• Sonuç bulunamadı

1.2. Şehrin Kentsel Dokusu

2.1.1. Evlenme

İki karşı cinsin sürekli olarak birlikte yaşamak istemelerinin örf, adet veya kanunca tanınmasına evlilik denmektedir. Evlenmenin gerçek amacı bir aile kurmak ve bu aile içinde nesli sürdürecek bir çocuk sahibi olmaktır. Ayrıca evliliğin kanunda öngörülen şartlar çerçevesinde ve nikahın sürekli olması amacıyla yapılmış olması gerekmektedir.485 Aile oluşumunun ilk aşaması resmi olarak nikâh olmakla birlikte, öncesinde tarafların birbirlerini tanıması için nişanlılık süresi yaşanmaktadır. Nişanlanma İslam hukukunda bir evlenme vaadinden ibaret olmakla birlikte buna “hıtbe”,486 nişanlı erkeğe “hâtıb”, nişanlı kadına ise “mahtûbe” denilirdi.487 Osmanlı’da ise bu kişilere aday anlamına gelen “namzed” denilmiştir.488

Hıtbe, erkeğin bir kadının nikahına talip olmasıdır. Bu niyetin karşı tarafa bildirilmesi doğrudan evlenmek isteyen kişi tarafından yapılabileceği gibi, genellikle bu kişinin ailesi tarafından yapılırdı. Kızın veya ailesinin onaylaması halinde de taraflar

483Bkz. Tablo 9

484Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1308, s.165-167

485Coşkun Üçok ve diğerleri, Türk Hukuk Tarihi, Ankara: Savaş Yayınevi, 1996, s.88; Mustafa Can, “Hukuk ve Nikâh”, Türk Aile Ansiklopedisi, C.3, Ankara: TC. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı, 1991, s.789; Ayrıca bkz. Tülay Ercoşkun, Osmanlı İmparatorluğu’nda 19. Yüzyılda

Evlilik ve Nikâha Dair Düzenlemeler, Ankara Üniversitesi SBE, 2010

486M. Akif Aydın, Türk Hukuk Tarihi, İstanbul: Beta Basım, 2001, s.273

487 Halil Cin ve Ahmet Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, İstanbul: Osmanlı Araştırmaları Vakfı, 2011, s.496

nişanlanmış olurlardı.489 Ancak nişanlanmanın gerçekleşmesi için öncelikle taraflar arasında evlenme engelinin bulunmaması gerekmekteydi.490

Osmanlı toplumunda evlilik öncesi yaşanan namzedlik dönemi, aile birliğinin ilk adımını teşkil etmekteydi. Bu sürecin amacı hem kız hem de erkek tarafının birbirilerini tanımasıydı. Hukuki bir yaptırımı olmayan bu süreç, tarafların birbirilerine aile, neseb, maddi varlık, fikir ve düşünce olarak uygun olup olmadıklarını görmeleri, evliliğe mani bir durum varsa bu süreçte ortaya çıkması veya buluğa ermemiş olan kişilerin evlilik yaşının beklenmesi açısından oldukça önemliydi.491

Nişanlılık resmi bir işlem olmadığından evlilik için herhangi bir zorlayıcı niteliği de bulunmamaktaydı. Bu süre zarfında taraflar arasında haklı bir sebep olmaksızın nişan bozulabildiği gibi anlaşmazlıklar sonucu da bozulabilirdi. Böyle bir durumda nişan sırasında alınan hediyeler genellikle geri verildiği gibi bozan taraf karşı tarafın masraflarını da karşılardı.492 Nişanlılığın resmi bir uygulama olmamasından incelenen döneme ait kayıtlarda Ayıntab’da bu duruma rastlanmamaktadır. Nişanlılık süresinde herhangi bir sorun yaşanmaz ise taraflar resmi olarak nikahlanırlar ve böylece ailenin oluşumu gerçekleşmiş olurdu.

İslam hukukunda nikah akdi, iki şahit huzurunda yerine getirilmektedir. Toplumda aileye verilen önemden kaynaklı olarak nikah işlemi, İslam hukukunun erken dönemlerinden itibaren diğer akitlerden ayrılmıştır. Bu nedenle insanlar nikaha dini ve hukuki bir önem vermişler ve zorunlu olmamakla birlikte, bu akdin dini ve hukuki yönünü bilen bir hukukçu veya din adamı tarafından gerçekleştirilmesine özen göstermişlerdir. Osmanlı Devleti’nde de bu nedenle nikahlar mahkemelerde hakimler tarafından kıyılarak,493 sicile kaydedilir ve hüccet-i nikah denilen bir belge düzenlenirdi. Fakat nikah için mahkemeye başvurmanın pratik zorluklarından dolayı zamanla kadılar, mahalle veya

489 İzzet Sak, “Osmanlı Toplumunda Nâmzedin (Nişanın) Bozulması ve Sonuçları: Konya Örneği (18.Yüzyıl Konya Şer’iye Sicillerine Göre)”, Selçuk Üniversitesi SBE Dergisi, (16), 2006, s.494

490Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. M. Akif Aydın, Türk Hukuk Tarihi, s.283-285; Cin ve Akgündüz,

a.g.e., s.504-507

491 Arzu Karaslan, “Osmanlı Toplumunda Ailenin Teşekkülünde İlk Adım: Namzedlik”, Batman

Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi, 5(2), 2015, s.191; İzzet Sak, "Şer'iye Sicilleri Işığında

Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Aile Hayatı: Konya Örneği (1700-1725)", Tarihin Peşinde

Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, (7), 2012, s.120

492H. İbrahim Acar, “Nişan”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.33, İstanbul: TDV Yayınları, 2007, s.153

köy imamlarına izinname denilen evlendirme izni vermişler ve nikahlar imamların huzurunda gerçekleştirilmiştir. Ancak bu izinnamenin alınması şart olmayıp, imamların izinname almadan kıydıkları nikahlar da İslam hukukuna uygun olarak geçerli sayılmıştır.494 Nikahın tescil edilmesi esası Tanzimat Dönemi’nden hemen sonra, H.1289/M.1881 tarihli Sicil-i Nüfus Nizamnamesi ile yürürlüğe girmiş ve sonraki hukuki düzenlemelerde de bu durum teyit edilmiştir.495

Yukarıda açıklanan durumlara bağlı olarak Ayıntab’da incelediğimiz döneme ait şer’iyye sicillerinde mahkemede kıyılan sadece iki adet nikah kaydına rastlanmakla birlikte, bu kayıtlardan biri Ayıntab’a ait olmayıp, Birecik ahalisinden Şeyh Müslim bin Cafer ile Fatma bint-i Ahmed adlı kişilere aittir.496 Diğer kayıt ise 13 Cemazeyilahir 1285/01 Ekim 1868 tarihli olup, Döne bint-i Süleyman ile Mehmed bin Hasan arasında yapılan akd-i nikah işlemidir. Ancak bu belgede mahalle belirtilmemiştir.497

Bunların dışında nikah işlemiyle ilgili tüm kayıtlarda, kadılar tarafından bazı mahalle ve köy imamlarına nikah kıymaları için izinname verildiği görülmektedir. Tanzimat’ın son dönemlerine rastlayan bu kayıtlardan 148 nolu şer’iyye sicilinde, tamamı H.1291/M.1874 yılına ait toplam 239 adet kayıt bulunmaktadır.498 Evlilik izni için tutulan kayıtlarda, çok küçük farklılıklar dışında, standart bir yapı bulunmaktadır. Mahalle veya köy imamlarına verilen bu izinlerden birer örnek verilecek olursa; “Kürkciyan Mahallesi İmamı Efendi ba’de’s-selam inha olunur ki mahallenizde sakine Fatma bint-i Ahmed nam seyyibenin (dul kadın) mani-i şer’isi yok ise işbu talibi olan Ali bin Mehmed nam kimesneye velisi izni ve tarafeyn rızaları ve mihr-i müeccel ve muaccel nizamisi tesmiyesiyle inde’ş-şuhud akd-i nikah eyleyesiniz ve’s-selam” (04 Cemazeyilevvel 1291/19 Haziran 1874).499 “Büyük Kızılhisar Karyesi İmamı Efendi ba’de’s-selam inha olunur ki karyenizde sakine Hadice bint-i Mustafa nam bakirenin mani-i şer’isi yok ise işbu talibi Osman bin Ali nam kimesneye velisi izni ve tarafeyn rızaları ve mihr-i müeccel ve mihr-i muaccel nizamisi tesmiyesiyle lede’ş-şuhud akd-i nikah eyleyesiniz ve’s-selam”

494Üçok ve diğerleri, a.g.e., s.96

495Cin ve Akgündüz, a.g.e., s.489

496GŞS, No: 146, s.283

497GŞS, No: 147, s.161

498GŞS, No: 148, s.58-59, 165-270

(03 Rabiulahir 1291/20 Mayıs 1874).500 Bu iki kayıt karşılaştırıldığında anlaşılacağı üzere kayıtlar, yerleşim biriminin ve evlenecek kişilerin isimleri dışında aynı şekilde tutulmuştur.

Yukarıda ifade edilen evliliğin resmi boyutu dışında her toplumda olduğu gibi Osmanlı toplumunda da örfi uygulamaları bulunmakta ve bunun başında da düğün ve onunla ilgili yapılan uygulamalar gelmekteydi. Düğün, taraflar açısından oldukça maliyetli bir iş olduğundan bazen evliliğin gecikmesine dahi neden olabilmekte ve evlilik gelenekleri toplumda sorunlar yaratabilmekteydi. Bunun farkında olan Tanzimat Dönemi yöneticileri, bu konuda adımlar atarak, Fransız Medeni Kanunu’nu kabul etmeyi dahi düşünmüşler, ancak toplum yapısı buna müsait olmadığından, geleneksel evliliği düzenleyen bazı ferman ve tenbihler yayınlamışlardır. Bu konuda Tanzimat Dönemi’nin hemen başında Cemazeyilevvel 1260/Mayıs-Haziran 1844 tarihinde bir ferman yayınlanmıştır. Bu ferman Ayıntab’a gönderilmiş ve 23 Cemazeyilahir 1260/10 Temmuz 1844 tarihiyle sicile kaydedilmiştir. Fermana göre: Bakire kızların, baba ve akrabaları tarafından, 30 yaşına kadar evlendirilmedikleri, eşi vefat etmiş olan dul kadınların da aynı şekilde kocaya verilmedikleri, yapılan yakınma ve şikayetlerden anlaşılmaktadır. Bu nedenle, reşid olan kızların ve dulların kendi arzusuyla evlenme başvurularının yerine getirilmesi, şer’i engeli bulunmayan evlenmelerin baba ve akrabaları tarafından engellenmesinin önüne geçilmesi ile başlık gibi örfi uygulamaların kaldırılması ve ebeveynlere bu gibi ödemelerin yapılmaması emredilmiştir.501

10 Ramazan 1267/09 Temmuz 1851 tarihli belgede, Şehreküstü Mahallesi’nden Arab Hüseyin bin Mehmed, kaynı Şaban’a dava açarak dava tarihinden beş sene önce eşi Ayyuş’u kendisiyle evlendirdikleri sırada kaynına hukuka aykırı olarak, yemeklik adıyla 2.550 kuruş verdiğini ve bunu geri almak istediğini beyan etmiştir. Şaban ise bunu inkar ederek, parayı kız kardeşinin mihri olarak aldığını belirtmiştir. Şahitlerin beyanı sonrasında Şaban haklı bulunarak temize çıkmış ve dava kapanmıştır.502 Bu davada böyle bir para alınmadığı sonucu çıksada örfi uygulamanın devam ettiği anlaşılmaktadır.

Yayınlanan bu fermanın ardından 23 Rabiulevvel 1279/18 Eylül 1862 tarihinde fermanın uygulanmasıyla ilgili tenbihler yayınlanmıştır. Tenbihlerin yayınlanması da

500GŞS, No: 148, s.203

501GŞS, No: 144, s.159; Ortaylı, “Osmanlı Toplumunda Ailenin Yeri”, s.78

fermanda belirtilen hususların hayata geçmediğinin bir göstergesidir. Bu tenbihlerde; düğünlerde israf yasaklanmış, başlık kaldırılmış, mihr miktarları evlenecek kişilerin gelir seviyesine göre belirlenmiş, damadın düğünden sonra eşinin akrabalarına hediye vermesi kaldırılmış ve düğünler de üç sınıfa ayrılarak, her birinde ne kadar masraf yapılacağı belirtilmiştir. Yukarıda da görüldüğü üzere bahsedilen ferman ve tenbihlerin başlık uygulamasını ortadan kaldırdığı söylenemese de bu konuda evliliği kolaylaştırma adına belli bir gelişmeyi yansıttığı anlaşılmaktadır.503