• Sonuç bulunamadı

3. DEĞERLENDİRME

3.1. Plan Özellikler

3.1.1. Tek Kubbeli Camiler

Osmanlılardaki tek kubbeli cami mimarisine, Anadolu Selçukluları dönemindeki özellikle Konya civarında yer alan mescitlerin öncülük ettiği

bilinmektedir (Öney, 1989:4). Osmanlılar camileri kubbeyle özdeşleştirmiş ve

her çeşidini denemişlerdir. Kubbe yalnız bir mekan örtüsü olarak kalmamış aynı zamanda taşıyıcı sistemin çıkış noktası olmuştur (Günay, 2002:12). Osmanlı

Devletinin ilk yıllarında temel mimari tema, üzeri kubbeyle örtülü dört köşe

mekandır. Duvar sathının bütünlüğünü sadece küçük pencere boşlukları bozar. Testere dişi saçak ve almaşık örgü duvar sathını hareketlendiren diğer unsurlardır. Osmanlıda tek kubbeli camilerin ilk örnekleri, Bursa’daki Aladdin

Bey Camii ile İznik’teki Hacı Özbek Camii’dir. Bu camilerin her ikisinde de

kubbe yükü duvarlara aktarılmıştır (Kuran, 1964:5-8). Bunun dışında iç mekan teşekkülü bakımından değişiklik gösteren İznik’teki Yeşil Camii’nde kubbeli iç

hacimle son cemaat yeri arasında üç bölmeli ve kemerli bir medhal kısmı yer alır

(Kuran, 1964:15). Bilecik’teki Orhan Gazi Camii ise tek kubbeli camilerden farklıdır. Burada kubbenin yükü beden duvarlarına doğrudan indirilmeyip geçişler yardımıyla duvarların köşelerine aktarılmıştır. Bunun öncülüğünü yapan İznik’teki Yeşil Camiyle Bilecik’teki Orhan Gazi Camisi kubbe ile beden duvarları arasındaki bağlantının koptuğu görülür (Kuran, 1964:18-19). Osmanlılarda erken dönemden geç döneme kadar uzanan süreçte çok sayıda

kubbe denemeleri gerçekleştirilmiş olup, kubbenin ana mekana mümkün

olduğunca en üst seviyede hakim olması düşüncesi gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Bu düşünce bağlamında özellikle Mimar Sinan’ın eserlerinde dört, altı ve sekiz destekli camilerin inşa edildiği görülmektedir.

İzmir’deki geç dönem Osmanlı camilerinde de tek kubbeli kare planlı harim şeması değişik denemelerle gerçekleştirilmiştir. Bu plan şemasında kubbeler sekizgen, onikigen ve onaltıgen şeklindeki yüksek kasnaklar üzerine oturtulmuş olup, kasnaklar içerden yuvarlaktır. Her kasnağın kenarına birer

pencere açılmıştır. Salepçioğlu, Başdurak, Kemeraltı, Damlacık ve Eşrefpaşa

camilerinin kare planlı harimlerini örten kubbelerine geçiş tromplarla sağlanmış

ve bu kubbeler duvarlara bitişik olan sekiz ayak tarafından taşınmıştır.

Aliağa ve Hamidiye Camileri’nde tromplarla geçilen sekizgen kubbenin yükü duvarlara aktarılmıştır. Sekizgen bir kasnak üzerinde yükselen ve yanlardan düz tavanla örtülü olan kare planlı harim mekanına sahip diğer bir yapı ise Hacı Mahmut Camii’dir. Hacı Mahmut Camii’nden mihrap önü kubbesine geçişler Türk üçgenleriyle sağlanmış ve duvarlar taşıyıcı görev üstlenmiştir.

Tek kubbeyle örtülü diğer bir yapı ise İkiçeşmelik Camii’dir. Dikdörtgen planlı caminin merkezindeki kubbenin kenarları düz ahşap tavanla örtülüdür. Kubbe yükünü mihraba dik olarak atılmış altı ayak ile mihraba paralel olan altta mermer üstte konsol şeklindeki ahşap desteklerle oluşturulmuş ve serbest olan

toplam on ayak taşır. İkiçeşmelik Camii’nin kubbesinde, Anadolu Selçuklu

medreselerinden Karatay ve İnce Minareli Medrese ile Beyşehir Eşrefoğlu

Camii’nde gördüğümüz aydınlık feneri uygulaması yer alır. Hatuniye Camii de enine dikdörtgen planlı olup mihrap önü pandantiflerle geçilen tek kubbeyle

örtülüdür. Yuvarlak kemerle geçilen ve sonradan eklenen diğer mekanda ise

küçük bir kubbe ve tonozlar yer alır.

3.1.2. Merkezi Kubbeli Camiler

Osmanlı döneminde merkezi kubbeli camilere geçiş belirli aşamalar ve denemeler sonucunda gerçekleşmiştir. Bu bağlamda mihrabın önemi kubbenin gelişimine neden olmuş ve kubbeyi olabildiğince geniş bir mekana hakim kılma düşüncesiyle farklı denemeler gerçekleştirilmiştir. Mihrap önü kubbesinin uygulandığı Anadolu’daki camilerden Konya Alaaddin ve Kayseri Hunad Hatun

Camileri önemli örnekler arasındadır. Ancak bu kubbelerin kapladığı alan

caminin tüm mekanına göre oldukça dardır. Mihrap önündeki kubbenin iç mekana daha hakim bir duruma geçtiğine 1375 tarihinde inşa edilen Manisa Ulu Camii’nde şahit oluyoruz. Beylikler dönemine ait olan bu cami Edirne’deki Üç Şerefeli Camii’ye bir basamak teşkil eder (Kuran, 1964:67).

Edirne Üç Şerefeli Camii büyük bir mekanı gerçekleştirme hamlelerinin ilk esaslı denemelerinden biridir (Yetkin, 1959:374). Bu cami daha sonra gelişecek olan merkezi kubbenin gelişimine öncülük etmiş, altıgen destek

sistemine oturan kubbesi, revaklı avlusu ve dört minaresi ile farklı yenilikler

getirmiştir (Güney, 2002: 12). Bu yapılardan sonra merkezi kubbeyi tam olarak gerçekleştirmek amacıyla ulaşılan nihayi hedef Edirne’deki 1575 tarihli Selimiye Camisi olmuştur.

İzmir’deki geç dönem Osmanlı camilerinin bir kısmı merkezi plan şemasına sahiptir. Bu şemanın İzmir’deki en güzel örneğini Hisar Camii oluşturur. Yapıda; Altısı serbest, dördü duvara bitişik toplam on ayakla taşınan merkezi kubbeye geçiş köşelerdeki troplarla sağlanmış, bu ana kubbenin etrafı da ayrıca üç yönden daha küçük kubbelerle kuşatılmıştır. Diğer büyük ölçekli ve merkezi kubbeli yapı ise Hisar Camii’ne benzerlik gösteren Şadırvanaltı

Camii’dir. Ancak buradaki merkezi kubbeyi, üç yönden köşeleri kubbe kenarları

ise çapraz tonozla örtülmüş U biçimli hacimler kuşatır (Kuyulu, 2002b:1192). Merkezi kubbeyi dördü duvara bitişik toplam on iki ayak taşır. İzmir’de farklı bir merkezi plan şemasıyla karşımıza çıkan diğer yapı ise Kestanepazarı Camii’dir. Merkezi haç planlı kilise şemasına sahip camide kare planlı harim dokuz üniteye ayrılmış ve merkezde oluşan geniş ünite ile köşelerdeki üniteler birer kubbeyle, köşeler arasında kalanlar ise beşik tonozla örtülmüştür (Kuyulu, 2002b:1192). Harimde üst örtüyü ortadaki merkezi kubbeyi taşıyan mihraba dik atılmış dört ayak ile duvarlara bitişik yapılmış sekiz ayakla birlikte, toplam on iki ayak taşır. Merkezi kuruluşta inşa edilmiş diğer bir camii ise Çorakkapı

Camii’dir. Çorakkapı Camii’nin, enine dikdörtgen planlı hariminde mihrap önü

mekanı büyük bir kubbeyle, yanlar ise daha küçük üçer kubbeyle örtülüdür. Merkezi kubbeye geçiş tromplarla, diğer küçük kubbelere geçiş ise pandantiflerle sağlanmıştır. Merkezi kubbe doğu batı yönündeki dördü serbest, dördü duvara bitişik sekiz ayakla taşınmaktadır.

3.1.3. Düz Ahşap Tavanlı Camiler

Türk mimarisinde ahşap camilerin bilinen ilk örnekleri Gazneli ve Karahanlı mimarisinde görülür. Düz çatılı, ahşap direkli camilere X-XII yüzyıllarda Semerkand’ın doğusunda Oburdan ve Kurut ile Buhara’nın batısındaki Hive’de rastlanmaktadır. Anadolu’da ise ahşap cami örneklerinin XIII. Yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış olduğu düşünülmektedir. Bir yangın sonucu özelliğini kaybetmiş olsa da Ahşap camilerin ilk örneklerinden olan Konya Sahip Ata Camii, Sivrihisar ve Afyon Ulu Camii, Ankara Arslanhane Camii, Kastamonu Kasabaköy’deki Mahmut Bey Camii (Arık, 1973:8) ve Beyşehir Eşrefoğlu Süleyman Bey Camii ile Beyşehir Bayındır köyü

camileri (Erdemir, 1999:103) Anadolu’da bilinen erken tarihli ahşap camilerin

en güzel örneklerindendir. Anadolu’daki bu ahşap cami geleneği Türk medeniyetini kuran Selçuklular çağından başlayıp, Osmanlıların yıkılışına kadar uzanan çeşitli zamanlarda da görülmektedir (Arık, 1973:8-9). İzmir’deki geç

dönem Osmanlı camileri kapsamında incelediğimiz Odunkapı ve Naturzade

Camileri de düz ahşap tavanlı olup kare planlı bir iç mekandan meydana gelir. Buradaki örneklerde düz ahşap tavanlar doğrudan duvarlara oturtulmuş olup,

duvarlar taşıyıcı görev üstlenmiştir. Oldukça sade olan Odunkapı Camii’nde

herhangi bir süsleme öğesine rastlanmamaktadır. Naturzade Camii’nde ise

süslemeyi sadece ahşap tavan göbeğinde görürüz. Oldukça dikkat çekici bu örnek dışında ahşap cami örneklerine batı etkilerinin yoğun olarak hissedilmeye başlandığı dönemler olan 18. ve 19. Yüzyıllarda Anadolu’da coğrafi bakımdan birbirlerine uzak ancak üslupları bakımında benzerlik gösteren mimari eserlere de rastlamak mümkündür (Arık, 1973:9). Geç dönem Osmanlı mimarisinde gerek sivil, gerekse dini yapılarda olsun oldukça sık rastladığımız manzara ve

mimari tasvirler ile “S-C” kıvrımları, akant yaprakları, vazodan çıkan çiçekler ve

natürmortlar bu dönem yapılarında kullanılan süsleme kompozisyonlarının ana temasını oluşturur. Anadolu’da inşa edilmiş batı tesirindeki bu örneklere, Manisa Soma’daki Hızır Bey Camii ile Yozgat’taki Cevahir Efendi ve Başçavuşoğlu Cami’lerinde rastlamak mümkündür (Arık, 1973:3).

3.2. Kuruluşlarına Göre Camiler 3.2.1. Fevkani kuruluştaki Camiler

Osmanlı mimarisinde klasik dönemde görmeye başladığımız fevkani kuruluştaki camiler özellikle geç dönemde daha yoğun bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Anadolu’da fevkani kuruluşta inşa edilmiş bazı camilerin alt katlarının farklı işlevler için tasarlandıkları bilinmektedir. İstanbul’da 1553-54 tarihli Kapı Ağa Camii’nde mahzen ve dükkan, Azapkapı Sokollu Mehmed Paşa Camii’nde depo, dükkan ve geçit, İstanbul Hacı Beşir Ağa Camii’nde depo,

dükkan ve sebil, Akhisar Zeytinliova’daki Karaosmanoğlu Camiinde dükkan ve

mekanlar bu tip uygulamanın örnekleridir (Kuyulu, 2000a:291-292). Örneklerini Anadolu’da ve başkent İstanbul’da gördüğümüz fevkani kuruluşta inşa edilmiş olan bu camiler dışında, İzmir’deki geç dönem Osmanlı camilerinde de aynı

özelliklerde yapılmış fevkani yapılar görmek mümkündür. Kesin tarihleri belli

olmamakla birlikte son görünümlerini geç dönemde tamamlayan İzmir’deki Osmanlı dönemi camilerinden Kestanepazarı ve Başdurak Camilerinin alt katlarında, dükkan ve depo, Şadırvanaltı Camii’nin alt katında kapalı çarşı ve çarşı ile bağlantılı şadırvan yer almaktadır. Dükkan, depo ve kapalı çarşı gibi birimlerin üzerinde yükselen, fevkani kuruluştaki bu camiler, İzmir Kemeraltı’nda yüksek rant getirisi olan çarşı içinde yer almakta olup, hem arsa sorununa çözüm getirilmiş, hem de alt katlardaki depo ve dükkanlarla ticari

aktivitenin kesintisiz sürmesine imkan sağlamıştır (Kuyulu, 2002a:292).

İzmir’deki geç dönem Osmanlı camilerinden fevkani kuruluştaki diğer yapıların alt katları ise eğitim kurumlarının yanı sıra, kütüphane gibi bölümlerinde yer aldığı farklı birimlere sahip çok işlevli yapılardan meydana gelir. İncelediğimiz Salepçioğlu Camii, alt katında mektep ve medrese odaları ile kütüphane ve çeşmelerin yer aldığı çok işlevli mimari elemanlardan oluşan kompleks bir yapı özelliği göstermektedir. Yine alt katı bir eğitim kurumuna ayrılmış diğer bir yapı ise İkiçeşmelik Camiidir. Fevkani kuruluştaki bu caminin altında mektep odaları, sebil ve türbe gibi birimler yer alır.

Osmanlı mimarisinde bu yapılardan başka medreseyle aynı binada inşa edilmiş tek yapı ise Bursa’daki Hüdevendigar Camii medresesidir (Demiralp,

1996:211). Ancak bu yapıda medrese caminin üst katında yer alır (Aslanapa, 1986:13). Alt katı bir namazgah ve iki birimli odalardan oluşan Eşrefpaşa Camii de İzmir’deki geç dönem Osmanlı camilerinden fevkani kuruluşta inşa edilenler grubuna girer. Fevkani kuruluştaki diğer bir grup ise bir bodrum kat üzerinde

yükselen camilerdir. Arazinin eğimi ve arsanın konumu dolayısıyla yapılar bir

bodrum kat üzerinde inşa edilmişlerdir. Aliağa, Damlacık ve Naturzade camileri

birer bodrum kat üzerinde yükselir. Bir bodrum kat üzerinde yükselen ve barok etkinin tesirinde yapılmış İstanbul’daki Nuruosmaniye Camii de aynı

uygulamaya sahip örneklerden biridir (Aslanapa, 1986:390). İstanbul’daki

Teşvikiye (Hatipoğlu, 2007:70) ve Büyük Mecidiye (Ortaköy) (Hatipoğlu, 2007:67) camileri de bir bodrum kat üzerinde yükselir.

3.2.2. Tek Katlı Camiler

Hisar, Kemeraltı, Hatuniye, Hamidiye, Çorakkapı, Odunkapı, Hacı

Mahmut Camileri geleneksel Osmanlı mimarisinde inşa edilmiş tek katlı

camilerdir.

3.3. Mimari Elemanlar