusu işsizlik tehdidi, ücretleri düşürmek ve işçi radikalizmini hafifletmek açısından son derece önemlidir.

İşgücü piyasasının yeniden yapılanması alanında kurumsal liberalizme yönelik neo-liberal saldırı tam da bu noktada ortaya çıkmıştır. Örneğin, Thatcher hükümeti sendikal hareket ile karşı karşıya gelerek işsizliğin keskin bir şekilde artmasına izin vermiştir (Overbeek, 2003:14).

105

Özetle neoliberal deregülasyon çabalarının başlıca odak noktalarından biri işgücü piyasaları olmuştur. İşgücü piyasalarının varsayılan katılığı, enflasyonist baskıların ve artan işsizliğin nedeni olarak görülmüştür. Dolayısıyla, neo-liberal projenin ortaya çıkışı, emek piyasasındaki katılık varsayımının temel sebebi olarak görülen örgütlü emeğe açık saldırı içermektedir (Hermann, 2007:63).

Gerçekten de esnek çalışma biçimleri dünyadaki emek piyasalarının çağdaş bir özelliği haline gelmektedir. Esnek çalışmanın büyümesi, birden fazla faktörün sonucudur. Aslında bu büyüme dünyadaki değişimleri yansıtmaktadır. Küreselleşme nedeniyle işletmelerin, dünya çapında, küresel tedarik zincirleri vasıtasıyla birbirine bağlı hale gelmesi ve bu bağlılığı kolaylaştıran teknolojik ilerlemeler, üretimin gelişmekte olan ülkelere kaydırılması ve hizmet endüstrisinin gelişmesi; kadınların dünya işgücü piyasasındaki artan rolü , çalışanların kişisel hayatlarının organizasyonunda daha fazla esneklik beklentileri gibi sosyal değişimler, standart dışı çalışma biçimlerinin yaygınlaşmasında önemli faktörlerdir. Aynı zamanda, hükümetler ve yasalar, standart dışı istihdam biçimlerinin işletmeler tarafından kullanılmasını teşvik etmekte ya da bu duruma göz yummaktadır. Yasalarda standart dışı iş düzenlemelerinin geliştirilmesi için boşluklar veya gri alanlar bulunmaktadır. Bu boşluklardan bazıları, toplu pazarlıkların gerilemesinden kaynaklanmaktadır (ILO, 2016c: 2) Birçok üçüncü dünya ülkelerinin yaşadığı ekonomik ve politik kriz ve ortaya çıkan toplumsal ve etnik çatışmaların yoğunlaşması, uluslararası mülteci hareketlerinin artmasına ve göçmen işçilerin dışa gitmesine yol açmıştır (Overbeek, 2003:9). Bu durum işgücü piyasasında emek arzı fazlalığı yaratarak işsizliği daha da tetiklemektedir.

Dolayısıyla esnek istihdamın büyümesine katkıda bulunan faktörler, arz yönlü, talep yönlü ve kurumsal faktörler olarak kategorize edilebilir. Bu kategoriler kavramsal olarak birbirinden farklı olsa da, açıklamalar, pratikte genellikle üçünün bir kombinasyonundan oluşmaktadır. İşgücü talep faktörleri, teknolojik ve yapısal değişimlerle; arz yönlü faktörler ise değişen sosyal şartlarla ve aile yapıları gibi tutum ve demografik değişiklikler ile ilişkilidir. Kurumsal faktörler istihdam mevzuatındaki ve diğer düzenleyici düzenlemelerdeki değişiklikleri içermektedir ( Tucker, 2012:8).

106