• Sonuç bulunamadı

ROMA DÖNEMİ TEKNOLOJİSİ

Belgede BİLİM VE TEKNOLOJİ TARİHİ (sayfa 74-79)

Roma dönemi, çok etkileyici teknolojilerin geliştirildiği bir zaman dilimidir. Başka kültür-lerin benimsenerek, birleştirilmesi açısından, becerikli olmasına karşın Roma Uygarlığı yenilikçi ve ilerlemeci sayılmaz. Romalılar’a ait bir çok yenilik Antik Yunan Dönemi’nde tasarlanmıştı. Yeni düşüncelere pek rağbet edilmezdi. Roma İmparatorluğu, büyük bir aileyi akıllıca yönetebilen, ağzı iyi laf yapan kuvvetli bir asker gibi kabul edilirdi. Roma hukuku’nda, düşünce bazında bir mülkiyet ve buluşların desteklenmesiyle ilgili bir yasa bulunmuyordu. Bilim adamı ve mühendis gibi kavramlar yoktu ve ilerlemeler, teknoloji-leri ticaret sırrı gibi gizleyen kıskanç sanatkarlara havale edilmişti. Yine de bir çok yaşa-mı etkileyen teknolojik aşama ortaya atıldı. Bu gelişmeler, Roma hakimiyetine ve Avrupa üzerine etkisine katkıda bulunmuşlardır.

http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/antik_roma

Bu dönem içerisindeki mühendislik, Roma teknolojisinin üstünlüğünde ve gelişme-sinde, büyük bir paya sahipti. Yüzlerce arena, yol, köprü, su yolu, hamam inşa edilmiş-ti. Bu dönem içerisinde, Kolezyum, Panteon gibi bir çok anıt inşa edilmiş olup, Roma mühendisliği ve kültürünün mirasını bugün de yaşatmaktadırlar (Şekil 3.19). Roma mi-marisi, üslup bakımından klasik Yunan

mimarisiyle içiçedir. Roma ve Yunan bi-naları arasında çok sayıda fark olmasına ragmen, Roma mimarisi, Yunanistan’ın klasik, formule edilmiş tasarımları ve orantılarından çok etkilenmiş bulunmak-tadır. Romalılar, M.Ö. birinci yüzyılda sa-yısız özgün mimari tasarıma olanak veren betonu kullanmaya başlamışlardır. Bunun yanısıra, M.Ö. 50 yılına yakın dönemde, Suriye’de keşfedilen cam üfleme işlemini

Şekil 3.19 Roma’dan Bir Anıt Yapı Örneği Olan Collesium

keşfettiler. Roma ordusunun Yunanistan seferinden sonra, mozaik örneklerinin getiril-mesiyle, mozaik de imparatorluk sınırlarında çok popüler hale geldi.

Betonun kullanılması, dayanıklı Roma yollarının yapımına olanak sağlamıştır. Bu yollar-dan bir çoğu, Roma’nın çöküşünden bin yıl sonra bile kullanılmaktaydı. Geniş ve etkin

bir ulaşım ağının inşa edilmesi, Roma’nın gücünü ve nüfuzunu oldukça arttırmıştır.

Başlangıçta askeri amaçlarla, Roma askerle-rini hızlı biçimde bir yerden bir yere naklet-mek için inşa edilen bu yolların sonradan çok büyük ekonomik değer kazandırdıkları görülmüştür. Bu durum, Roma’yı bir ticari kavşak haline getirmiştir (Şekil 3.20). Yol-lar üzerinde, mola yerleri, gereken yerlerde köprüler inşa edilmişti (Şekil 3.21). Kurye-ler yoluyla nakliyatın yirmidört saatte se-kizyüz kilometre yol alabilecek şekilde, var-diyalı at kullanma sistemini kurmuşlardı.

http://en.wikipedia.org/wiki/Roman_technology

Romalılar, şehirler, sanayi bölgeleri ve tarım alanlarına su sağlamak amacıyla, çok sa-yıda su yolları yapmışlardır. Örneğin Roma, toplam uzunluğu üçyüz elli kilometre olan on bir su yoluyla besleniyordu. Su yollarının büyük bir kısmı yer altındaydı, yalnızca küçük bir bölümü, kemerlerlerle desteklenecek şekilde yer üzerinde bulunmaktaydı (Şekil 3.22).

Yerçekimi etkisiyle çalışan su yolları, çok büyük miktarda su taşıyabiliyordu. Bazan da elli metreden daha derindeki suyun yukarı çıkarılması için sifonlar kullanılırdı.

Romalılar, sağlık koşulları açısından da büyük gelişmeler gerçekleştirmişlerdi. Ther-mae adıyla bilinen Roma hamamları çok ünlüydü. Hamamlar hijyen sağlamalarının yanı sıra, sosyal amaçlara da hizmet etmekteydiler. Bir çok Roma evinde, tuvalet, boru ile bo-şaltım tesisatı içeren Cloaca Maxima adı verilen karmaşık kanalizasyon sistemleri vardı.

Bazı tarihçilere göre, kanalizasyon ve boru tesisatında kullanılan kurşunun doğumlarda azalmaya, toplumda bireylerin güç kaybına neden olmasının kurşun zehirlenmesinden ileri geldiğini ileri sürdükleri bilinmektedir. Bu durum, Roma’nın çöküşünü hazırlayan nedenler içerisinde sayılmaktadır.

Şekil 3.20 Roma’yı Güney İtalya’ya Bağlayan ve Bugünde

Kullanılmakta Olan Via Appia Yolu

M.S. Birinci Yüzyılda İnşa Edilmiş, Fransa’daki Vaison la

Romaine’deki Romalılar Tarafından Yapılmış Köprü Segoviya’daki Suyolları

Şekil 3.21 Şekil 3.22

Özet

Antik Yunan ve Helenistik dönemlerdeki, evrende olan bite-ni sorgulama ve insan aklıyla birleştirerek yorumlama, yabite-ni insan aklını kullanma yoluyla düşünce sistemleri oluşturma-ya yönelik bilimsel gelişmelerin yerini, Roma döneminde, teknolojik gelişmelerin ağırlıkta olduğu gelişmeler almıştır.

Yani, Roma dönemi, insanın daha rahat bir ömür sürmesini amaçlayan teknolojik gelişmelerin yoğunlukta olduğu bir za-man dilimidir.Bu dönem içerisinde, şehircilik, hukuk, devlet yönetimi ve askerlik alanında bugün bile, örnek alınabilecek başarılara imza atılmıştır.

Epikuros, M.Ö. 340 ile M.S. 270 arasında yaşamış Helenistik dönem düşünürlerinden biri olup, Sisam adasında doğmuş-tur. Aristoteles’in ölümünden sonra kurulan Stoacılık ve Epi-kürcülük şeklindeki iki okuldan birinin kurucusudur. Ahlak felsefesi ve bilgiye olan yaklaşımında kuşkuculuk olarak özet-lenebilen düşüncesi M.S. dördüncü yüzyıla kadar etkisini sür-dürmüştür. Atomsal evren düşünürlerinden dersler almıştır.

Epikuros’un ahlak felsefesinin ana düşüncesi, mutluluk, ama-cı, insanin mutluluğa giden yolunu araştırmaktır.

İtalya’nın Como şehrinde M.S. 23 yılında doğan Plinius, Roma’da eğitim görmüştür. Askerlik görevi sırasında, suvari-lerin cirit kullanmasıyla ilgili bir kitap yazmıştır. Otuz yaşla-rında, askerliğini tamamladıktan sonra, Roma’ya yerleşmiştir.

Burada hem hukukçu hem de yazarlık yapmaya devam etmiş-tir. Güzel sanatlar tarihini ele alan eseriyle sanat tarihçileri tarafından tanınmaktadır. Bilim dünyası ise, onu, Naturalis Historia (Doğa Araştırmaları) adlı eseriyle tanımaktadır. An-siklopedi olarak da isimlendirilebilen bu eserin yazılmasında, yararlandığı yazar sayısı 473 olup, çeşitli konularda topladığı veri sayısının 35.000 civarında olduğu söylenmektedir. Kul-landığı verilerin her zaman güvenilir olmadığı görülmüştür.

Eserinde uydurma ve güvenilir konular birbirine karışmış vaziyettedir. Bu hatalarına rağmen, bu eser, mükemmel bir derlemedir, yüzyıllar boyunca, doğadaki olaylara karşı ilgiyi çekmesi bakımından önemlidir.

Menelaus, M.S. 70 ve M.S. 140 yılları arasında, İskenderiye’de yaşamış, matematik, astronomi ve fizik çalışmaları yapmış Yunanlı bir bilim adamıdır. Yay uzunluklarının ölçülmesi ve küre yüzeyine çizilen üçgenlerle ilgili altı ciltten oluşan eseri vardır. Bu kitabında, küresel üçgenlerin tanımı ve özelliklerini tanımladıktan sonra, Menelaus Teoremi olarak tanınan, düz-lemsel ve küresel üçgenlerle ilgili kesenler teoremini açıklar.

Diophantos, M.S. 214 ile M.S. 298 yılları arasında İskenderiye’de yaşamış ünlü bir matematikçidir. M.S. üçüncü yüzyılda Roma toplumu bilimsel gerileme dönemini yaşarken, ayrıcalıklı bir bilim adamı olmuştur. Yazdığı Aritmetik kitabının içerisinde bir bölümü cebire ayırarak, ilk kez cebirsel ifadeleri yazarken

sembolleri kullanmıştır. Bir deneye ait verilerle çizilen grafikte bulunan birçok noktadan geçen en uygun eğrinin/doğrunun denklemini bulma amacına yönelik yapılan istatistiksel işlem-lerde, Diophantos Analizi’nden yararlanılarak geliştirilen bil-gisayar programlarının bulunduğu bilinmektedir.

M.S. 85 ile M.S. 165 yılları arasında, İskenderiye’de yaşamış olan Batlamyus (Yunanca adıyla Klaudyos Ptolemaios), ast-ronomi, matematik, coğrafya, optik dallarında çalışmalar yapmış bir bilim adamıdır. Fakat en çok astronomi alanında-ki çalışmaları ile tanınmaktadır. Yaşadığı döneme kadar olan astronomi bilgilerini Mathematike Syntaxis (Matematik Sen-tezi) isimli bir kitapta toplamıştır. Bu eser daha sonra, Megale Syntaxis (Büyük Sentez) adıyla anılmış ve Arapça’ya el Mecisti adıyla çevrilmiştir. Arapça’dan Latince’ye çevrildiğinde ise adı Almagest olarak değişmiştir. Batlamyus, Almagest isimli bu eserinde, dünyayı çevreleyen gökyüzü ile ilgili olguları tanıt-mak için gereken geometrik bilgileri vermektedir. Aristoteles fiziğini baz alan bu kitapta, evren küre şeklinde olup, yerküre bu evrenin merkezinde hareketsiz durmaktadır.Batlamyus’a göre, yer hareket etmiş olsaydı, yeryüzündeki herşey uzaya sa-çılacaktı ve yer kürede dağılacaktı. Ay, Güneş, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn ve sabit yıldızlar yerin etrafında, dairesel yörüngeler üzerinde, sabit hızlarla dönmektedir. Sabit yıldız-lar ise evrenin sonunda yer almaktadır. Yer merkezde kabul edilirse, gök cisimlerinin örneğin ay ve güneşin yer olan uzak-lığının değişmesini açıklamak olanaksız olacaktır. Bu nedenle Batlamyus, evren modelinde, yeri evrenin merkezinden biraz uzaklaştırmıştır. Bu modele klasik astronomide, Dışmerkezli Düzenek (ya da Eksantrik) adı verilir (Şekil 3.7). Bunun yanı-sıra Batlamyus Şekil 3.8’deki gibi Çembermerkezli Düzenek adı verilen bir başka model daha geliştirmiştir. Çembermer-kezli Düzenek (ya da Episikl) modelinde, gök cisimleri, yeri merkez kabul eden çember şeklindeki yörünge üzerinde mer-kezi hareket eden küçük çemberler üzerinde hareket ederler.

Batlamyus, hava, cam, su gibi farklı ortamlarda ışığın kırılma-sına ait gelme ve kırılma açılarına ilişkin tablolar hazırlamıştır, fakat sonraları küçük açılar dışında, bu değerlerin deneylerle uyuşmadığı görülmüştür. Bütün bunların yanı sıra, Babilli ve Yunan astronom ve astrologlar tarafından elde edilmiş bilgi-leri sistemli hale getirerek, Tetrabiblos (Dört Kitap) adlı bir kitap hazırlamış, gezegenlerin nitelikleri ve etkileri, burçların etkileri, uğurlu ve uğursuz günlerin belirlenmesi gibi astroloji bilgilerini biraraya getirmiştir.

Strabon, M.Ö. 64 ile M.S. 24 yılları arasında, Amasya’da yaşa-mış ve coğrafya konusunda çalışyaşa-mış bir bilim adamıdır. Ana-dolu ve çevresinde yapmış olduğu geziler sırasında edindiği bilgileri onyedi bölümden oluşan Coğrafya isimli kitapta

top-lamıştır. Gezdiği gördüğü yerler olan İspanya, İngiltere, İtalya, Yunanistan, Anadolu, Karadeniz, Hazar Denizi, Mezopotam-ya, Suriye, Arabistan, Mısır, İran, Hindistan’ı anlatmasının ya-nısıra, bu yörelerle ilgili tarihi olaylardan da bahsetmiştir. Bu eserinde Dünya’da bir okyanus bulunduğunu ve daima batıya gidildiğinde Hindistan’a varılabileceğini de anlatmıştır. Bu kitaptaki bilgiler, ansiklopedik bilgilerden öte bir anlam taşı-mıyordu, yalnızca Dünya’nın genel görünümünü tanıtıyordu.

Matematiksel coğrafyaya önem vermeksizin rastgele yaptığı çizimler şeklindeki Avrupa (Şekil 3.9) ve Dünya (Şekil 3.10) haritalarını çizerek, gittiği yerlerdeki dağ ova, deniz gibi çeşitli yeryüzü şekilleri, toplumsal yapıları ele almıştı.

Lucretius, M.Ö. 95 ile M.Ö. 55 yılları arasında yaşamış ve Si-sam adasında doğmuş, Atomsal Evren Kuramı’nın yanısıra Stoacılık ile Epikürcülük düşünce akımlarını benimsemiş Roma dönemi düşünürlerindendir. En önemli eseri olan De Rerum Natura’da (Varlıkların Doğası Üzerine), varlıkların nasıl oluştuğunu araştırarak, varlığı madde ve boşluk olmak üzere iki parçaya ayırarak, bunlardan maddenin atomlardan meydana geldiğini ifade etmiştir.

Milata yakın yıllarda yaşamış olan Celcus, tıp alanında ça-lışmış bir bilim adamı, düşünür ve ünlü hatiplerden biridir.

Sekiz ciltten oluşan De Re Medicana (Tıbbi Konular Hakkın-da) isimli bir tıp alanında bir kitap yazmıştır. Bu kitabın bi-rinci cildinde, tıp alanındaki ekolleri tanıttıktan sonra, ikinci, üçüncü, dördüncü ciltlerinde ise çeşitli hastalıkların teşhis ve tedavisi, beşinci ve altıncı ciltlerde farmakoloji yani ilaç bi-limi, yedinci ciltte, cerrahi, son ciltte ise kemik hastalıkları üzerinde durulmuştur. Roma dönemindeki önemli tıp adam-larından biri olan Efes’li Rufus ise, İnsan Vucudunun Parça-larının İsimleri Hakkında, İnsan Vucudunun Anatomisi, Na-bız Hakkında, Böbrek ve Mesane Hastalıkları Hakkında gibi kitapları kaleme almıştır. Bunların yanısıra göz ve göz yapısı ile ilgilenerek, göz merceğini incelemiştir.

Galenos, M.S. 120 ile M.S. 200 yılları arasında İskenderiye’de yaşamış ve onaltıncı yüzyıla kadar Avrupa’da etkisini sürdür-müş önemli bir tıp adamıdır. Anatomi ve fizyoloji alanında çalışmalar yapmış, kendinden önceki çalışmalardan yararla-narak iyi bir sentez oluşturmuştur. Anatomi ve fizyoloji ala-nındaki çalışmalarını, maymun ve domuz vücutları üzerinde yaparak, bazı kas ve iç organlar hakkında bilgiler edinmiştir.

Maymun ve domuz vücutları, insan vucutuna benzemediği için, çalışmalarında bir çok hataya rastlanmıştır.

Dioscorides, Roma döneminde, tıp ve özellikle askeri tıp alanında çalışmalar yapılarak, tedavi edici ilaçlar sınıflandı-rılmıştır. Bu dönemin M.S. birinci yüzyıla isabet eden döne-minde Neron ordusunda hekim olarak da çalışmış,ve Ana-varza (Kozan)’da yaşamış, Materia Medica’da (Tıbbi Bitkiler) tıbbi bitkiler hakkında kısa bilgiler verilerek, bunların

nere-lerde bulundukları ve hangi hastalıklara iyi geldiği konusun-da bilgiler verilmiştir. Dioscorides’in verdiği bitki adlarınkonusun-dan çoğu bugün bile kullanılmaktadır. Fakat verilen bilgiler, tam olarak belirleyici olamamıştır. Şekil 3.15’de verilen resim, Materia Medica’nın Arapça çevirisinden alınmış bir örnek-tir. Bu resimlerden yararlanarak, tıbbi bitkilerden bazılarını tanımlamak mümkün olabilmiştir.

Roma döneminin en önemli mühendis ve mimarlarından olan Vitrivius, M.Ö. 80 ile M.Ö. 15 yılları arasında yaşamıştır.

Vitrivius’un Şekil 3.16’da arkadaşlarına sunulması tasvir edi-len ve M.Ö. 25 de kaleme aldığı önemli yapıtı De Architec-tura Libri Decem (Mimarlık Üzerine On Kitap), yalnız M.S.

onaltıncı yüzyılın en önemli mimarı olan Palladio’yu değil, Ortaçağ sonu ve Rönesans dönemi mimarları, hatta onseki-zinci yüzyıl İngiliz mimarisini de derinden etkilemiştir. Bu eser, Roma İmparatoru Augustus’a adanmış olup, M.Ö. 31 deki iç savaştan sonra Roma’nın yeniden inşası konusunu ele almıştır. Augustus’un üvey babası Julius Caesar’ın ölümün-den sonra, Vitrivius, iç savaş sırasında kullanılan mancınık-ların yapım ve onarımı konusunda görevlendirilmiştir. Roma ordusunun silahlarının bakımı, köprü ve taşıma araçları ya-pımından sorumlu mühendisler arasında yer almıştı.

Varro, M.Ö. 116 ile M.Ö. 27 yılları arasında hareketli bir ya-şam sürmüştür. Bir çok savaşlara katılmış, Julius Caesar’ın kütüphanesindeki kitapların düzenlenmesi işinde çalışmıştır.

Yaşamı boyunca yazdığı yedi eserden en önemlisi olan Di-siplin, dokuz bölümden oluşuyordu. Her bölüm farklı bilim dallarıyla ilgili yazılmıştı. Bunlar sırasıyla, Dilbilgisi, Tartış-ma ve İkna Etme Sanatı (Diyalektik), Hitabet Sanatı (Reto-rik), Geometri, Aritmetik, Astronomi, Müzik, Tıp, Mimarlık şeklindedir. Ortaçağ’daki yüksek öğretim kurumlarında, bu bölümlerden, son ikisi olan tıp ve mimarlık çıkarılarak, ge-ride kalan yedi bölümün ilk üçü trivium (üçlü), diğer dördü kuadrivium (dörtlü) adıyla birleştirilerek, düzenlenmiş hali ders kitabı olarak okutulmuştu.

Roma dönemi, çok etkileyici teknolojilerin geliştirildiği bir zaman dilimidir. Başka kültürlerin benimsenerek, birleşti-rilmesi açısından, becerikli olmasına karşın Roma Uygarlığı yenilikçi ve ilerlemeci sayılmaz. Romalılar’a ait bir çok ye-nilik Antik Yunan Dönemi’nde tasarlanmıştı. Yeni düşünce-lere pek rağbet edilmezdi. Roma İmparatorluğu, büyük bir aileyi akıllıca yönetebilen, ağzı iyi laf yapan kuvvetli bir asker gibi kabul edilirdi. Roma hukuku’nda, düşünce bazında bir mülkiyet ve buluşların desteklenmesiyle ilgili bir yasa bulun-muyordu. Bilim adamı ve mühendis gibi kavramlar yoktu ve ilerlemeler, teknolojileri ticaret sırrı gibi gizleyen kıskanç sa-natkarlara havale edilmişti. Yine de bir çok yaşamı etkileyen teknolojik aşama ortaya atıldı. Bu gelişmeler, Roma hakimi-yetine ve Avrupa üzerine etkisine katkıda bulunmuşlardır.

Kendimizi Sınayalım

1. Aşağıdakilerden hangisi Epikuros’un savunduğu düşün-celerden değildir?

a. İnsan, tanrı ve ölüm korkusundan kurtulmalıdır.

b. Dostluk, bilgeliğe yaraşan insani ilişki biçimidir.

c. İnsan, öldükten sonra dirilecektir.

d. Ölümden korkmak anlamsızdır.

e. İnsan ruhu maddesel niteliğe sahiptir.

2. “Çok şükür, Romalılar, Yunanlılar gibi yararsız işler pe-şinde koşmamışlardır” sözü, aşağıdaki düşünürlerden hangi-sine aittir?

3. Naturalis Historia (Doğa Araştırmaları) adlı ansiklope-dik eserin yazarı aşağıdakilerden hangisidir?

4. I. Omuzun en büyük genişliği, adam boyunun dörtte biridir.

II. Kulak boyu, yüz boyunun üçte biridir.

III. İnsan ruh ve maddeden oluşmuştur.

Yukarıdaki ifadelerden hangisi/hangileri Vitrivius adamı’nı tanımlayan özelliklerdendir? aralarında nicel bir ilişki vardır.

II. Görüntü, gözden çıkan bir ışının uzantısında elde edilir.

III. Güneşten çıkan ışınlar atmosferden geçerek dünyaya ulaşırlar.

Yukarıdaki ifadelerden hangisi/hangileri Batlamyus’un Di-yoptrik (Kırılma) isimli eserinde bulunmaktadır?

7. Materia Medica isimli eseri, sonraki yüzyıllarda Arapça’ya çevrilerek Hristiyan ve Müslüman hekim ve ecza-cılar tarafından el kitabı olarak kullanılmış olan bilim adamı aşağıdakilerden hangisidir?

8. Disiplin adlı eseri, dokuz bölümden oluşuyordu. Bunlar sırasıyla, Dilbilgisi, Tartışma ve İkna Etme Sanatı (Diyalektik), Hitabet Sanatı (Retorik), Geometri, Aritmetik, Astronomi, Müzik, Tıp, Mimarlık şeklindedir M.Ö. 116 ile M.Ö. 27 yılları arasında yaşamış bu bilim adamı aşağıdakilerden hangisidir?

9. Batlamyus’un, evren modelinde, yeri, evrenin merkezin-den biraz uzaklaştırma nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

a. Gezegenlerin dünyadan görülemeyişleri b. Gezegen yörüngelerinin elips şeklinde olması c. Gezegenlerin parlaklık ve büyüklüklerinin

değişme-sinin açıklanamayışı

d. Mevsimlerin meydana gelişinin açıklanamayışı e. Evren modelini, Aristoteles’in evren modeline uygun

hale getirmek istemesi

10. M.Ö. 95 ile M.Ö. 55 yılları arasında yaşamış olan Lucretius’un en tanınmış eseri, aşağıdakilerden hangisidir?

a. De Re Medicana (Tıbbi Konular Hakkında) b. Architectura Libri Decem (Mimarlık Üzerine On Kitap) c. Naturalis Historia (Doğa Araştırmaları)

d. Materia Medica’da (Tıbbi Bitkiler)

e. De Rerum Natura (Varlıkların Doğası Üzerine)

Belgede BİLİM VE TEKNOLOJİ TARİHİ (sayfa 74-79)