• Sonuç bulunamadı

ŞİKE VE TEŞVİK PRİMİ SUÇLARI İLE AYRIMI

Şike ve teşvik primi suçları 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'un 11'inci maddesinde düzenlenmiştir. 6222 sayılı Yasa’nın 11’inci maddesine göre,

"(1) Belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kendisine menfaat temin edilen kişi de bu suçtan dolayı müşterek fail olarak cezalandırılır. Kazanç veya sair menfaat temini hususunda anlaşmaya varılmış olması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.

...

(5) Suçun bir müsabakada bir takımın başarılı olmasını sağlamak amacıyla teşvik primi verilmesi veya vaat edilmesi suretiyle işlenmesi halinde bu madde hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir".

Şike ve teşvik primi suçları da tıpkı rüşvet suçu gibi bir anlaşmayı gerekli kılmaktadır. Şike ve teşvik primi anlaşmasının bir tarafında müsabakanın sonucunu etkilemek amacıyla kazanç veya sair menfaat temin eden kişi, diğer tarafında ise, kendisine menfaat temin edilen kişi bulunmaktadır.

Gerek rüşvet suçunda gerekse şike ve teşvik primi suçları çok failli suçlardan olup, anlaşmanın her iki tarafı da suçun faili olarak cezalandırılacaktır576.

Rüşvet suçunda olduğu gibi şike ve teşvik primi suçlarında da anlaşmanın yapılması durumunda failler, suç tamamlanmış gibi cezalandırılacaktır. Hemen belirtmek gerekir ki şike ve teşvik primi anlaşmalarının yapılması ile suç tamamlanmamaktadır. Şike ve teşvik primi suçları, kazanç veya sair menfaatin temin edilmesi ile tamamlanır. Yasa koyucu suç politikası düşüncesi ile anlaşmanın yapılmasını faillerin, suçun tam cezası ile cezalandırılması açısından yeterli görmüştür577 .

Tıpkı rüşvet suçunda olduğu gibi şike ve teşvik primi suçlarının da mağduru toplumu oluşturan tüm bireylerdir578.

575

KOCA, Nüfuz Ticareti Suçu, s.362.

576

BABA Yasemin, "Şike ve Teşvik Primi Suçu", Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Yıl 3, Temmuz 2012, S. 10, s.785.

577

BABA, s.790.

578

ÖZEN Muharrem/YILMAZ Sacit, "Şike ve Teşvik Primi Suçları", Ankara Barosu Dergisi, Yıl 2012, S. 2,

152 Şike suçunda "belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin edilmesi", teşvik primi suçunda ise "bir müsabakada bir takımın başarılı olmasını sağlamak amacıyla teşvik primi verilmesi", suçun oluşumu açısından, arandığından şike ve teşvik primi suçları da rüşvet suçu gibi ancak özel kast ile işlenebilir.

Rüşvet anlaşması, kamu görevlisinin görevinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması amacıyla yapılırken; şike veya teşvik primi anlaşmaları, spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla yapılır.

Rüşvet suçunda suçun faili, kamu görevlisi veya 252'nci maddenin 8 ve 9'uncu fıkralarında belirtilen kişiler olabilir. Yani rüşvet suçu, rüşvet alan fail bakımından özgü suç niteliğindedir. Oysa şike ve teşvik primi suçlarının faili açısından böyle bir özellik aranmamıştır. Her ne kadar herkes şike ve teşvik primi suçlarının faili olabilirse de kendisine menfaat sağlanan kişinin, müsabaka sonucunu etkileyebilecek biri olması gerekir579580.

6222 sayılı Yasa’nın 11'inci maddesine 10.12.2011 tarih ve 6259 sayılı Yasa ile eklenen 9'uncu fıkrasında, "bu madde kapsamına giren suçlarla ilgili olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemez; verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez" denildiği için şike ve teşvik pirimi suçlarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez, verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez. Rüşvet suçu açısından böyle istisnai bir hükme yer verilmediği için şartları oluşmak kaydıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir, verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilebilir ve ertelenebilir.

6222 sayılı Yasa’nın 11'inci maddesine 10.12.2011 tarih ve 6259 sayılı Yasa ile eklenen 10'uncu fıkrasında, "bu maddede tanımlanan suçların bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi halinde, bunlardan en ağır cezayı gerektiren fiilden dolayı verilecek ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılarak tek cezaya hükmolunur" denilmek suretiyle şike ve teşvik primi suçları açısından, genel hükümlerden farklı olarak, özel bir içtima hükmü öngörülmüştür. Rüşvet suçu açısından böyle

579

Kendisine menfaat temin edilen kişinin bu özelliğinden dolayı, öğretide şike suçunun, kendisine menfaat temin edilen kişi açısından özgü suçun olduğu da ileri sürülmektedir. ŞEN Ersan/ÖZDEMİR Bilgehan, Şike, Yargın Hukuk Yayınları, İstanbul 2012, s.19

580

Eğer kendisine menfaat temin edilen kişinin müsabaka sonucunu etkileme gücü ve imkanı yoksa artık şike suçundan söz edilemeyecek; fakat diğer şartları da taşıyorsa, fiil, dolandırıcılık suçu oluşabilecektir

DONAY Süheyl, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi ve Şike ve Teşvik Primi, Beta Yayınevi,

153 istisnai bir hükme yer verilmediğinden, içtima açısından Türk Ceza Kanunu'nun genel hükümleri uygulanacaktır.

154

SONUÇ

İlk örgütlenmiş siyasal yapılardan itibaren görülmeye başlayan rüşvet olgusu, Türk Hukukunda da her daim güncelliğini korumuştur. Bu sebeple rüşvet suçu, gerek 765 sayılı Türk Ceza Kanunu döneminde gerekse 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu döneminde Türk Hukuk teorisyenlerinin ilgi duyduğu konulardan biri olmuştur.

Rüşvet suçu 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Devlet İdaresi Aleyhine İşlenen Cürümler başlıklı üçüncü babının üçüncü faslında 211 ve 227'nci maddeleri arasında düzenlenmişti. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun rüşvet suçuna ilişkin hükümleri çeşitli tarihlerde değişikliğe uğrasa da 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nu yürürlüğe girene kadar uygulanmıştır.

765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda rüşvet suçu, rüşvet alma ve rüşvet verme şeklinde ayrı ayrı düzenlenmişti (ETCK m. 212, 213). Ayrıca memurun yapması gereken işi yapması veya yapmaması gereken işi yapmaması için rüşvet alması basit rüşvet (ETCK m.212/1, 213/2); yapması gereken bir işi yapmaması ya da yapmaması gereken bir işi yapması için rüşvet alması nitelikli rüşvet olarak kabul edilmişti (ETCK m.212/2, 213/1). Yine rüşvet alma ve verme suçlarına farklı ceza öngörüldüğü gibi rüşvetin basit veya nitelikli rüşvet olması durumu için de farklı cezalar öngörülmüştü.

Rüşvet suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler başlıklı dördüncü kısmının Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar isimli birinci bölümünde 252, 253 ve 254. maddelerinde düzenlenmiştir. 02.07.2012 tarih ve 6352 sayılı Yasa’nın 87 ve 88'inci maddeleri ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 252 ve 254'üncü maddeleri değiştirilmiş ve yeni baştan düzenlenmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda rüşvet suçu, çok failli suçlar bağlamında bir karşılaşma suçu olarak düzenlenmiştir. Rüşvet suçunda bir tarafta, rüşvet veren diğer tarafta ise rüşvet alan kamu görevlisi yer almaktadır. Rüşvet veren ve alan, aynı amacın gerçekleşmesini hedeflemektedirler. Bu sebeple, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda veren ve alan açısından rüşvet suçu tek bir suç olarak düzenlenmiştir.

Türk Ceza Kanunu'nun 252'nci maddesinde 6352 sayılı Yasa ile değişiklik yapılmadan önce maddenin 3'üncü fıkrasında rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlaması şeklinde tanımlanmıştı. Yani kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapmaması için veya yapmaması gereken bir işi yapması için yarar sağlaması durumunda rüşvet suçunun oluşacağı kabul edilmiş; kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapması için ya da

155 yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlaması durumunda rüşvet suçunun oluşmayacağı kabul edilmişti. Kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapması veya yapmaması gereken bir işi yapmaması için yarar sağlaması durumu TCK m.257/3 hükmünde (görevi kötüye kullanma suçu içerisinde) yaptırım altına alınmıştı. Basit rüşvet verme suçu ise suç olmaktan çıkartılmıştı.

6352 sayılı Yasa’daki değişiklik ile birlikte 252'nci maddenin birinci fıkrasında, görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişinin; ikinci fıkrasında ise, görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisinin cezalandırılacağı kabul edilmiş ve yine bu düzenlemeye paralel olarak 257/3 hükmü yürürlükten kaldırılmıştır. 6352 sayılı Yasa ile yapılan bu değişikliklerin ardından kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapması için ya da yapmaması gereken işi yapmaması için menfaat sağlaması durumu da rüşvet suçu kapsamına alınmıştır.

Hemen belirtmek gerekir ki 6352 sayılı Yasa ile kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapması için ya da yapmaması gereken işi yapmaması için menfaat sağlaması durumu rüşvet kapsamına alınmış ancak uygulanacak yaptırım açısından herhangi bir farklılık öngörülmemiştir. Bir başka deyişle kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapmaması için veya yapmaması gereken bir işi yapması için yarar sağlaması ile yapması gereken bir işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlaması durumunda aynı cezai yaptırım uygulanacaktır. Kanaatimizce suç ve ceza arasındaki dengenin sağlanması açısından, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda olduğu gibi, farklı yaptırımlar öngörülmesi gerekirdi.

Yine 252'nci maddesinin 4 ve 5'inci fıkraları 6352 sayılı Yasa ile değiştirilerek 8 ve 9'uncu fıkralar olarak düzenlenmiştir. Daha önce de belirtildiği üzere Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler göz önünde bulundurularak yapılan değişiklikler ile rüşvet suçunun kapsamı oldukça genişletilmiştir.

6352 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik ile birlikte 252'nci maddesinin dördüncü fıkrasında rüşvet suçu açısından, özel bir teşebbüs hükmü öngörülmüştür. Yapılan değişiklik ile birlikte kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde fail hakkında, 252'nci maddenin birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilecektir. Bir başka deyişle, fıkrada belirtilen durumlarda, TCK m. 35'e göre indirim yapılamayacağı gibi indirim miktarı açısından hakimin takdir yetkisi de olmayacaktır. Kanaatimizce yapılan

156 bu değişiklik rüşvet suçuna teşebbüs konusunda öğreti ve uygulamada yaşanan tereddütleri giderme açısından yerinde olsa da indirim miktarı açısından hakime takdir hakkı tanınmamış olması yerinde olmamıştır. Bu durumda indirim miktarı açısından, TCK m. 35'e atıf yapılarak, hakime meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, TCK m. 35/2'ye uyarınca indirim yapma yetkisi tanınsa daha yerinde olurdu.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun rüşveti düzenleyen hükümlerinin ilk şeklinde 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun aksine rüşvete aracılık fiilleri ile ilgili olarak özel bir hükme yer verilmemişti. Bu sebeple 6352 sayılı Yasa ile 252'nci madde de değişiklik yapılıncaya kadar rüşvet suçu açısından, suça iştirake ilişkin genel hükümlerin uygulanacağı öğreti ve uygulamada kabul edilmekteydi. Bu kabulün doğal sonucu olarak da rüşvet suçunun, rüşvet alan fail açısından özgü suç olması nedeniyle kamu görevlisi olmayan kişilerin rüşvet alma fiiline iştirak etmeleri durumunda, TCK m. 40/2 uyarınca müşterek fail olamayacakları ancak azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabilecekleri belirtmişti. Aslında müşterek faillik düzeyinde rüşvet alma fiiline iştirak eden bu kişilerin bağlılık kuralı gereğince suça yardım eden olarak cezalandırılması, izlenen suç politikası açısından az bulunmaya başlandı. Bunun sonucu olarak da 6352 sayılı Yasa ile 252'nci maddeye suça aracılık edenler için özel iştirak hükmü getirildi. 6352 sayılı Yasa ile öngörülen 252/5 hükmü ile artık rüşvet teklif veya talebinin karşı tarafa iletilmesi, rüşvet anlaşmasının sağlanması veya rüşvetin temini hususlarında aracılık eden kişi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılacaktır. Yapılan bu düzenleme ile rüşvete aracılık eden kişi, kamu görevlisi sıfatına sahip olsun ya da olmasın müşterek fail olarak sorumlu tutulacaktır. Bu değişiklik uygulamada ortaya çıkan sakıncaları ve tereddütleri giderme açısından yerinde olmuştur.

6352 sayılı Yasa ile 252'nci maddenin 6'ncı fıkrasında bir başka özel iştirak hükmüne de yer verilmiştir. Anılan hüküm ile artık rüşvet ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılacaktır.

6352 sayılı Yasa ile rüşvet suçunda etkin pişmanlık hükümlerini düzenleyen 254'üncü maddenin 1, 2 ve 3'üncü fıkralarında değişiklik yapılmıştır. Yapılan değişiklik ile birlikte anılan fıkralarda belirtilen "soruşturma başlanmadan önce" ibareleri yerine, "durum resmi makamlarca öğrenilmeden önce" ibareleri ikame edilmiştir. Artık rüşvet olgusunun ilgili idare yetkilileri tarafından öğrenilmesi halinde, henüz ceza soruşturması başlatılmamış olsa dahi, durum resmi makamlarca öğrenilmiş olduğu için, fail etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanamayacaktır. Etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını zorlaştıran bu değişik

157 doğru olmamıştır. Zira bu değişiklik ile fail hakkında henüz bir ceza soruşturması başlamamış olsa bile idareye, durumun resmi makamlar tarafından bilindiğini ileri sürerek etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına engel olabilme imkanının verilmiştir. Devlet geleneğimiz ve idare sistemimiz nazara alındığında böyle soyut bir kavram ile idareye etkin pişmanlık hükümlerine engel olabilme imkanının verilmesi son derece sakıncalı olmuştur.

6352 sayılı Yasa ile birlikte 254'üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan rüşvet veren kişinin verdiği rüşvetin kamu görevlisinden alınarak kendisine iade edileceğini öngören hüküm metinden çıkarılmıştır. Bu sebeple artık rüşvet veren etkin pişmanlıktan yararlansa dahi rüşvet olarak verdiği para ve sair menfaat kendisine iade edilmeyecek müsadere edilecektir. Kanaatimizce yapılan bu değişiklik yerinde olmuştur. Zira 5237 sayılı TCK'nın ilk halinde etkin pişmanlık hükümleri cezayı kaldıran şahsi sebep olarak düzenlenmiş ve fakat rüşvet olarak verilen menfaatin rüşvet verene verilmesi öngörülmüştü. Bu rüşvet veren faili ödüllendirmek anlamına geliyordu. Oysaki etkin pişmanlık halinde fiilden ötürü rüşvet veren faile ceza verilmese de diğer yaptırımlar uygulanabilmelidir. Bu sebeple cezayı kaldıran şahsi sebebin varlığına rağmen rüşvete konu menfaat müsadere edilmelidir.

6352 sayılı Yasa ile, gerek 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda gerekse 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun ilk halinde yer verilmeyen, istisnai bir hükme yer verilmiştir. Buna göre, Dokuzuncu fıkra kapsamına giren rüşvet suçunun yurt dışında yabancı tarafından işlenmekle birlikte; a) Türkiye’nin, b) Türkiye’deki bir kamu kurumunun, c) Türk kanunlarına göre kurulmuş bir özel hukuk tüzel kişisinin, d) Türk vatandaşının, tarafı olduğu bir uyuşmazlık ya da bu kurum veya kişilerle ilgili bir işlemin yapılması veya yapılmaması için işlenmesi halinde, failler hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılabilmesi için suç faillerinin yurt içinde bulunmaları yeterli görülmüştür. Bu düzenleme ile artık yurt içinde bulunan fail veya faillerin Türk ya da yabancı olduğuna bakılmaksızın haklarında resen soruşturma ve kovuşturma yapılabilecek, Adalet Bakanı’nın talebi aranmayacaktır.

6352 sayılı Yasa ile yapılan değişikliklere rağmen, rüşvet suçunda adli para cezasına yer verilmemesi ile malın değerinin azlığının indirim nedeni olarak kabul edilmemesi yasal eksiklik olarak belirtilebilir.

Yasal düzenlemeler bu şekilde değerlendirildikten sonra rüşvet suçuna tüm yönleri ile yaklaşmak gerekir. Zira tarihsel gerçeklikler bize rüşvet suçunun hemen her toplumda az veya çok görüldüğünü göstermiştir. Bundan sonra da devlet örgütlenmesi ve devlet adına faaliyet gösteren kamu görevlileri var olduğu sürece rüşvet suçunun görülmeye devam edeceği rahatlıkla söylenebilir.

158 Hiç kuşkusuz rüşvet suçunu tamamen önlemek mümkün olmasa da en aza indirmek mümkündür. Buda konuya tüm yönleri ile yaklaşmak ile mümkündür. Şöyle ki, rüşvetin ekonomik, sosyal – kültürel, bireysel, yönetimsel ve yasal tüm nedenlerini aynı anda değerlendirerek çözüm yolları bulmak gerekir. Zira eğer bunlardan sadece bir veya bir kaçı ile çözüm bulunsaydı yapılan yasal düzenlemeler ile ülkemizde rüşvet suçunun en aza indirilmiş olması gerekirdi. Oysa durumun böyle olmadığı açıktır.

İlk olarak toplumun rüşvet ve yolsuzluk kavramlarının bilincine varması sağlanmalı bu sayede rüşvet suçunu işleyecek faillerin hiçbir yaptırım ile karşılaşmasa bile toplumsal kınama ile karşılaşacağı algısı oluşmalıdır. Toplumda böyle bir bilincin yerleşmesi ise en başta eğitim ile mümkündür. Ancak eğitimin uzun vadede sonuç vereceği dikkate alındığında eğitim ile birlikte devletin yetkili organlarının - kitle iletişim araçlarının günümüzdeki etki alanı da düşünüldüğünde- kitle iletişim araçları yoluyla rüşvet ve yolsuzluk gibi kavramların ne derece vahim sonuçlar doğurabileceği yönünde çalışmalar yürütmesi gerekir.

İkinci olarak demokrasi kültürünün gerek devlet organlarında gerekse toplum içerisinde yerleşmesi sağlanmalıdır. Çünkü demokrasi kültürü şeffaf ve hesap sorulabilir yönetimler öngörür. Şeffaf ve hesap sorulabilir bir yönetim tarzında ise idari makamlar yaptıkları eylem ve işlemlerin denetleneceğini bildiklerinden menfaat temini yoluna başvurma oranı düşecektir.

Yine hukuk devleti ilkesinin de işlevsel olması sağlanmalıdır. Zira hukuk devleti, kişilerin hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemdir. Bir başka deyişle hukuk devleti ilkesi; devlet organlarının hukuka bağlı kalmasını, devlet organlarının hukuka bağlı kalacağı mekanizmaların oluşturulmasını ve bireylerin hukuki güvenlik içerisinde bulunmasını gerektirir. İşte devlet organlarının hukuka bağlı kalması ve hukuk dışına çıktıklarında etkin yargısal denetim sağlanması ile devlet adına faaliyet gösteren kişilerin rüşvete başvurma oranı düşecektir.

Son olarak yargının bağımsızlığı ve işlevselliği sağlanmalıdır. Çünkü alınan tüm tedbirlere rağmen rüşvet suçunu işleyen kişilerin etkin bir cezai yaptırımla karşılaşacağı ve yaptığının yanına kar kalmayacağı algısı ancak tam bağımsız yargının faaliyetleri sonucunda oluşacaktır. Yargının sadece toplumun bir kesimi için işlevsel olduğu ve fakat bazı kesimi için herhangi bir yaptırım sağlayamadığı algısının yerleştiği toplumlarda yozlaşma da aynı oranda artacaktır.

159

KAYNAKÇA

AKBULUT BOZDOĞAN Berrin, Rüşvet Suçları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Milenyum Armağanı, 2000, Cilt 8, Sayı. 1-2.

AKÇİN İhsan, Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar, Seçkin Yayınevi, Ankara 2007.

ALDEMİR Zeynep, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'na Göre Rüşvet Suçu, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, http://tez2.yok.gov.tr, İstanbul 2011. (ERİŞİM TARİHİ: 21.09.2014).

ALİKAŞİFOĞLU Kemalettin/ DOĞU Engin, Son değişikliklerle İçtihatlı Notlu Türk Ceza Kanunu, 1. Bası, Ankara.

ALPTEKİN Seda Işık, Türk Hukukunda ve Uluslararası Boyutu İle Rüşvet Suçu, İstanbul