• Sonuç bulunamadı

İlk Çağlardan Osmanlı Egemenliğine Kadar Ayıntab

1.1. Ayıntab Hakkında Genel Bilgiler

1.1.3. Ayıntab Şehrinin Siyasi ve İdari Tarihi

1.1.3.1. İlk Çağlardan Osmanlı Egemenliğine Kadar Ayıntab

Anadolu’nun en eski yerleşim birimlerinden biri olan Ayıntab, Amerikalı yazar ve araştırmacı George Thomas Klinan’ın “The New Look of World Ranking” (Dünya Sıralamasına Yeni Bakış) adlı çalışmasındaki teze göre, dünyanın en eski yerleşim yeridir. Bu esere göre: Ayıntab M.Ö. 5600’lerde kurulmuş ve bunu M.Ö. 5000’lerde kurulmuş olan Kudüs takip etmiştir.20 Ayıntab şehrinin dünyanın en eski şehri olduğu bu iddialı tez bilimsel olarak kesinlik kazanmış olmasa da şehrin merkezinde yer alan kalenin bulunduğu höyük üzerinde yapılan kazılarda, şehrin tarihinin M.Ö. 5600 senesine kadar gittiği ve bu tarihten M.Ö. X. yüzyıla kadar bölgenin sürekli iskân halinde olduğu anlaşılmıştır. Bugün özellikle arkeolojik çalışmalar sayesinde Ayıntab bölgesinin tarihi, çok daha gerilere götürülebilmekte, bölgenin Yontma Taş Devrinden başlayarak iskân edildiği ifade edilmektedir.21

İlk çağlarda Ayıntab’ın adına, rastlanılmamakla birlikte, bölge merkezinin Ayıntab’ın 10-12 km kuzeyinde bulunan Dülük (Doliche) olduğu bilinmektedir.22 Zira burası antik devirlerde iktisadi ve siyasi olayların yoğun bir şekilde yaşandığı, Mezopotamya’dan Fırat Nehri’ni takip ederek Anadolu’ya gelen kervanların bu nehri geçtikleri Birecik (Apemea) ile Maraş (Germanica) arasında önemli bir kavşak noktasıydı. Ayrıca burası Urfa (Edessa-Ruha), Maraş ve Halep yollarının kesiştiği noktada bulunmaktaydı.23

19“Kazâ-i Ayıntab”, Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, Haleb: Haleb Vilâyeti Matbaası, H.1321, s.235

20Nejat Göyünç, “Gaziantep Tarihi ile İlgili Bazı Notlar”, Yusuf Küçükdağ (Ed.), Osmanlı Döneminde

Gaziantep Sempozyumu, Gaziantep: Arsan Basın, 2000, s.45

21Mustafa S. Akpolat, Gaziantep Kalesi, Ankara: Bilgesu Yayıncılık, 2010, s.15

22Özdeğer, “Gaziantep”, s.466

Dülük ve çevresi, M.Ö. 1800-1200 tarihleri arasında, Hititlerin egemenliği altında yaşamaktaydı. M.Ö 1200’lerde yıkılan Hitit Devleti’nin yerine birçok Hitit Şehir Devleti kurulmuştu. Ceyhan, Ayıntab’ın bu kent devletlerinden, Gummuhi (Kumukh veya Gümmük) Şehir Devleti’nin sınırları içerisinde yer aldığını belirtirken, Özdeğer ise Dülük’ün, bu şehir devletine mi, yoksa bugünkü Keferdiz Köyü yakınlarındaki Sakçagözü Şehir Devleti’ne mi dâhil olduğunun bilinmediğini ifade etmektedir.24

Bu dönemlerde ticaretin kavşak noktasında bulunan Dülük’ün zenginliğiyle meşhur olması, Asur tüccarlarının kenti istila etmesine sebep olmuş ve bu istilalar sonucunda bölge, M.Ö. 709 tarihinden M.Ö. 613-610 tarihine kadar, Asur egemenliği altında kalmıştı. Asurluların ardından bölge, bu tarihten itibaren Medlerin egemenliği altına girdi.25

Bölge, Med Kralı Kıyaksar’ın Asurluları mağlup etmesiyle Med egemenliği altına girmiş26 ve M.Ö. 546 tarihlerinde Medlerin yerini Persler almıştı. Ancak bu durum bölge açısından herhangi bir değişikliğe neden olmadı. Hem Medlerin hem de Perslerin eğemenliği sırasında, bölgede İran kültürünün ağır bastığı bir dönem yaşandı.27

M.Ö. 334 tarihinde doğu seferine başlayan Büyük İskender, M.Ö. 333 tarihinde Mezopotamya’dan ve Anadolu’dan gelen yolların kavşak noktasında bulunan İssus (Ayas: Adana’ya bağlı Yumurtalık civarında) kentinin yakınında, Pers İmparatoru Daryüs’ü yenince, Dülük ve bölgesi Makedonya sınırlarına dahil edildi. Büyük İskender’in ölümü sonucunda imparatorluk, generalleri arasında bölününce Dülük bölgesi, İskender’in generallerinden Selevkos (Selefkos)’un, Babil Satraplığını ele geçirmesiyle, Selevkosların egemenliği altında kaldı. M.Ö. I. yüzyılın başlarında Selevkos Devleti’nin zayıflaması üzerine, Romalıların desteğini alan XIII. Antiokhos, M.Ö. 69 tarihinde Ayıntab bölgesinin kuzey doğusunda Kommogene Krallığını ilan etti. Böylece bölge bu krallığın egemenliği altına girmiş oldu. Bu tarihten itibaren Kommogene Krallığı, bazen bağımsız bazen de Romalıların nüfuz ve müdahalesi altında M.S. 73 tarihine kadar ayakta kaldı. Bu tarihten itibaren ise bölge, tamamen Roma yönetimine dahil edildi. Ayıntab’ı M.S. 65 tarihinde

24Erdal Ceyhan, Gaziantep Tarihi, Gaziantep: GTO Kültür Yayınları, 1999, s.10-24; Özdeğer, Onaltıncı

Asırda Ayıntâb Livâsı, s.2

25Ceyhan, a.g.e., s.10-24

26Özdeğer, “Gaziantep”, s.466; Özdeğer, Onaltıncı Asırda Ayıntâb Livâsı, s.2

Pompeus’un Roma topraklarına kattığı da ifade edilmektedir.28 Roma sınırlarının, Ayıntab’ın çok daha güneyinde olması nedeniyle, Ayıntab ve çevresinin, Roma’nın yükselme ve duraklama devrinde sakin bir dönem geçirdiği tahmin edilmektedir.29

Roma İmparatorluğu, doğu ve batı olarak ikiye ayrıldıktan sonra Ayıntab, M.S. 395’ten itibaren Bizans (Doğu Roma) hakimiyeti altında yaşamaya devam etti. Dülük ve çevresi Bizans hakimiyeti sırasında, Arap sınır bölgesinin önemli bir mevkiini teşkil etmesinden dolayı önemli mücadelelere sahne oldu. Ayıntab şehrinin çekirdeğini oluşturan Ayıntab Kalesi de bu mücadeleler sonucunda inşa edildi. Ayıntab şehrinin de bu suretle ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.30 Haleb vilayet salnamelerinin verdiği bilgiye göre de Dülük’ün 800 tarihlerine kadar bölgenin merkezi olduğu ancak bu tarihlerde Dülük’ün harab olmasıyla merkezin Ayıntab’a geçtiği ifade edilmektedir.31 Özdeğer, Selefkos takvimiyle 800, miladi 499 yıllarına denk gelen bir deprem sonucunda, Dülük Kalesi ve Kasabası’nın harap olduğunu, 527-565 yılları arasında buranın yerine Ayıntab Kalesi’nin inşa edildiğini belirtmektedir.32

Hz. Ömer’in komutanlarından İyaz b. Ganam’ın (İyâs bin Ganm) komutası altında bulunan ve 636 senesinde Ebu Ubeyde’nin Yermük savaşında Bizans ordusunu yenmesinin ardından, Suriye’nin kuzeyine ilerleyen öncü Arap ordusu, Ayıntab ve Dülük’ü, Bizans’tan aldı. Böylece bölge (Ayıntab, Dülük, Merziban (Merziman), Raban ve Tilbaşâr kaleleri) İslam topraklarına dahil edildi. Fakat bölge, iki ülke arasındaki mücadelelere sahne olmaya devam etti.33

Dört Halife döneminin ardından bölge, 661-750 tarihleri arasında Emevilerin egemenliği altında kaldı. Bu dönemde buralara Arap kabileleri yerleştirildi. Abbasiler, 750 tarihinde Emevilerin egemenliğine son vererek, bölgeyi hakimiyetlerine aldılar. Ancak İslam Devleti içinde yaşanan bu mücadele döneminde Ayıntab bölgesi Araplar ile Bizans arasındaki mücadelelere sahne olmaya devam etti ve bölge kısa bir süreliğine yeniden

28Ceyhan, a.g.e., s.34-40

29Göğüş, a.g.e., s.25

30Özdeğer, “Gaziantep”, s.466; Özdeğer, Onaltıncı Asırda Ayıntâb Livâsı, s.2

31Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1300, s.82

32Özdeğer, Onaltıncı Asırda Ayıntâb Livâsı, s.3

33Besim Darkot ve Hikmet Turhan Dağlıoğlu, “Ayıntab”, İslam Ansiklopedisi, C.2, Ankara: Milli Eğitim Basımevi, 1961, s.65; Göğüş, a.g.e., s.26; Özdeğer, Onaltıncı Asırda Ayıntâb Livâsı, s.3

Bizans egemenliğine geçti. Ardından Harun Reşit, 782 tarihinde bu bölgeyi yeniden İslam topraklarına kattı. Bölgenin merkezi olarak, Dülük’ün yerini yavaş yavaş Ayıntab denilen kale ve çevresinin almaya başlamasının muhtemelen bu tarihten itibaren olduğu tahmin edilmektedir.34

Abbasi halifelerinin siyasal güçlerinin azalması sonucu bölge sırasıyla, Mısır Tolunoğlu Devleti, Mısır Fatimileri, ardından Musul ve Haleb atabeyleri ile Suriye Selçukluları arasında el değiştirdi.35 Daha sonra Alp-Arslan tarafından görevlendirilen Afşin Bey, 1067 yılında yaptığı fetihlerle bu bölgedeki Türk hâkimiyetini oluşturdu. Kısa bir süre sonra 1084’te Antakya’yı yeniden ele geçiren Süleyman Şah zamanında Halep civarı ve Ayıntab kendiliğinden Süleyman Şah’ın hâkimiyetine girdi. Bölge, Suriye Selçuklularının elindeyken önce 1098’de bir süre Edessa (Urfa) Latin Kontluğu’nun egemenliğinde kaldı. Bu dönemde Urfa Kontluğu’nun Maraş Kontluğu’na tabi olmasıyla bölge Maraş’a bağlandı ve Haçlıların önemli müstahkem mevkileri durumuna geldi.36

Haçlı Seferleri’nin şiddetini kaybetmesiyle, 1149 yılında I. Mesud’un damadı Atabeg Nureddin Mahmud Zengi, düzenlediği seferde Ayıntab, Tilbaşâr ve Azâz’ı aldıysa da kuvvetleri mağlup oldu. Bunun üzerine Sultan Mesud, oğlu Kılıçarslan ile beraber Maraş’ı kuşatarak ele geçirdi. Sultan Mesud ve Kılıçarslan, Tilbaşâr önünde Franklarla karşılaştı ancak Frankların savaşa cesaret edememesi üzerine Haçlıların işgalinde bulunan Göksün, Behisni, Göynük, Ra’ban ve Ayıntab şehir ve kaleleri 1150 yılında Selçukluların eline geçti. Sultan Mesud’un ölümü üzerine Nureddin Mahmut, bölgeyi işgal ettiyse de Kılıç Arslan 1157’de bölgeyi yeniden ele geçirdi.37

Ayıntab’a Selçukluların hâkim olmasından bir süre sonra bölge önce Fatimi Devleti’ne ve ardından yeniden Hristiyanlara geçti. Ancak 1187 yılında Selahaddin Eyyubi, bölgeyi Haçlılardan tekrar aldı. Yaşanan bu mücadelenin en zorlusu Ravanda38

34Özdeğer, “Gaziantep”, s.466

35“Gaziantep”, Büyük Larouse Sözlük ve Ansiklopedisi, C.VII, İstanbul: Gelişim Yayınları, 1986, s.4437

36Özdeğer, Onaltıncı Asırda Ayıntâb Livâsı, s.4

37Özdeğer, “Gaziantep, s.466; Özdeğer, Onaltıncı Asırda Ayıntâb Livâsı, s.4

38Günümüzde Kilis il sınırları içerisinde yer alan Kilis'in 24 km. kuzeybatısındaki Polateli ilçesine bağlı Belenözü (Ravandan) Köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır.

(Revanda) Kalesi önünde olduğundan, buradaki halkın bu kaleye Selahaddin Eyyubi Kalesi dediği ifade edilmektedir.39

Ardından Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykâvus, 1218 yılında Ermeni Krallığı’nı kendine tabi kıldıktan sonra yönünü Suriye’deki Eyyubilere çevirdi. Keykâvus, Eyyubi meliklerinden el-Melikü’l-Efdal’in de yardımını alarak Haleb Eyyubi Hükümdarı Melikü’l-Aziz’e karşı 1218’de sefere çıktı. Ancak el- Melikü’l-Efdal’in ihaneti üzerine Haleb topraklarına girmiş olduğu halde geri çekilerek Elbistan’a döndü. Böylece ele geçirilen Ayıntab ve çevresi yeniden Haleb Emirliği’ne bağlandı.40

XIII. yüzyılın ilk yarısında başlayan Moğol istilası, Ortadoğu ve Anadolu’da büyük yıkımlar yaratmıştı. Bu istila 1271 tarihinde Ayıntab’a ulaştı ve burası harap bir hale geldi. Ancak 1273 tarihinde Mısır Hükümdarı Baybars, Moğolları durdurmayı başardı. Moğolları Suriye’den tamamen uzaklaştırmak isteyen Baybars, 1277’de Ayıntab’dan geçti ve Elbistan Ovasındaki Selçuklu-Moğol ordusunu yenerek Kuzey Suriye’yi Moğol baskısından kurtardı.41

Baybars’ın Moğolları yenmesinin ardından Ayıntab ve bölgesi, Memlûk Sultanlığı ile Maraş ve Elbistan’a hakim Dulkadiroğulları arasında itilaf konusu olmaya başladı. Dulkadiroğulları-Memlûk arasında yaşanan çatışmalar sırasında arada kalan Ayıntab birkaç kez karşılıklı el değiştirdikten sonra Timur, ordusu ile Güneydoğu Anadolu’ya gelerek, 1400’de önce Behisni’yi ele geçirdi.42 Behisni Kalesi düşünce, bir müddet burada Halep şehrinin kendisine bağlılıklarını bildirmeleri için bekledi. Ancak bu gerçekleşmeyince Ayıntab’a yöneldi. Timur’un şehre geleceğini öğrenen zenginler ve ileri gelenler şehri terk etti. Fakat geride kalan halk kale kapılarını kapayarak direnmeye çalışsa da bunun hiçbir faydası olmadı. Timur Ayıntab’ı zapt ederek kaleyi kuşattı ve ardından

39Göğüş, a.g.e., s.27

40Hamit Pehlivanlı, “Selçuklular ve Selçuklu Müesseseleri”, Ahmet NezihiTuran (Ed.), Tarih El Kitabı

Selçuklular’dan Bugüne, Ankara: Grafiker Yayınları, 2004, s.43

41İsmail Altınöz, “Dulkadir Eyaletinin Kurulmasında Antep Şehri XVI. Yüzyıl”, Yusuf Küçükdağ (Ed.),

Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan Gaziantep, Gaziantep: Gaziantep Üniversitesi Vakfı Kültür

Yayınları, 1999, s.105

Halep’e yöneldi. Timur kuvvetleri, Halep dönüşü şehri bir kez daha yağmaladı.43 Bu sefer sırasında Timur’un yanında bulunan Nizâmeddin Şami, Zafernâmesinde şehrin zaptından sonra bir kısım halkın bağışlandığını, ancak çoğunun kılıçtan geçirildiğini, binaların ve evlerin yıkılıp yerle bir edildiğini belirtmektedir.44

Timur istilasının ardından, tekrar Memlûklerin idaresine geçen Ayıntab, 1418’de bu sefer de Karakoyunlu saldırısına uğradı. Akkoyunlu Kara Yülük, bu tarihte Karakoyunlu topraklarına girerek, Mardin çevresini yağmalamış ve Mardin’i kuşatmıştı. Bunun üzerine Karakoyunlu Kara Yusuf onun üzerine yürümüş ve Kara Yülük Amid’e kaçmıştı. Kara Yülük’ün, daha sonra Halep’e sığınması üzerine Ayıntab, Karakoyunluların saldırısına maruz kaldı. Yaşanan olayların ardından yeniden Dulkadiroğulları-Memlûk mücadelesi başlarken, bu dönemde işin içine Osmanlıların dahil olması bölge açısından farklı bir dönemin başlangıcı oldu.45

Bu devletlerin arasındaki mücadelede Osmanlılar, Dulkadiroğullarını desteklemekteydi. Fatih’in desteğiyle Dulkadir tahtına oturan Şehsuvar, 1467 ve 1468 tarihlerinde Memlûkler ile yaptığı savaşlarda galip geldi ve beyliğin sınırlarını Halep’e kadar genişletti. Böylece Ayıntab, Dulkadiroğulularının eline geçmiş oldu. Dulkadiroğulları, Fatih’in ölümünden sonra Osmanlı tahtına geçen II. Bayezıd zamanında da Osmanlılarla dostluk münasebetlerini devam ettirmekteydiler. Ancak Yavuz Sultan Selim zamanında bu dostluk bozuldu. Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Seferi sırasında (1514), Dulkadir Beyi Alâüddevle’yi aynı mezhepten (Sünni) oldukları gerekçesiyle sefere davet etmiş ancak Alâüddevle bir bahaneyle bunu reddederek tarafsız kalacağını bildirmişti. Fakat tarafsız kalmadığı gibi, Osmanlı Devleti’nin İran üzerine yaptığı sefer sırasında Osmanlı ordusunun ihtiyacı olan yiyecek ve hayvan yemi satışını da yasaklatmıştı. Ayrıca ordunun iaşe ve teçhizatlarını da yağmalatarak Osmanlı Devleti’ni arkadan vurmuş oldu. Bu durumdan rahatsız olan Yavuz Sultan Selim, İran Seferi’nden vazgeçerek, Dulkadir Beyliğini ortadan kaldırdı ve idaresini Şehsuvaroğlu Ali Bey’e verdi.

43 Mehmet Alpargu, “XV. Yüzyılda Antep’in Tarihine Umûmi Bir Bakış”, Yusuf Küçükdağ (Ed.),

Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan Gaziantep, Gaziantep: Gaziantep Üniversitesi Vakfı Kültür

Yayınları, 1999, s.84-85

44Özdeğer, “Gaziantep”, s.467; Özdeğer, Onaltıncı Asırda Ayıntâb Livâsı, s.6-7

Bu karışıklıklardan faydalanan Memlûkler, 1515 tarihinde Ayıntab şehrini yeniden işgal etti.46

Yavuz Sultan Selim’in Memlûk seferine karar vermesinin ardından, Memlûk tebaası içindeki Sünni halk arasında propagandaya başlanarak, Sünni halkın Osmanlıya katılması davetinde bulunuldu. Bu davete Halep ve Şam naipleri ile birlikte Ayıntab naibi de katıldı.47 Bu dönemde Fırat Nehri’nin batı yakasında bulunan Malatya’dan Ayıntab’a kadar olan yerler Memlûk Devleti’nin idaresi altında idi. Mercidabık Savaşı (24 Ağustos 1516) öncesi Şehsuvaroğlu Ali Bey, Maraş ve havalisinden Dulkadir Türkmenlerinden asker toplayarak Osmanlılara katıldı. Şehsuvaroğlu Ali Bey, aynı zamanda Ayıntab ve Halep mıntıkalarını çok iyi bildiğinden Osmanlı ordusuna kılavuzluk yapmaktaydı. Bu sırada Yavuz, Malatya’dan hareket ederek Memlûklere bağlı kaleleri birer birer ele geçirdi ve 20 Ağustos 1516 günü Ayıntab sınırında bulunan Merziban (Merzüban) Çayına geldi. Memlûklerin Ayıntab Valisi Yunus Bey, bunu duyunca Osmanlı’ya bağlılığını bildirdi. Daha sonra Yavuz, Yunus Bey’in kılavuzluğunda Ayıntab’a geldi ve böylece Ayıntab Osmanlı egemenliğine girmiş oldu. 20 Ağustos 1516 tarihinde Yavuz tarafından Osmanlı’ya dahil edilen Ayıntab, Mısır Seferi sonrası kurulan Zulkadiriye Eyaletine bağlı bir sancak merkezi haline getirildi. Osmanlı idaresine kadar birçok kez istilaya uğrayan ve savaşların eksik olmadığı Ayıntab, bu yüzden yeterince gelişememişti.48Ancak yine de bölgede önemli bir şehirdi. Ayıntab’ın Osmanlı hâkimiyetine geçmesinden önceki yüzyılda, 1360-1451 yılları arasında yaşamış olan Aynî’nin ifadesine göre, XV. yüzyılda Ayıntab; 9 cami, 120 mescit, 15 medrese, 20 hamam ve birçok çarşısıyla birlikte büyük bir kültür ve ticaret şehriydi.49Ayıntab Osmanlı egemenliğine girmesiyle birlikte de gelişmeye ve büyümeye devam etti.