• Sonuç bulunamadı

İMPARATORLUĞUN SON YÜZYILLARI VE YABANCI İMPARATORİÇELER

3.5. SAVOYLU ANNA VE IRENE KANTAKUZENA; İKİNCİ İÇ SAVAŞ

3.5.1. Kantakuzenos'un Adil Yönetimi

Ioannes Kantakuzenos, ömrünü III. Andronikos'a ve onun oturduğu tahta adayan, sadakatinden şüphe edilmeyen ender Bizans kumandanlarından biridir. Hiçbir vakit imparatorluk tahtında gözü bulunmamış ve kendisine teklif edilen haleflik ricalarını kesin bir dille reddetmiştir. Belki de kendisinden şüphe eden tek kişi İmparatoriçe Savoylu Anna'dır. Ancak çok geçmeden olanlar olur ve III. Andronikos 15 Haziran 1341 tarihinde ölür. Tahta geliş süreci imparatorlukta bir iç savaşa sebep olan III. Andronikos, ölümüyle de ikinci iç savaşı başlatır: Çünkü resmi olarak kendisine bir halef belirtmemiştir. Anna'nın, III. Andronikos' dan olma çocukları vardı. İlk olarak 1327'de Irene adlı büyük kız çocuğunu doğurur; bu kız henüz beş yaşında iken Bulgar Çarı'nın on beş yaşındaki oğlu Ivan Asen ile nişanlanır. 18 Haziran 1332'de geleceğin imparatoru olacak Ioannes Palaiologos'u dünyaya getirir. Akabinde Mikhail, Maria ve Theodora adında üç çocuk daha doğurur. Dolayısıyla imparatorun yerine geçebilecek bir oğlan sıkıntısı var denilemez. Meselenin diğer tarafında Bizans İmparatorluğunun hakimiyet algısı babadan oğula geçen bir taht sistemini içermez. Baba oğul hüküm süren imparatorların varlığı doğrudur; ancak burada önemli olan nokta halefin selef tarafından varis olarak gösterilmesidir. III. Andronikos ölmeden

158 evvel oğlu Ioannes'i varis olarak göstermemiştir ve belki bu çok önemli nokta değilse de çocuğun çok küçük yaşta olması ve naiplik meselesi Bizans İmparatorluğunu derinden etkileyecektir.188

Taht üzerinde hiçbir arzusu bulunmayan Ioannes Kantakuzenos, dostu ve imparatoru III. Andronikos'un ölümüyle beraber yaklaşık on üç yıldır imparatorluk siyasetine yön veren kişi olmasından ötürü, tahtta bulunan Savoylu Anna ve oğlu Ioannes Palaiologos'a sadakatsiz hiçbir eyleme girişmeden, saraya taşınarak asayişin devam etmesini sağlamak amacıyla çalışmalarına başlar. Kendisini hizmete adaması takdire şayan olsa da pek çok kişi tarafından kıskanıldığı kesindir. İlk olarak Kantakuzenos'un karşısına çıkan kişi bulunduğu makamı kendisine borçlu olan, Patrik Ioannes Kalekas'dır. Hiçte parlak olmayan meslek hayatında ilk önce Selanik Metropoliti sonrasında da Konstantinopolis Patriği olmuş ve III. Andronikos'un çıktığı iki seferde de kendisini kral naibi olarak atadığını belirtmiştir. Ancak Ioannes Kantakuzenos'un önemli mevkilere taşıyıp, kendisinden nankörlük gördüğü tek kişi Patrik değildir; birinci iç savaş döneminde kendisiyle beraber III. Andronikos'un safında yer alıp, Kantakuzenos'un hamiliğiyle büyük bir servet ve kaptanı deryasıfatını kazanmış olan Apokaukos da, ona karşı olanlardandır. Aslında Apokaukos'un ilk tercihi Kantakuzenos'un imparator olmasından yanadır. Nitekim hamisi tahta oturduğunda, sağ kol olarak saltanat makamının tüm avantajlarından kendiside yararlanacaktır. Ne var ki işler istediği gibi gitmez ve Kantakuzenos sert bir kaya gibi imparatorluk tekliflerini reddeder. Bu noktadan sonra ikilinin yolları ayrılır ve Apokaukos, Kantakuzenos'u bertaraf etmek için didinmeye başlar.

Ioannes Kantakuzenos yönetimi eline aldıktan sonra iki kez Konstantinopolis'in dışına çıkar. III. Andronikos'un ölümünü fırsat bilen Sırp, Bulgar ve Türk birlikleri sınır boylarında harekete geçtiklerinde, beklenilenin aksine Kantakuzenos kuvvetleriyle beraber önemli başarılar elde ederek başkente döner. Ancak ikinci çıkışı olayların patlak vermesine neden olur. 23 Eylülde Kantakuzenos ordularıyla beraber Trakya'ya geçtiğinde, Savoylu Anna ve Apokaukos'un başını çektiği bir grup tarafından halk düşmanı ilan edilir. Hızlı bir şekilde büyüyen güruh tarafından saray basılır ve tahrip edilir; bütün servetine ve taşınılamazlarına el konulur. Akabinde Patrik Kalekas kendisini naip olurken, Apokaukos vali (eparkhos) ilan

159 edilir. Kantakuzenos'un ailesi göz altına alınır ve kendisine de derhal emrindeki orduyu dağıtması yönünde ferman gönderilir. Ancak darbeci grup biraz vizyonsuzdur ve ileri görüşlülükten uzaktır: Ordular tarafından fazlasıyla sevilen bu adam, fermanın gelmesiyle beraber askerleri tarafından kalkan üzerine çıkarılarak imparator ilan edilir. Yüzyıllardır uygulanmayan kalkan üzerine çıkarılma protokolü burada uygulanır ve Kantakuzenos her ne kadar V. Ioannes'in saltanatına karşı saygılı davransa da, taraftarları tarafından imparator ilan edilmiştir. Konstantinopolis Patriği tarafından aforoz haberinin gelmesiyle beraber iç savaş resmen başlar.189

Ioannes Kantakuzenos'a karşı başlayan isyan günden güne büyür. Sarayının talan edilmesi ve mallarının zaptı ile çok uzun yıllardır fakirlikten kurtulamayan Konstantinopolis halkı, böyle zenginliklerin var olduğunu öğrenir ve asillere karşı olan başkaldırma ruhu daha da canlanır. Konstantinopolis' den başlayarak Kantakuzenos'un Balkanlardaki yerleşim yerine kadar her yerde aristokratlara karşı isyan hareketi başlar ve zaman içerisinde Apokaukos neredeyse bir kahraman haline gelir. Olaylar bu şekilde seyrederken kuvvetle muhtemel Kantakuzenos ileride kazanacaklarını görememektedir. Annesine yapılan kötü muameleler sonucu kadıncağız çok kısa sürede hayata veda eder; en yakın arkadaşı olan sağ kolu Theodor Synadenos bile onu terk eder. Bu noktada en büyük müttefiki olan Aydınoğlu Umur Gazi'ye haber gönderir ancak bu esnada Umur Gazi uzaktadır ve yardıma gelme şansı yoktur. Bunun üzerine Sırp Stephan Duşan'a yönelir. İyi anlaşıyor olsa da huyunu iyi bildiği bu adama güvenmeyi istememekle beraber, şartlar gereği anlaşma yoluna gider ve zahmetli bir serüvenden sonra ailesinin kaldığı Didymotikhon'a ulaşır. 1342 - 1343 yıllarından Thessalia ve bazı Makedon kentleri Kantakuzenos'a biat ettiklerinde Apokaukos, koşturarak Thessalonike'ye gelir; ancak gelmesiyle ardına bakmadan kaçması bir olur. Çünkü Umur Gazi, iki yüz gemilik bir donanmayla Ioannes Kantakuzenos'un yardımına gelir.

Kantakuzenos tarafında bunlar yaşanırken, Konstantinopolis ittifakı güç kaybetmektedir. Kıtlık seviyesine gelen gıda bulamama durumu, yerel halkın psikolojisini iyiden iyiye bitirmiştir ve birkaç sene önce isyan ettikleri Ioannes Kantakuzenos'un, şimdi ideal bir imparator olarak başkente gelip işleri yoluna koymasını beklemektedirler. Takip eden süreçte Savoylu Anna, en büyük müttefikini

189 Norwich, (III), s. 257.

160 kaybeder. Aktarılanlara göre saraydaki mahkumlardan biri, Apokaukos'un muhafızlarından birazda olsa uzaklaşmasını fırsat bilerek üzerine çullanır ve diğer mahkumlarda onu takip eder. Kısa sürede Apokaukos'un kellesi mızrağa geçirilir ve muhafızlar kaçacak yer ararlar. Bu dönemde pek çok siyasi mahkum saray zindanlarında tutulmaktaydı ve bu sebeple cinayet mahallinde toplanmaları kısa sürmüştür. Savoylu Anna'nın buna ne kadar üzüldüğü bilinmez ancak intikam hisleriyle hareket etmediği aşikardır. Meydana gelen bu gelişmeden sonra verdiği tek emir, saraydaki mahkumların hepsinin salıverilmesi olmuştur. İyisiyle kötüsüyle Anna en etkili ve tehlikeli yandaşını yitirir fakat yine de pes etmez. Patriğin gizli gizli Kantakuzenos ile yazışarak bir barış antlaşması önerdiğini duyunca çılgına döner ve ondan kurtulma zamanının geldiğini idrak eder. Bunun en iyi yolu da Patriği ilahiyatla ilgili bir meseleden ötürü kendi piskoposlarının oyuyla mahkum ettirerek görevden attırmaktır. Konstantinopolis' de alelacele toplanan bir sinod ile onun mahkum edilip görevden alınmasını sağlandığında Savoylu Anna artık tek başına naibedir.190