• Sonuç bulunamadı

Mekteb-i Harbiye

Belgede BİLİM VE TEKNOLOJİ TARİHİ (sayfa 193-196)

1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın ilgası ile Sultan II. Mahmud tarafından “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye” adı altında yeni bir ordu kurulmuştur. Bu orduda yeni savaş usûl ve tek-niklerini bilen subayların yetiştirilmesi maksadıyla 1832-1833 yılında bir askerî mektep kurulmasına teşebbüs edilmiştir. Bu tarihe kadar ordunun bu tür subay ihtiyacı mühen-dishanelerden yetişen subaylar (mütefennin zabit) vasıtasıyla karşılanmaya çalışılmış, an-cak bunların sayıca az olması ve ihtisas sahalarının farklı olması, subay yetiştiren askerî bir okula duyulan ihtiyacı daha da kuvvetlendirmiştir.

Avrupa’da “Ecole Militaire” tabir olunan askerî okullar örneğinde planlanan bu mek-tebin, 1831 yılında Doğancılar Kışlası’nda kurulmasına karar verilmiş ise de gerçekleşe-memiştir. 1834-1835’te, tamir ettirilerek 400 talebe alacak kapasitede bir mektep haline getirilmiş olan Maçka Kışlası’nda “Mekteb-i Harbiye” adıyla resmen kurulmuştur. Başı-na da tahsilini Avrupa’da tamamlamış ve Batı dillerini iyi bilen Nâmık Paşa getirilmiştir.

Mektepte kütüphane, hastahane, hamam, eczahane, matbaa ve sair müştemilat ihmal edil-memiş ve her türlü tahsil alet ve edavatı ve sair techizatı Avrupa’dan getirtilmiştir.

Açılışından iki yıl sonra 2 Temmuz 1835 tarihinde Sultan II. Mahmud’un bu mektebi ziyaret etmesi talebe ve hocalarını teşvik ederken mektebin geleceğini de teminat altına almıştır. Mühendishane’den getirtilen hocalarla ders programları düzenlenerek eğitim se-viyesi yükseltilmiştir. Ayrıca Sultan Mahmud, bu mektebin muallim ihtiyacını karşılamak için bazı talebe ve subayları özellikle Viyana ve Paris’e tahsile göndermiştir.

Mekteb-i Harbiye’de düzenli eğitim 1838-1839’da, Avrupa’da tahsilini tamamlayıp dö-nen Mühendishane’nin başhocalarından Hüseyin Rıfkı Tamanî’nin oğlu Emin Paşa’nın bu

mektebin nâzırlığına getirilmesinden sonra başlamıştır. Emin Paşa’nın nâzırlığı dönemin-de eğitimdönemin-de tamamen Avrupa usulüne geçilirken, Avrupa’da tahsilini tamamlayıp dönen-lerin veya Avrupalı uzmanların hoca olarak istihdamı sağlanmış, bu şekilde hem eğitim kadrosu arttırılmış, hem de eğitimin modernleşmesi temin edilmiştir.

Mektep 1846 yılında Maçka’dan, bugün Harbiye’deki Askerî Müze’nin bulunduğu yeni binasına taşınmıştır. Eski bina da Askerî İdadî Mektebi olarak bırakılmıştır. 1849’da da Baytar sınıfı ve Mekteb-i Harbiye dahilinde 1864 tarihinde Erkân-ı Harp gibi iki ayrı sı-nıf daha açılmıştır. 1875 yılında askerî rüşdiye mekteplerinin açılmasıyla askerî tedrisat 1) Rüşdiye, 2) İdadî, 3) Mekteb-i Harbiye, 4) Erkân-ı Harbiye (harp akademisi) olmak üzere derecelendirilmiş, bunun yanında süvari, baytar, topçu gibi ihtisas şubeleri oluştu-rulmuştur. Goltz Paşa mektepte büyük bir ıslahata girişmiş ve İstanbul dışında Manastır, Şam, Bağdad, Erzincan ve Edirne’de olmak üzere beş yeni mektep açılması hususunda II.

Abdülhamid’in fermanını almıştır. II. Abdülhamid devrinde kurulan bu mektepler 1907-1908 yıllarında kapatılmış ve yalnızca İstanbul’daki Harbiye Mektebi bırakılmıştır.

İngilizler’in İstanbul’u işgali sırasında yeniden kapanan mektep, 1920’de Ankara’da Abidinpaşa’daki barakalarda “Sunûf-ı Muhtelife Zâbit Namzetleri Talimgâhı” olarak açıl-mıştır. 25 Eylül 1923 tarihinde Ankara’dan İstanbul’daki eski Harbiye binasına nakledil-miştir. Bundan 13 yıl sonra 7 Eylül 1936’da tekrar Ankara’ya taşınmıştır.Darülfünun

Türkiye’de “Darülfünun” adında yeni bir yüksek eğitim müessesesi, yani üniversite kurma düşüncesi 19. yüzyılın ortalarına doğru ortaya çıkmıştır. Bu yüzyılın başlarından itibaren Osmanlılarda görülen bilimde Doğu’dan-Batı’ya olan yöneliş ve bilim ve eğitim anlayışında meydana gelen değişmeler, Tanzimat döneminde medrese dışında yeni bir sivil yüksek eğitim müessesesinin kurulması yolunda teşebbüslerin doğmasına vesile ol-muştur.

Darülfünun fikri, Tanzimat devrinde halkın eğitimi meselesi içerisinde ele alınıp gelişmiştir. Daha çok her türlü bilimin okutulacağı bir müessese olarak düşünülmüştür.

1845’te kurulan Meclis-i Muvakkat’ın öngördüğü düzenlemeler arasında İstanbul’da bir Darülfünun kurulması da bulunmaktadır.

1863 yılında dönemin sadrazamı Keçecizâde Fuad Paşa Darülfünun binasının inşasının tamamlanmasını beklemeden, bitmiş olan bazı odalarında, halka açık serbest konferanslar şeklindeki derslere başlanmasını uygun görmüştür. Faaliyetlerini halka açık konferanslar şeklinde sürdürecek olan Darülfünun 1863’te Kimyager Derviş Paşa’nın (D. 1817–Ö. 1878) fizik ve kimyaya dair konferansıyla eğitime başlamıştır. Büyük bir alaka uyandıran bu kon-feranslar, halk ve devlet ileri gelenleri tarafından takip edilmiştir. 1863 yılı boyunca, fizik, kimya, tabiî bilimler, tarih ve coğrafya konularında serbest dersler verilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda modern eğitimin çerçevesini çizen ve onu ilk, orta ve yüksek eğitim olarak üç seviyede düzenleyen 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnâmesi’ne göre, Darülfünun-ı Osmanî, üç ayrı şubeden (fakülteden) oluşmaktadır. Bunlar Felsefe ve Edebiyat Şubesi, Ulûm-ı Tabiiye ve Riyaziye Şubesi ve Hukuk Şubesi’dir. Mezuniyet için üç yıl, müderrislik için artı bir yıl eğitim veren Darülfünun-ı Osmanî’ye 16 yaşını doldurmuş, idadî mezunu veya o derecede malumatı olan talebelerin alınması öngörül-müştür. Her şubenin ayrı ayrı ders programları hazırlanmış, mezuniyet tezi, müderrislik tezi gibi araştırmaya dayalı çalışmalara yer verilmiş, müze, kütüphane, laboratuvar gibi birimlerin de açılması öngörülmüştür. Dersler Fransız modeli üzerine kurulmuş olmasına rağmen, Felsefe ve Edebiyat Şubesi’nde Şark dillerinden Arapça, Farsça yanında, Batı dil-lerinden Fransızca, Yunanca ve Latince dersleri programda yer almıştır. Hukuk Şubesi’nde de, İslâm hukukundan fıkıh dersleri yanında, Fransız medenî kanunu, Roma hukuku ve milletlerarası hukuk derslerinin bulunması, İslâm ve Batı’yı telif etme gayretlerinin varlı-ğını göstermektedir.

Darülfünun-ı Osmanî 1870’te büyük bir merasimle açılmıştır. Müdürlüğüne Paris’te-ki Mekteb-i Osmanî’de hocalık yapmış olan Tahsin Efendi (Hoca Tahsin) seçilmiştir.

Darülfünun’da dersler 1872-1873 öğretim yılına kadar kesintisiz devam etmiş, fakat bu sürenin sonunda Darülfünun kapatılmıştır.

1873’te, Galatasaray’daki Mekteb-i Sultanî Müdürü Sava Paşa’yı, yeni bir Darül-fünun kurmakla görevlendirilmiştir. Kurulması tasarlanan DarülDarül-fünun bu sefer, 1868’den beri faaliyette bulunan Galatasaray Mekteb-i Sultanisi’nin temeli üzerine oturtulmaya çalışılmış ve böylece yüksek eğitim filizinin bu yeni orta eğitim müessese-sinin gövdesine aşılanması hedeflenmiştir. 1874-1875 öğretim yılında eğitime başlayan Darülfünun-ı Sultanî, ilk açıldığında, Hukuk ve Sivil Mühendislik Yüksek Mektepleri açılmış, daha sonra bunlar Adalet ve Bayındırlık bakanlıklarına bağlı olarak faaliyetle-rini sürdürmüşlerdir.

İlk ve orta eğitim kurumları sayıca artmış ve eğitim seviyeleri yükselmiştir. Bunun yanında mülkiye, tıp, hukuk, ticaret, sanayi, mühendislik ve mimarlık sahalarında ihtisas-laşmaya yönelik yüksek eğitim okulları devletin ihtiyaçlarına cevap vermek üzere kurul-muştur. Ancak, bütün bu meslekî eğitim veren yüksekokullar dışında bilim adamı yetiş-tirmeye yönelik bir müessese kurulması konusunda Sadrazam Said Paşa, 14 Şubat 1895 tarihinde II. Abdülhamid’e sunduğu arizasında: ülkede, Amerika ve Avrupa üniversitele-rinin fonksiyonlarına sahip ve bilim adamı yetiştirmeye yönelik beş fakülteden oluşan bir Darülfünun kurulmasının gerekliliğini arzetmiştir.

20. yüzyıla kadar bir külliye dâhilinde, birkaç bölümden oluşan Darülfünun kurma ça-lışmaları başarısızlıkla neticelenirken II. Abdülhamid döneminde kuruluşu hızlanan orta ve yüksek eğitim müesseselerinin yaygınlaşması sonucunda ve yaklaşık elli beş senelik tecrübelerin ışığında, yerleşmiş bir Hukuk Mektebi’nin de bulunduğu bir kaç fakülteden oluşan ve bugünkü Türk üniversitesinin temelini oluşturan” Darülfünun-ı Şahane” (İstan-bul Üniversitesi) kurulmuştur.

Sultan II. Abdülhamid’in 25. cülus yıldönümüne tesadüf eden 1 Eylül 1900 tarihinde Edebiyat Şubesi, Ulûm-ı Riyaziye ve Tabiiye Şubesi (Fen Şubesi) ve Ulûm-ı Âliye-i Diniye Şubesi’nden (İlahiyat) oluşan üç fakülteli Darülfünun-ı Şahane kurulmuştur. Hukuk ve Tıbbiye mektepleri de resmen bağlanmamakla birlikte Darülfünun-ı Şahane’nin şubeleri olarak kabul edildiğinden, beş fakülteli modern Osmanlı üniversitesinin ilk sağlıklı kuru-luşu gerçekleşmiştir.

Darülfünun-ı Şahane, açıldığı zaman, daha önce kurulmuş olan darülfünunların kar-şılaştığı ve birçok açıdan onların başarısızlıklarına sebep olan, hoca, yetişmiş talebe ve Türkçe ders kitaplarının yetersizliği gibi elverişsiz şartlar kısmen ortadan kalkmış ve yük-sek eğitime daha uygun durum meydana gelmiştir.

1908’de II. Meşrutiyet’in ilanına kadar geçen süre içerisinde birçok mezun veren Darülfünun-ı Şahane, Meşrutiyet döneminde daha sistemli bir eğitime geçmiştir.

Meşrutiyet’in ilanıyla, İstanbul Darülfünunu olarak adı değiştirilen Darülfünun-ı Şa-hane, Tıp ve Hukuk şubelerini de bünyesine katmak suretiyle resmen 5 şubeli (fakülte) olarak yeniden teşkilatlanmıştır. 21 Ağustos 1909’da Vezneciler’de, şimdiki İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi binasının bulunduğu yerdeki Zeynep Hanım Konağı’na yerleştirilen İstanbul Darülfünunu’na çok sayıda talebenin kayıt için müracaat ettiği görülmüştür.

1913 senesinde hazırlanan İstanbul Darülfünunu’nun Teşkilât-ı İlmiyesi başlıklı düzen-leme ile Eczacı ve Dişçi mektepleri Tıp Fakültesi’ne bağlanırken vilayetlerde bulunan tıp ve hukuk mektepleri (Şam Tıbbiyesi, Selanik, Konya, Bağdat ve Beyrut Hukuk mektepleri) de İstanbul Darülfünunu’na bağlanmıştır. Şubeler fakülte adını alırken, muallimlere de müderris unvanı verilmiştir. Talebe ve müderrislerin devam ve disiplin kaideleri bir düze-ne sokulmuştur. Birinci Dünya Savaşı yıllarında (1914-1918) Almanya’dan gelen hocaların çalışmalarıyla Darülfünun önemli bir gelişme göstermiştir. Bu dönemde Darülfünun, bir yüksekokullar topluluğu hüviyetinden sıyrılarak, modern manada bir üniversite fonksi-yonunu icra etmeye başlamıştır. 12 Eylül 1914’te Edebiyat, Riyaziyat ve Tabiiyat şubelerin-den oluşan kız talebelere mahsus İnas Darülfünunu kurulmuştur. 1917’de ilk mezunlarını veren İnas Darülfünunu 1920 yılında lağvedilerek 1921 yılından itibaren, önce Edebiyat ve Fen fakültelerinde ve daha sonra Hukuk ve Tıp fakültelerinde birer yıl ara ile karma öğretime geçilmiştir.

21 Nisan 1924’te Türkiye Büyük Millet Meclisi, Darülfünun’a hükmî şahsiyet tanıya-rak, katma bir bütçe ile idare edilmesine karar vermiştir. Böylece Darülfünun ilmî, idarî ve malî bakımdan özerk bir statü kazanmıştır. Bu kanuna dayanılarak bakanlar kurulunun 21 Nisan 1924 tarihinde kabul ettiği şekil ve esaslar, Darülfünun’un lağvedilip İstanbul Üniversitesi’nin kurulduğu 1933 üniversite reformuna kadar yürürlükte kalmıştır.

E. İhsanoğlu, Darülfünun: Osmanlı’da Kültürel Modernleşmenin Odağı, 2 cilt, İstanbul: IR-CICA, 2010.

Belgede BİLİM VE TEKNOLOJİ TARİHİ (sayfa 193-196)