• Sonuç bulunamadı

REKABETİN YENİ YÖNELİMİ VE KOBİ’LERİN DEĞİŞEN ROLÜ

REKABET GÜCÜNÜN ARTTIRILMASINDA KÜMELENMEYE DAYALI KOBİ POLİTİKALAR

2. REKABETİN YENİ YÖNELİMİ VE KOBİ’LERİN DEĞİŞEN ROLÜ

İletişim, ulaşım ve teknoloji yenilikleriyle ortaya çıkan küreselleşme sürecinin etkileri; birey, ekonomik/sosyal/kültürel yaşam, doğa, mekan ve benzeri üzerinde kolaylıkla görülebilir. Yaşanmakta olan bu değişim ve dönüşüm süreçleri mevcut kurum ve kuralları da etkileyerek, ülkelerin birbirleri ile olan uyum ve rekabet sorunlarını ortaya çıkarmış, bu da ülkelerin işbirliği çabalarını daha önemli hale getirmiştir.

Yaşanan bu gelişmeler bütün işletmeleri derinden etkilerken; ülke ekonomisinin lokomotifi durumundaki KOBİ’ler bu etkiyi daha güçlü bir biçimde yaşamıştır. KOBİ’lerin ülkelerin ekonomik ve sosyal hayatında istihdam oluşturma, yeni iş imkanları sağlama, bölgeler arasındaki dengesizliği giderme ve gelir dağılımında adaleti sağlama gibi fonksiyonları göz önüne alındığında, yaşanan bu değişime bu kurumların süratle adapte olmalarının ülkelerin ekonomik ve sosyal refah artışı yönünden ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu yaklaşıma uygun olarak, ülke ekonomisinin bel kemiğini teşkil eden KOBİ’lerin hükümetler tarafından da desteklenmesi gerektiği son yıllarda oldukça tartışılan konular arasında yer almaktadır.

Bu duruma bir yönüyle işaret eden Elmacı, “günümüz koşullarında ticaret alanında uluslararası başarının artık ülke bazında değil işletmeler bazında ölçüldüğünü; buna göre örneğin, işletmeleri daha çok küresel pazarlara açılan ülkelerin daha başarılı olarak değerlendirileceğini belirtmiştir”. Bu görüşünü uluslararası piyasalarda ülkelerin değil işletmelerin rekabet ettiğini belirterek adeta modelleştirmiştir (ELMACI, 1992; 319). Bu kapsamda ülke ekonomilerinin genelini oluşturan KOBİ’lerin geliştirilmesi, desteklenmesi ve rekabet edebilir hale getirilmesi gerekliliği ön plana çıkmaktadır. Bu çalışmaların devlet için bir zorunluluk olarak değil; yapılması olağan bir görev olarak algılanması gerekmektedir. Küreselleşme sürecinin bütün yönleriyle ve yoğun bir biçimde yaşandığı günümüzde, Türkiye’nin önünde de küresel rekabeti yakalamak gibi çok önemli bir süreç şekillenmektedir.

Serbest piyasa ekonomisinin belirleyici unsurlarından birini oluşturan rekabet, günümüzde yaşanan küreselleşme sürecinde “geliştirici/yeni rekabet” niteliği ile serbest rekabet piyasa ekonomisinin vazgeçilmez bir koşulu olarak karşımıza çıkmaktadır. Adam Smith 1776 yılında “Ulusların Zenginliği” kitabında rekabeti, iki ya da daha fazla kişi arasında bağımsız yarış şeklinde açıklamıştır (COOK, 2001;6). Rekabeti şiddetli bir fırtınaya benzeten Schumpeter, firmaların bu fırtınayla baş edebilme stratejisinin sadece yenilikçi kabiliyetlerine bağlı olduğunu söylemiştir (GRIMM vd., 2006; 8). Diğer bir anlatımla rekabet, “piyasada ekonomik amaç ve çıkarlarını gerçekleştirmek isteyen ekonomik birimler arasında, zaman içinde ortaya çıkan bir yarış ve karşıtlık şeklindeki ilişki süreci” olarak tanımlanmaktadır (ERKAN, 1987;121).

4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 3. Maddesinde ise rekabet, “mal ve hizmet piyasalarındaki teşebbüsler arasında özgürce ekonomik kararlar verilebilmesini sağlayan yarış” olarak ifade edilmiştir. Yapılan tanımlara bakıldığında rekabet kavramının üzerinde bir tanım birliğine varılamadığı görülmektedir. Kanaatimizce bu durumun sebebi rekabetin içinde yatan dinamizmden kaynaklanmaktadır.

Yeni rekabet, firmalar arasında rekabetçi etkilerin ve tepkilerin çarpıcı bir şekilde artması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Etki ve tepkilerin artması sonucunda firmalar, yeni fikirlerin oluşturulması ve bunların uygulamaya geçirilmesi konusunda zamanla yarışmaya başlamıştır. Bilgi tabanlarına erişim ve bilgi akışı hızlı bir şekilde geliştiği için bu konuda yeterli altyapıya sahip ve daha hızlı olan firmalar rekabet açısından daha avantajlı duruma geçmiştir. Bu bağlamda rekabetin teknolojik değişim, bilgi, yenilikçilik, müşteri talepleri, işbirliği ve küreselleşme eksenli bir gelişim gösterdiği söylenebilir (GRIMM vd., 2006; 5-7).

Rekabet avantajı, sürekli yenilik gerektirir ki bu da girdilerin kullanımında daha fazla verimlilik

sağlanmasına dayalıdır (PORTER, 1998a; 78). Bir ulus, şayet ulusal şartları kendilerine gelişme ve yeniliğe arka çıkan bir çevre sağlıyorsa başarılı olabilir. Üstünlük sağlamak yeni rekabet biçimlerine nüfuz etmeyi, risk üstlenmeye arzulu olmayı ve riskli uygulamalara yatırım yapmayı gerektirmektedir. Bu, içerideki üstünlüklerin küresel bir strateji ile yükseltilip güçlendirilmesi imkanını doğurur. Uluslar, yerli firmaların küresel biçimde rekabet etmeye zorlandıkları (veya teşvik edildikleri) sanayilerde başarılı olurlar. Burada unutulmaması gereken husus, hiç bir ülkenin her şeyde rekabetçi olamayacağıdır. Her ülkenin beşeri ve diğer kaynakları sınırlıdır. İdeal olan, bu kaynakların mümkün olan en üretken kullanımlarda geliştirilmesidir (PORTER, 1998b; 47-48).

Rekabet avantajını elinde tutan firmalar, endüstriler ve uluslar, rakiplerine karşı rekabet gücü elde etmiş olurlar. Esasen rekabet gücü için de, her zaman ve her yerde geçerli bir tanım yapılamaması “rekabet” ve “güç” kelimelerinin hem soyut hem de somut bir anlam taşımalarından kaynaklanmaktadır. Diğer yandan bu iki kelimenin oluşturduğu anlam; üretim, tüketim, ticaret ve benzeri konularda aktif olarak rol oynamasından dolayı ölçülebilirliğini arttırmaktadır. Bu yüzden rekabet gücü; rekabet sonucunda rakiplerin eline geçen artı değerler olarak tanımlanabilir. Bu değerler sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi şekilde kendini gösterebilir.

Bu kapsamda rekabet gücü kavramı “genel olarak bir firmanın pazar payını, karlılığını ve büyüme gücünü arttırabilme kapasitesi” olarak tanımlanabilir (ALTAY ve PAZARLIOĞLU, 2007; 96). KOBİ’lerin iç ve dış pazarda rekabet gücünü maliyetler, yatırım yapabilme gücü, sipariş teslim süresi, kapasite eksikliği, kalite ve standartlara uygunluk, güvenirlilik, teknoloji ve Ar-Ge, nitelikli işgücü, firma imajı, pazar payı, satış sonrası hizmetler, envanter yönetimi uygulamaları ve üretim zamanı faktörleri etkilemektedir (DOĞAN vd. 2003; 115-123). Ayrıca ekonomik istikrarın sağlanmış olduğu, bürokratik işlemlerin minimuma indirgendiği, iyi bir kamu yönetimi teşkilatının var olduğu ve yasal-siyasal-hukuki yapının da işler vaziyette olduğu bir ortam rekabet gücünü arttıracaktır.

Firmalar arasındaki rekabet, mal ve hizmetlerde en yüksek kalitenin ve en düşük fiyatın belirlenmesindeki ana unsurdur. Rekabet yarışında önde olmak isteyen firmalar; farklı, tercih edilen ve pazarda ilk ve en iyi olmak için mücadele etmektedir. Sürekli olarak karlıklarını, üretkenliklerini ve verimliliklerini arttırmanın yollarını arayan firmalar; müşterilerin daha önce karşılanmayan isteklerini belirleyip bunlara cevap veren ürün ve hizmetler geliştirmektedir. Bu yüzden rekabet politikaları firmaların bu faaliyetlerini teşvik etmeli ve pazarın rekabetçi yapısını engellememelidir (ELÇİ, 2006;111).

Günümüzde rekabet daha kaliteli mal üretmekle daha ucuza tüketiciye ulaştırmak anlamının yanında rakiplerinden her zaman bir adım daha önde olmak için bilgiyi, teknolojiyi, yenilikçiliği, müşteri odaklı çalışmayı, işbirliğini, Ar-Ge çalışmalarını ve benzeri trendleri en iyi şekilde kullanarak avantaj elde etmek olarak tanımlanabilir. İşte bu noktada KOBİ’ler esnek üretim sistemlerine sahip olma, yeniliğe daha hızlı adapte olma, talep değişikliklerine daha hızlı cevap verme ve özellikle ekonomiye dinamizm kazandırma gibi kendilerine has özellikleri nedeniyle artık ekonomilerin lokomotif görevini üstlenmiştir.

Rekabet politikası tarihsel ve kültürel yapının bir yansımasıdır. Bu sebepten dolayı ülkeler arasında farklı politikalar görülebilir. Bunun yanında ülkeler resmi bir rekabet yasası politikasına sahip değildir (SABIR, 2007;44). Khemani’ye göre, rekabet politikası, rekabetin düzenlenmesi ile ilgili bir şey değildir. Rekabet politikası, rekabet sürecinin sürdürülmesi, teşvik edilmesi ve iyileştirilmesidir. Buradaki süreçten de, mümkün olan en düşük fiyatta-yüksek kaliteli ürünler ve yüksek hizmet kalitesi sunarak müşteri kazanmak için firmaların birbiri ile rekabet ettiği süreç anlaşılmalıdır. Nitekim rekabet

F. Devrim, A. İdikut Özpençe

64

politikasının korumaya çalıştığı da firmalar arası bu rekabetin gerçekleştiği süreçtir. Yani firmaların rekabet etme biçimini düzenlemeye yönelik bir politika değildir (KHEMANI, 2004; 22).

Rekabet politikasını diğer müdahale biçimlerinden ayıran ve çok daha tercih edilir kılan bazı özellikler bulunmaktadır. Birincisi, rekabet politikasının temel felsefesi oyunun kurallarının belirlenmesi ve kurallara uymayanların cezalandırılmasıdır. Ana yaptırım aktif denetimden değil caydırıcılıktan geçmektedir. İkinci özellik, rekabet politikasının diğer politik araçlardan daha saydam, uygulama kriterlerinin de daha objektif olmasıdır. Uygulamada takip edilecek normların birçoğu zaten uluslararası deneyim ile belirlenmiştir. Üçüncü özellik, rekabet politikasının meşruiyeti ile ilgilidir. Rekabet politikasının temel mantığı ekonomik etkinliği kollamak ise de rekabet politikasının önlemeyi hedeflediği davranış biçimleri, iktisadi hayatta güçlü olanların başvuracakları davranış biçimleridir (ÇİFTÇİ, 2004; 47). Rekabet politikası ülkenin sağlıklı bir ekonomik yapıya kavuşmasını sağlayarak toplumsal refahı arttırmaktadır.

Benzer Belgeler