• Sonuç bulunamadı

Judith Herrin'in de belirttiği gibi, Bizans İmparatorluğunu konu edinmiş olan bir eser, Anna Komnena'dan bahsetmiyor ise değerini bulamaz. Bizans İmparatorluğu'ndan günümüze kalan pek çok kronik vardır. Bunların içinde dil bilgisi ve aruz konularında usta olan, Mikhail Psellos gibi sanatsal yanı ağır basan profesyonellerde bulunmaktadır. Ancak Anna Komnena'nın hayata geçirdiği Aleksiad, imparatorluk tarihinin en önemli kaynağı olarak nitelendirilir. Eser bir çok yönüyle kendisini diğerlerinden ayırt etmektedir. Kullandığı ağdalı Yunancanın yanısıra, imparatorluk ailesinden birinin kaleminden çıkmış olması, onun değerini daha açık gösterir. Daha önce Konstantinos Porphyrogennetos, "Törenler" kitabını yazmış, ancak büyük bölümü günümüze ulaşmamıştır. İmparatorluk ailesinden biri tarafından yazıldığı ve bir bütün halinde sonraki nesillere aktarıldığı için, bu eserin kıymeti harbiyesi Bizans İmparatorluğu için mühimdir. Tüm bunların yanında Aleksiad'ın en ayırt edici özelliği, on ikinci yüzyıl Ortaçağında bir kadın tarafından oluşturulmasıdır. Anna Komnena bir çok araştırmacı tarafından Ortaçağın en büyük kadın tarihçisi olarak gösterilir.

Aleksiad için en yerinde tanım şu olmalıdır: Anna Komnena'nın, babası Aleksios Komnenos'un biyografisini kaleme aldığı, edebiyat kurallarına göre düzenlenmiş bir tarihsel anlatı. Günümüz tarihçiliği ile karşılaştırılma yapıldığında, birtakım eksikler göze çarpacağı gibi Anna Komnena'nın tarihçilik kaygılarının olduğunu ve objektif olamamakla itham edilmekten çekindiği görülür:

122 Zonaras, s. 171.

104

"Gerçekten, tarihçiliği üstlenen kişi, kendisinin [söz ettiği kişiler hakkındaki] gerek hoşlanma eğilimlerini gerek nefret duygularını unutmalıdır ve nice kez, düşmanlık duyduğu kişileri, onların yaptığı işler öyle gerektiriyorsa, en büyük övgülerle göklere çıkarmalı; buna karşılık nice kez, kendisinin en yakın hısımlarını, eğer onların davranışlarındaki kusurlar bunu gerektiriyorsa, kınamalıdır. Sonuç olarak, o, ne dostlarını eleştirmekte ne de düşmanlarını övmekte duraksayacaktır. Bana gelince, gerek onları [dostlarımı, sevdiklerimi] gerek ötekileri [düşmanlarımı, sevmediklerimi]; ayrıca, gerek sözlerimden incinenleri gerek sözlerimi yerinde bulanları, [hepsini], olayların kendileriyle ve tanıklarla, aktardığım gelişmelerin gerçek olduğuna inandırmak istiyorum.”123

Eserine tereddütle başlamış ve yazmaya başladığında kendi övgüsünü yapmaya niyetlendiği tarzında kuruntularla baş başa kalmaktan korkmuştur. Ancak kaleme aldığı eser, döneminin belki de en önemli eseridir ve Aleksiad ile Anna Komnena'yı incelemek aslında aynı şeyleri incelemek demektir. Anna'nın hayatı, endişeleri, planları, hezeyanları ve tabi Aleksios dönemi Bizans dünyası; hepsi Aleksiad'da mevcuttur. O halde Anna'nın hayatını incelemekte fayda vardır.

Anna Komnena babasının tahta geçişinden iki sene sonra, yani 2 Aralık 1083 tarihinde doğar. Aleksios Komnenos'un ilk çocuğudur ve bu sebeple Anna kendisini tahtın en büyük varisi olarak görmektedir. Bununla beraber Anna'nın doğması, başka bir anlamı daha dile getirmektedir. Dukaslar ile Komnenosların ittifakından doğmuş olan ilk çocuktur. Bu sebeple iki aile arasında bağlayıcı bir rol üstlenmektedir. Küçüklük dönemlerinde Aleksios onu, Alanialı Maria'nın oğlu Konstantinos ile nişanlamıştır. Ancak Konstantinos'un vakitsiz ölümü üzerine 1097 yılında, daha önce tahtı ele geçirme teşebbüsünde bulunduktan sonra babası Aleksios Komnenos tarafından yakalanıp, Botaneiates tarafından gözleri kör edilen generalin aynı adı taşıyan oğlu Nikephoros Bryennios ile evlenir. Evlenmeden önce Aleksios damadına "Panhypersebastos" rütbesini verir.”124

123Komnena, s. 11.

124 "Hükümdarın daha sonra Patrik tarafından Ayasofya'da vaftiz edilmiş, Ioannes adını almış ve hemen babası tarafından kendisine taç giydirilmiş bir oğlu da oldu. İmparatorun iki başka oğlu daha, Andronikos ve Isaakios ve üç diğer kızı Maria, Eudokia, Theodora doğdu. Maria'yı Phorbenos Katakalon'un oğlu Nikephoros ile evlendirdi. Eudokia'yı Konstantinos'un oğlu Iasites ile evlendirmişti. son olarak en küçük kızını şaşılacak kadar yakışıklı ve mütevazi bir aileden gelme bir gençle evlendirdi."

105 Hayatının bu aşamasında Anna kendisini entelektüel çalışmalara verir ve ileride anlaşılacağı üzere bilimsel merakını geliştirmeye başlar. Felsefe ve tıbbın yanında matematik ve diğer temel bilimlerle uğraşır. Ailesi ileri Aristotelesçi metinleri okumasını kısıtlamak istediğinde, ünlü bir uzman olan Ephesoslu Mihail'i kimseye haber vermeden kendisine hoca olarak tutmuş ve öğrenimine devam etmiştir. Nitekim ne kadar iyi ve kapsamlı bir eğitim aldığı da Aleksiad'dan belli olmaktadır. Halkın konuşamadığı yüksek dilli bir Yunancanın yanısıra, zaman zaman Homeros ve Sophokles' den alıntılar yapar ve bizzat kendisi Aristoteles ile Eflatun üzerine sıkı okumalar yaptığını belirtir. Anna özellikle felsefeyle yakından ilgilidir; Keharitomene' ye çekildikten sonra felsefeye olan ilgisi artmış bir grup bilgini çevresinde toplayarak Aristoteles üzerine yorum ve açıklamalar yazma siparişi vermiştir.”125

Anna Komnena, belki kişiliğinden belki de en büyük kardeş olmasından ötürü olsa gerek, bir erkek kardeş varken kendisine sıra gelmeyeceğini bilmesine rağmen, her daim taht üzerinde planlar yapmıştır. Kendisinden bir kaç yaş küçük olan Ioannes'in doğumu, belki de onun için en kötü haberdir. Başka kardeşleri de olmakla beraber, Aleksios'un gözdesi ve tahtın varisi olarak gösterdiği kişi Ioannes' dir; bu sebeple Anna'nın, nefret ettiği kişide yine O'dur. Anna'nın ihtirasları, eşi Nikephoros Bryennios'un kendisini ispatlaması ve 1111 yılında Aleksios'dan "caesar" rütbesi almasından sonra, tekrar uyanmış ve bu amaçla yanına annesi Irene Dukaina'ı da almıştır. Aynı anne babadan olmalarına rağmen iki kardeşin birbirine düşmesi bir nebzede olsa anlaşılırken, Irene'nin iki çocuğu arasında neden Anna'yı seçtiği anlaşılmamaktadır. Ioannes tarihe "Güzel Ioannes" olarak geçmiştir. Güzelliğinin sebebi ise fiziksel değil ruhsaldır: Çünkü dış görünüş olarak Ioannes'in hiçbir etkileyici tarafı yoktur; ancak içsel olarak oldukça merhametli ve nazik biridir. Bütün bunlara rağmen Anna, annesi Irene'yi, kardeşi Ioannes'e karşı, kendi cephesine almayı başarmıştır. Nitekim Aleksios ölüm döşeğinde can çekişirken, ana kız Aleksios'a baskı yaparak hükümdarlığı Anna'nın eşi Nikephoros'a bırakması için yalvarmışlar ve hatta imparatoru sıkıştırmışlardır. Ancak sürekli kaçamak cevaplarla onları oyalayan Aleksios, sonunda imparatorluk yüzüğünü oğlu Ioannes'e vermeyi başarmış ve diğer siyasilere Ioannes'e itaat etmelerini buyurmuştur. Küplere binen Anna, Aleksios'un

125 Hill, s. 192., Herrin, (Yaşam), s. 317.

106 cenazesinde bir suikast planı hazırlamış ancak bu plandan haberdar olan Ioannes, cenaze törenine katılmamıştır.

Ioannes'in tahta geçişinden birkaç ay sonra Anna, Haliç'in hemen dışında yer alan sayfiye sarayı Philopation'da kocası Bryennios tarafından idare edilecek yeni bir suikast planı hazırlar. Ne var ki, Bryennios son anda vazgeçer ve görüşmeye gelmez. Ancak durumdan haberdar etmediği diğer komplocular sarayda başıboş dolaşırken yakalanır ve derhal tutuklanırlar. Ioannes merhametli davranır ve ne ölüm ne de kör etme cezası verir. Bryennios yaklaşık yirmi yıl imparatora sadakatle hizmet eder. Ancak Anna o kadar şanslı değildir; mal varlığına geçici olarak el konur ve daha da kötüsü saraydan kovulur. Terk edilmiş ve aşağılanmış bir halde Theotokos Kekharitomene Manastırı'na gönderilir ve ömrünün geri kalan kısmını orada geçirir. Bu manastırda kendisini meşhur edecek ve babasının tarihini dünyaya duyuracak olan eseri Aleksiad'ı ele alır.126