• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: UYGULAMALI ÇALIŞMALAR BAĞLAMINDA EĞİTİM, EKONOMİK BÜYÜME VE GELİR DAĞILIMI İLİŞKİSİ EĞİTİM, EKONOMİK BÜYÜME VE GELİR DAĞILIMI İLİŞKİSİ

3.1. Eğitim ve Ekonomik Büyüme İlişkisi

3.1.1. Diğer Ülkelere İlişkin Literatür

3.1.1.1. Anlamlı İlişki Bulan Çalışmalar

Eğitimin ekonomik büyümeye, ne kadar katkıda bulunduğu sorusuna cevap aramaya çalışan ilk ekonomistlerden biri Amerikalı ekonomist Edward Denison’dur. Denison (1962), 1910-1960 yılları arasında ABD’nin ulusal gelirindeki (GSMH’deki) artışta farklı üretim faktörlerinin katkısını belirlemeyi amaçlamıştır. Yazar çalışmasının ilk bulgularında işgücü sayısı ve fiziki sermayedeki artışların GSMH’deki artışı tam olarak açıklamadığını bulmuştur. Yazara göre GSMH’deki artışa sebebiyet veren büyük bir "artık faktör" (residual factor) söz konusudur. Denison bu artığı etkileyen unsurları incelemiş ve teknolojik ilerleme ve ölçek ekonomileriyle birlikte eğitimdeki artışın da dahil olduğu işgücünün niteliğindeki gelişmelerin bu artığı açıklamada önemli olduğunu ileri sürmüştür. Denison analizlerinde 1930-1960 yılları arasında, işgücünün eğitim düzeyindeki artışların ABD’nin GSMH’nin yıllık büyüme oranının % 23’ü gibi büyük bir kısmını açıkladığı sonucuna ulaşmış ve bu sonuç araştırmacılar arasında geniş bir yankı uyandırmıştır. Denison’un bu çalışması (diğer Avrupa ülkeleri ile ilgili yaptığı çalışmalar her ne kadar net sonuçlar vermese de) ekonomik büyüme ve eğitim arasındaki ekonomik bağı gösteren (Woodhall, 1987a: 3) ilk çalışmalardan biri olması bakımından önemlidir.

1950’den itibaren benzer hesaplamalar yapan Denison, 1967 yılındaki çalışmasında ABD için katkı oranını % 15 olarak bulmuştur. Fakat bu çalışmada diğer gelişmiş ülkeler için (Almanya % 2, İngiltere % 12, Belçika % 14, Kanada % 25 gibi) oldukça

166

farklı sonuçlar bulmuştur. Aynı yaklaşımın uygulanmasıyla gelişmekte olan bazı ülkelerdeki sonuçlar ise birbirinden çok farklıdır. Mesela, eğitimin katkı oranı Arjantin’de % 16 olarak görünürken, Meksika’da % 1’den az, Brezilya ve Venezuela ise % 2-3 gibi çok düşük oranlardadır.(Psacharopoulos ve Woodhall, 1985: 16) Denison uzun dönemde, birim girdi başına çıktıdaki istikrarlı büyümenin en temel ve en büyük etkenin bilgideki gelişme/ilerleme olduğunu belirtmektedir. Genel anlamda bu bilginin basit gözlem ve deneyimlerden örgütlenmiş araştırmalara kadar değişen yöntemlerle elde edilen teknik ve yönetimsel bilgi ile formel olmayan eğitimin bileşiminden oluştuğu ifade edilmektedir.(Hicks, 1987: 102)

Schultz (1963) yaptığı çalışmada eğitimin ekonomik büyümeye katkısını ölçmüş ve Denison’un ulaştığı aynı sonuçlara ulaşmıştır. Yazar ABD’deki çıktıdaki büyüme oranının önemli bir bölümünün eğitim yatırımlarıyla açıklanabileceği ileri sürmektedir. Schultz uyguladığı bu metodu aynı zamanda Gana, Kenya, Nijerya, Malezya ve Güney Kore gibi gelişmekte olan ülkelere de uygulamış ve bu ülkelerde eğitimin ekonomik büyümeye katkısını Gana’da % 23,2, Kenya’da % 12,4, Nijerya’da % 16, Malezya’da % 14,7 ve Güney Kore’de % 15.9 olduğu sonucuna ulaşmıştır. Çalışmada (her ne kadar bu ülkeler içerisinde birbirlerinden farklılık gösterse de) Kuzey Amerika ülkelerinde (Kanada’da % 25, ABD’de % 15), Latin Amerika ülkelerinde (Arjantin’de % 16.5) ve Avrupa ülkelerinde de (Belçika % 14, İngiltere’de % 12) eğitimin yıllık büyümeye katkısı olduğu bulunmuştur. Schultz’a göre işgücünün eğitim seviyesinin artırılması hem gelişmekte hem de gelişmiş ülkelerdeki büyümenin büyük bir kısmını açıklamaktadır.(Psacharopoulos ve Woodhall, 1985: 16-19)

Hicks (1980) 1960-77 yılları arasındaki dönemde 83 gelişmekte olan ülkede, okuryazarlık, yaşam beklentisi ile büyüme arasındaki ilişkileri incelemiş ve çalışmada en hızlı büyümenin gerçekleştirildiği 12 ülkedeki okuryazarlık oranlarının ve yaşam beklentisinin, ortalama değerlerin oldukça üzerinde gerçekleştiği ve ulusal gelir düzeyinin hem okuryazarlık oranı hem de yaşam beklentisiyle ilişkili olduğunu bulmuştur.(Psacharopoulos ve Woodhall, 1985: 19) Yazarın elde ettiği sonuçlara göre hızlı büyüyen 12 ülkenin, ilgili dönemdeki büyüme oranı % 5,7 iken bu ülkelerdeki okuryazarlık oranı ise % 65’dir. Diğer tüm ülkelerin ortalama büyüme oranı % 2,4 iken bu ülkelerdeki okuryazarlık oranı ise ancak % 38’dir, ayrıca hızlı büyüyen bu ülkeler

167

ortalamanın üzerinde bir gelire de sahiptirler. Hicks (1980)’e göre hızla büyüyen gelişmekte olan ülkelerde hem okur-yazarlık hem de yaşam beklenti düzeyi ortalamanın üzerindedir ve bu ülkeler büyüme, sağlık ve eğitimdeki gelişmeler için ek kaynaklar sağlayabilirler.(Hicks, 1987: 105) Bu bağlamda Hicks, insan kaynakları yönünden daha yüksek düzeyde gelişmiş ülkelerin daha hızlı bir ekonomik büyüme gerçekleştireceğini belirtmektedir (Psacharopoulos ve Woodhall, 1985: 19).

Brezilya özelinde 1970-1980 yılları arasını kapsayan Lau ve diğ, (1993) tarafından yapılan bir çalışmada107, işgücünün ilave bir yıllık eğitiminin reel çıktı düzeyini yaklaşık % 20 oranında artırdığı ve mevcut büyümenin % 40’lık bir bölümünün ise beşeri sermaye tarafından belirlendiği belirtilmektedir.

Tallman ve Wang (1994), 1965-1989 yılları arası verileri kullanarak, Tayvan ekonomisinde ekonomik büyümede beşeri sermayenin108

önemini araştırmışlardır. Çalışmada, beşeri sermayenin Tayvan’daki ekonomik büyümenin (kişi başına düşen reel GSYH) yaklaşık % 45’ını açıkladığı ve Tayvan’ın büyümesinde önemli bir rol oynadığı belirtilmektedir.

Benhabib ve Spiegel (1994: 166), 1965-1985 yılları arası gelişmekte olan ve gelişen toplam 78 ülke için beşeri sermayenin109

ekonomik büyüme ile ilişkisini kendi geliştirdikleri ve beşeri sermayenin toplam faktör verimliliği vasıtasıyla ekonomik büyümeyi etkilediğini varsayan bir model yardımıyla test etmişler ve pozitif sonuçlar elde etmişlerdir. Yazarlar beşeri sermayenin ekonomik büyümeyi iki yoldan etkilediğini belirtmektedir. İlk olarak beşeri sermaye Romer’in (1990) çalışmasında belirtildiği gibi ülke içinde üretilmiş teknolojik yenilikleri doğrudan etkilemektedir. İkinci olarak beşeri sermaye stoku Nelson ve Phelps’in (1966) çalışmasındaki gibi yurtdışından getirilen teknolojiye adaptasyon sürecinin hızını da etkilemektedir. Yazarlar ayrıca beşeri sermayenin daha ziyade kişi başına düşen gelirin büyümesinde rol oynadığını belirtmektedir.

107 Eğitim göstergesi olarak işçi başına düşen resmi eğitim süresi kullanılmıştır.

108 Eğitim göstergesi olarak 6 yaş ve üzeri nüfustan ilk öğretim (primary), lise ve dengi okullar (secondary) ve yüksek öğretimi (higher) seviyesindeki eğitimi tamamlayan bireylerin sayısı değişkeni kullanılmıştır.

109 Eğitim göstergesi olarak işgücünün ortalama eğitim süresinin artışı, Barro ve Lee (1993) çalışmasından alınan beşeri sermaye artış oranı ve okur yazar oranındaki artış kullanılmıştır.

168

O’Neill (1995: 1295) 1967- 1985 döneminde 29’u gelişmiş, 68’i az gelişmiş toplam 97 ülke için eğitimin110

ülkeler arasındaki gelir yakınsamasına ne şekilde etki ettiğini araştırmıştır. Ülkelerin gelir düzeyi farklılıkları, ülkeler arasındaki eğitim düzeyi farklılığı, iktisadi kalkınma üzerinde eğitimin yarattığı getiri etkisi ve artık kısım olmak üzere üç temel bileşen çerçevesinde araştırılmış ve eğitimin GSYH’ye katkısı gelişmiş ülkeler için % 58, gelişmekte olan ülkeler için ise % 64 olarak bulunmuştur.

Temple (1999) 1965-1985 yıllarını kapsayan dönem için Benhabib ve Spiegel (1994) tarafından kullanılan yöntemi kullanarak beşeri sermaye111

ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi 64 ülke üzerinde araştırmıştır. Çalışma sonucunda beşeri sermayenin artırılması ile ekonomik büyüme arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur.

Chuang (1999: 138) 1978-1994 yılları arasında Tayvan ekonomisinde beşeri sermayenin112, teknolojik ilerleme ve faktör birikimine yaptığı katkıyı ve uzun dönemli ekonomik büyümeyi ne şekilde etkilediğini incelemiştir. Çalışmada toplam imalat üzerinde somutlaştırılmış (embodied) eğitimin katkısı % 7, somutlaştırılmamış eğitimin ve endüstri içi bilgi yayılmasının katkısı ise % 46 olarak bulunmuştur. Eğitimin imalat sanayiindeki verimlilikteki büyümeye etkisi ise % 39 olarak bulunmuştur.

Asteriou ve Agiomirgianakis (2001), Yunanistan ekonomisi için, 1960-1994 döneminde ilköğretim, lise ve yükseköğretimdeki okullaşma oranları ile ölçülen eğitim kademeleri ile kişi başına GSYİH arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Çalışma sonucunda uzun dönemde eğitim değişkenleri ile kişi başına GSYİH arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur. Aynı zamanda yapılan nedensellik ilişkisinde eğitim değişkenlerinden (yükseköğretim hariç, yükseköğretimde ters nedensellik tespit edilmiştir) büyümeye doğru nedenselliğin olduğu tespit edilmiştir. Yazarlar özellikle ilköğretim ve lise eğitimine sahip bireylerin sayısı arttıkça ekonomik büyümenin hızlanacağını belirtmektedir.

Barro (2001: 16) 1965-1995 yıllarını ve yüz ülkeyi kapsayan panel veri analizi yöntemini kullanarak yaptığı çalışmasında lise ve dengi eğitim (secondary) ve yüksek eğitim (higher) almış erkeklerin ortalama eğitim yılı ile büyüme arasında pozitif ilişki

110 Eğitim göstergesi olarak lise ve dengi okullardaki (secondary) brüt okullaşma oranı kullanılmıştır.

111 Eğitim göstergesi olarak ortalama eğitim yılı kullanılmıştır.

169

olduğunu ve bu gruptaki kişilerin yeni teknolojilere daha iyi uyum sağladığını bulmuştur. Yazar teknolojinin yayılmasında eğitimin önemli olduğunu, ilköğretiminin diğer eğitim kademelerinin önkoşulu olması dolayısıyla takip eden eğitim kademelerini etkilediğini belirtmekte ve büyümeyi etkileyeceğini vurgulamaktadır. Ayrıca yazar lise ve dengi eğitim (secondary) ve yüksek eğitim (higher) almış bayanların ortalama eğitim yılı ile büyüme arasındaki ilişkinin önemsiz derecede olduğunu, bu bağlamda da iyi eğitim görmüş bayanlardan birçok ülkedeki iş piyasalarının yararlanamadığını belirtmektedir. İlköğretim düzeyinde eğitime sahip kadınların eğitim düzeylerinin doğurganlık oranlarını azaltarak ekonomik büyümeyi dolaylı bir şekilde teşvik ettiğini söylemektedir.

Wolff (2001) 1950-1990 dönemi için 24 OECD ülkesi için eğitimle113 iktisadi büyüme arasındaki ilişkiyi 1. Eğitim planlaması modeli (threshold model of education), 2. Beşeri sermaye modeli, Nelson ve Phelps (1966)’den türetilen model olmak üzere üç farklı model ile incelemiştir114. Eğitim planlaması ilgili modelinde işgücü için belli bir eğitim düzeyinin teknolojiye adaptasyon için gerekli olduğu ve tüm eğitim seviyelerindeki okullaşma oranları ile işgücünün ortalama eğitim yılı verilerinin beklenen işarette ve istatistikî olarak da anlamlı düzeyde tahmin edildiği belirtilmektedir. Beşeri sermaye modelinde ise resmi okullaşmadaki artışın işgücü verimliliğini az da olsa artırdığını bulmuştur. Eğitim düzeyi yüksek olan işgücünün teknolojiye uyumunu araştırdığı modeli olan üçüncü modelinde ise ilk modelindekine paralel sonuçlar bulmuştur. Bu kapsamda yapılan analizlerde, beşeri sermayenin iktisadi büyümenin temel açıklayıcılarından biri olduğu sonucuna varılmıştır.

Hojo (2003), 1960-1985 yıllarını kapsayan dönemde 90 ülke üzerine yaptığı çalışmada eğitimin115

verimlilik artışı yoluyla ekonomik büyümeyi hızlandıracağı sonucu vurgulanmaktadır. Yazar eğitime katılımın artması ve bununda verimlilik artışını getirmesi durumunda artan verimlilik artışının ekonomik büyüme hızını artırıcı yönde bir etki gösterdiğini belirtmektedir. Eğitimin büyümeyi doğrudan değil dolaylı olarak

113Eğitim göstergesi olarak, ilkokuldaki okullaşma oranı, lise ve dengi okullardaki okullaşma oranı, yüksekokul veya üniversitedeki okullaşma oranı, 25 yaş ve üstü nüfusta ilkokul veya daha üst eğitim kademelerinden; lise ve dengi okullardan veya daha üst eğitim kademelerinden; yüksekokul veya üniversiteden mezun olanların toplam nüfus içindeki payı, işgücünün ortalama eğitim süresi düzeyi, 25 yaş ve üstü nüfustaki ortalama eğitim süresi kullanılmıştır.

114 Bu modellerin ayrıntılı açıklamaları için bakınız; Wolff (2001).

170

etkileyebileceği sonucuna varılan çalışmada ayrıca eğitim, yalnızca çıktı miktarını değil aynı zamanda üretimde girdi-çıktı etkinliğini de artırdığı söylenmektedir.

Webber (2002: 1639), 26’sı düşük ve orta gelir düzeyi toplam 46 ülkeye ait ilkokul, lise ve üniversite eğitimine kayıtlı öğrenci sayısı verilerini kullanarak yaptığı, 1960-1990 yıllarını kapsayan çalışmasında, her üç eğitim kademesinin de ekonomik büyüme üzerinde pozitif bir etki meydana getirdiği sonucuna ulaşmıştır. Yazar bu eğitim kademelerinden ilköğretimin ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin diğerlerinden daha fazla olduğunu belirtmektedir.

Gylfason ve Zoega (2003: 569), 87 ülke üzerinde 1965-1998 dönemini kapsayan çalışmalarında eğitim116

seviyesinin yükseltilmesinin ve kalitesinin iyileştirilmesinin ekonomik büyümeyi doğrudan artırdığı, sosyal eşitlik ve sosyal seçimi ise dolaylı olarak etkilediği sonucuna ulaşmışlardır. Çalışmada lise ve dengi (secondary) okullaşma oranlarının büyüme üzerinde diğer değişkenlere nazaran daha etkili olduğunu vurgulamaktadırlar.

Self ve Grabowski (2003), ilköğretim (primary), lise (secondary), üniversite (tertiary) ve mesleki (vocational) eğitim türlerinin ortalama eğitim yılı değişkeni ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi, VECM modelini kullanarak, Japonya ekonomisini üzerinde, savaş öncesi ve sonrası dönemler (1888–1940 ve 1947–1989) bağlamında incelemişlerdir. Yazarlara göre ilköğretim ile iktisadi büyüme arasında hem savaş öncesi hem de savaş sonrası dönemde nedensel bir ilişki mevcuttur. Ortaöğretim ve yükseköğretim ise sadece savaş sonrası dönemde iktisadi büyüme üzerinde nedensel bir etkiye sahipken, mesleki eğitimin ise her iki dönemde de iktisadi büyüme üzerinde doğrudan bir etkisinin olmadığı belirtilmektedir. Ayrıca ekonomik büyümeden tüm eğitim kademelerine doğru hem savaş sonrası hem de savaş öncesi dönemde bir nedensellik ilişkisi mevcuttur.

Lin (2003) eğitim117

ve teknik ilerlemenin 1965-2000 yılları arasında Tayvan ekonomik büyümesi üzerindeki etkisini araştırmıştır. Eğitim ve büyüme arasında pozitif ve anlamlı

116

Çalışmada eğitim değişkenleri olarak brüt lise ve dengi (secondary) okullaşma oranı, ulusal gelir ile ilişkili eğitime yönelik kamu harcamaları ve kızlar için beklenen eğitim seviyesi değişkenlerinin kullanılmıştır.

171

bir ilişki bulan yazar, ortalama eğitimdeki bir yıllık artışın reel çıktı düzeyini % 0.15 oranında artırdığını belirtmektedir.

Self ve Grabowski (2004: 54), Hindistan’da 1966-1996 yılları arasında, ilköğretim (primary), ortaöğretim (secondary) ve yükseköğretim (tertiary) düzeyindeki eğitim ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır. Beşeri sermayenin ekonomik büyüme üzerinde önemli bir etkisinin olduğunu belirten yazarlar göre118

ilköğretimin büyüme üzerindeki etkisi yüksek iken, orta öğretimin büyüme üzerindeki etkisi biraz daha sınırlıdır.

Musila ve Belassi (2004) eşbütünleşme ve hata düzeltme yöntemini kullanarak Uganda’da 1965-1999 döneminde kamu eğitim harcamalarının reel GSMH üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Yazarlar çalışmalarında işçi başına kamu eğitim harcamalarındaki artışın ekonomik büyümeyi pozitif olarak etkilediği sonucunu bulmuşlardır. Çalışmada, çalışan başına ortalama eğitim harcamalarının % 1’lik artış çıktı düzeyini % 0.6 oranında artırırken, yatırımlardaki % 1’lik artış çıktı düzeyini % 0.2 ve işgücündeki % 1’lik artış ise çıktı düzeyini % 0.6 oranında artırdığı ve bulunan bu sonucun Barro’nun (1991) bulduğu, ortalama eğitim yılındaki bir yıllık artışın yıllık reel büyüme oranını % 0.6 oranında artırdığı şeklindeki sonuç ile tutarlılık arz ettiğini belirtmektedir.

Loening (2005), İşgücünün ilköğretim, lise ve üniversitedeki ortalama eğitim yılı değişkenlerini kullanarak Guatemala üzerine yaptığı, 1951-2002 dönemini kapsayan çalışmasında daha iyi eğitimli iş gücünün ekonomik büyüme üzerinde pozitif ve anlamlı bir etkiye sahip olduğunu belirtmektedir. Yazara göre mikro çalışmalara göre özellikle ilkokul (primary) ile lise ve dengi eğitim (secondary) verimlilik artışı üzerinde daha büyük bir etkiye sahiptir. Lise ve dengi eğitim (secondary) ise büyümeyi belirleyen baskın değişkendir. Beşeri sermaye değişkenleri çıktı düzeyindeki büyüme oranlarını % 50 den daha fazla oranda açıklamaktadır.

118 Her bir eğitim seviyesi ile iktisadi büyüme arasındaki ilişkiyi cinsiyet açısından da inceleyen yazarlar tüm eğitim seviyelerinde kadın eğitimi iktisadi büyümeyi teşvik etme potansiyeline sahip olduğunu, fakat erkek eğitimi ise sadece ilköğretim düzeyinde, iktisadi büyüme üzerinde nedensel bir etkiye sahip olduğunu, az da olsa bu nedensel etkinin orta okul (secondary) düzeyinde de ortaya çıkabileceğini belirtmektedirler (Self ve Grabowski, 2004: 54).

172

Lin (2006: 5) 1964-2000 dönemini kapsayan Tayvan ekonomisi üzerine farklı eğitim kademelerinin119 ekonomik büyüme üzerindeki etkisini araştırmıştır. Eğitimin ekonomik büyüme üzerinde etkili olduğu sonucuna ulaşılan çalışmada, son dönemlerde Tayvan ekonomisinde meydana gelen gelişmede özellikle ilköğretimin diğer eğitim kademelerine göre çok daha fazla bir etkisinin olduğu belirtilmektedir.

Keller (2006a), okullaşma oranları, kamu eğitim harcamaları ve öğrenci başına düşen kamu eğitim harcamaları değişkenleri ile kişi başına düşen GSYH’nin büyüme oranı arasındaki ilişkiyi, 107 gelişmiş ve gelişmekte olan ülke bağlamında, 1960-2000 dönemini için incelemiştir. Yazar kişi başına düşen kamu eğitim harcamalarının hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen GSYH’yi en fazla etkilediğini belirtmektedir. Yazara göre, ilköğretim (primary) okullaşma oranlarının kişi başına düşen gelirin büyümesi üzerinde doğrudan bir etkisi yoktur. Fakat yazar ilköğretim okullaşma oranlarının kişi başına düşen GSYH’nin büyümesini, doğurganlık (fertility) oranlarını azaltma, maddi/fiziksel yatırımları artırma, lise ve dengi (secondary) okullaşma oranlarını yükseltme gibi dolaylı yollardan artırdığını belirtmektedir. Yazar lise ve dengi (secondary) eğitimdeki okullaşma oranlarının artırılmasının kişi başına gelirin büyümesinde en can alıcı unsur olduğunu belirtmektedir. Ayrıca yazarın ulaştığı sonuçlara göre eğitim gelişmenin diğer amaçlarını da dolaylı olarak etkilemektedir120

.

Keller (2006b) benzer bir çalışmayı Asya ülkeleri üzerinde yapmıştır. 1960-2000 yıllarını kapsayan çalışmasında yazar ilköğretim (primary), lise ve dengi (secondary) ve yükseköğretim (higher) ile ekonomik büyüme oranı arasındaki ilişkiyi okullaşma oranları, kamu eğitim harcamaları ve öğrenci başına düşen kamu eğitim harcamaları değişkenleri ile panel veri analizi yöntemini kullanarak incelemiştir. İktisadi büyüme üzerinde, ilköğretim aşamasındaki kamu harcamaları ve ilköğretimdeki öğrenci başına düşen kamu harcamaları oldukça anlamlı katkıları söz konusu iken, daha yüksek kademelerdeki eğime yönelik harcamaların ise ilköğretim harcamalarına göre daha

119 Eğitim değişkeni olarak her öğretim düzeyinde istihdam edilen kişi başına düşen ortalama resmi eğitim yılı kullanılmıştır.

120 Bu bağlamda ilköğretim (primary), lise ve dengi (secondary) okullar okullaşma oranı ile kişi başına düşen kamu harcamaları anlamlı bir şekilde doğurganlık (fertility) oranlarını azaltır. İlk öğretim okullaşma oranları maddi/fiziksel yatırımların artmasına katkı sağlarken, lise ve dengi okullar (secondary) okullaşma oranları ise açıklığı (openness) artırır ve enflasyonu azaltır. Kolej eğitimi okullaşma oranları ve harcamaları ise politik haklar konusunda bilinç düzeyini artırır.(Keller, 2006a)

173

verimsiz kullanıldığını belirtmektedir. Ekonomik büyüme üzerinde ise en fazla etkili olan değişkenin lise ve dengi okullardaki (secondary) okullaşma oranları olduğu vurgulanmaktadır. Asya ülkelerinde okullaşma oranlarındaki artışın doğum oranını azaltma ve lise ve dengi okullaşma oranlarındaki artışın ise uluslararası ticareti pozitif yönde etkileme gibi dolaylı etkileri olduğunu ifade etmektedir.

Gyimah-Brempong vd.(2006: iii,iv) 1960-2000 dönemi için panel veri yöntemini kullandıkları çalışmalarında 34 Afrika ülkesinde eğitimin121

ekonomik büyüme üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Çalışmada Aşağı Sahra Afrika’da (Sub-Saharan Africa) yükseköğretime yönelik yapılan harcamalardaki artışın teknolojik yakalama (technological catch-up) sürecini hızlandıracağını ve ülkenin çıktı üretme kabiliyetini artırarak ekonomik büyüme ve gelişmeye katkı sağlayacağını vurgulamaktadırlar. Afrika’nın mevcut üretim kapasitesi sınırının % 23 daha az üretim yaptığını ve üretimin artırılmasında yükseköğretime önem verilmesi gerektiğini üzerinde duran yazarlar, yükseköğretimdeki bir yıllık artışın uzun dönemde Afrika’nın kişi başına düşen GSYH’sini ilk yıl % 0.63, beş yıl sonra % 3 ve son noktada da % 12’ye kadar artıracağını belirtmektedirler. Yazarlar yükseköğrenimin ekonomik büyümenin gerçekleştirilmesinde önemli bir rol oynadığını söylemektedirler.

Blankenau ve diğerleri (2007: 393) 1960-2000 dönemini kapsayan ve 23 gelişmiş ülke üzerine panel veri yöntemini kullanarak yaptıkları çalışmalarında eğitim harcamalarının ekonomik büyüme üzerinde uzun dönemde olumlu bir etkisinin olduğunu bulmuşlardır. Yazarlar kamu eğitim harcamalarındaki yüzde 1’lik artışın büyümeyi 0.201 oranında etkilediğini belirtmektedirler.

Islam ve diğ., (2007) 1976-2003 dönemi kapsayan, Bangladeş üzerine yaptıkları çalışmalarında eğitim harcamaları ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi çok değişkenli nedensellik analizi yöntemiyle araştırmışlardır. Yazarlar Bangladeş’teki eğitim harcamaları ile ekonomik büyüme arasında çift yönlü nedensellik ilişkisi bulmuşlardır.

Al-Yousif (2008) eğitim harcamaları ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi Granger nedensellik testi yaklaşımıyla Sudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri,

121 Eğitim değişkenleri olarak ilk öğretim (primary), lise (secondary) ve yüksek öğretim (higher) ortalama eğitim yılı verileri kullanılmıştır.

174

Umman, Bahreyn ve Katar’dan oluşan 6 Ortadoğu ülkesi için 1977-2004 yılları verileriyle test etmiştir. Yazar eğitimden büyümeye doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisi bulmuştur.

Baldacci vd.(2008: 27) panel veri analizi yöntemi ile 120 gelişmekte olan ülke üzerinde 1975-2000 dönemi için beşeri sermaye ve ekonomik büyüme arasındaki doğrudan ve dolaylı ilişkiyi analiz ettikleri çalışmalarında, eğitim harcamalarının beşeri sermaye birikimi üzerinde doğrudan pozitif bir etkiye sahip olduğunu ve bu harcamalar dolayısıyla ortaya çıkan etkinin daha yüksek bir ekonomik büyümeye öncülük ettiğini belirtmektedirler. Ayrıca yazarlar, eğitim harcamaları/GSYİH oranında % 1’lik bir artışın ortalamada eğitim süresinde 3 yıldan fazla bir artışa ve yıllık kişi başına düşen GSYİH büyüme oranında 15 yıl içerisinde % 1.4 düzeyinde bir artışa yol açacağını,