• Sonuç bulunamadı

Arapça bir kelime olan ihtida, hüdâ (hidayet) kelimesinden türemiştir. Kelime, hidayete ermek, doğru yola girmek, İslam dinini kabul etmek ve Müslüman olmak anlamlarına gelmektedir. Başka bir dinde iken, hidayete erişen ve İslam dinini kabul eden kişiye de mühtedi denilmektedir.703

Osmanlı Devleti’ndeki gayrimüslimler üzerine yapılan çalışmalarda Anadolu ve Rumeli’nin Türkleşme ve İslamlaşması konusu çoğu zaman yabancı tarihçiler tarafından istismar konusu edilmiştir. Bu kişilere göre Anadolu ve Rumeli bölgelerinin Türkleşme ve İslamlaşma olayı, bölge halklarının yoğun ihtidası ile gerçekleşmiştir. Ancak bu güne kadar yapılan çalışmalarda Osmanlı Devleti içerisinde Anadolu açısından toplu bir ihtida olayını gösteren herhangi bir belge olmadığı gibi devletin kuruluşundan yıkılışına kadar geçen sürede aşırı olmamakla birlikte sürekli ihtida olayına rastlanmaktadır. Büyük orandaki ihtida olayları ise XV-XVII. yüzyıllar arasında Balkanlar için geçerli olmuştur.704

702 Ayıntâb cesâmet ve ma‘muriyet cihetiyle vilâyet dâhilindeki şehirlerin ikincisidir. Ve zükûr ve inâs 31482bin nüfusu hâvi olub bunun da ekserisi Müslümandır. Bkz. Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1300, s.81; Eroğlu, ve diğerleri, a.g.e., s.176-182

703 Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, s.418, 715; Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı

Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.II, İstanbul: M.E.B. Yayınları, 2004, s.607

704M. Fuat Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Ankara: Akçağ, 2003, s.104-105; Yavuz Ercan, “Türkiye'de XV. ve XVI. Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Hukuki, İçtimai ve İktisadi Durumu”,

Belleten, XLVII (188), 1983, s.1135; Bu konuda detaylı bilgi için ayrıca bkz. Yavuz Ercan, Gayrimüslimler Kuruluştan Tanzimat’a Kadar Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumları, Ankara:

Osmanlı Devleti, hem Balkanlarda hem de Anadolu’da ihtidayı teşvik etmiş ve bu kişileri ödüllendirmiş olmakla birlikte, hiçbir zaman kişileri zorla ihtida ettirme yoluna gitmemiştir. Bu, İslam hukukuna aykırı olmakla birlikte Osmanlı Devleti, gayrimüslimlerden alınan ve büyük bir gelir kalemi oluşturan haraç ve cizye vergisinin azalmasını da istemediğinden geniş bir dini hoşgörü politikası uygulamıştır.705

Bu konu üzerine çalışma yapan araştırmacılar, bir kişinin İslam dinine geçmesinin temel nedenlerini farklı şekilde açıklamışlardır. Bu görüşleri toparlayacak olursak, özetle ihtida olayının gerçekleşmesinde fetihlerin, siyasi ve iktisadi menfaatin, tasavvufun, göçlerin ve İslam’ı tebliğin yanında vergiden kurtulma, idari mevki ve mülk edinme isteği, evlilik gibi faktörlerin yani ekonomik, sosyal ve kültürel etkilenmenin etkili olduğu söylenebilir.706

XIX. yüzyıla gelindiğinde, Tanzimat Fermanı ile birlikte herkese mal ve mülk edinme hakkı verilmesi, vergilerin herkesin gelirine göre alınması ve askerlik işlerinin belli esaslara bağlanması prensibi kabul edilmişti. Tanzimat Fermanında gayrimüslimlerden alınan cizye vergisinin kaldırılacağına dair bir hüküm yoktu ve fermanın ilanından sonra bu vergi belli prensiplerle alınmaya devam etti. Ancak yukarıda bahsedilen maddelerden cizyenin kaldırılacağı ve gayrimüslimlerin de askerlikten yükümlü olacağı gibi bir hava oluşmuştu.707 Gayrimüslim tebaa bu vergiyi fermanın eşitlik prensibine aykırı buluyordu. Avrupa basınında da özellikle bu konu üzerinde duruluyor ve eşitliğin kuru bir vaatten ibaret olduğu vurgulanıyordu. Bu baskılar sonucunda Babıali, 1851 yılında cizyenin kaldırılması ve herkesten eşit olarak alınacak bir baş vergisi alınmasını gündeme getirdi.708

705Yavuz Ercan, “Devşirme Sorunu, Devşirmenin Anadolu ve Balkanlardaki Türkleşme ve İslamlaşmaya Etkisi” Belleten, L(198), 1986, s.691-692; Havva Selçuk, “Tapu Tahrir ve Maliyeden Müdevver Defterlere göre Rumeli’de İhtidâ Hareketleri (1432-1482)”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü Dergisi, (12), 2002, s.90-91

706 Halide Aslan, Tanzimat Döneminde İhtidâ (1839-1876), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi SBE, 2008, s.22-62; Bu konuda ayrıca bkz. Mehmet Şeker, Osmanlı Belgelerinde İhtida

Kavramı ve Muhtediler, İstanbul: Ötüken, 2007; Selçuk, “Şer’iyye Sicillerine Göre Vidin, Silistre ve

Sofya’da İhtida Hareketleri (XVIII ve XIX. Yüzyıl)”, s.51-61; Ercan, “Devşirme Sorunu, Devşirmenin Anadolu ve Balkanlardaki Türkleşme ve İslâmlaşmaya Etkisi”, s.679-725; Aslan, “Tanzimat Döneminde Dinî Değişim Halleri: İhtida-Gizli Din-Tanassur ve Osmanlı”, s.55-82

707İbrahim Özcoşar ve Hüseyin Haşimi Güneş, “Osmanlı Devleti’nde Cizye ve 19. Yüzyıla Ait Bir Cizye Defteri: Cizre Sancağı’nın Cizye Defteri (Cizye Defter Numarası:375)”, Elektronik Sosyal Bilimler

Dergisi, 5(15), 2006, s.163

708Halil İnalcık, “Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkiler”, Halil İnalcık ve Mehmet Seyitdanlıoğlu (Ed.), Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2012, s.179; Bu konuda ayrıca bkz. Yavuz Ercan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimlerin Ödedikleri Vergiler ve Bu Vergilerin Doğurduğu Sosyal Sonuçlar”, Belleten, LV(213),

Ancak Kırım Savaşı dolayısıyla askere duyulan ihtiyaç ve Osmanlı Devleti’nin müttefiki olan İngiltere ve Fransa’nın gayrimüslim halkın eşitliğini ve cizyenin kaldırılmasını istemeleri sonucunda 14 Mayıs 1855 tarihinde cizyenin kaldırıldığı ve artık gayrimüslimlerin de askere alınacakları bildirildi.709 Islahat Fermanı ile birlikte ise Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan XIX. yüzyıla kadar devam ettirdiği Müslim-gayrimüslim ayrımının sona erdiği ve cemaat ayrımı olmaksızın her bireyi eşit vatandaş olarak gördüğü bir dönem başladı.710 Fakat daha önce Müslümanlar gibi askerlik vazifesiyle yükümlü olan gayrimüslimlerin bu duruma tepkileri sonucunda fermanda bedel ödeme koşuluyla bu yükümlülükten muaf olabilecekleri ifade edilmişti.711 Böylece gayrimüslimler kendilerine has vergiden ve askeri yükümlülükten kurtulmuş oldular.

Gayrimüslimler, yine Tanzimat Fermanı ile mal ve mülk edinme hakkına sahip olurken, Islahat Fermanı ile de yine temel hak ve özgürlükler garanti edilmiş ve gayrimüslimlere artık din değiştirmeden devlet memuru olma, her cemaatin kendi dilinde eğitim yapmak üzere okul açabilme ve tüm askeri ve mülki okullara girebilme hakları verilmiştir.712

XIX. yüzyılda yaşanan bu gelişmeler sonucunda yukarıda ifade edilen ihtida nedenlerinden vergiden kurtulma, idari mevki ve mülk edinme isteğinin Tanzimat ve Islahat Fermanlarından sonra geçerliliğini kaybettiği anlaşılmaktadır. Bu nedenlerin ortadan kalkmasına rağmen kayıtlardan anlaşılacağı üzere ihtida olaylarının devam etmesi, muhtedilerin maddi nedenlerden ziyade manevi nedenlerden dolayı ihtida ettiklerini ortaya koymaktadır.

XIX. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin batılı devletler tarafından sürekli içişlerine karışıldığı bir dönem olmuştu. Özellikle içerde baskı unsuru olmaya çalışan Patrikhane ve gayrimüslim ileri gelenleri ihtida olaylarının zorla gerçekleştirildiğini vurguluyorlardı. Bu durum dış müdahaleyi de beraberinde getiriyordu. Dönemin şartları içerisinde Osmanlı

1991, s.371-391; Ufuk Gülsoy, Cizye’den Vatandaşlığa Osmanlı’nın Gayrimüslim Askerleri, İstanbul: Timaş Yayınları, 2010

709Özcoşar ve Güneş, a.g.e., s.163

710Selçuk Akşin Somel, “Kırım Savaşı, Islahat Fermanı ve Osmanlı Eğitim Düzeninde Dönüşümler”, Halil İnalcık ve Mehmet Seyitdanlıoğlu (Ed.), Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2012, s.693

711Hayta ve Ünal, a.g.e., s.130

Devleti, ihtida olaylarına karşı oldukça dikkatli davranmaya çalışmış ve 1846 yılında ihtida olayının nasıl gerçekleşeceği konusunda bir prosedür hazırlamıştı. Buna göre, mühtedi Osmanlı tebaası değilse kendisine din telkin edileceği sırada merkezde elçinin, taşrada ise konsolos tercümanının hazır bulunması, Osmanlı tebaası ise memleket meclisine getirilerek, işlemin orada yapılması kararlaştırılmıştır. İslam’ı kabul edecek kişi şayet genç ise işlem sırasında şüphe oluşmaması maksadıyla annesi, babası veya akrabalarının hazır bulunması zorunlu kılınmıştır.713 Böylece Osmanlı, ihtida eden kişinin tamamen kendi rızasıyla İslam’ı kabul ettiğini göstermek ve bu olaylardan kaynaklanabilecek tepkilerin önüne geçmek istemiştir.

İhtida olaylarıyla ilgili kayıtlardan prosedürün hemen uygulandığı anlaşılmaktadır. Örneğin, prosedürden önceki döneme ait, 15 Cemazeyilevvel 1250/19 Eylül 1834 tarihli kayıtta yer alan ifade şöyledir: “Medine-i Ayıntab’da Tarla-yı Atik Mahallesi sakinlerinden Maryem bint-i Nersiz zımmiye şerref-i İslam ile müşerref olub Ayşe ismiyle tesmiye olunduğu işbu mahalli kaydıdır.”714 Fakat daha sonraki ihtida kayıtlarının prosedüre göre gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Örneğin, aslen Diyarbakırlı olan, Sahdur oğlu User adlı bir genç Ermeni, Ayıntab’da himaye edilirken annesi ile birlikte mahkemeye başvurmuş ve iki kişinin şahitliğiyle İslam’ı kabul etmiştir. İslamiyet’e girdikten sonra kendisine Ahmet Behzat ismi verilmiştir (19 Cemazeyilevvel 1270/17 Şubat 1854).715

İhtida olayında din değiştiren kişi, o ana kadar benimsediği değerleri, yaşam biçimini ve milletini de değiştirdiğinden hayatında köklü değişiklikler meydana geliyordu. Bunun sonucunda kişi, ihtida etmekle aile bağlarını da koparabiliyordu. Hatta bu yüzden eşinden boşananlar ve çocuğundan ayrılanlar bile olabiliyordu. Bu nedenle ihtidanın mühtediler açısından önemli ve geçerli sebeplerinin olmasının yanında ciddi sonuçları da beraberinde getiriyordu.716 Boşanma başlığı altında da bahsedildiği üzere, İslam dini, Müslüman bir erkeğin, Müslüman olmayan bir kadınla evlenebilmesine izin verirken, Müslüman bir kadının Müslüman olmayan bir erkekle evlenmesini yasaklamıştır.717 Bu

713Aslan, a.g.e., s.63-64; Bilal Yıldız, “Osmanlı’nın Son Dönemlerinde Denizli’de Yaşanan Bazı İhtida Örnekleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (1), 2013, s.109-110

714Aynı sayfada var olan iki adet kayıt daha aynı şekilde ifade edilmiştir. GŞŞ, No: 144, s.221

715GŞŞ, No: 145, s.139

716Öksüz, Onsekizinci Yüzyılın İkinci Yarısında Trabzon Toplum-Kültür-Ekonomi,s.174

nedenden dolayı ihtida eden kişi erkek ise evliliğin devamında bir sıkıntı yaşanmazken, bu kişinin kadın olması durumunda önce kişinin eşi İslam dinine davet edilmiş, kabul etmemesi durumunda boşanmasına, etmesi durumunda ise evliliğin devamına karar verilmiştir. Örneğin, 15 Rabiulahir 1281/05 Ağustos 1868 tarihli kayıtta, İbn-i Eyüb Mahallesi sakinelerinden şerif-i İslam ile müşerref olan hatunun ismi (eski adı kayıtta yoktur), Hadice olarak değiştirilmiştir. Kadının kocasına bu durum haber verilmiş ve kendisine de İslamiyet teklif edildiğinde bunu kabul etmiştir.718 Böylece eşlerin boşanmasına gerek kalmamıştır.

Osmanlı Devleti’ni XIX. yüzyılda ihtida olaylarının yanında sıkıntıya sokan konulardan biri de gayrimüslimlerin mezhep değiştirmeleriydi. Kilise başlığı altında ifade edilenlerden de anlaşılacağı gibi Ayıntab’da yaşayan Hristiyanların neredeyse tamamı Ermeni olup çoğunluğu Gregoryen mezhebine bağlıydı. Ancak XIX. yüzyılda tüm Osmanlı Devleti’ni etkileyen misyonerlik faaliyetleri Ayıntab Ermenilerini de etkilemiş ve yüzyılın ortalarında bölgede Protestan ve Katolik kiliseleri açılmıştı. Osmanlı Devleti, batılı devlet misyonerlerinin faaliyetlerini engellemek amacıyla 1834 yılında mezhep değiştirmeyi yasakladığı gibi Ermeni Patriği de Katolik veya Protestan olmak isteyen cemaat mensuplarına baskıda bulunmuş ve Hükümet tarafından yaptırımların uygulanmasını istemişti. Ancak misyonerlerin savunuculuğunu üstlenen İngiltere, Fransa ve Amerika gibi ülkeler Tanzimat’ın ortaya çıkardığı serbestliğin uygulanmamasından şikayet etmişlerdi. Bu devletlerin baskısına daha fazla dayanamayan Osmanlı, 1844 yılında mezhep değiştirme yasağını kaldırmıştı.719

Mezhep değiştirme yasağının kaldırılmasından sonra Osmanlı Devleti, mezhep değiştiren kişiler ile ilgili gerekli düzenlemeleri yapmaya başladı. Bu düzenlemelere göre, mezhebini değiştiren kişi, yeni katıldığı mezhebin patriğinden veya en büyük ruhanî reisinden bir ilmühaber getirmek zorundaydı. Hükümet, ilmühaberi getiren kişi ile ilgili olarak gerekli incelemeyi yaptıktan sonra mezhep değişikliğini onaylayacaktı ve bu işlem vergi, nüfus gibi konularda karışıklık yaşanmaması amacıyla senede bir defa yapılması

718GŞŞ, No: 146, s.255

719 Ahmet Türkan, “Tanzimat’tan Sonra (1839) Kütahya’daki Hristiyanların Dini-İdari Durumları ve Yaşadıkları Tartışmalı Meseleler”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Kütahya Özel

kararlaştırıldı.720 Ayrıca Islahat Fermanı ile birlikte de Osmanlı’da yaşayan hiç kimsenin din ve mezhep değiştirmeye zorlanamayacağı ifade edildi.721 Alınan bu kararlar doğal olarak batılı devletlerin kendi himayelerinde bir grup yaratmak amacıyla faaliyetlerini yoğunlaştırmasına ve mezhep değiştirme olaylarının artmasına neden olmuştur.

Ayıntab şehrinde yaşayan gayrimüslimlerin büyük çoğunluğu Ermenilerden oluşmaktaydı. Ayıntab’daki Ermeni cemaatinin tamamı XIX. yüzyıla kadar Gregoryen mezhebine bağlıyken, bu yüzyılda misyonerlik faaliyetlerinin yoğunlaşması sonucunda Ermeniler mezhep değiştirmeye başlamışlardır. Bu faaliyetler Amerikan ve Fransız misyonerler tarafından gerçekleştirilmiş ve yüzyılın ortalarından itibaren ciddi oranda Ermeni, Protestan ve Katolik mezhebine katılmıştır.

XIX. yüzyılın başlarında Amerikan BOARD misyonerlerinin şehirdeki küçük çaplı faaliyetlerinin ardından, Dr. Azariah Smith önemli faaliyetler yürütmüş ve şehrin zengin Ermeni ailelerinden destek görmüştür. Smith’in yerine 28 Mart 1848’de şehre atanan Van Lennep, ilk iş olarak, bölgedeki Ermeni cemaat liderleri ve yerel yöneticilerin engelleme çalışmalarına rağmen,12 üyeyle Protestan Kilisesini kurmuştur. Zamanla Ermeni Protestan sayısı artınca iki adet daha Protestan kilisesi açılmıştır.722

İlk Protestan Kilisesi açıldıktan sonra bir yıl içinde 100 üye sayısına ulaşılmıştı. Devam eden yıllarda Ermenilerin Protestanlığa geçişleri yoğun biçimde devam etti. İngiltere’nin Halep Konsolosu Henderson’a göre 1878 yılında Ayıntab’da yaşayan 15 bin Hristiyan’ın 5 bini Protestan olmuştu.723Fakat bu tarihten 12 yıl sonra salnamelerde detaylı olarak verilen nüfus bilgilerine bakıldığında, Ayıntab’da 1890 yılında Henderson’un belirttiği gibi toplam 14.933 Hristiyan yaşarken, bunlardan 3.373 (toplam Hristiyanlar içerisinde %22,6) kişi Protestan olarak kaydedilmiştir.724 Dolayısıyla Henderson’un verdiği rakamların abartılı olduğunu söylemek mümkündür.

720Türkan, a.g.e., s.111

721Kaya, a.g.e., s.93

722Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. bu çalışmanın “Protestan Kiliseleri” başlığı; Güllü, a.g.e., s.89-117; Amerikan BOARD hakkında ayrıca bkz. Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki

Amerika: 19.Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul: Arba

Yayıncılık, 1991; İlknur Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu'nda Yabancı Okullar, Ankara: Ocak Yayınları, 1993

723Güllü, a.g.e., s.118

Amerikan misyonerlerinin yoğun faaliyetine karşılık, Fransisken Tarikatı, Ayıntab’da Fransa adına Ermeni halkı, Katolik mezhebine çekmek için uğraşmış, ancak bunda fazla başarılı olamamışlardır. Amaçları doğrultusunda önce Ayıntab’da iki okul açarak faaliyete başlamışlar ve 1859 yılında burada konsolosluk kurmuşlardır. Şehirdeki bazı Katolikler 1851 yılında bir Katolik Kilisesi açılması talebinde bulunmuşlar ve bu istekleri 1862 yılında gerçekleşmiştir.725

Katolik Kilisesinin açılmasından sonraki yaklaşık kırk yıl içerisinde, Katolik misyonerlerin tüm faaliyetlerine rağmen, şehirde ancak 316 Ermeni bu mezhebe katılmıştır.726 Bu da bölgede Katolik misyonerlerin Amerikan misyonerleri kadar etkili olmadığını göstermektedir.

Ermenilerin Katolik mezhebi yerine Protestan mezhebini tercih etmelerinde, şüphesiz Amerikan Board Misyon Merkezi’nin Ayıntab’ı bölgenin merkezi olarak seçmesi, çok sayıda okul açarak eğitim faaliyetleri yürütmeleri ve Amerikan Hastanesi’nin varlığı etkili olmuştur.

İhtida olayında kişilerin karşı karşıya kaldığı sosyal durumlar, gayrimüslimlerin mezhep değiştirme hadiselerinde de yaşanabilmekteydi. Örneğin, dönemin Sadrazamı Mustafa Reşit Paşa’nın, Halep Valisi Mehmet Paşa’ya yazdığı 12 Kasım 1850 tarihli buyrultudan anlaşıldığı üzere, Ermeni milletinden Manuk ile evli olan Maryem, Protestan mezhebine geçen eşi ile uyum sağlayamayarak, kocasını terk etmiş ve babasının evine gitmiş, ancak kocasından kurtulamamıştır. Bu durum üzerine Ermeni Patriğine ve meclise sunduğu takrir sonucunda, kocanın verdiği rahatsızlıkların engellenmesine ve merkumun kendi haline bırakılmasına karar verilmiştir.727

Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında yaşanan bu gelişmeler dikkate alındığında, yapılan ıslahatlar sonucunda daha önce ihtidaya neden olan faktörlerin ortadan kalkması ile birlikte ihtida olaylarında azalma, batılı devletlerin misyonerlik faaliyetleri sonucunda ise mezhep değiştirme olaylarında artış meydana geldiği söylenebilir.

725Ayrıntılı bilgi için bu çalışmanın “Katolik Kilisesi” başlığına bakınız.; Güllü, a.g.e., s.91,128

726Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1308, s.167