• Sonuç bulunamadı

Makedon hanedanının son bulmasından sonra, yaklaşık otuz yıl, Bizans İmparatorluğu üstesinden gelmesi zor birçok olayla karşı karşıya kalmıştır. Gerçekte, Makedon hanedanı Bizans İmparatorluğu'nun huzur içinde yaşadığı son dönemdir; II. Basileios'un ölümüyle beraber, imparatorluk bir daha asla eski huzurlu günlerine kavuşamamıştır. Buradaki otuz yıllık süreyi daha karmaşık yapan husus, Makedon ile Komnenos hanedanlarının yönetimi arasındaki sürede, pek çok kez askeri vesayetten olan kişilerin yönetime el koymasıdır. Bilindiği üzere Theodora'nın ölümünden sonra imparatorluk tahtında başarılı işler yapabilen ilk kişi Isaakos Komnenos idi; ne var ki ömrü uzun sürmemiş ve tahtı, nedeni üzerine farklı tartışmalar yaşanmakla birlikte, arkadaşı X. Konstantinos'a bırakmıştı.

X. Konstantinos, Bizans tahtına oturmuş, yöneticilik vasıflarından aciz olan hükümdarlar arasında en çok göze çarpanıydı. Askerlik ile alakası yoktu ve sefahate düşkündü; Konstantinopolis'teki sarayına geçtiğinde ülkenin sıkıntılarından ziyade, entelektüel bilgiler ve hukuksal araştırmalar üzerine yoğunlaştı.99 Isaakios'un başlatmış olduğu hiçbir şeyin peşinden gitmedi ve bu hareketiyle tahtın misyonundan ne kadar uzak biri olduğunu kanıtlamış oldu. Çünkü Bizans, belki de Büyük Konstantin' den bu yana en büyük düşmanı ile yüzleşmek üzereydi: Doğudan gelen Selçuklu Türkleri, Malazgirt'te Bizans İmparatorluğu'na bir daha asla altından kalkamayacakları bir darbe indireceklerdi. Bizans ordusunun ise nizamdan uzak bir

98 Psellos, s. 193., Norwich, (II), s. 258.

99 İmparatorun yakın arkadaşı ve aynı zamanda bir nevi akıl hocası olan Mikhail Psellos, eserinde hem kendisini hem de imparatorun meziyetlerini şişirilmiş ifadelerle aktarır: "Tanrının çok haklı olarak

imparator tayin etiği bu adam iktidara yükselir yükselmez, imparatorluğu düzene sokmayı, hilekarlığı önleyip dürüst ve dirayetli bir hükümet sistemi getirmeyi hedef edindi. Her çeşit vazifeye tabiat itibariyle yatkın olduğu için, hükümdar olarak sorumluluklarını yerine getirebilecek çapta bir insandı. Mesela davalarda sivil kanunların prensiplerini iyi bildiğini gösterdi. Gerçekten sonuca varmada son derece akıllıydı. Felsefe ve hitabette özel bir çalışma yapmamış olmasına rağmen, tartışmalarda filozoflardan ve hatiplerden daha aşağı olmadığını ispat ederdi. Konuşmada ve mektup yazmada üstün başarı gösterirdi. Askeri konularda da, metotlarının üstünlüğü tartışılmazdı. (Psellos, s. 243.)

81 görüntüsü ve paralı askerlerden oluşan bir yapısı vardı. Nitekim 1063 yılında Ani ve 1067 yılında önce Kayseri (Caesarea) ardından Ankara (Ankyra) peş peşe düştü. Selçuklu Türklerinin Anadolu içlerindeki ilerleyişleri hız kazanırken, Bizans ordu sisteminin ne kadar aciz olduğu da böylece ortaya çıkmış oldu. Aynı sene içerisinde X. Konstantinos da hayata veda etti ve ışıklar bir kez daha bir kadına, yani İmparatoriçe Eudokia'ya yöneldi.

Ortada bir problem vardır: Eudokia ikinci bir evliliğe karşı değildir; ancak ölmeden evvel X. Konstantinos eşine, ikinci kez evlenmeyeceğine dair yemin ettirmiştir. Bu da yetmezmiş gibi maiyetindekilere kendi soyu dışından kimseyi tanımayacaklarını bildiren bir belge imzalatmıştır. Eudokia da böyle bir belgeyi imzalamıştı ve belgenin nüshasını koruma görevi patriğe verilmişti. Dolayısıyla Eudokia yeniden evlenecekse sadece senatoyu değil, patriği de ikna etmek zorundaydı. Ancak şu an imparatorluk yönetimi Eudokia ve çocuklarına geçmişti. Mikhail Psellos onun ilk hükümdarlık dönemini şöyle aktarır:

"İmparatoriçe Eudokia kocasının arzusu üzerine hükümdar olarak ona halef olunca, idareyi başkalarına vermedi. Magistratos'lar kamu işleriyle meşgulken, evde tembel tembel oturup zamanını harcamak istemedi; aksine bütün idareyi bizzat kontrolü altına aldı. Önceleri alçakgönüllü davrandı; ne saray merasimlerine ne de kendi kıyafetlerine bir aşırılık vardı. Bütün görevleriyle ilgilendi ve mümkün olduğu nispette bütün hükümet işlerine katıldı; magistratos'ların seçimi, sivil meseleler, gelirler ve vergiler, hepsi ile bizzat meşgul oldu. Resmen söyledikleri bir imparatordan beklenen otorite havasını taşıyordu. Bunda şaşılacak bir şey yok. Çünkü gerçekten son derece akıllı bir kadındı.”100

Psellos'un çizdiği tablo ne kadar gerçekçidir bilinmez, ancak Eudokia'nın tekrar evlenmek istediği gayet açıktır. Kulağına gelen şeyler (Kilikya, Malatya, Kapadokya vs. üzerine yapılan seferler) onu çok tedirgin ediyordu. Pek çok kişi durumun bir imparator gerektirdiğini savunduğundan, belki de senato veya başka bir grup birilerini imparator yapmaya çalışır, bunun sonucunda da kendisi ve oğulları tahtı kaybederler korkusuyla tek başına harekete geçip, hükümdarlıkta kendisinin ve çocuklarının yararını koruması için bir bireye erki teslim etme kararını verdi; böylece hükümdarlığı, ondan yoksun kalmaksızın muhafaza etmiş olacaktı. Eudokia'nın gözüne kestirdiği

100 Psellos, s. 255.

82 kişi, aristokrat bir aileden gelen ünlü Romanos Diogenes idi. Romanos'u imparator yapmak için önce Patriği ikna etmesi gerekiyordu; bu sebeple akıl dolu ancak aynı zamanda haince de olan bir tasarıyı akıl etti. Sonra bu tasarıyı kendi maiyetindeki hadımlardan birine sır olarak açtı; ve bu hizmetkarını bir tür evlenme aracısı gibi kullanıp ona Patrik ile neyi ve nasıl konuşacağı konusunda talimat verdi. Hadım Patrikle karşılaştığında ona şöyle söyledi:

"Bilesin efendi hazretleri İmparatoriçe senin yeğenine sevdalıdır.Eğer sen yemin içeren belgeyi İmparatoriçeye geri verirsen ve onun (belgenin) sebebine kendisine bir zarar gelmeyeceği konusunda ikna edersen, o da hemen senin yeğeninle evlenecek ve yeğenin İmparator erkini elde etmiş olacak.”101

Eudokia kadar sinsi ve belki de ondan daha çıkarcı bir yapıya sahip Patrik bu sözlere inanmakta güçlük çekmedi. İmparatoriçenin zikredilen görüşüne hemen razı oldu ve senato üyelerini teker teker yanına çağırarak, durumun bir imparator istediğini, bu kişinin devlet dizginlerini ele alması gerektiğini, eğer bir imparatoriçenin tek başına yahut küçük çocuklarıyla içinde bulundukları konjonktürde bir başlarına tahtta oturmalarına müsaade ederlerse, düşmanın sadece sınırları değil, başkenti bile tehdit etme olanağını bulacağını söyledi. Ardından müteveffa imparatoru, kamu yararından ziyade kendi kıskanç duygularını ön plana çıkarmakla suçladı. Bu gibi manevralarla Patrik kendi düşüncelerini yaymaya çalıştı, fikren ikna edemediklerini armağanlara boğdu ve kendi istediği kıvama getirdi. Böylece hem senatonun hem de kendi elindeki belgenin imparatoriçeye geçmesini sağladı. Önünde hiçbir engel kalmadığındaysa Eudokia, hiç tereddüt etmeden Patriği bir kenara attı ve Romanos Diogenes ile evlilik adımlarını başlattı.

1 Ocak 1068 tarihinde tahta oturan İmparator IV. Romanos Diogenes, Kapadokya'da geniş arazilere sahip eski ve seçkin bir askeri aileden geliyordu. Orta yaşlı döneminde Serdika (Sofya) valisi olarak görev yapmış ve Peçeneklere karşı zaferler kazanmıştı. Bulgaristan'da ise komplo girişiminde bulunmakla suçlanmıştı. Şehre döndükten sonra öncesinde verilen ölüm hükmü, sürgün cezasına çevrilmiş, ancak X. Konstantinos'un ölümüne müteakip bu cezada kaldırılmıştı. Saray geldiğinde kendisiyle bolca vakti geçmiş olan Attalleiates, onu şu sözlerle yüceltir:

101 Zonaras, s. 123.

83

"Diogenes, imparatoriçenin huzuruna çıkarılıp hükümdarlık tahtına doğru götürülünce, henüz çok genç yaşta bir dul olan imparatoriçe yenilemeyecek bir acıma duygusunun etkisinde kaldı ve kirpiklerinden gözyaşları aktı. Çünkü bu adam yalnız diğer erdemleriyle seçkinlik gösteriyor değildi; ama bakıldığında çok güzeldi, güçlü omuzları ve göğsüyle uzun boyu vardı ve bütün görünüşü aristokratça idi; soyadının da işaret ettiği soyluluğu gerçekten hissettiriyordu.”102

Romanos Diogenes'i gördüğünde Eudokia gerçekten ağlamış mıdır ya da eğer ağlamışsa bunda ne kadar samimidir ? Buna cevap vermek zordur. Ancak Eudokia'nın bu seçimi imparatorluk üzerinde büyük etki yaratmış ve Bizans, tarihinin ilk büyük darbesini Türklerden yemiştir. Romanos her şeyden evvel güçlüdür, askerliğe yatkındır ve cesaretlidir. İyi bir komutan olduğu yadsınamaz. İmparatorluğa en büyük tehdidin Batıdan değil Doğudan geldiğini fark edecek kadarda zekidir. Ancak göz önünde duran bazı önemli noktaları kaçırmıştır. Birincisi Bizans artık eski Bizans değildir; II. Basileios'dan sonra askeri sistem çökmüş ve düzenli ordu kurma çabaları zorlaşmıştı. Bu sebeple meydana getirilen ordular ücretli askerlerden oluşturulmaktaydı ki, ücretli askerlere güven olmayacağını Bizans İmparatorluğu bundan sonra tekrar tekrar öğrenecekti. Çünkü ücretini alamayan ya da geç alan askerler sıklıkla savaştan kaçıyor ya da daha fazla para teklif eden düşmanla işbirliğine gidiyordu. Malazgirt'te de görüleceği üzere Bizans ordusunda bulunan Türk unsurların hemen hepsi Selçuklu Türklerinin safına geçerek hem Bizans ordu düzenini bozmuş hem de psikolojik olarak taraflar arasındaki dengeyi karşı tarafa aksettirmişlerdir. İkincisi Bizans ekonomisi çöküş içerisindedir. II. Basileios'un sıkı ekonomik politikaları ölümüyle beraber rafa kaldırılmış ve onun halefleri gayet umarsız ve arsızca imparatorluk hazinelerini boşaltarak, bütün yandaşlarına peşkeş çekmişlerdir. Bundan da en büyük payı II. Basileios'un allelengyon ile daha fazla büyümelerine müsaade etmediği aristokrat kesim kapmıştır.

İşte bu sebeplerle Romanos Diogenes'in Doğu politikası çökmüş ve 1071 Malazgirt yenilgisi sonrası ipi çekişmiştir. Her ne kadar Selçuklu Sultanı Alparslan onu belli şartlarla özgür bıraksa bile Bizans aristokrasisi geri gelmesine müsaade etmemiştir. Zaten ilk başlarda Doğudan gelen haberler kafa karıştırıcıdır. İlk gelen haberler imparatorun tutsak olarak ele geçirildiği ve öldürüldüğü şeklindeyken daha

102 Attaleiates, s. 106.

84 sonra serbest bırakıldığına dair bilgiler aktarılır. Ancak henüz Malazgirt bozgununun psikolojik ağırlığı atılmadan Batıdan, Normanların, Bari'yi zapt ettikleri ve Yunan şehirlerinin en zengini, en büyüğü ve en iyi savunmaya sahip olan bu şehrin, otuz iki ay kahramanca direnmesinden sonra düştüğü haberi gelir. Bu haberden sonra yaşaması hiçbir anlam ifade etmeyen Diogenes, kendi askerleriyle yaptığı iki mücadeleden mağlup olarak ayrılmıştır. Diogenes'i imparator yapan İmparatoriçe Eudokia ise ardı ardına yaşanan bu gelişmeler karşısında adeta şoka uğramıştır. Ancak yönetim değişikliği, onu girdiği şoktan uyandırır ve imparatoriçe saçları kazınarak, Çanakkale Boğazı'nda bulunan, kendi kurduğu manastıra sürgün edilir. Böylece bir imparatoriçe daha getirdiği felaketler ve karıştığı entrikalar sonrasında Bizans tahtına veda eder.103