• Sonuç bulunamadı

1.1. Ayıntab Hakkında Genel Bilgiler

1.1.3. Ayıntab Şehrinin Siyasi ve İdari Tarihi

1.1.3.2. Osmanlı Egemenliği Döneminde Ayıntab

Ayıntab’ın Osmanlı Devleti hakimiyetine geçmesinin hemen ardından tahriri yapılmış, Suriye, Mısır, Filistin ve Hicaz’ı kapsayan Vilayet-i Arab idari yapılanması

46Altınöz, “Dulkadir Eyaletinin Kurulmasında Antep Şehri XVI. Yüzyıl”, s.109

47Özdeğer, “Gaziantep”, s.467

48 İlyas Gökhan, “Gaziantep ve Yöresinin Osmanlı Hakimiyetine Geçmesi”, Yusuf Küçükdağ (Ed.),

Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu, Gaziantep: Arsan Basım, 2000, s.61-65

49Nejat Göyünç, “Türkiye Cumhuriyetinin 75. Yılında Gaziantep”, Yusuf Küçükdağ (Ed.), Cumhuriyetin

içerisinde teşkilatlandırılmıştır. 1529-30 yıllarında hazırlandığı tahmin edilen sancak listesinde Şam ayrı bir vilayet haline getirilirken, Ayıntab Haleb Vilayeti’ne dahil edilmiştir. 1531 tarihinde ise yeni teşekkül eden Dulkadır (Zülkadriye) Eyaleti içerisine sancak olarak alınmıştır. 1543 tarihli mufassal defterinde Nehrü’l-Cevaz ve Tel-Başer nahiyelerinin Ayıntab sancağına dahil olduğu görülmektedir. XVI. yüzyılın sonlarında 1598 tarihli bir emr-i şerif ile kısa bir süre Haleb Beylerbeyiliğine bağlanan Ayıntab’ın 1609’da yeniden Dulkadır Eyaleti’ne geçmiş olduğu görülmektedir.50

Ayıntab, Osmanlı Devleti hakimiyetine geçtikten sonra, coğrafi ve ekonomik şartları gereği, çevresindeki Güneydoğu ve Suriye çöllerindeki halklardan daha zengin bir konumda bulunuyordu.51 Bu dönemde istikrara kavuşan Ayıntab’da XVII. yüzyılın başlarına kadar herhangi önemli bir olay yaşanmazken, bu tarihlerden itibaren diğer Anadolu şehirleri gibi Celali saldırılarına uğradı.52

XVII. yüzyılın başlarında Ayıntab’da Canbolatoğlu İsyanı meydana geldi. Merkezi Kilis olan bu isyan Ayıntab’ı da etkisi altına aldı. Canbolatoğlu, çevresinde toplanan Türk olmayan (Kürt ve Arap) topluluklarla birlikte, Halep civarında bağımsız bir devlet kurmak istemekteydi. Osmanlı Devleti, isyanı bastırmak için 1607’de harekete geçmiş ve bölgedeki Türkler de bu mücadelede devletin yanında yer almışlardı. Yapılan kanlı mücadeleler sonucunda isyan bastırıldı.53 Ayıntab merkezinde Türkmen aşiretleri hakim iken, Arap aşiretleri bölgenin güneyinde, Kürt aşiretleri ise doğusunda bulunmaktaydı. Burada bulunan aşiretler Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar ara ara Ayıntab bölgesine saldırdılar.54

Ayıntab’da XVIII. yüzyılda da aşiretlerin saldırısı devam etti ve şehir halkı, hem bu saldırılara hem de Osmanlı Devleti’nin bölgeye atadığı ehliyetsiz görevlilere karşı mücadele etmek zorunda kaldı.55 1788 tarihinde Arabistan Cenneti (Salnamelerde

50 Hüseyin Çınar, 18. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntab Şehri’nin Sosyal ve Ekonomik Durumu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi SBE, 2000, s.14-15; Altınöz, “Dulkadir Eyaletinin

Kurulmasında Antep Şehri XVI. Yüzyıl”,s.114-117

51Hulûsi Yetkin, Gaziantep Tarihi ve Davaları, Gaziantep: Yeni Matbaa, 1968, s.26

52 İsmail Kıvrım, XVII. Yüzyılda Konya ve Ayıntab Şehirlerinde Gündelik Hayat, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi SBE, 2005, s.11

53Ceyhan, a.g.e., s.94-95

54Hale Şıvgın, 19. Yüzyılda Gaziantep, Ankara: Gaye Matbaacılık, 1997, s.18

“Arabistan Gelini” olarak geçmektedir) olarak anılan Ayıntab’da, Battal Paşazâde Nuri Mehmet Paşa, eşkıyalık, soygunculuk ve çeşitli yolsuzluklar yapan bazı yeniçeriler ile halka saldırarak rahatı ve huzuru bozan grupların asayişsizliğini ortadan kaldırmak amacıyla asker topladı. Ancak Nuri Mehmet Paşa’yı çekemeyen rakipleri, bir yolunu bularak onu idam ettirmek istemişlerdir.56 Gelişmeler sonucunda zamanla yönetim ve halkla arası bozulan Nuri Paşa, 20 Mart 1789 tarihli belgeye göre, onun zulmüne dayanamayan halk tarafından şehre sokulmayarak, kendisine saldırıda bulunulmuş ve iki üç yüz kadar adamıyla şehre beş saat mesafede bulunan kendi yaptırdığı kalesine sığınmıştır.57 Bu olayın yaşandığı 1789 tarihinde Daltaban Oğlu Mehmet Paşa, Ayıntab’ı kuşatmıştır.58 Ayıntab ve Kilis naibi Abdülgani Efendi’nin takririnde belirtildiğine göre, Daltabanzâde Mehmet Ali Paşa idam edilerek, mallarına devlet adına el konulması istenmiştir.59 1791 tarihli belgelerde ise Nuri Paşa’nın yeniden Ayıntab’a girerek fesada başlaması üzerine, bu meselesini halletmek için iki yol düşünülmüştür, bunlardan ilki paşayı Rumili’ne görevlendirerek Ayıntab’dan uzaklaştırmak, şayet bu mümkün olmaz ise katli için akrabalarından birini görevlendirmek.60 Anlaşılan o ki paşayı Ayıntab’dan çıkarmak mümkün olmamış ve bunun üzerine akrabalarından eski Halep mütesellimi Seyyid Hasan Ağa bazı tedbirler ile paşanın hakkından gelebileceğini beyan ederek görevi üstlenmiştir.61 Ancak Seyyid Hasan Ağa’nın bu taahhüdü yerine getiremediği anlaşılmaktadır. Nuri Paşa ile ilgili son kayıt 18 Ağustos 1792 tarihli olan belgedir. Bu belgede şikâyetlerin gerçek olup olmadığı sorusuna, şikâyetlerin doğru olduğu cevabı verilmiştir. Bu tarihten sonra konuyla ilgili kayıt olmaması Nuri Paşa’nın 1792 yılında idam edilmiş olabileceği ihtimalini akla getirmektedir.62

XIX yüzyılın başlarında 1803’te yaşanan Kalender Paşa kuşatması, 1804 ve 1819’daki Halep Valisi Çapanoğlu Celalettin’in yağmaları, 1824’te Fevzi Paşa’nın şehri muhasara etmesi Ayıntab’daki bütün düzeni altüst edip halkı bezdirmiş, bunun sonucunda mahalle ve köyler eşkıya ve azınlık çetelerinin saldırılarına açık hale gelmiştir.63

56Şıvgın, a.g.e., s.20-21

57BOA, HAT, 15/590

58Ceyhan, a.g.e., s.96; Yetkin, Gaziantep Tarihi ve Davaları, s.30

59BOA, HAT, 272/15963

60BOA, HAT, 273/031

61BOA, HAT, 272/15963

62BOA, HAT, 272/15963

Yüzyılın başında Ayıntab’a zarar veren siyasi olayların yanında 1818’de büyük kuraklık baş göstermiş,64 27 Zilkkade 1237 (15 Ağustos 1822)’de ise büyük bir deprem yaşanmıştır. Gece saat 02:30 civarında yaşanan bu depremde şehirde birçok cami, medrese ve ev zarar görmekle birlikte, kale gibi dayanıklı bir yapı dahi çok büyük bir zarara uğramıştır. Kalenin burçları ve duvarları zarar görmüş, kale içinde yer alan hanelerin tamamı yıkılmış ve harap hale gelmiştir. Bu evlerin altında birçok erkek, kadın ve çocuk helak olmuş ve yaralanmıştır. Kaledeki yıkım depremin ne kadar şiddetli olduğunu göstermektedir. Diğer yerlerde de birçok kişi yıkılan evlerin altında kalmış ve yaralanmıştır. Depremin gece yarısı meydana gelmesi ve insanların evlerinde uyurken depreme yakalanması, şüphesiz kayıp oranını arttıran önemli bir etken olmuştur. Geriye oturulacak mesken kalmadığından, halk başka beldelere gitmek zorunda kalmıştır. Taşrada olan köyler dahi boşalmış oralarda da birçok insan ölmüş ve hayvan helak olmuştur. Bu yüzden Ayıntab’ın müftüsü, uleması, mütesellimi ve diğer ileri gelenleri ile kethüda Necip Efendi ve Kale dizdarı, Şam’a yollayacakları zahire ve ağnamın affını istemişlerdir.65

Bu olaydan kısa bir süre sonra, bölgede bir de Yeniçeri olayları yaşanmıştır. Padişah II. Mahmut tarafından 1826 yılında askeri alanda yapılmak istenen ıslahat sonucunda yeniçeriler daha önceleri olduğu gibi tekrar ayaklanmış, ancak bu sefer devlet erkânının desteğini alan padişah, 15 Haziran 1826 günü yeniçeri ocağına son verebilmiştir. Ardından ocağın ilga edildiği, yeniçeri bulunan bütün kale ve şehirlere bildirilmiştir.66 Bu yerlerden biri olan Ayıntab’da da ocağın dağıtılması sonucu bazı eski ocak mensupları isyan etmişlerdir. Maraş Valisi Celaleddin Mehmed Paşa’nın 20 Mayıs 1827 tarihli tahriratına göre; Ayıntab sakinlerinden ve mülgâ yeniçeri eşkıyasından Uğurluoğlu İbrahim, Kara Caferoğlu Ahmed, Hacı Bico, Hacı Ahmedoğlu Karaoğlan, Hacı Mahmud, Mendellioğlu Hasan ve Kara Mehmed vs. adlı yeniçeriler, Mehmed Paşanın Ayıntab’a geldiği sırada firar etmişlerdir. Ardından bu kişilerin, Behisni civarında bulunan Hüsn-ü Mansur Kasabası’nda Behisni ileri gelenlerinden Murtaza Bey’in himayesinde oldukları anlaşılmış ve bunların idam ve izalesi istenmiştir.67 İki gün sonra ise Ayıntab kadısının bu kişiler ve bunlara yardım edenlerin idamına dair ilamı çıkmıştır.68

64Ceyhan, a.g.e, s.96, Göğüş. a.g.e., s.29

65BOA, HAT, 534/26272-C; BOA, HAT, 534/26272

66Necdet Hayta ve Uğur Ünal, Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri, Ankara: Gazi Kitabevi, 2005, s.101

67BOA, HAT, 291/17402-G

XVIII. yüzyılın sonu ile XIX. yüzyılın başlarında yaşanan tüm bu olayların yanında, yine 1826’da yaşanan veba salgını ile Ayıntab halkı sıkıntılı günler yaşamıştır. Bu olayların yaşandığı sıralarda idari olarak Maraş’a bağlı olan Ayıntab, yüzyılın başında Halep’e dahil edilmiştir. Ancak bağlanma tarihi, şehir ile ilgili yapılan çalışmalarda farklı olarak verilmektedir. Bazı kaynaklarda şehrin, 1818 yılında Hurşit Paşa’nın valiliği döneminde Halep’e bağlanmış olduğu ifade edilirken,69 şehrin aslında 1830 yılında Halep’e dâhil edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumun nedeni şu şekilde açıklanmaktadır: 1817-19 yılları arasında Halep’de meydana gelen isyan sonucunda Halep Valisi Hurşit Paşa, yaptığı masrafları ileri sürerek kendisine Rakka ve Maraş’ın mansıp olarak verilmesini istemiştir. İlk başta bunun mümkün olmadığı cevabını almış, fakat Maraş Valisi Kalender Paşa’nın kefil gösterecek kuvvetli bir sarrafının olmayışı üzerine Ayıntab mukataası H. 1233’ten 1235’e (M. 1817-18/1819-20) kadar kendisine verilmiştir.70 Bu durumun, Ayıntab’ın yanlış olarak 1818 tarihinde Haleb’e bağlandığı fikrini doğurması, kuvvetle muhtemeldir. Ancak döneme ait arşiv belgelerinde yer alan bilgilere göre Ayıntab mukataasının bu tarihten önce de Haleb valisine iltizam edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. H. 29 Zilhicce 1230 (M. 02 Aralık 1215) tarihli hatt-ı hümayunda Mutasarrıf Feyzi Beyzade Mehmet Emin Efendi ile durumu şikayet eden İbrahim Ağa’nın sundukları takrirde, yirmi sekiz ve yirmi dokuz senelerinde Ayıntab mukataasını sarraf göstermeden elinde bulunduran Maraş mutasarrıfı Kalender Paşa, aynı zamanda 64.937,5 kuruşu da ödememiştir. Bunun üzerine bahsedilen mukataanın otuz senesi iltizamı Haleb Valisi Celal Paşa’nın uhdesine ihale olunmuştur.71 Mukataanın, Haleb Valisi Hurşit Paşa’ya verildiği belgeden de bunu anlamak mümkündür. H. 13 Zilhicce 1234 (M. 03 Eylül 1819) tarihli belgede Hurşit Paşa, bahsi geçen mukataanın 1235 senesine kadar yine uhdesine verilmesi ricasında bulunmuş ve H. 29 Zilkade 1234 (M. 19 Ekim 1819) tarihinde yine kendisine verilmiştir.72 Ayrıca Halep’te ortaya çıkan olayları bastırması sırasında yaptığı masraflar için mukataanın yanında kendisine beş yüz kese akçe de ödenmiştir.73H. 1235 tarihli belge

69Darkot ve Dağlıoğlu, a.g.e., s.66; Özdeğer, “Gaziantep”, s.469

70 Hilmi Bayraktar, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Antep’in İdarî Yapısı ve İktisadî Durumu”, Yusuf Küçükdağ (Ed.), Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu, Gaziantep: Arsan Basın, 2000, s.84-85

71 “…mukata’ât-ı mezkûrenin yiğirmi sekiz ve yiğirmi tokuz senelerini halâ Mar’aş mutasarrıfı mîr-i mîrândan Kalender Paşa ber-mûcib-i hatt-ı hümâyûn kuvve-i sarrâf göstermeyerek zabt itmiş…” “…mûmâ-ileyh zimmetinde olan cem’an altmış dörd bin tokuz yüz otuz yedi buçuk guruşı taleb itmişler ise de…” “…mukata’ât-ı mezkûre Halebe karib ve civar olduğundan bahisle otuz senesi iltizâmı Haleb Valisi Celal Paşa kullarının uhdesine ihale olunması…” BOA, HAT, 540/26663

72“…işbu iki yüz otuz beş senesine mahsûben mukata’â-yı merkûme yine uhde-i hâlsânemize iltizâm ve ihâle kılınmasını…” BOA, HAT, 534,/26269-F

Mukataanın Hurşit Paşa’ya yaptığı masraflardan dolayı verildiğini ortaya koysa dahi aslında Osmanlı Devleti alacağını tahsil edemediği için daha önce H. 1230 tarihinde mukataayı Maraş valisinden alıp Halep valisine vermiştir.

Ayıntab, Halep Vilayetine ilhakından iki yıl sonra Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın işgaline uğramış ve bunun üzerine Mısır Hidivliğine ilhak edilmiştir. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa, 21 Haziran 1832’de Ayıntab’a yolladığı buyrultuda Halep Eyaleti ve kazalarının Mısır’a bağlandığını ve Ayıntab’a Battalzade Hacı Sadık Bey’in atandığını bildirmiştir.74 İbrahim Paşa ile Osmanlılar arasında 5/6 Mayıs 1833’te imzalanan Kütahya Antlaşması’na göre, Ayıntab bölgesi ikiye ayrılarak, Mısır ve Osmanlı arasında taksim edilmiştir. İlk iş olarak önemli askeri mevkilere Mısır askerleri yerleştirilmiş, önemli makamlara Mısır yanlıları getirilmiştir. Kısa bir süre içinde vergi adı altında büyük bir soygun ve talan başlamıştır.75

Mehmet Ali Paşa, Kütahya Antlaşması ile istediği birçok bölgeyi kendi denetimine almasına rağmen bununla yetinmeyerek 1839’da Mısır’ın bağımsızlığını ilan etmiştir. Bunun üzerine II. Mahmut bir ferman ile Mehmet Ali Paşa’nın cezalandırılmasını istemiş ve her iki ordu savaş hazırlıklarına başlamıştır. Osmanlı ordusu 20 Haziran 1839’da Birecik ve Nizip karargâhında toplanmıştı. Nizip Çayı’nın bir kolu olan Orul Suyu her iki ordu arasında sınır oluşturuyordu. İki ordunun kuvvetleri neredeyse birbirine denkti. İbrahim Paşa, Halep-Birecik yolunun her iki tarafından Birecik yönünde harekete başladı. Mısır ordusu 23 Haziran’da Osmanlı kuvvetlerine hücum etti. Osmanlı ordusu bu saldırıyı püskürttüyse de, 24 Haziran’da yeniden saldırıya geçen Mısır ordusu, Osmanlı ordusunu perişan etti. Ayıntab halkı, Nizip Savaşı sırasında da şehirdeki Mısır kuvvetleriyle çatışmışlar, Osmanlı kuvvetlerinin yenilmesi üzerine İbrahim Paşa’dan korktukları için birçoğu şehri terk etmişti. Yaşanan Nizip Savaşı esnasında II. Mahmut ölmüş ve yerine 1 Temmuz 1839’da Abdülmecit geçmişti. Ayrıca Osmanlı bu dönemde büyük devletlerin himayesini de kabul etmişti. Bu büyük devletler İngiltere, Fransa, Prusya, Avusturya ve Rusya idi. Fransa, Mehmet Ali Paşa yanlısı olmasına rağmen diğer devletler, Mısır valisinin gerekirse silah zoruyla durdurulması kararına varmışlardı. Bu baskıya fazla dayanamayan Mehmet Ali Paşa 1840’ta işgal ettiği bütün Suriye’den çekilmek zorunda

74Bayraktar, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Antep’in İdarî Yapısı ve İktisadî Durumu”, s.85

kaldı. Böylece İbrahim Paşa da Ayıntab’dan çekilmiş oldu.76 1840 tarihine kadar devam eden bu işgalde Ayıntab halkı Mısırlıları işgalci olarak görüp onlara karşı mücadele etmişlerdir. Ayıntab’ın Mısır-Osmanlı sınır bölgesinde ve her iki devletin nüfuz sahasında olması bölgede idari karmaşanın yaşanmasına neden olmuştur.

Mısır meselesinden sonra Ayıntab, 1865’e kadar Haleb Eyaleti’ne bağlı bir sancak olarak kaldı. 1864 Vilâyet Nizâmnâmesi ile yapılan idari değişiklikle, Ayıntab 1865 yılında Haleb merkez sancağına bağlı bir kaza olarak yeniden teşkilatlandırıldı. Ayıntab’ın bu durumu 1918’e kadar devam etti.77

Osmanlı hâkimiyetine girmeden önce devletler arasındaki mücadelere sahne olan ve bu nedenle bazı zamanlarda yıkıma uğrayan Ayıntab, XVI. yüzyıldan sonra sanayi ve ticaret alanında daha hızlı gelişmeye başladı. Vakıflar yoluyla da birçok medrese, kitaplık, han, hamam, cami gibi topluma yararlı kurumlar oluşturuldu. XVII. yüzyılda da Ayıntab, bölgenin bilim ve kültür merkezlerinden biri oldu. Zengin vakıf kuruluşları, esnaf birlikleri, sosyal yardım kurumları, medreseler bu dönemde düzenli olarak çalıştı.78Ancak, XVIII. yüzyıl sonu ile XIX. yüzyılda Ayıntab, bağlı olduğu Osmanlı Devleti gibi büyük sarsıntılar yaşadı. Osmanlı döneminde Ayıntab, oluşturulan kurumlar ile klasik bir Osmanlı şehri hüviyeti kazandı.