• Sonuç bulunamadı

Dışsallıkların 18 Yaygınlaştırılması Amacıyla Devletin Eğitim’e Müdahalesi

BÖLÜM 1: EĞİTİM HARCAMALARI, EKONOMİK BÜYÜME VE GELİR DAĞILIMININ KURAMSAL TEMELLERİ GELİR DAĞILIMININ KURAMSAL TEMELLERİ

1.1. Eğitim Harcamalarına İlişkin Kuramsal Açıklamalar

1.1.2. Eğitimin Kamusal Niteliği ve Kamu Harcamaları İçerisindeki Yeri

1.1.3.1. Dışsallıkların 18 Yaygınlaştırılması Amacıyla Devletin Eğitim’e Müdahalesi

Dışsal ekonomi yayan özel mallar söz konusu olduğunda, kaynakların optimal kullanımı özel sektör firmaları tarafından sağlanamamaktadır. Çünkü üretimin teknik koşulları nedeniyle, söz konusu mal toplum için gerekli miktarın altında üretilmektedir. Eğitim hizmetleri azalan maliyet koşulları altında sunulduğu için, üretim miktarı (öğrenci sayısı) arttıkça, marjinal maliyet de giderek azalmaktadır ve etkin üretim düzeyine, toplam marjinal fayda eğrisinin marjinal maliyet eğrisi ile kesim noktasında ulaşılmaktadır. Etkinliği sağlayan böyle bir denge noktasına ise, eğitimin özel sektörce sunulması durumlarında ulaşılamamaktadır.(Şener, 1987: 16)

Pozitif dışsallıklar durumunda devlet müdahalesi Şekil 2’de de görüldüğü gibi aşağıdaki gibi gösterilebilir;

35

Şekil 2:Pozitif Dışsallıkların Yaygınlaştırılmasında Devlet Müdahalesi Şekilde yatay eksende eğitim harcamaları miktarı, dikey eksende de fayda maliyetler gösterilmektedir. Özel kurumlar üretim kararı verirlerken bir birim daha üretim yaptıklarında elde edecekleri gelire/faydaya göre karar vermektedirler. Türeticiler ise eğitim hizmetleri sayesinde ortaya çıkan kaliteli ürünün kendilerine sağladığı marjinal fayda (MÖF=Talep) kadar ödeme (P0) yapmaktadırlar. Eğitim faaliyetinin topluma yönelik faydaları olmasına rağmen bu ekstra faydalar fiyat mekanizması ile gösterilememektedir. Bu sebeple özel kurumlar üretim düzeyine karar verirlerken marjinal özel maliyeti (MÖM, negatif dışsallık olmadığından MÖM=MSM) marjinal özel faydaya (MÖF) eşitleyecek üretim düzeyini (M0) esas almaktadırlar. Bu durumda MÖF ve MÖM eğrilerinin kesim noktası olan “d” piyasa ekonomisi tarafından üretilen miktarı ve bunun fiyatını göstermekte, yani piyasa ekonomisi çözümünü vermektedir. Şekle göre özel kurum M0 kadar ürettiği eğitim hizmetini P0 fiyatından pazarlamaktadır. Fakat bu durumda eğitim hizmetinin topluma yaydığı pozitif dışsallıklar göz ardı edilmektedir. Üretim faaliyeti sonucunda marjinal dışsal fayda (MDF) ortaya çıktığı için toplum eğitim hizmetlerinin üretilmesini önemsemektedirler. Sosyal açıdan etkin üretim düzeyi marjinal sosyal fayda (MSF=MÖF+MDF) ile marjinal sosyal maliyeti (MSM=MÖM) eşitleyen üretim düzeyini (M*, MSF=MSM) gösteren “b” noktasında gerçekleşmektedir. Bir diğer ifadeyle, pozitif dışsallık durumunda piyasa başarısızlığı söz konusudur ve piyasada eğitim hizmetleri eksik üretilmektedir. Bu durumda devletin ekonomiye müdahalesi ile piyasa başarısızlığı düzeltilebilir. Dışsal fayda oluşturan

36

eğitim hizmetlerinin başkalarına yaydığı marjinal dışsal fayda eğrisi MDF ile gösterilmektedir. Kamu eğitim harcamaları arttıkça marjinal dışsal faydanın da (MDF) arttığı varsayılarak MDF doğrusu pozitif eğimli olarak çizilmiştir. Bu sebeple, özel kurumun MÖF eğrisi ile başkalarının elde ettikleri dışsal faydayı gösteren MDF eğrisinin dikey bir şekilde toplanması ile marjinal sosyal fayda (MSF) eğrisi elde edilmektedir. Burada eğitim hizmetlerinin başkalarına bir dışsal maliyet yüklemediği varsayıldığından, MSM ile özel kurumun MÖM’ti aynı olmaktadır. Devlet sosyal etkinlik düzeyinde eğitim hizmetinin başkalarına yaydığı marjinal dışsal fayda (MDF=ef=bc) kadar sübvansiyon uyguladığında ya da kendi üretim yaptığında pozitif dışsallık yaygınlaştırılmış/içselleştirilmiş19 olmaktadır. Bu durumda eğitim hizmetlerinin üretimi M*

düzeyinde gerçekleştirilir. Kısaca özel kurumların karar verdiği üretim düzeyi (M0) sosyal etkinlik düzeyinin (M*) altındadır. Bir tür piyasa aksaklığı olan bu durum, devletin devreye girerek üretim yapan özel kurumları desteklemesi ya da kendi üretim yapması ile çözümlenebilmektedir20.

Bu bağlamda eğitime devlet müdahalesinin temel gerekçelerinin başında eğitimin, gerek bireysel ve gerekse toplumsal açıdan sahip olduğu yoğun olumlu/pozitif dışsallıkların geldiği belirtilebilir. Bu yüzden eğitim hizmetleri ve eğitim harcamaları kamusal mal teorisi kapsamında kamu ekonomisinin de inceleme konusunu oluşturmaktadır.

Eğitim hizmetlerinin sunumu tüm dünyada önemli bir kamu ekonomisi faaliyetidir. Hükümetler eğitim hizmetlerine kaynak ayırmanın yanı sıra bu hizmetlerin sunumunu da yönetmektedirler. Çünkü eğitim hizmetlerinin kaliteli bir şekilde sunulması toplumun gelirine ve refahına katkı yapan (Hanushek, 2002: 1) dışsallıkların ortaya çıkmasını sağlamaktadır. İnsanlar devletin uygun bir müdahalesinin olmadığı hallerde kendi eğitimlerine sosyal optimumun gerektirdiğinden daha az yatırım (Yülek, 1997: 10) yapmaktadırlar. Bu sebeple eğitime devlet müdahalesini savunanlar, eğitimin sadece eğitimi alan bireye değil, onun içinde yaşadığı topluma da fayda sağlayacağını ve eğitimin ortaya çıkardığı dışsallıkların varlığının, eğitime devletin müdahalesinin temel gerekçesini oluşturduğunu (Çokgezen ve Terzi, 2008:2) belirtirler. Benzer şekilde

19 Potansiyel dışsallıkların devletin piyasa ekonomisine karışarak, toplumdaki kişilerin fayda fonksiyonuna sokulmasına “dışsallıkların içselleştirilmesi” (internalization of positive externalities) denilmektedir (Şener, 2008: 88).

20 Pozitif dışsallıkların içselleştirilmesi ile ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız; Sankar, 2006:112-125, Savaşan, 2012: 263-266, Şener, 2008: 85-88, Akalın, 2006: 195-198.

37

eğitim hizmetleri her ne kadar özel sektör tarafından bir miktar arz edilse bile, yaymakta olduğu olumlu dışsal ekonomiler devletin eğitim hizmetlerine müdahale etme nedenlerinin başında gelmektedir ve bu nedenle eğitim hizmetlerinin devlet tarafından sunulması gerektiği görüşü geçerlilik kazanmaktadır (Şener, 1987: 16). Bu bağlamda eğitim hizmetlerinin sunumuna ve kalitesinin artırılmasında devlete önemli görevler düşmektedir.

Ayrıca, eğitimin özel faydaları yanında ortaya çıkan bölünmez faydaları piyasada beliren talep eğrilerine girmediği için, hizmetin özel teşebbüs elinde bırakılması halinde, toplumun arzuladığı, ölçüde üretim faktörü bu alana aktarılamamış ve dolayısıyla, kaynak dağılımında sosyal optimuma erişilememiş olur (Nemli, 1990: 16).

Bireye yatırım yaparak onu eğiten bir kimsenin, bu eğitimin getirdiği üretim artışının üzerinde sürekli bir mülkiyet hakkı elde edememesi, kişiye kazandırmış olduğu hünerlerin sahibi olamaması dolayısıyla eğitim diğer yatırımlardan farklıdır. Bu durum özel sektörün eğitime yeteri miktarda yatırım yapmak istememesini (Bulutoğlu, 1997: 304) beraberinde getirebilir. Eğitim hizmetinin üretimini piyasa mekanizması dinamiklerine bırakmak, bu hizmetlerde sosyal yatırımların eksik olması sonucunu doğuracaktır (Blaug, 1972, 107). Eğitimin maliyet ve faydalarının toplumu etkilemesi dolayısıyla eğitim maliyetlerinin tamamının veya bir kısmının hükümetler tarafından karşılanmakta ya da okullara yönelik kamu desteği sağlanmaktadır (Woodhall, 1987b: 22). Özellikle temel eğitim hizmetlerinin büyük kısmı kamu ekonomisi tarafından sunulmakta ve finansmanının da neredeyse tamamı kamu kesimince üstlenilmektedir (Demir, 2006: 7).

Eğitim hizmetlerinin potansiyel olarak yaydıkları dışsal ekonomilerden toplumun ve kişilerin yararlandırılması için, söz konusu dışsallıkların içselleştirilmesi gerekmektedir. Dışsal faydaların içselleştirilmesinde (internalization) ise, (Şener, 1987: 10,11) eğitim önemli bir faktördür. Şener (1987:11)’e göre temel eğitimin bütün toplum bireylerine zorunlu olarak sunulması ve zorunlu temel eğitim hizmetleri gelişmiş ülkelerde ortalama 9 yıl kadar verilmesi, toplumun kültür düzeyini yükseltirken, dışsallıkların kolayca içselleştirilmesine katkı sağlamaktadır.

Eğitimin özel kurumlar tarafından sunulabilmesi devletin bu konuda taşıdığı önemi ortadan kaldırmamaktadır. Zira bu tür kurumlar devletten önemli yardımlar almaktadır,

38

en azından vergi indirimlerinden yararlanmaktadır (Yülek, 1997: 10). Hatta eğitimden istenilen dışsallıkların elde edilmesi için eğitim hizmetlerinin her iki sektör tarafından da ortaklaşa sunulması önemlidir. Osang ve Sarkar (2008: 1443), beşeri sermaye birikiminin hem kamusal hem de özel finansmana dayandığını belirterek, hangi finansman kaynağının daha etkili olduğunu üç farklı model kullanarak incelemişlerdir. Yazarların ilk modeli beşeri sermaye birikimi bağlamında yapılan yatırımların hem devlet hem özel sektör tarafından yapıldığı, ikinci modeli yalnızca devlet ve üçüncü modeli ise yalnızca özel sektörün bu finansmanı gerçekleştirdiği şeklindedir. Yazarlar yaptıkları analiz sonuçlarına dayanarak, yalnızca kamu sektörü tarafından gerçekleştirilen finansman yönteminin diğer iki modele nazaran daha etkisiz olduğunu belirtmektedir.