• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. EĞİTİMİN, EKONOMİK BÜYÜME VE GELİR DAĞILIMINA ETKİLERİ DAĞILIMINA ETKİLERİ

2.2. Eğitimin, Ekonomik Büyüme ve Gelir Dağılımına Dolaylı Etkileri

2.2.2. Toplumsal Refahı Artırma Yönünde Ortaya Çıkan Etkiler

2.2.2.6. Suç Oranlarında Azalmaya Etkisi

İşsizlik, sosyal kargaşa, eşitsizlik ve suç işleme oranı birbirleriyle ilişkilidir (Preston ve Green, 2003: v). Özellikle gelirin adaletsiz dağılımı suç işleme oranını yükseltmektedir.(Sarı, 2005: 1). Toplum arasındaki suç oranlarının azaltılmasında ise eğitimin önemli bir rolü olduğu belirtilmektedir (Preston ve Green, 2003: v). Eğitim suç işleme oranlarını birkaç farklı kanaldan etkileyerek azalmasına katkı sağlamaktadır (Lochner ve Moretti, 2004: 157,158). Eğitim seviyesi yükselen bireyler daha fazla gelir elde etmektedirler ve bu yüzden gelir düzeyi artan bireylerin suç işlemeleri, dolayısıyla hapishanede geçirecekleri zamanın alternatif maliyeti de artmaktadır. Bu yüzden suç işleme ve cezalandırma eğitim seviyesi yüksek ve yüksek kazanca sahip olan bireyler için çok maliyetli bir eylemdir.(Lochner ve Moretti, 2004: 157,158) Eğitim kişinin bu riski alma oranını azaltmakta (Feinstein, 2002a: 7) ve kişinin kazancını artırdığı için suç

143

oranının doğrudan düşmesini sağlamaktadır (Stacey, 1998: 59). Daha fazla kazanan bireyin suça iştirak etme ihtimali azalır ve eğitim kişinin gelecekteki potansiyel kazancını da belirlediğinden kişiyi suç işlemekten alıkoyar (Feinstein, 2002a: 7). Eğitimin diğer birçok unsur üzerinde ortaya çıkardığı olumlu dışsallıklara paralel olarak yurttaşlıkla ilgili tamamlayıcılığı bağlamında bireyin ahlaki duruşu/bakış açısı (Fajnzylber ve diğ, 2002: 1328) üzerinde ortaya çıkardığı olumlu katkılar da suç oranlarının düşmesi üzerinde etkili olan bir unsurdur. Ayrıca eğitim, eğitimli bireylerin suç işlemeleri dolayısıyla duydukları psikolojik rahatsızlık duygusunu da artırmaktadır. Eğitim kişilerin daha fazla sabırlı olmalarını ve suç işleme riskine karşı daha duyarlı olmalarını da sağlar ve sabrı artırarak suç işleme eğilimini azaltır (Lochner ve Moretti, 2004: 157). Burada sabrı yüksek olan bireylerin gelecekte elde edecekleri kazançlarına verdikleri önem derecesi, sabırsız olan bireylere göre daha fazla olması dolayısıyla bireyler suç işleme riskine girmemektedir (Feinstein, 2002a: 8). Bu bağlamda kişilerin suç işlemekten kaçınmaları rasyonel bir davranış olmaktadır. Bu fırsat maliyetine katlanmak istemeyen bireyler ise suça yönelik eylemlerden uzak kalacaklardır. Kuşkusuz bu eylemlerden uzak kalmada fırsat maliyetinin yanında eğitimin bireyin kişisel gelişimine yaptığı katkının önemi büyüktür.

Eğitimin aile ortamı üzerinde doğrudan ve sürekli bir etkisi vardır ve eğitimli ailelerin çocuklarına daha fazla zaman ayırdığı görülmektedir (Stacey, 1998: 57). Daha iyi eğitim almış insanların çocuklarının çocukları daha sağlıklı olmaktadır ve suç işleme eğilimleri az olmaktadır. Bu bağlamda eğitimin artırılması bireye fayda sağlamasının yanı sıra bireyin çocuklarına da fayda sağlayacaktır (Johnston, 2004: 18). Çoğunluğu köyden kente göç etmiş, hiç eğitim almamış ya da ilköğrenimlerini terk etmiş çocuklar, çoğu zaman suç şebekelerinin ağına düşmekte ve başta kapkaç, gasp gibi suçlar olmak üzere birçok adli vakaya karışmaktadırlar. İstanbul Valiliği’nin Sokakta Yaşayan Çocuklar ve Ailelerine İlişkin Sosyo-Demografik Özellikler, Sokakta Yaşayan ve Çalıştırılan Çocukların Korunması Projesi çerçevesinde sokakta yaşayan çocuklar üzerine yapılan araştırmada İstanbul’da sokakta yaşayan çocukların % 15,7’si hiç okula gitmediği, % 39,7’si ilkokul ara sınıf terk, % 15,7’si ilkokul mezunu, % 17,1’i ise ilköğretim terk olduğu belirtilmektedir (Karadeniz ve diğ, 2007: 109). Çocuğun suçluluk oranı ile düşük aile geliri ve ailedeki çocuk sayısının yüksekliği arasındaki ilişki dikkat çekicidir. Yoksulluk içerisinde büyüyen çocuğun suça eğilimi de

144

artmaktadır (Karadeniz ve diğ, 2007: 111). Ayrıca evlilik dışı doğum, erken evlilik, çocuk tacizi ve çocuk ile yeteri kadar ilgilenilmemesi/ihmal edilmesi eğitim seviyesi arttıkça azalmaktadır. Birçok çalışma çocuk tacizi ve çocuk ile yeteri kadar ilgilenilmemesi/ihmal edilmesinin ailelerin düşük eğitim seviyeleri ile ilgili olduğunu göstermektedir.(Stacey, 1998: 57)

Eğitim seviyesi arttıkça suç işleme ihtimali [genel anlamda] azalmakla birlikte bazı durumlarda eğitim seviyesinin [yüksek olması] marjinal faydası yüksek olan suçlarda suç işleme ihtimalini arttırabilmektedir (Lochner ve Moretti, 2004: 158). Yani eğitim, suç işleme maliyetini düşürmesinin yanı sıra suç işlemekten dolayı elde edilen parasal kazancı da artırabilmektedir (Fajnzylber ve diğ, 2002: 1328). Eğitimin dışsal maliyeti olarak da adlandırılan bu olgu, her ne kadar nadiren olsa da, bu durumlarda eğitim daha yetenekli suç ve suçluların ortaya çıkmasına sebebiyet verebilir (McMahon, 1987: 133). Bu durumlarda kazançlar eğitimden yararlanarak işlenen suçlardan oluşmakta ve eğitim ile suç arasında pozitif bir ilişki ortaya çıkmaktadır (Feinstein, 2002a: 8). Buna örnek olarak beyaz yakalı suçlar (white-collar crime) gösterilebilir. Bu suçlar yüksek eğitim seviyesi gerektiren suçlardır (Lochner ve Moretti, 2004: 158). İlk defa Edwin H. Sutherland tarafından 1939 yılında tanımlanan bu kavram üzerinde zaman içerisinde birçok çalışma yapılmıştır. 1970’lerden sonra üzerinde çalışmaların yoğunlaştığı beyaz yakalı suçlar gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde bu suçların nedeni genellikle yozlaşma (corruption) dolayısıyla ortaya çıkmakta iken, gelişmiş ülkelerde daha çok finansal yönlüdür (Sever ve Rothi 2012: 1).

Yüksek eğitim seviyesi, eğitimin negatif dışsallığı anlamında her ne kadar beyaz yakalı suçlar sebebiyet verse de, bu durum genel anlamda eğitimin pozitif faydalarını azaltmamaktadır. [Genel anlamda değerlendirildiğinde] eğitim toplamda suç oranlarının azalmasına katkı sağlayan (McMahon, 2010: 267) ve bireylerin suç işlememelerini teşvik eden (Fajnzylber ve diğ, 2002: 1328) bir unsurdur. Eğitim ile suç işleme arasındaki ilişkiyi inceleyen birçok çalışmada eğitimin suç oranlarını azalttığı yönünde sonuçlara ulaşılmıştır. Tauchen ve Witte (1994) gençleri kapsayan çalışmalarında, okula giden gençlerin suça karışma ihtimallerinin düşük olduğunu belirtmektedir (Fajnzylber ve diğ, 2002: 1325). Suça karışan ve eğitim düzeyi düşük olan gençlerin işlediği

145

suçlarda ise “zevk alma” kavramı ön plandadır. Cambridge de Farringhton (2001) tarafından 13-19 yaş arası suça katılan bireylere suç işleme nedenleri sorulduğunda “eğlence (enjoyment)” için cevabı alınmıştır (Feinstein, 2002a: 8). Çocukların zamanlarının büyük bölümünü eğitimle ve okulda geçirmeleri suça katılmalarını engelleyecektir.(Lochner ve Moretti, 2004: 157,158). 13-19 yaş arası bir gencin aktif olarak eğitimde bulunduğu süre olduğu göz önünde alındığında, suç oranlarının düşürülmesinde gençlerin eğitimlerine devam etmeleri ve okulda daha fazla süre geçirmelerinin sağlanması gerekli olan unsurların başında gelmektedir.

Spiegleman (1968) yapmış olduğu çalışmasında, eğitimli gençlerin suç işlemeye daha az meyilli olduğunu bulmuştur. Ehrlich (1975), mala karşı işlenen suçlarla, eğitim eşitsizliği ile ailelerin yoksulluk dereceleri arasında güçlü bir ilişki bulmuştur. Philips ve diğ, (1972); eğitimden ciddi bir şekilde etkilenen işgücü piyasasının durumunun gençliğin artan suç oranlarını açıklamada yeterli bir faktör olduğunu belirtmektedir (McMahon, 1987: 134). İtalya’nın 20 bölgesindeki 1980-1995 yılları arasındaki mülkiyet suçu, hırsızlık suçu ve toplam suç oranları verileri ile panel veri yöntemi kullanılarak yapılan çalışmada eğitimin her türlü suç oranı ile negatif ve anlamlı bir ilişkisi olduğu [yani okullaşma oranları arttıkça suç oranının düştüğü] ve bunun da süreklilik gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır (Buonanno ve Leonida, 2006: 713). Yıldız (2004), Kızmaz (2004), Cömertler ve Kar (2007) ve Dinler ve İçli (2009) tarafından Türkiye üzerine yapılan araştırmalarda, eğitim düzeyi arttıkça işlenen suçların azaldığı ve niteliğinin değiştiği, sonuç olarak eğitimin bireyi suç işlemekten uzaklaştırdığı sonucuna ulaşılmıştır.

Anaokulundan başlayarak eğitimin her kademesinin suç oranlarının düşmesine katkısı söz konusudur. Stacey (1998: 59) özellikle çocuklara ve ailelerine yönelik okul öncesi dönemde uygulanan eğitimin suç oranında azalmaya katkısının büyük olduğunu belirtmektedir. Yazara göre erken yaşlarda alınan eğitimin çocuk üzerindeki olumlu etkisi oldukça yüksektir ve okul öncesi eğitim, eğitimsizliğin ortaya çıkaracağı problemlerin çözümü için yapılacak masraflardan daha az maliyetlidir.(Stacey, 1998: 59) ABD’de yapılan bir çalışmada aile ve diğer anlamlarda dezavantajlı bir geçmişi olan çocukların erken çocukluk eğitimi almaları durumunda okul başarılarının arttığı ve suç işleme olasılıklarının düştüğü belirtilmektedir (OECD, 2007: 117).

146

Eğitimin suç oranını düşürmesinin doğal bir sonucu olarak devlet adalet hizmetleri için yaptığı harcamalarda önemli tasarruflar sağlayacaktır. Bunda eğitimin suçlu sayısını azaltmasına bağlı olarak polis, mahkeme, hâkim ve savcı ile diğer idari ve cari harcamaların miktar ve sayılarında önemli azalışların ortaya çıkmasının etkisi vardır. Bu sayede devletin adalet hizmetleri harcamalarında önemli oranda tasarruf yapması mümkün olabilecektir.(Şener, 1987: 15) Webb (1977) ise; cezaevindeki yetişkin mahkûmlar arasında sınırlı bir eğitim geçmişine sahip olduklarını ve bu bireylerin eğitim eksikliğinin topluma yıllık maliyetinin 1982 yılı fiyatlarıyla 19,8 milyar dolar olduğunun tahmin edildiği belirtilmektedir (McMahon, 1987: 134). Feinstein, (2002: iii) ABD’de özelinde lise mezuniyet oranlarının tutukluluk oranları üzerindeki etkisini araştıran çalışmasında lise mezuniyet oranlarının % 1 artırılmasının cinayet (tutuklanma) oranlarını % 1,4 ila % 2,7 arasında azaltabileceğini ve bu azalmanın yıllık 34.000 ila 68.000 dolar arasında bir kişisel fayda ve 0,9 milyar ila 1,9 milyar dolar arasında da sosyal bir fayda sağlayacağını belirtmektedir. İngiltere’de ise mala karşı işlenen suçları % 0,7 ila % 1 arasında düşürdüğünü ve bunun parasal getirisinin 1,3 milyar pound ila 1,8 milyar pound arasında olduğunu vurgulamaktadır. Lochner ve Moretti (2004) üç değişik veri seti99

kullanarak yaptıkları çalışmada ABD’de eğitim seviyesi ile hapsedilme ve tutuklanma ihtimali arasında negatif bir ilişki bulmuşlardır. Yani eğitim hapsedilme ve tutukluluk ihtimalini azaltmaktadır. Bu ise bireylere yönelik özel faydanın yanı sıra aynı zamanda topluma yönelik bir fayda sağlamaktadır ve bu sosyal fayda oldukça büyük miktardadır. 20-60 yaş arasındaki erkek bireylerde lise mezuniyet oranlarının % 1 artmasının ABD’de bireysel ve toplumsal maliyetleri düşürerek yıllık 1,4 milyar dolar civarında bir tasarruf sağlayacağını belirten yazarlar, eğitim dolayısıyla suç oranlarının düşmesinin (erkek) bireylere % 14 ila % 26 ya da 1.700 dolar ila 2.100 dolar arasında bir özel fayda sağladığını da belirtmektedirler. 2.2.2.7. Çevre Bilincinin Artmasına Etkisi

Günümüzde insan kaynaklı bir çevre sorunu söz konusudur. Toprak, hava, su kirletilmiştir [ve kirletilmeye de devam edilmektedir]. Doğadaki kirlenme pek çok canlının hayatını tehdit eder durumdadır. Bazı bitki ve hayvanların nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Küresel ısınma ve buna bağlı olarak da iklimler değişmeye

147

başlamıştır.(Kızıloluk, 2007: 23) Eğitimin çevreye yönelik ortaya çıkan birçok etkisinin dolaylı olarak ortaya çıktığı belirtilmektedir (McMahon, 2010: 268). Bu bağlamda eğitim, insana çevre bilincini, doğa sevgisini, hayvan sevgisini kazandırmakta (Kızıloluk, 2007: 23), ağaçlandırmanın artmasına, yaban hayatının korunmasına, su kirliliğinin ve hava kirliğinin azalmasına ve de ormanların daha yavaş tahrip edilmesine yönelik olumlu dışsallıkları söz konusudur (McMahon, 2010: 268).

Büyüyen bir ekonominin, çevreyi tahrip eden, kaynakları tüketen olumsuz etkileri olabilir. Bu olumsuz etkiler ise ekonominin gelecekteki büyüme trendini tehdit eden büyük bir tehlikedir. Bu tehlikeyi önlemek [ve olumlu dışsallıkları artırmak] için büyüyen bir ekonomide çevreyi korumaya dönük çabaları yoğunlaştırarak teknik gelişmeyi uyarıcı önlemleri almak yoluna gidilebilir. Bu teknik gelişme ise verimliliği artıran, kaynakları rasyonel kullanarak aynı miktarda girdi kullanarak daha çok çıktı sağlayacak yöntemlerin kullanılmasını zorunlu kılmaktadır.(Doğan, 1998: 230) Bu ise çevreye daha az zarar veren yöntemlerin keşfedilerek kullanılması anlamına gelir. Bu yöntemleri ortaya çıkarabilecek temel unsurların başında eğitim ve eğitimli birey gelmektedir.

Günümüzde çevreye bırakılan çöpler çok yüksek boyutlara ulaşmıştır. Birçok ülke bu atıkların doğaya daha az zarar vermesi ve bu atıkların tekrar ekonomiye kazandırılması amacıyla çevreyi koruma anlamında geri dönüşüm/atıkları değerlendirme (recycling) uygulamaları yapmaktadırlar. Bu atıkların tekrar kullanılması sayesinde hem ekonomiye hem çevreye yönelik olumlu dışsallıklar ortaya çıkmaktadır. Bu bilincin oluşmasında ise eğitim anahtar faktör konumundadır.

Bu bağlamda eğitim düzeyi yüksek insanların çöplerin geri dönüşümüne duyarlılık gibi çevreye zarar vermeme ile ilgili davranışlarının daha yüksek olduğu belirtilmektedir ve (Vining ve Ebreo, 1990: 59) özellikle insanların çöplerin geri dönüşümü ile ilgili alışkanlıkları kazanmasında eğitim önemli bir unsurdur (Vining ve Ebreo, 1990: 56). Yapılan birçok çalışmada eğitimin çevreye duyarlılığı artırdığı belirtilmektedir. Mainieri ve diğ.(1997) kişilerin alışverişlerinde çevreye zarar vermeyen, çevreye faydalı olan malları alıp almadıkları ve çevreye karşı genel tutumlarını araştırdıkları çalışmalarında ABD’lilerin son yirmi yılda çevreye karşı duyarlılıklarının arttığı ve her ne kadar giderek zayıflasa da eğitim ile çevre yanlısı/çevreci (proenvironment)

148

davranışlar arasında pozitif bir ilişkisi olduğu sonucunu bulmuşlardır. Yılmaz ve Arslan (2011) Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde öğrenim gören üniversite öğrencilerinin çevresel duyarlılıkları, çevreyi koruma vaatleri ve çevre dostu tüketim davranışlarını; araştırdıkları çalışmalarında diğer faktörlerle beraber annelerinin eğitim düzeylerinin öğrencinin çevresel duyarlılığını ve davranışlarını etkilediğini tespit etmişlerdir. Eğitim her ne kadar çevreyi korumada etkili bir unsur olsa da, çevre sorunlarının çözümü için eğitimin yanında kuşkusuz başta hukuksal tedbirler olmak üzere ekonomik, toplumsal ve siyasal tedbirlerin alınması ve bu tedbirlerin birbirlerini destekler nitelikte kullanılması gerekmektedir.