A- Mısır Meselesi’nde Basın ve Diplomasi
II- SARAY VE BÂBIÂLİ: SULTAN, SADRAZAM, POLİTİKALAR, FARKLILIKLAR VE
Osmanlı Devleti’nin Mısır politikasını ve Mısır Meselesi’nde yaklaşımını
etkileyen önemli konulardan biri Saray ve Bâbıâli’nin, meselenin çözümü konusunda
ortaya koydukları farklı yaklaşımlardır. Saray ve Bâbıâli’nin hatta Sadrazamların kişisel
politikalarındaki farklılıkların Mısır Meselesi’ne zaman zaman olumsuz yansımaları
olduğunu ifade etmek sanırız yanlış olmayacaktır. Mısır Meselesi’ne ve meselenin
853 Y.A.HUS., 278/13. 854 Y.PRK.EŞA., 9/88. 855 Y.EE., 140/23. 856 Y.EE., 140/22. 857 Y.A.HUS., 363/66, 4-5.
çözümüne dair ortaya çıkan bu farklılıkların temel sebebi, Sultan II. Abdülhamid’in bu
meseleyi merkezden yani saraydan yönetmek istemesi ve devlet yönetiminin diğer
kanadı olan Bâbıâli’nin buna tâbi olması gerektiğine dair yaklaşımıdır. Mısır Meselesi
sürecinde Sadrazamlık yapmış olan Tunuslu Hayreddin, Mehmed Said, Mehmed Kâmil,
Abdurrahman Nureddin, Ahmed Cevad ve Halil Rıfat Paşaların, Mısır Meselesi
politikasında, belli konularda saraydan farklı düşündükleri görülmektedir. Ancak Sultan
II. Abdülhamid en fazla Said ve Mehmed Kâmil Paşalar ile fikir ayrılığına düşmüştür.
Bu fikir ayrılıklarının derinleştiği noktalarda Sultan II. Abdülhamid Sadrazamlık
makamına yeni bir kişi atamıştır. Bâbıâli’nin görüş ve düşüncelerinin Saray tarafından
paylaşılmaması, devletin en tepesindeki yönetim kademesinde, ikinci derecede yer alan
Sadrazamları zaman zaman zor durumda bırakmış, Mısır Meselesi’nin de sürüncemede
kalmasına neden olmuştur. Mehmed Said ve Mehmed Kâmil Paşalar bu konunun en
önde gelen muhatapları olmuşlardır. Bunun yanında, bu paşaların da, zaman zaman fikir
ayrılığına düşmeleri, Bâbıâli üyeleri arasında da birliktelik olmadığını göstermektedir.
Bu farklılıklar da Mısır Meselesi’nin seyrini etkilemiştir.
Devlet başkanı ile hükümet arasındaki ilk önemli ayrılık, büyük devletlerin Mısır
Meselesi’ne çözüm bulmak için İstanbul’da topladıkları Elçiler (İstanbul) Konferansı’na
katılma konusunda çıkmıştır
858. Mısır’daki durum ciddi boyutlara ulaştığı sırada
Fransızlar, Mısır Meselesi’ni görüşmek üzere bir toplantı yapılmasını gündeme
getirmişti
859. Bu konuda İngiltere’nin kabulünü alan Fransa, Osmanlı Devleti’nin de
içinde bulunduğu devletlere, 2 Haziran 1882 tarihinde, bir davetiye göndermiştir. Bu
davetiyede “ Zât-ı Şâhânenin ve Hıdiv’in hukûkunu te’yid, Mısır’ın ta’âhhüdât-ı
beyne’d-düvelliyesini te’mîn ve umûr-u idâresinin te’mîn ve umûr-ı idârîsinin esbâb-ı
tanzîm ve ıslâhı” yazılıydı
860. Ancak Sultan II. Abdülhamid, bu konferansın sadece Mısır
Meselesi ile sınırlı kalmayacağını düşünerek konferansa katılmayı şiddetle
reddetmiştir
861. Konferansın konuları arasında, Trablusgarb’ın İtalya’ya verilmesi de
vardı. Bunun yanında, bu konferansın, devletin iç işlerine yabancı müdahalesini intaç
etmesi söz konusu olduğundan Sultan II. Abdülhamid konferansa katılmak fikrine
858
Güldeş, s.88.
859 İ.MTZ.(05)., 22/1013. 860 Ragıb Raif-Rauf Ahmed, 71. 861 Kurşun, s.41.
olumsuz bakmıştır
862. Sultan’ın bu kararını, “İngiltere ve Fransa’[nın,] konferansta
Mısır işlerinden başka bir mes’ele mevzû’ bahis olmayacağı”
863garantisini vermesi bile
değiştirememiştir. Ancak Said Paşa Sultan II. Abdülhamid’den farklı düşünüyordu.
Sultan, bu konuda Said Paşa’nın fikrini sorduğunda, Said Paşa, konferansa katılmanın
uygun olacağını belirterek
864, bu konferansa katılmanın zarureti ve sağlayacağı faydalar
üzerinde durmuş ve konferansa katılmak konusunda ısrar etmiştir. Said Paşa’nın ısrarları
sonunda konferansa katılma kararı verilmiştir
865. Ancak, Sultan II. Abdülhamid,
“Saltanat-ı Seniyye’nin haklarının muhafazası ve ferman-ı âli ile statükonun korunması
ve Mısır Meselesi’nden başka hiçbir hususunun mevzubahis edilmemesi esasları”
üzerinden hareket edilmesi şartlarını ileri sürmüştür
866. Osmanlı Devleti, Said Paşa’nın
başkanlığında bir heyetle, 24 Temmuz 1882 tarihinden itibaren konferansa katılmaya
başlamıştır
867. Ancak İngilizler, Osmanlı Devleti’nin konferansa katılmasından kısa bir
süre sonra, 12 Temmuz 1882 tarihinde, İskenderiye’yi bombalamışlar, 15 Temmuz’da da
işgal etmişlerdir
868. Bu da Osmanlı Devleti’nin konferans yoluyla elde etmeyi düşündüğü
faydaların heba olmasına neden olmuştur. Yani İngiliz müdahalesi konferansı anlamsız
hale getirdiğinden, Osmanlı tarafı Mısır’ın masuniyetini garanti edecek bir karar
aldıramadan İngilizler İskenderiye’yi işgal etmişlerdi. Bu yüzden Osmanlı Devleti
konferansta olası bir fırsatı kaçırmıştır. Çünkü Fransa meselenin bu safhasında
İngiltere’nin Mısır’a olası bir askerî müdahalesini uygun bulmuyor, karşısında
duruyordu. Osmanlı Devleti, Fransa’nın bu karşı duruşundan bir fayda sağlayabilirdi.
Ancak Mehmed Kâmil Paşa’ya göre konferans hiçbir işe yaramamıştır. Said Paşa ise
konferanstan devletin yararlanmadığını iddia etmiştir
869. Her iki devlet adamının
konferansta bir fayda sağlanamamasını; devletin, konferansın başından itibaren temsil
edilmemesine bağlamışlardır.
Bâbıâli ile Saray’ı karşı karşıya getiren bir diğer konu ise, Mısır’a Osmanlı askeri
sevk edilmesi meselesidir. Sultan II. Abdülhamid, benimsediği dış politika felsefesi
nedeniyle, Mısır Meselesi’ni kuvvet yoluyla halletmek yerine, diplomasiyi tek çözüm
862 Y.A.HUS., 170/64; Y.A.RES., 16/12. 863 Y.A.HUS., 170/82. 864 Kurşun, s.41. 865 Şen, s.140. 866 Y.PRK.HR., 6/34. 867 is-Sanafiri, s.144. 868 Kızıltoprak, s.110. 869 Güldeş, s.88-89.
olarak gören bir siyaset yürütmüş, sert tedbirlerden kaçınmıştır
870. Bu yüzden Mısır’a
asker göndermek konusunda uzun süre direnmiştir. Said Paşa ise “hakların korunması
için sadece kalem yeterli olmayıp, bilfiil müdafaa da gereklidir” fikrini savunuyordu
871.
Ona göre İngiliz askerinin varlığının bütün Mısır ve Sudan’a yayılma istidadı
göstermesi, halk arasında endişeleri arttırmıştır. Bunun da ciddi ve üstesinden
gelinemeyecek sorunlara sebebiyet vereceği görüldüğünden, bir an önce, Osmanlı
askerinin Mısır’a müdahale etmesi gereklidir
872. Mehmed Kâmil Paşa da, Mısır’a
Osmanlı askeri sevk edilmesi fikrindeydi. Sultan II. Abdülhamid’i bu konuda eleştirerek
asker sevk edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Mehmed Kâmil Paşa, Sultan’ı, vehmine
yenik düşmekle ve Mısır’daki karışıklıkları Ahmed Arabî’dan yararlanarak halletmeyi
düşünmekle suçlar
873. Derviş Paşa’ya göre ise Mısır’a Osmanlı askerinin sevk edilmesi,
Mısır’da Padişahın hukukunu korumak için tek çıkar yoldur
874. Çünkü yabancı devlet
donanmalarının İskenderiye’de beklemeleri ve her an bir sorun çıkarabilecekleri bir
mevkide olmaları halkı tedirgin etmekteydi. Derviş Paşa, Osmanlı Devleti’nin Mısır’a
asker gönderip Mısır’da hazır bir halde bulundurmazsa, ortaya çıkacak bir işgal ve
müdahale durumuna karşı harekete geçmekte geç kalınacağı ve Mısır’da kontrolü
sağlamaya yönelik fırsatların heba edileceği konusunda endişelerini belirtmiştir. Bâbıâli
Mısır ve buna bağlı meselelerde, gerektiğinde askerî müdahalenin kaçınılmaz
olabileceğini düşünüyordu. Sultan II. Abdülhamid ise askerî tedbirlerden hep uzak
durmuştur. Saray ile Bâbıâli, Sudan’a Osmanlı askerinin sevk edilmesi konusunda da
ayrı düşünüyorlardı. Sultan, Sudan’a asker gönderilmesini de reddetmiştir. O, Sudan’ın
idaresinin belli bir yapıya dönüştürülmeden asker gönderilmesinin bir sonuç
vermeyeceğini düşünüyordu
875. Said Paşa ise, Mısır’a olduğu gibi, Sudan’a da Osmanlı
askerinin gönderilmesi fikrini ileri sürüyordu.
Bâbıâli ile Saray arasındaki Mısır ve Sudan’a Osmanlı askerinin sevk edilmesi
konusundaki düşünce ve politika farklılıkları, Mısır’ın mukadderatını ilgilendiren
konularda önemli fırsatların kaçırılmasına sebep olmuştur. Bir kere, devlet, Mısır’daki
egemenlik haklarını korumada önemli sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bunun yanında
870 Y.EE., 3/8. 871 Kurşun, s.67. 872 Altunay-Şam, s.117. 873 Güldeş, s.89. 874 Kızıltoprak, s.79. 875 Y.EE., 4/57.
Mısır’daki İngiliz işgalinin uzamasına, dolayısıyla da Mısır’daki Osmanlı hukukuna
ciddi zararlar verilmesine neden olmuştur. Yine Osmanlı devlet adamları arasında ortaya
çıkan bu düşünce ve politika farklılıkları, İngilizlerin hem uluslararası arenada, hem
Osmanlı Devleti nezdinde ve hem de Mısır’daki konumunda önemli avantajlar elde
etmesine neden olmuştur. Sultan II. Abdülhamid’in, Mısır gibi Müslüman bir memleketi
yabancı işgaline karşı koruyamaması, onun, Mısır’ın, Osmanlı Devleti’nin bir toprağı
olmasıyla Sultan’ın saltanat onuruna, Müslüman bir belde olması dolayısıyla da halifelik
sıfatının saygınlığına önemli bir darbe indirmiştir.
Saray ve Bâbıâli’nin görüş ve politika ayrılıklarına düştükleri bir diğer konu da
Mısır’daki İngiliz askerinin tahliyesini sağlayacak şartların belirlenmesi hakkında
mukavelelerin içeriğine dair yaklaşımlardır. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti, İngiltere ile
1885 yılında, bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma öncelikle Sudan ve Mısır’daki işgalin
gerekçelerini ortadan kaldıracak şartları oluşturmak üzere imzalanmıştı. Bu anlaşmanın
belirlediği diplomasi süreci, 1887 yılında yeni bir mukavele metnini ortaya çıkarmıştı.
Bu mukavele metni Osmanlı Devleti’nin İngilizlerle, İngilizlerin de Osmanlı Devleti ile
anlaşmak zorunda olduğunu gösteren bir içerikle oluşturulmuştu. Mukavele şartlarını
Osmanlı Devleti açısından değerlendirdiğimizde, İngilizlerin Mısır’dan, askerî
tedbirlerle çıkarılamayacağının ikrarı olarak değerlendirilebilir. Mukavele metninin
Osmanlı devlet adamları tarafından nasıl algılandığına ve bu metne nasıl bir anlam
yüklendiğine bakarak İngilizlerin Mısır’dan hemen çıkarılması gerekliğini ifade
edebiliriz. Yine Osmanlı devlet adamlarının müzakere sürecini nasıl bir psikoloji ile
yürütmeye çalıştığına, Saray ve Bâbıâli’nin önceliklerinin hangi noktalarda
farklılaştığına bakmak, bize bu konuda önemli ipuçları verecektir. Sultan II.
Abdülhamid, bu mukavele metni nedeniyle Fransa ve Rusya ile İngiltere’nin, Bâbıâli de
İngiltere ile Sultan arasında kalmıştır. Bu yüzden, meseleye dair farklı yaklaşımları
nedeniyle Osmanlı devlet adamlarının tahliye müzakerelerinde diplomasi çaresizliğine
düşmüşlerdir. Bu da Osmanlı diplomasisinin sınırlı yanlarını göstermektedir. 1887
mukavelenâmesine İngilizler açısından baktığımızda ise, Mısır’daki İngiliz varlığının
biraz daha meşruiyet kazandığını ve İngilizlerin bu mukavelenin sağladığı rahatlıkla
tahliye müzakerelerini yürüttüğünü ifade edebiliriz.
Belgede
Sultan II. Abdülhamid'in Mısır politikası
(sayfa 167-172)