• Sonuç bulunamadı

OSMANLI HUKUKU’NDA RÜŞVET

XIII. yüzyılın sonlarında kurulan ve çok kısa süre içerisinde büyük ve kudretli bir siyasi yapıya bürünen Osmanlı Devleti, ilk kuruluş yıllarından itibaren Selçuklu yönetim kurallarından etkilenmiştir. Selçuklu Devleti'nin rüşvetle olan tanışıklığından ötürü Osmanlı Devleti de kuruluşundan itibaren rüşvete yabancı değildi255.

Osmanlı Devleti tarihinde rüşvetin ilk kayıtlara geçişi Orhan Bey zamanında olmuştur. Kitab-ı Cihan-Nüma isimli eserde, Bursa'nın fethinden sonra Bursa'ya atanan ve dürüstlüğü ile ün yapmış Bursa Kadısı Çandarlı Kara Halil Paşa'nın, Osmanlı ordusunun çekirdeği sayılan "yaya sınıfının" kuruluşu sırasında rüşvet aldığı belirtilmektedir256. Elbette eserde belirtilen hususun doğru olup olmadığını tespit etme imkanı bulunmasa da Osmanlı Devleti'nin daha kuruluş yıllarında rüşvet kavramının bilindiği rahatlıkla söylenebilir.

250

AVCI, Osmanlı Ceza Hukuku, s. 438, MUMCU, s.201-202.

251

MUMCU, s.195-196.

252

ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2008, s. 901, rüşvet verenin bu dava hakkı, sadece rüşvet alan kadıya değil, rüşvet alan kadının aracısına karşı da bulunmaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz. MUMCU, s.207-208.

253

Ayrıntılı bilgi için bkz. AVCI, Osmanlı Ceza Hukuku, s.419-420.

254

MUMCU, s.217 vd.

255

DAŞÇIOĞLU Kemal, "Osmanlı Döneminde Rüşvet Ve Sahtekarlık Suçları Ve Bunlara Verilen Cezalar Üzerinde Bazı Belgeler", Sayıştay Dergisi, Ekim-Aralık 2005, S.59, s.120, Sayıştay Dergisi, Temmuz-Eylül 2005, S.58, s.11-13, http://dergi.sayistay.gov.tr/icerik/der59m5.pdf (ERİŞİM TARİHİ:03.06.2015),

MUMCU, s.83.

256

58 I. Bayezid döneminde Osmanlı yönetiminde rüşvet yaygınlaşmıştır. II. Murat döneminde rüşvet olgusu doğal kabul edilmeye başlanmıştır. Rüşvet, Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise devlet yönetiminin tüm kademelerine yayılmıştır257.

Osmanlı Devleti’nde her çeşit kamu hizmetine girebilmek, pek çok kez, tayin yetkisi bulunanları türlü yollarla memnun etmekle mümkün olurdu. Gerçi yetkili kamu hizmetlerinin ücret düzenleri sebebiyle tayin işlemleri sırasında kendileri için belirli bir miktar para veya mal almaya hakları vardı. Bu usulün ne zaman başladığı hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Ancak XVI. yüzyıl ortalarında artık kanun halini aldığı muhakkak sayılabilir. Bu usul pek tabii derhal kötüye kullanılmış ve devlet kapısına yanaşmak için rüşveti zorunlu bir hale getirmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümünden sonra artık rüşvet verilmeden hiçbir makam elde edilemiyor, memurluklar arttırma ile satılıyordu258.

Kamu hizmetleri satışının bir başka çeşidi de tayin yapıldıktan sonra olurdu. Görevine giden hizmetli her an gözden düşmek tehlikesi ile karşı karşıya idi. Bu tehlikeyi önlemek ancak rüşvetle mümkün olabilirdi. Taşrada bulunan yöneticiler konumlarını muhafaza edebilmek için İstanbul'a sık sık hediye gönderirlerdi. Feodalleşmiş paşalar dahi yıllık tayinlerini tasdik amacıyla büyük hediyeler göndermek suretiyle İstanbul ile ilişkilerini iyi tutarlardı. Görevliler gözden düştüklerini haber aldıklarında, ilişkilerini düzeltmek için yine hediye verme yoluna başvururlardı259.

Osmanlı Devleti'nde padişah bir kenara bırakılacak olunursa yönetim kademesindeki en etkili görevlinin kadı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Zira kadıların yargı görevlerinin yanında askeri, mali, diplomatik birçok görevi bulunmaktaydı. Kadılar bugünkü belediye hizmetlerini gördükleri gibi noterlik görevleri de vardı. Osmanlı Devleti'nde kadılara o kadar büyük önem atfedilirdi ki, fethedilen yerlere derhal kadı atanırdı. Çünkü kadı ataması, hutbe okunması, sikke basımı gibi egemenlik alametlerinden kabul edilmekteydi260.

Osmanlı Devleti'nde yönetim ve yargı işlerinde son derece geniş yetkiler ile donatılmış olan kadılar, kendilerine tanınan yetkiler ile paralel olarak, son derece geniş bir şekilde görevleri ile ilgili suçları işlemişlerdir. Öyle ki, görevi kötüye kullanma, zimmet, irtikap, resmi evrakta sahtecilik suçları çok sık işlenmiştir. Rüşvet suçu açısından da durum çok farklı değildi. Hatta kadıların devletin en rüşvetçi görevlileri oldukları kabul edilirdi261. Kadılar bu

257 PEAN, s.235-236. 258 MUMCU, s.86-87. 259 MUMCU, s.91-92. 260 MUMCU, s.118-125. 261 MUMCU, s.125-132.

59 göreve gelebilmek için rüşvete başvurmaktaydı. Yine kadılar ve naipleri gerek adli görevleri kapsamında gerekse yargı görevi dışında kalan görevlerinde rüşvet almaktaydı262.

Kamu görevlisi olsun ya da olmasın menfaat karşılığı yalancı tanıklık yapan kimse rüşvet alma suçundan sorumlu tutulmuştur. Yalancı tanıklıktan haber olan ve fakat tanığı cezalandırmayan kadının, yalancı tanığın rüşvet fiiline ortak olduğu kabul edilirdi263.

Osmanlı Devleti'nde bu kadar yaygın görünen rüşvet suçuna Tanzimat'ın ilanına kadar İslam Hukuku kuralları uygulanmıştır264.

3 Mayıs 1840 tarihli Ceza Kanunnamesi'nin 5'inci faslında irtikap ve rüşvet fiilleri düzenlenmiştir. Bu fasılda rüşvet fiili tanımlanmamıştır. İlk maddede rüşvetin cezalandırılma gerekçesi ortaya konmuştur. Buna göre devlet tüm memurlarına maaş tahsis ettiği için artık rüşvete gerek yoktur. İkinci madde de rüşvet alanların devlet görevlisi ise, bir daha istihdam edilmemek üzere bulundukları hizmetten azil ve ihraç edilecekleri ve üç yıl süre ile kürek cezasına çarptırılacakları, ayrıca rüşvet olarak verilen şeylerin müsadere edileceği belirtilmiştir. Faslın 3'üncü maddesinde devlet hizmetlisi olmayıp rüşvet alanların durumu düzenlenmiştir. Bu kişilere üç yıl süre ile kürek cezası verileceği ve ileride devlet hizmetinde istihdam edilmeyecekleri kabul edilmiştir. Faslın 4'üncü maddesinde ise, rüşvet verenin rüşvet alan gibi cezalandırılacağı belirtilmiştir265.

3 Mayıs 1840 tarihli Ceza Kanunnamesi'nin rüşvet suçunu düzenleyen beşinci faslının 5'inci maddesinde ise rüşvet verenin, kendi isteği ile değil de, rüşvet alanın "icbar ve ihafesi266" ile menfaat temin etmesi durumunda cezalandırılmayacağı kabul edilmiştir. Anlaşılacağı üzere bu Kanunname'de irtikâp suçu, rüşvet suçunun bir türü olarak düzenlenmiştir. Ancak aynı maddeye göre, rüşvet alanın icbar veya ihafesiyle, mecbur kalıp menfaat temin eden rüşvet veren kişi, durumu derhal bildirmek mükellefiyetindedir. Bildirmeme durumunda ise, kabahatli sayılır ve bir yıl süre ile memleketinden uzak bir yere sürgün edilir267.

1851 tarihli Kanun-ı Cedit'te yer alan hükümler 1840 tarihli Kanunname ile hemen hemen aynıdır. Rüşvet, Kanun-ı Cedit'in Fasl-ı Salih isimli faslı içerisinde düzenlenmiştir. Burada 1840 tarihli Kanunname'den farklı olarak "üç senelik kürek cezası" yerine, verilecek cezanın miktarı ve çeşidi hakim takdirine bırakılmıştır. Şüphesiz bu düzenleme kanunilik prensibi 262 MUMCU, s.134-136. 263 MUMCU, s.136-137. 264

ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2008, s. 901.

265

GÖKCEN, s.99-100, ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2008, s. 901,

MUMCU, s.278-279.

266

İhafe'nin sözlük anlamı, korkutmak, tehdit etmektir. Bkz. YILMAZ Ejder, Hukuk Sözlüğü, Yenilenmiş Üçüncü Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2005, s. 298.

267

60 açısından tartışılmaya değerdir. Yine Kanun-ı Cedit ile icbar ve tehdit altında rüşvet verenin ihbar mükellefiyeti kaldırılmıştır268.

1858 tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu’nun 1'inci babının 3'üncü faslı (m. 67-81) detaylı bir şekilde rüşvet suçlarından söz etmektedir. Rüşvet, söz konusu kanunun 67'nci maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre, "Tervic-i meram için ne nam ile olursa olsun her ne ki alınıp veriliyor ise rüşvettir". Aynı maddenin 2'nci fıkrasında rüşvet alana mürteşi, verene raşi bunlara aracılık yapanlara ise raiş denileceği belirtilmiştir269.

1858 tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu'na göre, rüşvet suçunun tamamlanabilmesi için rüşvetin alınıp verilmesi gerekir. Ancak aynı kanunun 76'ncı maddesinde anlaşma aşamasında kalmış rüşvet suçlar açısından buna teşebbüs edenlerin tamamlanmış rüşvet suçunun cezasıyla cezalandırılacağı kabul edilmiştir. Bir başka deyişle rüşvet suçunun cezasının verilebilmesi için anlaşma yeterli görülmüştür. Ancak anlaşma sağlanmış olsa da, rüşvet alan veya verenden birinin cezalandırılmadığı bazı haller de bulunmaktadır:

İlk olarak 1858 tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu'nun 77'nci maddesinde, rüşvet veren, can, mal ve ırz gibi meşru bir menfaatini korumak için rüşvet vermeye mecbur kalır ve daha sonra durumu bildirirse cezalandırılmayacağı düzenlenmiştir. Ancak rüşvet verenin bu hükümden yararlanabilmesi için zaruret hali ortadan kalktığında durumu bildirmesi gerekir. Rüşvet veren zorunluluk hali kalkmasına rağmen durumu bildirmez ve fiil başkaları tarafından duyulursa rüşvet verenlere mahsus ceza ile cezalandırılır.

Yine 1858 tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu'nun 79'uncu maddesinde, her ne sebeple olursa olsun kendisine rüşvet teklif edilen kimse, teklif edilen rüşveti gerek almadan önce gerekse aldıktan sonra, başkaları tarafından duyulmadan ve nihayet iki ay içinde fiili ihbar eder ve aldığı rüşveti teslim ederse, rüşvet alan gibi cezalandırılmaz270.

Anlaşma sağlanmamasına rağmen sadece rüşvet talebi de Ceza Kanunname-i Hümayunu'nda cezalandırılıyordu. Kanun'un 78'inci maddesinde haklı bir işin yapılması için rüşvet talep edenleri bu filleri sebebiyle “rüşvet alan” olarak cezalandırılacağı kabul edilmiştir. Yine aynı maddede iş sahibinin, haklı bir iş için rüşvet isteyen memuru ihbar etmesi ve bunu ispatlaması durumunda memurdan müsadere edilen rüşvet miktarının yarısının mükafat olarak kendisine verileceği kabul edilmiştir271.

Ceza Kanunname-i Hümayunu'nun 68 ve 69'uncu maddelerinde rüşvet suçunda uygulanacak yaptırımlar belirtilmiştir. 68'inci maddeye göre, rüşvet alandan, rüşvet verenden

268

ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2008, s. 901, GÖKCEN, s.112-113.

269

GÖKCEN, s.129-130, MUMCU, s.284.

270

ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2008, s. 902.

271

61 aldığı para iki kat olarak geri alınır veya taahhüt edilmiş olan nakit ve menfaat bir katı para cezası alındıktan sonra muvakkaten kelbent kılınır. Kanunun 69'uncu maddesine göre ise, rüşvet verenden verdiği ya da vermeyi taahhüt ettiği miktar para olarak alınır ve tıpkı rüşvet alan gibi muvakkaten kelbent kılınır272.

1858 tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu’nun 72 ve 73'üncü maddelerinde, kocalarının bilgisi dahilinde rüşvet alan, rüşvet veren ve aracılık eden kadınların, hangi fiili işlemişlerse, o fiile mahsus cezaya kocaları ile birlikte çarptırılacakları öngörülüyordu. Koca bulunmuyorsa veya kocanın haber ve rızası ispat edilememişse sadece kadınlar cezalandırılıyordu273.

1858 tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu, bilimsel bir sistem içermese de, rüşvet suçlarının gizli kalmasını engellemek için, muafiyet ve hatta mükafat sebeplerini öngören hükümlerinin mevcudiyeti açısından dikkat çekicidir274.