• Sonuç bulunamadı

2.1. İDEAL İMPARATORİÇE

2.1.4. Sikke Ve Anıtlarda İmparatoriçe Figürü

Erken dönemlerden itibaren, Bizans İmparatorluk sikkelerine pek çok imparatoriçenin kakıldığını görmek mümkündür. Her imparatoriçenin sikkelerde yer aldığını söylemek kolay değildir. Yine de asaleti ve gücüyle Bizans İmparatorluğu'na damgasını vurmuş her imparatoriçenin sikkelerdeki yerini aldığı da bir gerçektir. Hem imparatoriçeler hem de sıradan halk kadınları için, Bizans İmparatorluğu'ndaki kırılma noktası Augusta Helena'dır. Büyük Konstantin'in annesi olan Helena, gerek ideal bir anne ve imparatoriçe olmasından gerekse Hıristiyanlığa karşı olan münzevi yaklaşımından ötürü, Bizans kadınları için rol model olmuştur. Birçok yönüyle Helena eski algıyı yıkarak, Bizans kamuoyunda kadınların idol olarak yer almasını sağlamıştır.

Henüz dördüncü yüzyılın başı olmasına rağmen Helena'nın sikkelerde yer aldığı göze çarpar. İmparator eşi olmamasına rağmen augusta unvanını almış olan bu kadın, Büyük Konstantinus dönemi "solidus"larında açıkça görülmektedir. Bariz bir şekilde Bizans kadınlarının en üstü olarak görülen ve hatta bazılarınca azize olarak nitelendirilen Helena, 330 yılı civarında öldüğünde sadece sikkelere kakılmakla kalmamış, aynı zamanda Roma, Kudüs gibi önemli şehirlere heykelleri de dikilmişti. Yeni kurulmuş olan şehirde, kentin en önemli meydanı olan Hipodromun ve Büyük Saray'ın yanında yer alan Augustaion Meydanı da, kuvvetle muhtemel onunla ilişkiliydi.73

Dördüncü yüzyılın sonuna gelindiğinde Büyük Theodosius'a iki oğlan çocuğu vermiş ve imparatoriçelik hayatı kısa sürmüş olan Aelia Flaccila karşımıza çıkar. 383' deki yükseltilişiyle 387' deki ölümü arasında basılan sikkeler adını ve unvanını

72 Hill, s. 103.

56 belirterek statüsündeki çok muazzam değişimi yansıtır. Örneğin Konstantinopolis' de basılmış bir altın solidusun önünde, yani turasında, portresi ve Latince AEL (IA) FLAC-CILLA AUG (USTA) ibaresi yer alır. Standart kısaltmalar kullanılarak önce soyadı Aelia, sonra adı Flacilla ve ondan sonrada unvanı Augusta gelmektedir. “Arka

yüzündeyse oturur ve kanatlı bir kadın şeklinde Zafer, bir kalkana Chi-Rho, İsa’nın Yunancasının ilk iki harfini yazarken resmedilmiş. Zafer'in çevresinde SALUS REI PUBLICAE, yani "birliğin iyiliği" yazılmıştır”. Bu formül bundan sonraki neredeyse

tüm Augusta sikkelerinde kullanılacaktır. Daha önceki kadın Augusta sikkelerinde kadınlar, kadın kostümlerinde gösterilirlerken, Flaccila'nın sikkesi ilk defa olarak bir Augusta'yı erkeklere özgü törensel kıyafetler içinde gösterir.

Theodosius'un ölümü ile imparatorluğun Doğu topraklarına hükmeden Arcadius karakter ve kabiliyet olarak babasından hiç nasiplenmemişti. Yönetici vasıflarından yoksun olan bu çocuğun yanındaki tek sağlam kişi eşi Eudoxia idi. Kocasına beş çocuk doğuran bu kadın 400 yılında Augusta mertebesine yükseltildi ve o zamandan ölümüne dek sikkelerde portresi basıldı.Sikkelerin arka yüzünde Flaccila' nınkilerde olduğu gibi bir kalkana yazı yazan Zafer figürü vardır. Eudoxia'ya ait paralardaki önemli bir yenilik tura tarafında, daha önce bazen imparatorlara ait paralarda rastlanan bir ilahi taç giydirme motifi olan, başının üzerinde defne tacı tutan bir elin varlığıdır. Bu zamandan başlayarak paralardaki Augusta portrelerinde standart bir motif haline gelir, çünkü anlaşıldığı kadarıyla Tanrı tarafından seçilmiş olma imparatoriçelerle bağdaştırılan ideolojik araçların tercih edilenlerindendi. Bununla beraber bir diğer yenilik Pulcheria ile beraber gelir. Hiç şaşırılmayacak bir şekilde Pulcheria'nın sikkelerinin hem turasında hem de arka yüzünde Hıristiyanlığa ait simgeler bulunur: Turada Augusta'ya taç giydiren Tanrının eli ve arka yüzde de Zafer'in taşıdığı uzun saplı haç.74

Sonraki yüzyıllarda başka tip sikke portreleri de görülebilmekteydi. Mesela bazı sikkelere, imparator ile imparatoriçeler yan yana kakılabilmişti. Theodora'nın yeğeni ile evlenmiş olan II. Iustin altıncı yüzyılın ikinci yarısında basılmış olan sikkelerde eşi ile beraber resmedilmekteydi. Diğer bir farklı tip ise iki imparatoriçenin aynı sikke üzerinde yan yana resmedilmesidir. On birinci yüzyılın ortalarında kısa bir

74 Connor, ss. 88-90.

57 dönemde olsa imparatorluğun iki kız kardeşi Zoe ile Theodora, imparatorluğu beraber yönettikleri dönemde sikkelerde birlikte tasvir edilmişlerdir.75

İmparatoriçelerin kamusal hayattaki temsillerinden biride heykel ve mozaiklerdir. Halka açık alanlardaki betimlemeler, imparatoriçelerin toplumla ne kadar iç içe görünmek istediğinin bir yansıması olarak değerlendirileceği gibi, aynı zamanda bir iktidar mücadelesinin de göstergesi olabilirdi. Bu mücadelenin en çok bilineni Konstantinopolis'te yaşanmıştır. Beşinci yüzyılın başlarında Konstantinopolis Patriği olan Ioannes Chrisostomos, İmparator Arcadius'un eşi Eudoxia'yı gerek kişiliği gerekse yaşam şeklinden ötürü azarlamıştır. Neticesinde de sarayın gözünden düşmüş ve Eudoxia'nın da faaliyetleri sonucu Bithynia'ya sürgüne gönderilmişti. Sarayın gözünden düşmesi bir yana, Chrisostomos kendisine başkent halkından pek çok taraftar bulmuştu. Dişe dokunur bir yardım baş gösterdi ve bunu yerli halka piskoposlarına destek vermek için Konstantinopolis'e gelmiş İskenderiyeliler arasında çıkan ateşli sokak kavgaları takip etti. Akabinde o gece deprem oldu ve batıl inançlara sahip olduğu bilinen imparatoriçe söylentiye göre o gece çocuğunu düşürmüştü; devrik patriği görevine geri getirdi. Ancak Chrisostomos inatçı ve yerinde duramayan bir kişiliğe sahipti. Geri durmak gibi bir huyu yoktu ve aradan sadece birkaç hafta geçtikten sonra olaylar tekrar patlak verdi. Üç yıl önce augusta unvanına erişen Eudoxia Ayasofya'nın hemen yanındaki Augustaion meydanına kendisinin gümüş heykelini diktirdi. Ancak asla sinmeyecek olan Chrisostomos, açılış töreninin ayinleri böldüğünü öne sürerek, bu durumu protesto etti. Haliyle Patrik ile sarayın arası tamamen açıldı. Eudoxia, Arcadius'a kilisenin adamları ile görüşmeyi yasakladı. Müteakiben yaşanan olayların sonucunda Chrisostomos tekrar sürüldü. İkinci kez inşa edilmiş olan Ayasofya'nın yangın sonucunda yıkılması, bu sürgün sonrasında yaşanan olaylar sebebiyledir. Bununla beraber Eudoxia'nın heykelinin dikilmesi Chrisostomos'u sadece gürültü sebebiyle rahatsız etmiş olamaz. Aynı şekilde Eudoxia'da basit nedenlerden ötürü heykelinin Augustaion'a dikilmesini istemiş olamaz. Konstantinopolis' de birden çok meydan bulunmaktaydı ve payitahtın hemen her köşesi yüzyıllar boyunca doldurulacaktı. Ancak Augustion Meydanı, başkentin ilk

75Kenneth W. Harl, Bizans 498-1282, çev. Burçak Delikan, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2002, s. 21-32. Sikkelerin fotoğrafları için bakınız: https://www.doaks.org/resources/online-exhibits/byzantine-emperors-on-coins

58 kurulduğu döneme aittir; Ayasofya'nın hemen yanında; Hipodromun bitiminde ve Büyük Sarayın üst kısmında kalır. Yani bir bakıma başkentin merkezi konumundadır. Bununla beraber sürgünden yeni dönmüş olan Chrisostomos'un ikametgahı olan Ayasofya'nın bitişiğinde bulunması kuvvetle muhtemel bir güç gösterisiydi. Bizans İmparatorluğu'nda bu tarz güç gösterileri olağandı ve bu örnek imparatoriçelerinde iktidar oyunlarında bu tarz yolları denediğini açıkça gösterir.76

Umuma açık imparatoriçe figürlerinden mozaiklerden özellikle iki tanesi göze çarpar. Birincisi Ayasofya'nın güney galerisinin doğu duvarında bulunan Zoe'nin tasviri, ikincisiyse İtalya'daki St. Vitale'e resmedilmiş olan Theodora'nın mozaiğidir. Bunlardan daha sağlam, daha belirgin ve daha açıklayıcı olan Theodora'ya ait olanıdır. Zoe'nin tasvirinde kendisi ve eşi Konstantinos Monomakhos İsa'nın yanında oturur vaziyettedirler ve İsa eliyle kutsama işareti yapar. Tasvirin alt kısmı da zarar görmüş vaziyettedir ve dolayısıyla Theodora'nın tasviri daha çok veri elde etmeye uygundur. Mozaikte Theodora'da dahil olmak üzere toplamda on kişi görünmektedir. Theodora'nın sol tarafından yedi kadın kendisini gösterirken sağ tarafında iki erkeğin varlığı göze çarpar. Bu erkeklerin ikisinin de saçları vardır ancak sakalları ya kesilmiş ya da çıkmamaktadır. Bizans dünyasını düşündüğümüzde bu iki erkeğin, imparatoriçenin işlerine koşuşturan iki hadım olduğunu söylemek pek güç olmasa gerekir. Arka planda galeri tarzı bir kısım, yan tarafta perdeler ve küçük bir heykel bulunmasından ötürü resmi geçit tarzı bir seremoninin yaşandığı düşünülebilir. Gerçeği mi yansıtır yoksa makamının yüksekliğinden midir bilinmez, Theodora maiyetinde bulunan herkesten daha uzun resmedilmiştir. İki eliyle tuttuğu bir mücevher kupayı sağ tarafında bulunan hadımlara doğru uzatır vaziyettedir. Başındaki hale de imparatorluk ve dolayısıyla ilahi yazgıyla belirlenmiş statüsünü gösterir. Şişkin, koyu erguvan rengi pelerini omuzlarından ayak bileklerine kadar iner. Pelerininin alt kısmındaki altın işlemeli kenar süslemelerinde, eteğine doğru armağan verme hareketleri imparatoriçeninkilere uyan, üç bilge adamın varlığı resmedilmiştir. Pelerininin hemen altından, sağ omuz kısmında oval hatlı altın bir sembol ve

76 Başka imparatoriçelerin heykelleri hakkında bilgi veren Judith Herrin şunları aktarır: Lector Theodore'nin Kadınların Kısa Katalogu eseri bu konularda bazı bilgiler verir. Birçok hanedan kadınının sıklıkla heykellerde, grup halinde betimlendiğini görürüz. Eudokia ve kızı; Pulcheria ve kocası Marcianus; Zenon eşleri Arcadia ve Ariadne; Sophia, kızı ve yeğeni; Iustinianus ve Theodora; ve onların adaşları olan II. Iustinianus ve Theodora. (Herrin, Feminine, s. 7.)

59 eteklerinde, yırtmaçlarında ve bileklerinde renkli işlemeler bulunan uzun beyaz bir tunik görünmektedir. Ayakkabıları altın ve zümrütlerle kaplanmıştır.

Theodora'nın mozaiği sanatsal bir şaheser olmakla beraber araştırmacılara fazlasıyla da veri sunan bir kaynaktır. Diğer taraftan aynı mekanda ve benzer bir maiyet etrafında Iustinianus'un da aynı tür bir mozaiğe sahip olduğunu söylemek gerekir. Bu mozaikler bir imparatoriçenin nasıl giyindiği, yakın çevresinde bulunan nedime ve hadımlarının durumlarını, görünüşüne ne kadar önem verdiğini; ki buna bağlı olarak dini yönlerini ve hayata karşı bakışını açıkça gösterebilmektedir. Sonuç olarak imparatoriçelerin toplum içerisinde bulunan tasvirlerinin farklı amaçlar dahilinde farklı şekillerde betimlendiğini söylemekte hiçbir sakınca yoktur; ve kendisini güçlü gören hiçbir imparatoriçe de topluma varlığını göstermekten çekinmemiştir. Diğer taraftan bu tasvirler, çoğu zaman kroniklere (tüm eserlerini Theodora ve Iustinianus'a sövmek üzere kaleme almış olan Prokopius'un eserleri gibi) bel bağlamış bulunan araştırmacılara da alternatif kaynaklar oluşturmaktadır.77